13 Temmuz 2021

Okul Gezilerinin Vazgeçilmez Mekanı: Omarcık

    Benim öğrenci olduğum 1970'li yıllarda İlkokul gezileri heyecanla beklenirdi.  Kır hayatı, tarla vs. biz çocuklarda pek güzel sayılacak izlenime sahip değilse de bütün okul olarak kıra çıkmak bu kategorinin dışında bir kır hatırasıydı. Evvela baharın insanı tabiata davet eden havasında dört duvar arasına tıkılmak başlıbaşına bir işkenceydi. Buna bir de zaten dersten kaytarmaya teşne öğrenci psikolojisi eklenince bu mevsimde ders işkence oluyordu.

    Yılda bir, bilemedin iki kez gidilen gezi işte bu işkenceden kurtulma demekti. Öğrenci milletinde heyecan uyandırmasın da ne yapsın. O heyecanla haşlanmış yumurta, yeşil soğan, bir parça yoğurt veya peynir bulunan torbayı, çıkıyı omuzladığımız gibi tam saatinde okulda olurduk. Bazıları şaşkınlık veya korkudan o gün de okul çantasını yanlarında getirirdi. Bunlar dersten geri durmayan, hatta zevk alan öğrenciler olurdu ve sayısı pek azdı bunların. Çokları ise çantasına nefret objesi gibi bakan tiplerdi, hazır bir günlüğüne onsuz kalma fırsatı bulmuşlar, yanlarına yaklaştırırlar mıydı. Ben bu grupta sayılırdım. Kazara gezi iptal edilse bile "çantayı getirmedik" bahanesiyle dersi kaynatmak varken onu sırtlayıp buraya getirmenin ne manası vardı!

    Öğretmenler tarafından planlama yapılıp gitme vakti gelince bir hareketlenme başlar, sınıf sonıf her zamanki yerimizde ikişerli sıra olurduk. Tepişmeler, oynaşmalar, şakalar arasında bir öğretmen kısaca planı, güzergahı, kuralları anlatır, uyarılarını yaparken kesinlikle onu dinlemezdik. Toynağıyla toprağı döven sabırsız atlar gibi tepinir dururduk. Nihayet hareket emrini alınca, elele tutuşan küçük sınıflar önde olmak üzere bütün okul ikişerli sıra halinde okuldan çıkardık. Güzergah şuydu: Kopretifin altındaki parktan sağa dönülerek Tekke'ye varılıp Depbo'nun yanından geçilecek. Dedebaşı'ndan sonra sağa kıvrılan yol takip edilecek. Yaklaşık yarım saat süren bu yol sizi Omarcık'a götürür. Bu, aslında oradaki çeşmenin adıdır. Zamanla çevresindeki geniş çimenliğe de adını vermiştir.

    Omarcık sulak ve otu gür bir alan olduğu için hayvanların baharını aldığı ilk yerlerden biridir. Su bol olduğu için camızlar eğlenir, vıdikler güdülür. Aharların arkasındaki esbapdaşlarında kadınlar çamaşır yıkar. Çevredeki taze söğüt dallarından sepet örmek için cingenler çadırlarını buraya kurar. Harmandan sonra aharlarda dene yıkamak için nöbet gapılır. Kazanlar kurulur, bulgur kaynatılır. Yani Omarcık'taki hareketlilik hiç bitmez; ama çocuklar için oranın önemi gezi alanı olmasıdır.

    Çeşmenin gür suyuyla oluşan küçük dere ile  fidanlıkların oluşturduğu 2-3 dönümlük düz çimenlik alan her şeyiyle mükemmel bir piknik alanıdır. Buraya vasıl olunur olunmaz çocuklar için serbest zaman başlamıştır. Artık bu geniş alanda doğal oyun grupları oluşur. Top oynayan erkek çocuklar, ip atlayan kızlar, karma yakan top oynayanlar, yağ satarım bal satarımcılar, uzun eşşek hastaları... Omarcık ana baba günüdür artık. Bütün bu oyunlar bile bir disiplin esaslıdır, çünkü belli bir kurala bağlıdırlar. Öyle olmasa bile her şey öğretmen gözetiminde olduğundan çocuklar ilan edilmeyen bu disiplin kurallarının farkındadır, zinhar dışına çıkmazlar.

    Doğuştan kayıttan azade, kendi başının beyi, kural tanımaz serseri ruhlu öğrenciler hemen doğal disiplinin dışına atmanın yolunu ararlar. Kimi yasak olan bahçelerde ağaç dallarına çıkar, kimi küçük derenin gölcüklerine girip köpekbalığı avlamaya çalışır. Daha haylaz başkaları tuttuğu bir zararsız yılan yavrusuyla kız çocuklarını korkutmaya çalışır. Öğretmenler ne kadar dikkat etse de dur-sustan anlayan kim. O kadar zırzop olmayan bizler ise katiyen kuralları çiğnemezdik. Birinde içim gitmesine rağmen soyunup da giremediğim gölcüğün serin sularına hafta sonu arkadaşlarımla gelip doya doya yıkandığımı hatırlarım.

    Yorgunluk başlayınca, karınlar acıkınca ikili, üçlü, dörtlü gruplar oluşur, sofralar serilir. Yok yok, sofra filan serilmez, bir elde ekmek bir elde soğan yumurta, her neyse faşıl fuşul yenir, oyuna devam. Fakat kız çocukları başka, onlar öğretmenlerin sofrasına daha yakın kümeleşirler, hem onların hizmetini görür hem de haylaz erkeklerin yaramazlıklarından kendilerini koruyacak bir konumda sofralarını sererlerdi. Bu yüzden onlarınkine sofra denilebilirdi.

    Yemekten sonra bir posta daha oynanır, ders bitimine yakın tekrar sıraya dizilen öğrencilerle okula dönülür ve paydos edilirdi. Dönüş yolu yolcularının sabahkine göre bitkin ve yorgun olduklarını söylemeye gerek yok tabi. 

    Bu yolculuk her yıl garip konvoyuyla mutlaka yapılır, okul çocukları da baharını almış olurdu. 1980'li yıllarda da aynı gezilere devam edildi ve gezi alanı da hep Omarcık oldu. Sonra köye daha yakın yerlere gezi yapılmaya başlandı, Üyük gibi. Zaman geçtikçe mekan da değişiyor, kişiler ve alışkanlıklar da bu değişimden payını alıyordu. İmkanlar artıyor, katıklar azıklar çeşitleniyordu. 1990'ların sonlarında piknik alanı gibi düzenlenen Gatçayır'daki Beylik Bahçesi rağbet görmeye başladı. Okul gezileri buraya yapılıyordu. Omarcık'tan vazgeçilmişti. Soğan ekmek yiyen çocukların yerini de kıyıda köşede sucuk cızbızlayanlar aldı. Gezi yolculuğu yapılmıyordu, zira okula 5 dakika mesafedeydi burası, yolculuk zevki kalmadı. Geniş oyun alanı yoktu, eski oyunlar oynanamıyordu. Kısaca gezilerin tadı kaçmıştı.

    Şimdilerde okul gezileri yapılıyor mu, nerede yapılıyor bilmiyorum. Yine Elmalık'tadır ihtimal. Tahminim çocuklar ellerinde yelpazelerle mangal yapıyordur. Onların geziden aldığı lezzet, bizim kırk yıl önce Omarcık gezilerinden aldığımızı yakalayamaz.

    Acaba? 
    Yoksa bize mi öyle geliyor? Vazgeçilmez sandığımız Omarcık uzaklaşmış işte hayattan.
    Olsun yine de bizim çocukluğumuzun vazgeçilmezi O.

    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder