Yüksekliği 25 metre kadar, 50 metre çapında bir konik yığıntı düşünün. Bu kelimeyi özellikle seçtim, çünkü yığma bir tepe. Yani suni, yani tümülüs. Resmi kayıtlarda Maltepe olarak geçiyor. Bu sebeple olsa gerek, Üyüğün daha kuzey tarafları mevkiye de halk arasında "Maldepesi" veya "Maldepeleri" deniyor. Hiç alakası olmayan bir tarafta, Çerkez'e doğru bir mevkinin "Üyükyolu" adını almasına ise hala bir anlam verebilmiş değilim.
Konik yüzeyine ağaçlandırma amacıyla sekileme yapılmış; ancak sekilere dikilen ağaçlar tutmamıştır. Güney tarafındaki yarım baklama dilimi şeklindeki üçgen alana Deli Mısdık (Mustafa Erdem) zamanında dikilen çam ağaçları şimdi görkemli bir boya erişmiştir. Tepedeki iğde ağaçları ise kendine has rengiyle manzaraya farklı bir yeşil ton çeşnisi katmaktadır. Bütün bu ayrıntılar resimde farkedilecektir.
Tescilli Kültür varlıkları kapsamındadır. Bilimsel tespitlere göre: "İlk Tunç Çağı III. evre yerleşmeleri arasında sayılmaktadır... Çevresinde ve eteklerinde define arayıcılarına ait çukurlar görülmektedir. Afyon Müzesi'nde (E.766 env.no) yer alan kap ise höyüğün yanındaki tarlada bulunmuştur... Önemli bir yerleşim yeridir. Olasılıkla İTÇ'de büyük bir yerleşmeyi bünyesinde barındırmaktadır. Yerleşme; 2005 yılında Frig Vadisi Turizm Kuşağı Projesi kapsamında yapılan arazi çalışmaları sırasında tekrar belgelenmiştir..."
Kral mezarı olarak yığıldığına, yüzyılların törpülemesiyle tepenin oturduğu ve kuzeydeki mezar kapısının kaybolduğuna inanılmış bu yüzden hep bilinçsiz definecilerin hedefinde olmuştur. Kuzeybatı tarafındaki tarafında bu kazılar sebebiyle oluşan deformasyon, resimde kavak ağaçlarının gediğinden seçilebilmektedir.
Definecilikte her hazinenin koruyucusu bir tılsımın varlığına dair efsaneler pek meşhurdur. Bunlar daha çok koruyucu varlık olarak yılan veya ejderha olarak karşımıza çıkar. Üyük de bir Kral veya soylu mezarı olduğuna göre, mevta hazinesiyle birlikte gömülmüştür. İşte yapılan kazıların amacı bu hazineye ulaşmak. Acaba hazine koruyucusu varlık nerede? Tabi ki Üyük'te ve bu çevreden pek ayrılmıyor. Tümülüsün doğu tarafından geçen Eğret Çayının etrafı ağaçlık ve verimli bahçelerden oluşuyor. Köylü bu mevkiye Üyüğaltı (Üyük Altı) diyor. İşte hazinenin muhafızı koca yılan bu bölgede yuvalanmış.
1970'li yıllarda birkaç ihtiyardan bu yılanın büyüklüğüne dair bazı şahitlikler işitmiştim. Müdüroğlu (Mehmet Ali Eşiyok) "Senin belin kadar kalın" demişti. Daha ilginç bir söylenti ise 1990'ların sonundaydı. Sabah kamyonetle Üyüğaltı'na çaprazlama inen yoldan geçmek isteyen işçiler yolun ortasında bir engelle karşılaşıyorlar. Kesilen bir söğüt ağacının koca dalı boylu boyunca yolu kesecek şekilde unutulmuş. Sorumsuz insanlara kızan şoför yanındaki işçiden inip yolu açmasını istiyor. İşte o işçi diyor ki "Eğilip söğüt ağacını çekmek istediğimde o koca dal kayıverdi ve bir anda kayboldu. Uzun diken ve otları sağa sola yara yara ilerleyen bir hareket uzaklaşıp kayboldu. İçim ılıyıvermişti, öylece kalakaldım." O işçiler o gün işi bırakıp bir daha uğramıyorlar.
Genel Kurmay Başkanlığının ihalesiyle Üyük'te bakım yapan işçilerdi. Üyük'ün Genel Kurmayla ne alakası var ve ne bakımı, ne tamiri yapılıyor, derseniz asıl konuya geliriz. Üyük son asırda şehitlik olarak kullanılıyor ve doğrudan Genel Kurmaya bağlı. Son asırda kazandığı ilgi ve önem bundan kaynaklanıyor. Büyük Taarruzun Süvari Kolordu Komutanı Fahrettin Altay, kendisine bağlı orduların 28 Ağustos 1922 günü bu bölgede yaptığı çarpışmalar ve verilen şehitler anısına zaferden hemen sonra Üyük'e bir anıt diktiriyor ve burası şehitlik ilan ediliyor. Bundan böyle her 28 Ağustos günü burada halkın da coşkulu katılımıyla resmi-askeri tören düzenleniyor.
Üyük, Afyon-İstanbul karayolunun hemen kenarında, şehitlik ise bu yola bakan batı tarafına yapıldığından gelen geçenin de sair zamanlarda yoğun ilgisini yakalıyor. Bunun üzerine Karayolları Genel Müdürlüğü 1972 yılında orijinal anıttaki eski yazılı kitabeyi yeni harflerle mermer tablolara kazıttırarak şehitliğe eklemeler yaptırıyor. Malesef yeni İstanbul yolu köyün dışına alınınca Şehitliğe ilgi de günden güne azalıyor.
Üyük ve Şehitlik hakkında derli toplu ve derinlemesine bir araştırma bilgisi yok. Anıtkaya halkının da bilgisi oldukça yüzeysel. Göze çarpan ilgisizlik ise çok rahatsız edici. Kazara Şehitlik ziyaretine gelen yabancıların, köy halkındaki bu ilgisizlikten yakındıkları sosyal medya paylaşımlarını görünce ben daha çok rahatsız oldum. Buna karşın yetkililerin Üyük'teki şehitlik ve çevresinin bakımına gösterdikleri yakınlık ise ümit verici.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder