08 Mart 2024

O Kapı

     
    Tatlı bir kavis hattında sıralanan cami, kervansaray, çeşme ve hamam dizisini külliye olarak düşününce Eğret'in kuruluş süreci akıl yordamıyla az çok görülebiliyor. Bu tesis diziliminin bir ucuna da kabristanı koyunca, Eski Eğret'in zannedildiği gibi uzaklarda değil aksine çok yakın bir yerlerde olduğu düşünülmelidir. Taşlıtarla mevkiindeki köy sele maruz kalınca yukarıya taşındığını ileri süren tez dikkat çekici mesela. Oralarda fazla taş yokken niye adı Taşlıtarla olur ki? Kastedilen temel taşları olmasın...

    Yalnız bütün bu varsayımlara sebep olan cami, han, çeşme, hamam dizisindeki hamamı eski yerinde düşünmeliyiz. Eski hamam, şimdi Kelibanın evin bulunduğu yermiş. 1955 Gibi veya öncesinde yıkılıp Tırakanın muhtarlığı zamanında 1956'da bildiğimiz yere yenisi yapılmış. Onun yandığı zaman ve sonrası hala hatırımızda, fakat eskisi hakkında bilgimiz yok.

    Eski Hamamın nasıl bir yapı olduğunu, ne yana baktığını, su kaynağını, ocağını külhanını ve daha başka özelliklerini bilemiyoruz. Yaşı yeten bir kaç eski topraktan soruşturdum, onlardan da dişe dokunur bir şey alamadım. Aksi gibi elde uzaktan da olsa çekilmiş bir fotoğraf bile yok. İşgalciler köyün olur olmaz her yerinden fotoğraf çekmişler, ama ERT arşivinde bu hamam olabilir diyebileceğimiz  bir fotoya rastlayamadım. Belki de hamam neye benzediğini bilmediğimiz için olan fotoğrafı da tanıyamıyoruz.

    Hafızasına güvendiğim Berber Emmimin yaşı müsait değil, fiziki yapı hakkında net olarak bir şey söyleyemiyor. Kubbeli bir hamammış. Şiddetli yağış sonrası bir gün sel altında kalmış, içinde mahzur kalan kadınları ancak o kubbeyi delerek çıkarabilmişler. Büzükhalilin hanımı Fatınine o kadınlardan birisiymiş... Çok küçük olduğu için bir kere de yıkamaya götürmüşler bunu. Kocaman bir bakır kazanın içinde yıkamışlar. Dediğine göre, koca kazan havuz olarak kullanılıyormuş. Malum olduğu üzere Eğret kaplıca bölgesi değil, sıcak su kıt olduğu için büyük havuz mümkün değil. Ne yapsınlar, havuz ihtiyacını böyle gidermişler. 

    Berber Emmimin hatırladığı da bundan ibaret... Yalnız o bakır kazanın akıbeti hakkında bir şey bulamadım. Yıkılan hamamdan geriye kalan her şey değerlendirilmiş. Camlar, kapılar, döşmeler, kirişler, direkler; hatta işe yaramaz ağaçlar bile odun olarak açık artırmaya çıkarılmış. Lakin bakır havuz/kazandan haber yok. Çok ilginç...

    Buna dair kararları okurken birisine takılıp kaldım: "Köyümüz şahsiyetine ait eski yıkılan hamamdan çıkan 1 adet dış kapı 21.9.956 günü açık artırma ile satılarak artıranlar içerisinde Köyümüz halkından Arif Varlı’da kalıp bedeli olan (35) lira tamamen alınıp Köy gelir kısmına irat edilmesine oy birliği ile karar verildi. 21.9.956..." Otuz beş liraya satılan dış kapı ifadesi insanın aklına gocagapıyı getiriyor. Ben de öyle düşündüm; o kapıyı iyi bilirim, hala yerinde duruyor. 

    - 'Eski hamam ihalesinden alındığını biliyor musunuz?' diye sorduğumda gerçeği öğrendim. Dış kapıymış, ama gocagapı değilmiş. Avludan eve geçiş kapısıymış. Satın aldıktan sonra yeni yaptığı evinin dış kapısı olarak yerine oturtmuş. Kanatlardan birini duvara sabitlemiş, diğerinden girip çıkılmış yıllarca. Gerçi o kapıyı da hatırlıyorum, yıllarca sürtüne sürtüne çok geçmişliğimiz vardır. O vakitler iki kanatlı bu kapının önemli bir şahsiyet olduğunu bilemezdik...

    Emmim kapıyı aldığında iki tarafında şık duran iki pirinç kol varmış.  Yeni yerine uyarlamak için basit zembilli kol takmak istemiş ve bunun için bir taraftaki pirinç kolu sökmüş. Dışarıdan kilitleme işini asma kilitle sağlamışlar, iç taraftan kilitleme konusunda sıkıntı yokmuş. Kapıyla birlikte basit sürgü ve tırkaz sistemi de üzerindeymiş. Seksenli yılların sonuna kadar o kapı öyle kullanıldı, sonra biz köyden uzaklaşınca o da radarımızdan çıkmıştı, unutuldu gitti.

    Nereden icap ettiyse kapıyı yenilemek istemişler, Gavasın Topal'a bir demir kapı yaptırıp taktırmışlar. Çift kanatlı eski hamam kapısını atmışlar bir kenara... Akıbetini sorduğumda önce hatırlayamadılar sonra bir kanadını falanca yere dayadıkları akıllarına geldi. Baktık, dayadıkları yerde boylu boyunca uzanmış öylece duruyor. Güç bele çıkardık dışarı... Gün ışığına çıkan kanadın yüzüne nur, gözüne fer geldi. Duvara dayanıp doğruldu, kendi mazimizden çıkıp gelmiş bir ruhani gibiydi. Sağını solunu bize gösterir gibi bir hali vardı, baktık... Duvara sabitlenen kanatmış, fazla yıpranmamış. Pirinç kol hala üzerinde. Yukarıda bir yere kaba bir çerçeve içine yine kaba rakamlarla kapı numarası yazılmış. Kim bilir ne zaman yazıldı. Yağlı boya olamaz, ihtimal katran kullanmışlar...

    Garip bir şekilde duvara yaslanmış duran bu tek kanadı incelerken diğer kanadın samanlıkta olabileceğini söylediler. Dambeşi yarı göçük samanlığa korkak adımlarla girdik. Oradaydı... Direkle duvar arasına sıkıştırılmış talihsiz kapıyarısı, yarı beline kadar gübür içindeydi. Az daha geç kalsak boğulacakmış hissi veriyordu. 

    Kardeşinin yanına götürdüğümüz kanadı yerine dayadık. Onlar baş başa verip hasret gideriyor, eski mutlu mesut günleri yad ediyorken biz de ikisini birden tekrar muayene ettik. Çorak altında kaldığından mı nedir, samanlıktan gelenin alt tarafındaki parça az kurtlanmış. Diğer yerleri sapasağlam, zembili bile şakır şakır çalışıyor. Hafif bir tamirle bu eski hamam kapısı hala kullanılabilir durumda. 

    Ânın sihrini ölümsüzleştirmek için, el ele tutuşmuş iki kardeşi fotoğrafladım; müzeye koyacağım.

    Keşke çocuklarımıza gösterebileceğimiz değerlerin sergilendiği bir müzemiz olsaydı. Onlar gezerken biri anlatsaydı: "Bak bu delece, bu annat, bu da harman süpürgesi; eğilir harmanı süpürürdük... O mu, o kendisini hiç görmediğimiz hamamın kapısı..." 

    Şimdilik sanal müzeyle idare edeceğiz...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder