19 Mart 2024

Bir Canta, Bir Kitap, Bir Diploma ve Bir Öğretmen

 
    Gocacami yanındaki eklentilere medrese diyorlarmış.  Belki Tekke/Zaviye ile bağı bağı vardı ve Gocacami'den önce benzer derslikler o civarda bulunuyordu. Bundan emin olmamakla birlikte Eğret'te en azından Kur'an öğretimi çalışmalarının çok eskiye dayandığını düşünmek gerekir. 

    Medresede ise sistemli Kur'an dersleri okutulduğu biliniyor. Harf değişikliğinden sonra aynı derslikler, yeni harflerin öğretildiği düzenli ilk mektep imiş. 1940'lı Yıllarda planlı okul binası (Düğün salonu yerindeki eski ortaokul) yapılana kadar İlkmektep burasıymış. Üç yıllık eğitimden geçirilen çocuklar İlkokul seviyesini bitirmiş sayılıyormuş, beş yıllık eğitime 1945-46 gibi geçilmiş. O zamana kadar yaklaşık yirmi yıl İlkmektep binası medrese dediğimiz yer oluyor. Taşınma gerçekleştikten sonra Kur'an konusundaki sıkıntılı hava da yumuşamaya başlayınca orası tekrar eski hüviyetine dönüp 'medrese' oluyor...

    1920 İle 1940 Yılları arasında doğan bir neslin yeni harflerle eğitimine sahne olan medrese binasındaki hatıralar ilgi çekici olmalıdır. Malesef onlara vakıf değiliz, ama o hatıraların bir parçası olan somut bir kaç şey var elimizde. Bazen eşya, hatıradan daha dayanıklı olabiliyor... Bu dönemin talebelerinden üçünün özel eşya/hatırası bugüne kadar gelebilmiş. Onların hikayesiyle sahiplerini de yad etmiş oluruz. Kelbekirin Halil Haykır, Körhocanın Arif Varlı ve Dananın Kazım Dalmışlı'dan bugüne bir çanta, bir kitap ve bir diploma kalmış o günlere dair... 

    Bir Çanta

    Gambırömerin Kadir Haykır Abi 'Dedemin şehitlik beratını getireyim mi?' diye sormuştu. Böyle bir teklife hayır denir mi... Elinde bir sandıkla çıkageldi. Eskiden kalan ne varsa bu sandıkta muhafaza ediyormuş. Açtık; içinde yakın geçmişe dair faturalar da var, yaşı bir asrı geçmiş senetler de... Ellerine ne geçtiyse bu sandığa atmışlar... 

    İçindekiler kadar bu sandık da dikkat çekiyordu. Halil emmisinin mektep çantasıymış. Kaba ve sağlam tahtaların birleşmesinden oluşmuş bu sandığı kim bilir kim çaktı?

    Çaktı diyorum, öyle çünkü. Muhtelif ebatta üç tahta parçası meşin düzlemlerle iki ucundan tutturularak bir bütün oluşturulmuş. Sonra kenarları aynı yükseklikte parçalarla kapatılıp derinlik verilmiş. İlk teknikle ikinci bir düzlem kapak yapılmış ve bu yine meşin menteşelerle monte edilmiş. Oldu mu sana valiz görünümlü bir sandık. Kapak tarafından üst tarafa uzanacak bir kanca bükülüp üstteki tokaya girecek biçimde ayarlanmış; bu da kilit oluyor. Üstüne bir de kullanışlı meşin kulp çakılınca al sana okul çantası... 

    Bu tahta çantaların biraz daha kibarları 1970'lerde hala kullanılırdı. Plastik yaygınlaştıktan sonra hepsi yalan oldu... Yalnız resmini gördüğünüz çanta, o yıllarda sahibine oldukça fors kazandırmış olabilir. Çünkü 1930'ların ilk yarısında böyle bir çanta zannetmiyorum ki her çocukta bulunsun... 

    Bolvadinli Çakallardan, Irafanın kardeşi olan Kelbekirin oğlu Halil Haykır, 1924 yılında doğmuş. Yenimısdık ile bababir, Gambırömer ile anabir, Alosmançavuş ile de öz kardeş oluyorlar. Babası o yıllarda Arapgızına içgüveyisi olduğu için onların evinde duruyorlardı. Sandık o günlerin eseri olsa gerektir. Üç yıl boyunca mektebe getirip götürmüş. Evlenip çoluk çocuk sahibi olduktan sonra kendisi ayrılsa da çantası orada kalmış. Bir dönemden sonra İzmir'e yerleşmiş ve 2003 yılında vefat etmiş.

    Bir Kitap

    1931 İstanbul baskılı bir kitap görseniz siz de şaşırırsınız. Hele de bu bir ders kitabıysa... İlkmekteplerde okutulacak Tarih dersi kitabı üç cilt olarak düzenlenmiş. İlk sayfanın arkasındaki not şu: 'Maarif Vekaleti Milli Talim ve Terbiye Dairesinin 28/11/1931 tarih ve 2847 numaralı emrile 25.000 nüsha tab'edilmiştir.'

    Bundan ne anlamak gerekir? Sekiz yıllık bir devletsin, global ekonomik krizden henüz çıkmışsın, üç yıl önce harf inkılabın var, buna göre yeni bir sistemle düzenlenmiş yeni okulların ve biraz da isteksiz öğrencilerin... İmkanlar sınırlı, muallimlerin yeni, yeterli materyalin bulunmuyor... Doğru veya yanlış yeni bir sistem kurmuşsun, ona göre dersi okutacak öğretmen ve esas alacağı ders kitabı lazım... İşte öyle bir ortamda öğretmen yetiştirme, kitap yazma ve basma gücü ve iradesinin bulunduğunu anlayabiliriz.

    Her sınıf düzeyine bir cilt olacak şekilde üç ciltlik Tarih Ders kitapları ciltlenip memleketin her yanına dağıtılmış. Sağlam ciltli olmasına sebep uzun süreli kullanılabilsin diyedir. Nitekim 25 bin nüsha basılan kitaplardan Eğret'in payına da düşmüş, elden ele geçen kitaplar bugüne kadar ulaşabilmiş. O kadar dayanıklı şeyler ki, yalnız kapak köşelerinde biraz yıpranma var, o kadar...

    İçeriğine gelince... Nasıl bir müfredatsa, bugünün lise seviyesiyle denk gibi... Elyazısı, ve hesap konusunda o yıllarda seçkin bir eğitim verildiğini biliyorduk, aynı kalitenin Tarih dersinde yakalandığını bu kitaplardan anlayabiliriz.

    Önbilgi olarak o yıllardaki ders kitaplarının Avrupa'da bastırıldığına yönelik bir şeyler işitmiştim. Sözünü ettiğim kitaplardaki baskı kalitesini; içinde renkli harita, gravür ve resimlere ve hatta filigranlı baskılara yer verildiğini düşününce acaba yurtdışında mı basıldı diye şüpheye düşmedim değil. Lakin işte '1931, İstanbul Devlet Matbaası' diyor, niye böyle yazsınlar ki...

    Üç ciltlik Tarih ders kitabının ilk cildi yok, sadece 2. ve 3. ciltler bugüne gelebilmiş. Kitapların sahibi Arif Emmim 1927 doğumlu... Eğret İlkmektebinde 1934-1940 arasında geçmesi gereken üç yıllık okul hayatında bunları okumuş... Kendisi 2000 yılında vefat etti...

    Bir Diploma

    Mustafa Kırbaç, babası Hasan Kırbaç'ın Eğret Mektebinden aldığı şehadetnameyi göndermiş, biz de onu özenle Eğret Sanal Müzesindeki yerine koymuştuk. İsmail Dalmışlı Hocam onu görünce babasının diplomayı hatırlamış, ilgilenirsen diye bana gönderdi. İlgilenmez olur muyuz...

    1948 Tarihli İlkokul diploması, yukarıda sözünü ettiğim yeni okul binasında düzenlenmiş. "5 Sınıflı Eğret Köyü İlk Okulunda ilk öğrenimini 1947-1948 ders yılında bitirerek yapılan imtihanda yandaki dereceleri kazanan İsmail oğlu Kazım Dalmış'a bu diploma 1948 yılı Mayıs ayının yirmiyedinci günü verilmiştir." 

    Bitirme sınavı nedir ve nasıl uygulanıyordu sorularının cevabından daha önce bahsetmiştik. Ben burada diploma üzerinde imzası bulunan Başöğretmenden söz etmek istiyorum.

    Bir Öğretmen

    1932 Yılında Diyanet bir genelge yayınlayarak camilerde Arapça ezanı yasaklar. O yıllarda öğretmenler bu tip kararların köylerde uygulanmasını takip etmekle görevlidirler. Bir bakıma doğal Hükümet Komiseri sayılırlar... Gocacami'de Gavas (İbrahim Sargın) her zamanki kametine başlayınca, cemaatten birisi onu susturur. Genelge yayınlandığını, bundan sonra ezan ve kametin Türkçe okunacağını bildirdikten sonra bunun nasıl yapılacağını göstermek için ayağa kalkar ve 'Tanrı Uludur, Tanrı Uludur' diyerek kamet getirir. Tam 18 yıl sürecek Türkçe Ezan zulmü Eğret'te böyle başladı...

    İlk Türkçe kamet eden kişi devrin Eğret öğretmenlerinden Hasan Hüseyin (Tekin)dir. Abdestinde namazında, neredeyse beş vaktini camide geçirdiği bildirilen Hasan Hüseyin Öğretmeni Eğretliller de sevmiş ve aralarında ona 'Sağırmuallim' derlermiş. Hatta bu lakabı o kadar yaygınmış ki, lakabını çok defa işittiğim halde adını öğrenmek için epeyce uğraşmam gerekti.

    Sağırmuallim Eğret'te uzun süre kaldığı anlaşılıyor. İlk kamet olayında Başöğretmen olmadığını Hasan Kırbaç'ın şehadetnamesinde imzası bulunmamasından anlayabiliriz. Halkın hafızasında bu kadar yer etmesinin sebebi dindarlığı kadar burada uzun yıllar çalışmışlığı olmalıdır. Bununla beraber bu özelliklerinden başka hakkında bilgi bulamadım. Nerelidir, çoluk çocuğu var mıdır, ne zaman nerede ölmüştür bilinmiyor...

    Adına bir de Kazım Dalmışlı'nın 1948 tarihli diplomasında rastlandı. Başöğretmen Hasan Hüseyin Tekin olarak imzalamış. İlginç bir şekilde Sağırmuallim adını iki yıl sonraki bir olayda yine işiteceğiz.

    Yıl 1950... İktidar değişince Arapça ezan yasağı da kalkmış. Yine Gocacami, kim 'Tanrı Uludur' diye kamete başladıydı bilemeyeceğim... Sağırmuallim susturmuş onu ve yeni karar gereği Arapça ezan yasağının kalktığını bildirip ayağa kalkmış ve 'Allahuekber Allahuekber' diye gerçek kameti getirmiş...

    Güler misin, ağlar mısın denilecek bir durum... Yalnız bu durumunu Sağırmuallim minnetle anar 'Çok şükür Allah'ıma, iki uygulamayı da bana nasip etti' dermiş...

    Dediğim gibi Sağırmuallimin akıbeti bilinmiyor. Amma onun diploma verdiği 1933 doğumlu Kazım Dalmışlı 2005 yılında vefat etti. Adı geçen dört kişi vesilesiyle Eğret İlköğretiminden bir kesit sunduk. Hepsinin kabri nur olsun...



1 yorum:

  1. Sagirmualimi aynı hababam sınıfındaki yaşlı ogretmen gibi dalga gecerlermis rahmetlik kilciyi kaldırmış başkenti sormuş oda olucak demiş olaf ordan kalmadir

    YanıtlaSil