Evvela genç bir devletin bir köy okulu için uygun gördüğü böyle bir belgenin, o günün şartlarına göre gayet estetik tasarlanmış ve kaliteli basılmış olduğunu belirtmek lazım. Baskıda ikinci bir renk olarak kırmızıya da yer verilmiş ve üç ayrı harf stili kullanılmış. Başlıktan sonraki asıl çerçeve iki bölüme ayrılıp ilkine iki basit tablo yerleştirilip ikincisine de metin bölümü yayılmış. En altta onay ve imzalar bulunuyor... Bütün bunlar gözü yormuyor...
Şekil ve görüntüden sonra ona asıl önemini kazandıran hususlara gelelim...İşin eğriliğinde doğruluğunda değilim... Şimdi düşünelim, 1928 sonunda harf inkılabı yapılmış. Aynı günlerde okuma yazma seferberliği başlatılmış; ama sıfır noktasındasın, öğreticin yok... Şuncacık yıl sonra o noktadan Eğret'te böyle diploma verebilecek duruma geliyorsun. Bu, küçümsenemeyecek bir seviyedir...
Belgedeki başlık 'Türkiye Cümhuriyeti Maarif Vekaleti Eğret Okulu Köy Mektebi Tasdiknamesi'dir... 'Eğret Okulu' ifadesi hariç diğer kısımlar matbu... Burada dikkatimizi çekmesi gereken hususlardan birisi de aynı başlıkta mektep ve okul kelimelerinin bir arada kullanılmasıdır. 'Güneş Dil Teorisi' ve 'Öztürkçe' kavramlarının yol açtığı karmaşayı göstermesi açısından ilginç bir durum...
Eğret'te bir okul kurulmuş. Kısa zamanda açılan bu okulun yeri neresiydi acaba? Açılma aşamasındayken mektep deniliyormuş, hatta buna uygun basılı evraklar hazırlanmış; bu arada kelimelere yeni karşılıklar aranırken mektebe okul demeye karar vermişler. Açılırken mektep, belge verirken okula dönüşümün açıklaması böyle... Benzer karışıklığı mühürde de görmek mümkün; 'T.C. AFYONKARAHİSAR EYRET KÖYÜ MEKTEBİ BAŞMUALLİMLİĞİ'
Henüz diploma kavramı bilinmiyor, bu yüzden başlığa Tasdikname yazılmış. Yalnız başlığın altında sol üstte 'Şehadetname No' bulunuyor; burada da belge böyle adlandırılmış. Diploma numarası olarak düşünmemiz gereken bu bölümden de anlaşılıyor ki şehadetname, diploma kavramının eski adıymış. 1984'te ilk defa duyduğum bu kelimeyi rahmetli dedem tam da bu anlamda kullanmış, mezun olduğumu söyleyince 'Şehadetnameyi aldın mı?' diye sormuştu...
Şehadetname numarasının tam karşısında sağ üst köşede ise Mektep No kısmı bulunuyor. Okul Numarası 10 olduğu halde Diploma Numarası 27 olan bir öğrenci, okulun en azından ikinci dönem mezunu olduğu düşünülebilir; belki de üçüncü dönem... Her dönem üçer yıldan hesap edilirse Eğret Mektebi en geç 1928'de açılmış olmalıdır...
Şehadetname üzerindeki iki küçük tabloya dersler ve davranışlar derecelendirilmiş. Bu haliyle, bildiğimiz karneyi andırıyor. Eskiden diplomaların böyle olduğunu duymuştum, görmek bugüneymiş... Hatta büyüklerimiz bizim karne için 'Hal ve Gidiş kaç?' diye sorarlardı da bir anlam veremezdik. Sebebi şimdi anlaşıldı, onların zamanında ders ve davranış notlarından ayrı olarak 'Gidiş ve Hal' bölümü varmış...
Matematik yerine 'Hesap Hendese', Beden Eğitimi yerine 'Cimnastik' denilmesinden başka bir farklılık olmayan ders değerlendirmeleri bölümünün altında şu metin doldurulmuş: 'Afyon vilayeti Eğret Köyü mektebinde tahsilini bitirerek geçirdiği imtihanda yukarıda gösterilen dereceleri kazanmış olan Karamehmet o. Hasan'a bu tasdikname 1936 yılı Haziran ayının onuncu günü verilmiştir.'
1934 Yılında Soyadı uygulaması başlatılmış olmasına rağmen, ondan iki yıl sonra düzenlenen bir belgede niye soyadı değil de sülale adı kullanılır ki? Bunun açıklaması şöyle olabilir; Aliciklerin Hasan 1933'te okula kaydedilirken henüz soyadı uygulaması yoktu, bu yüzden kütüğe Karamehmet oğlu Hasan diye kaydedildi. Nitekim ilk tablodaki kimlik bilgilerinde Aile Adı satırına 'Karamehmetler' yazılmış... Şehadetname/Tasdikname/Diploma düzenlenirken kütük kaydı esas alındığı için Hasan Kırbaç değil Karamehmet o. Hasan yazılmış...
Aynı karışıklık Doğum tarihi hususunda da görülüyor. Ölçü ve Takvimdeki değişiklikler 1926 yılında yapılmasına rağmen bunların ayarlanması, uygulanması ve yaygınlaşması uzun yıllar aldı. Son değişiklik ancak 1933'te yapılabildi. Hasan'ın doğum tarihi de kütüğe 1340 olarak işlendi. Aynı sebepten, yani kütük bilgileri esas alındığı için de diplomaya öyle geçirildi.
Kimlik kısmında Doğduğu yer kısmına cevap olarak 'Eğret Kamunu' yazılmış. Kamun kelimesi de dil değişikliği yıllarındaki karmaşanın hatırasıdır. Nahiye yerine uydurulmuş, ama tutmamış çok kısa bir süre sonra kullanımdan düşmüş. O kadar ki ben başka bir yerde bu kelimeye rastlamadım. Düşünsenize, aynı dönemde mektep yerine uydurulan okul kelimesi tutmuş; ama nahiye yerine uydurulan kamun kelimesi kendine halkta yer bulamamış...
Halkta karşılık bulamayan uyduruk kelimelerden birisi de belgenin sonundaki imza kısmında bulunuyor. Vali Türkçe değil diye, onun yerine İlbay kelimesini öneriyorlar... 1936'da şehadetnamede görülen bu kelimeyi bugün duyamazsınız, il yöneticisine hala vali diyoruz.
Tasdik bölümünü İlbay Vekili (Vali Yardımcısı), Maarif (Milli Eğitim) Müdürü, Başmuallim ve Sınıf Muallimi imzalamışlar. Başmuallim ve Sınıf Muallimi aynı kişi olduğuna göre o sırada Eğret Mektebi'nde tek öğretmen varmış... Bu öğretmen her kim ise, yine o yıllarda Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Sonradan Türk Dil Kurumu) adına Eğret halkının kullandığı yöresel kelimeleri derleme çalışmalarını başlatan kişidir.
Sonuç olarak Naymelerin Hasan Kırbaç, 1936 yılında Eğret Mektebi'inden aldığı 27 numaralı şehadetnameyi saklamış. Kendisinden sonra da çocukları iyi muhafaza etmişler, sanal da olsa Eğret Müzesinde sergilenmeyi hak ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder