Eskiden böyle değildi; hayatı dengede götürür, madde-mana, dünya-ukba kefelerini birlikte doldurmaya çalışırdık.
Okumadan duramazdım mesela. Planlı okumalarım vardı. Kitap seçerken de kalp-dimağ dengesine dikkat ederdim.
Kalp/gönül 'Allah'ın evi'dir, onu beslemeye yönelik okumalar Kabe'yi tavaf ile eşdeğer. Şeytan taşlama yerine geçecek siyasi dünyevi yazılar, kitaplar da okur, dengede sürer giderdi hayat.
Sonra bildiğiniz gibi; dilekçeler, iddialar, savunmalar; itirazlar, dava örnekleri, başvurular... Taşla babam taşla... Kabe'ye yaklaşamadık bile...
Son beş yılda ise Eğretiköy'e daldık. Onu yaz bunu yaz derken, neredeyse beş cilt tamamlandı. Tabi bunca yazı için okuma araştırma gerekiyordu, elbette okuduklarımız konuyla ilgili şeyler. Kalbin hayatına dair eserlerden yine uzak kaldık.
Eğretiköy yazılarını bu yıl sonunda bitirmeyi planlıyorum. Artık tavaf zamanı... İlk planda okumayı düşündüğüm iki kitabı hazırladım. Kalp yolculuğuna çıkaracak bu kitapları üç aylarda bitirmeyi düşünüyorum. Tahmin edileceği gibi seçtiğim kitapları okumak, anlamak çok zor; yine de kendimi zorlayacağım.
Kalp yolculuğu sırasında yazmak icap ederse, bu yazılar okuduklarımla ilgili olacaktır. Fakat onları yayınlar mıyım, bilemiyorum.
Bununla beraber çıkmayı düşündüğüm bu yolculukta hiç bir şey planlandığı gibi gitmeyebilir. En başta okuma konusunda bir çıkmaza girebilirim. Bugün bir arkadaşın bu konuyla ilgili bir paylaşımını gördüm, şöyle diyor:
"Eskiden boş kalmayı büyük bir kayıp sayardım. Kısa dolmuş yolculuklarında bile ya okunacak ya dinlenecek bir şey bulmaya çalışır, beyin veya zihin tekneme sürekli bir şeyler atmam, ha bire onları yoğurmam gerektiğine inanırdım. Kırkımı geride bıraktığımda beynin veya zihnin dışarıdan bir şey almadan, içindekileri evirip çevirmesinin, onlara yoğunlaşmasının insanın kendisiyle karşılaşmasına, kendini tanımasına daha çok yaradığını keşfettim. Bunun için boş boş durabilme egzersizleri yapıyorum kendimle."
Ayrıca bu paragrafta çok mantıklı gibi görünen 'okuduklarını hazmetme' ameliyesi, aslında tembel bir kafanın okumaktan kaçış bahanesi gibi de geliyor. Yaş ilerledikçe zihin kendine sözde mantıklı gerekçeler arayabilir.
Yolculuğun daha başında böyle zihinsel ayak sürümeyle karşılaşırsam ilk durağa bile ulaşamamaktan korkarım. Bu yüzden bizim tavaf işi, şaftı tamamlamadan yarım kalabilir. O zaman şeytan taşlamaya devam, deriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder