Dağ'daki Eğret'te cami yok tabi; hele de yaz ise her taraf mescit çünkü... Cuma namazı için köye gidiyorlar, ama Ramazan'da her gün her gün bu imkansız... Onlar da ne yapıyor, teravih imamı ayarlıyorlar kendilerine; Ramazan'ı ağıllara taşıyorlar...
Yaz mevsimine denk gelen 8-10 yıllık oruç dönemlerinde bunu titizlikle uygulamışlar. Ağıllar da mevkisine göre iki gruba ayrılmış. Almalı ve Bahçecik tarafındakiler ayrı mescitlerine ayrı imamlar tutmuşlar. Mevkileri, bölgeleri, imamları farklı olsa da, olan aynı; bütün çobanlar toplanıyor, imamın ardında saf tutuyorlar. İşin manevi yönünü bilemeyiz; ama açık havada, yıldızlar altında bir imamın bir de cırcır böceklerinin sesi eşliğindeki namaza fantazi mi dersin, huşû mu dersin...
Almalı tarafının 1949 Ramazan imamı Kör Hoca... Ağıllarda ilk hocalığı mıydı bilmiyorum, belki öncesi de varmıştır... O sene Aşiret Yörüklerinden Gara Ahmet diye lakaplanan Ahmet Alaybeyi, obasını Almalı mevkiine açmış ve ilk akşamdan teravihlerin müdavimi...
Bir Ramazan oruç, namaz, muhabbetle geçiyor... Bayramda veya sonrasında Ağılcılar Körhocanın hakını vermişler. Garahmet de hesapta olmayan cemaat olarak;
- 'Hak ne istiyorsan söyle; dana mı, keçi mi, koyun mu, koç mu...' diye gönül cüzdanını açıyor... Körhocanın tek gözünde bunların hiç biri yok... İlle de saat...
- 'Hiç birini istemem' demiş, 'Vereceksen, aha cebindeki şu saati ver...'
Galiba Garahmet için de o saat çok önemli, işin maddi değerinde değil; lakin bir hatırası var... Bu yüzden vermek istemiyor;
- 'Sürüden istediğin kadar mal götür, ama saat olmaz' diyor... Orada mevzu tıkanıyor... Bir kaç gün sonra Garahmetin gönlü oluyor, Eğret'te Körhocanın yanından saatsiz ayrılıyor... Artık saat Hoca'nın cebinde...
Körhocanın cebindeki saat, hayatının bundan sonraki döneminde önemli bir yer edinecek. Zaten işi namaz kıldırmak olan bir hocanın hayatında, vakti bilmek ne kadar önemli olduğunu tahmin edersin... Yalnız bugünün kafasıyla düşünme, şimdi nereye baksan bir saat görüyorsun; o vakitler öyle mi, saat bir servet...
İşi namazla olanlar, ezanî saate göre her gün ayar ve kurma işlemi yapıyorlar. Onlar için akşam saatlerinde güneş garip bir merasimle batıyor. Ezan başladığı anda saat 12'ye ayarlanıp kuruluyor, bu her akşam üstü ihmal edilmemesi gereken bir uygulamadır... Amma senin okuyacağın ezanla saatler ayarlanacaksa, senin saatin şaşmaz olması gerekir...
İşte Cumalı ve Susuzosmaniye köylerinde imamlık yaparken Körhocanın cebinde Garahmetten aldığı bu saat vardı. Vaktin öneminden dolayı saatinin bakım ve ayarı konusunda aşırı titizlik gösteriyordu. Galiba onu biraz seviyordu da... Saatine karşı aşırı düşkünlüğünü fark eden cemaat bunu Hoca'ya takılma konusunda zaman zaman koz olarak kullanırdı... Körhocanın asabiliğini de düşününce, bazen eğlenceli haller oluşurdu...
Bir Ramazan günü Hoca'nın ailesi Eğret'te, kendisi ise vazife başında... Müezzini var, ezanı okutturuyor filan; ama vakti tayin edip namazı kıldıran kendisi... Mübarek gün;
- 'Hoca senin saat yanlış, ezanı vaktinde okutmuyorsun' diye dalına basmışlar... Saatine laf etmek ne demek... Körhocaya çok dokunmuş bu... Cevap vermediyse de manalı bir edayla kafasını sallamış...
Kafa sallayışın ardındaki anlam ertesi günü ortaya çıkıyor... İftara yakın bütün evlerde, gözler kurulu sofraya, kulaklar ezana kilitlenmiş... Hocaevi'nde de durum böyle, yalnız Körhocanın gözü saatinde kulağı ise serbest... Vakit girince çırağını da sofraya çağırmış, güzelce karınlarını doyurmuşlar. Cigarasını yakarken müezzine;
- 'Hadi oğlum, çık minareye ezanı oku; şu bilmemnetdiklerim de orucunu açsın!' diyerek keyiflenmiş... Saatine dil uzatanlardan böyle intikam aldığını sayısız kişiden dinlemişimdir...
1949 Ramazanı sonunda Garahmetten aldığı saati Körhoca ölene kadar ihtimamla saklamış. Uhrevi bir vazife edasıyla her akşam üstü cebinden çıkarıp 12'ye ayarlayıp kurmuş. Ezanı ona göre okuyup namazı ona göre kılmış. Ona bakarak niyetlenmiş, iftar etmiş... Dolayısıyla çevresindekiler de hayatının merkezine hep o saati almış...
1969 Yılının Aralık ayında bir akşam üstü, sevenleri Körhoca Dedemin başucunda toplanmış. Çünkü bir gün öncesinden Aşşağılı Efemehmet değilse kendisinin öleceğini bildirdiğinden, ölüm döşeğinde olduğu anlaşılmış... Bu durumdayken akşam ezanları çınlamaya başlamış; lakin Hoca Dedemin, cebindeki sevgilisini çıkarıp her zamanki yaptıklarını yapmaya dermanı yok... Macur Ali Dedeme işaret etmiş, o da saati 12'ye ayarlayıp kurmuş ve tekrar Hoca'nın cebine sokmuş. Ritüel yerine getirilince bir rahatlık inivermiş yüzüne... O rahatlıkla Eşhedüenlailaheillallah...
Hep anlatırlardı, hala da anlatırlar... Ama vefatından sonra Körhocanın saatine ne olduğu bilinmiyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder