02 Kasım 2023

Gavur Hoca

     
    Berber Emmimin sohbetinde hikayeler ardı ardına geliyor. İlk defa duyduklarımı not ediyorum; ama anlatım bittikten sonra... O anlatırken not alacak olursam kendisini dinlemiyormuşum gibi oluyor, ayrıca notlarda bütünlük sağlanamıyor, benim konuyu tam anlayamamam da cabası... Bu yüzden önce dinleyip sonra yazıyorum...

    Bu kez gafil avlandık, zira bir sonraki anısını da ilk defa duyuyordum. Bir yanda taze dinlenmiş ve hemen not edilmesi gereken bir olay, diğer yanda ise anlatımına yeni başlanılan ve dinlenilmesi gereken bir başka olay... İki işi birden yapamayacağım için kayıt cihazını çalıştırıp sehpaya koydum. Anlatırken kendisini kısıtladığına inanır, sevmez böyle şeyleri... 

    - 'Ne yapayım, mecbur bıraktın; öncekini yazmamı bekleseydin' diye çıkıştım, isteksizce anlatmaya başladı...

    Bunlar aynı ekip Çerkez/Yenice'ye gidecekler. Aynı ekip dediği, önceki olayın kahramanları, köyün hoca takımı oluyor. Terlemezin Abdullah, Azıraklının Ahmet, Hamzaların Ademhoca, Akbaşların Mehmethoca, Gobakların Arif, Körhalilin Haliban, Dayıların Adem... Terlemezin Abdullah'ın dayıları davet etmiş, yahut kafalarına göre ziyarete gidecekler...

    Bir Cumartesi günü Tekelilerin Halil'in beygirleri koşturmuşlar ve hepsi doluşmuş arabaya... Güdükahmetin bağa yaklaşınca yolda zorlanarak yürüyen bir adam görmüşler. Bir Çerkez, dolu bir yağ tenekesini tutmuş kulpundan, bir yanına eğile eğile ilerliyor... Bağrıyuka Akbaş Hoca;

    - 'Yazık, şunu da alamıñ' deyince, Halil durdurmuş beygirleri, Çerkezi ve yükünü de atmışlar arabanın arkasına... Adam dökülmesin diye, tenekenin iki deliğini patates ve kuru incir ile tıkamış. Ademhoca, adamın dibinde oturuyor. Bu vaziyette gidiyorlarken, Abdullah Halil'den beygirleri kımçılamasını istiyor. Bir an önce varacakları yere varmak istiyorlar...

    Halil kımçıladıkça beygirler deliriyor, araba bir o yana bir bu yana savruluyor. Ademhoca;

    - 'Le, amanıñ etmeñ arkıdeşle' diye yalvarıyor, ama dinleyen kim; Abdullah coşmuş, Halil durmadan kımçı şaklatıyor... Abdullah'ın tek derdi Yenice'ye bir anca varmak olmadığı anlaşılıyor. Oturmuş Halil'in dibine, o kımçı salladıkça ayaklarını falakaya dayamış sağa sola gerdiriyor. Hem de sırtını dayadığı ortadakileri arkaya doğru ittiriyor... Meğer asıl gayesi ani zikzaklar ve önden gelen tazyikle zavallı Çerkezi arabadan düşürmekmiş... 

    Ademhocanın feryadı ise bu tehlikenin hemen yanında bulunmasından... Adamın düşmesi bir şey değil, yanında yağ tenekesi var... Nitekim bunca langırtıya dayanır mı, patates tıpa fırlayıp düşüyor. Tenekedeki yağ yerden petrol fışkırır gibi yukarı püskürüyor. Adam yağın heba olmasından, Ademhoca her tarafının yağa bulanmasından feryadı basıyorlar;

    - 'Yağı dökülüyoo! Yağı dökülüyoo!'

    - 'Amanıñ etmeñ le! Amanıñ duruñ le!'

    Öndekilerin umurunda değil... İttire kakdıra, ağlata inlete adamı arkadan düşürüyorlar... Can havliyle arkalarından bağırmış Çerkez;

    - 'Size hoca deyenin anasını avradını bilmen ne eden!' Dabancam oleydi vallaha hepinizi vururdum! diye arkalarından bağırmış amma sesini anca duyurabilmiş... Arabadakiler hahaha hihihi Çerkeze varmışlar...

    Dayısının eve varınca Terlemezin Abdullah, arkadaşlarını bırakıp kadınların bulunduğu odaya gitmiş. Akrabaları olduğundan ve bir müddet orada hocalık da yaptığından kadınlarla kızlarla mesafesi yok... Azıraklının Ahmet'in dili durmamış;

    - 'Le goca gavur! Bizi burda goyvediñ de niye gızlañ yanına gitdiñ!' diye seslenmiş... Abdullah hiç oralı olmamış... Neyse, bunlar yemişler içmişler, çıkmışlar dönüş yoluna... Mandıradan, Ardıçlıguyudan Olcakgırına yönelmişler...

    Yollarına çıkan bir Olucaklı, Akbaşhocayı tanımış, hêyâ deyip hal hatır sormuşlar. Mehmethoca ağırbaşlı bir adam ve etraf köylerde de namı yürüyen bir hoca. Fakat arabadakiler dinler mi Mehmet Hoca filan... 

    - 'Şu misir kimiñ?' diye bir mısır tarlasını sormuşlar. Adam da Mehmethocanın hatırına;

    - 'Benim, giriñ, bire ikişe goparıñ' diyerek hem izin vermiş hem ikramda bulunmak istemiş. Onu dedikten sonra da çekip gitmiş... Bunlar bir dalmışlar tarlaya, çatır çatır belki yüz gumdak kırmışlar... Oysa adam 15-20 mısıra izin vermişti...

    Tekrar yola koyulmuşlar... Abdullah Hoca Almanya'ya gidip geldiği için kılık kıyafeti değişik, gözlükler filan... Çat pat Almancası da var... Azıraklının ona 'Gocagavur' demesi de bu yüzden... 

    Biraz sonra nohut tarlasına denk gelmişler, çocuklar başında bekliyor. Bir mola da orada veriyorlar... Azıraklının Ahmet, çocuklara Abdullah'ı göstererek;

    - 'Bu adam gavur, görmemiş nohutu filan bilmiyo, bi dutam veñ de yisiñ.' diyor... Veriyorlar çocuklar nohutu. Gavur, anlaşılmaz bir şeyler mırıldanarak nohutu çakıldaklarıyla yemeye filan çalışıyor. Beriki nasıl olsa gavurdur, anlamaz diye küfürler savurarak nasıl yeneceğini gösteriyor... Sonra sözde gavur elindeki jetonları şıkırdatarak nohutun parasını vermek istiyor. Güya jetonlar gavur parası sanılacak... Azıraklı;

    - 'Le bilmennetdimiñ gavuru, bunna Müslüman çocuğu, heç bi dutam nohutuñ parasını mı alırlâ!' diyerek nohutu da beleşe getiriyor. Bütün bunları eğlence olsun diye yapıyorlar; ama bu arada Azıraklının Ahmet, Terlemezin Abdullah'ı fırsattan istifade epeyi gayarlıyor...

    Nohut tarlasından da bir kucak nohut alnıyor... Öylece Eğret'e dönmüşler. Yolcular indikten sonra Tekelinin Halil, son bir kımçı daha sallayıp beygirleri datdiyor... Arabada ne varsa götürüyor... Bunlar ardından bakakalıyorlar... Haydan gelen Halil'e gidiyor...

    Bu ekiptekilerin üçü hoca değil ve bekarlar; Berber Ahmet, Dayıların Adem ve Tekelinin Halil... Aslında Berber Ahmet'in önüne büyük bir hocalık fırsatı da çıkmış... Cihaz, Gavur Hocanın Çerkez macerasını kaydederken ben de o fırsatı yazıyordum. Bir ara anlatırım...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder