17 Ocak 2024

Mumaklık

     
    Çayırözü'nden başlayıp Kepezler ve Bağlarla devam eden, Mantarlık'tan sonra köy içine giren; Kuyuderesi, Atmezarı derken Çayırlar'da eriyen tepe zinciri, Anıtkaya'nın boynuna takılmış gerdanlığı andırır. 19. Yüzyılda İstanbul tarafından gelen gezginler, bu yüzden Eğret'i koca bir kaya üzerine konmuş gibi tasvir etmişler. Aslında gördükleri, koca gerdanlığın sadece bir taşından ibarettir...

    Zamanında tepe zincirinin birisinin ucuna kervansaray ve müştemilatı inşa edilmiş. Hacı İbrahim Zaviyesi çevresinde Eğret köyü oluşmaya başlayınca kervansarayın yaslandığı tepenin büyük bölümü kabristan olmuş. Yerleşim ise genellikle tepelerin kök kısmında kalmış, burunlara doğru inilmemiş.

    Kabristanın bulunduğu tepenin güney yamacındaki diğer burun, son zamanlara kadar çıplak kalmış. Mumaklık denilen bu tepenin neden böyle adlandırıldığına dair bilgi edinemedim. Bilindiği üzere Eğret çocuk dilinde mumak, yemesi çok zevkli ve tatlı yiyecek anlamına gelir. Bugünkü karşılığı tatlı abur cubur gibi bir şey. Ayrıca bir yiyeceğin çok lezzetli ve tatlı olduğunu belirtmek için 'mumak gibi' benzetmesi hala kullanılmaktadır.

    Mumaklık'ın mumak sözüyle ilgili olduğunu düşünmüyorum. 1950'li yılların resmi Köy Karar Defterinde bir kaç kararda 'Mumatlık Mevkisi' diye yazılmış. Buna göre oranın adının resmen Mumatlık olduğunu, halkın ağzına daha kolay geldiği için Mumaklık'a dönüştüğünü kabul etmek lazım...

    Tabi mumat diye bir kelime de bulunmadığına göre, burada da bir değişim dönüşüm var demektir. Arapça ölüm anlamında memat kelimesi çıkış noktamız olabilir. Memat > mamat > mumat mantıklı bir dönüşüm gibi duruyor. Kelimenin anlamını esas alıp, 'Bunun ölümle ne alakası var!' derseniz, karşı tepedeki eski kabristana bakmanızı öneririm...

    Neyse... Yerleşimin olmadığı zamanlarda, 1930 öncesinde diyelim, Mumaklık Eğretlilerin toplanma eğlenme yeri gibi bir şeymiş. Güreş, dövüş, kavga ve her türlü yarışı burada yaparlarmış. Genellikle ikili yarışlara sahne olan bu kel tepe tamamen de kel değilmiş ki mesire yeri gibi de kullanıldığına dair bir rivayet var. Yalnız bu rivayeti destekleyecek bir bilgi bulamadım...

    İkili müsabakalara dönecek olursak... Misal, güreşte birine meydan okuyorsun, bunun yeri Mumaklık oluyor 'Ge Mumaklığa çıkıverem' diyorsun... Taş atmada böyle, kavgada böyle, koşuda böyle... Mumaklık bir spor alanı gibi, öyle bilindiği için seyirci de eksik olmuyor; faul yok, hile yok, garımak yok...

    Takım oyunları için de uygun bir ortam orası... O günün en popüler oyunlarından meti küçük çocuklar köy içinde oynuyorlar; evli barklı koca koca adamlar mahalle arasına sığamaz ki, geniş alan lazım. Bu yüzden onlar Mumaklık'ı buluyorlar...

    Kış sporları deyince gayık kaymayı unutmamak lazım. Yine çocuklar için küçük tümsekler yeterli olabilir; lakin koca adamlar için kayak merkezi lazım... Mumaklık biçilmiş kaftan... Şeherlioğlu Ahmetçavuşun Alaattin Şık, düğün öncesi sağdıcı Gavasın İsmail Sargın ile birlikte oraya kaymaya gitmişler. Tek tük yapılaşma başladıysa da kaymayı engelleyecek kadar değil henüz. Tepeden koyvermişler kendilerini... Aşağıda öküzler suya mı gidiyor ne... Altgeçitten geçer gibi öküzün altından kayıp geçmiş... O kadar hızlı kayıyor ki, durduramamış kendini... O zaman eski asfalt işlek değil, orayı da aşıp Hafızın bahçeye uçmuş...

    Mezerböğrü'nü anlatırken söylemiştim; çifte çeşmeye suya inen kızları gözlemek ve kendini onlara göstermek için delikanlılar orayı mesken edinirlermiş. Aynı durum Mezerböğrünün tam karşısındaki Mumaklık için de geçerliymiş, hatta Mezerböğrü'ndekinden daha fazla genç bulunurmuş Mumaklık'ta...

    Her şey değiştiği gibi zamanla Mumaklık da değişiyor. Eğret büyürken onun olduğu gibi kalması mümkün mü? 1930'lardan itibaren oradan yurt yeri göstermeler başlıyor, 1940'lı yıllarda devam ediyor, 1950'lerde ise yapılaşma başlıyor ve 1960'larda o eski kel tepe Mumatlık'tan eser kalmıyor, neredeyse bugünkü halini alıyor. Orayı gösteren eldeki en eski foroğrafa göre, Mumaklık bugünkü iskeletine atmış yıl önce bürünmüş...

    Bugün Mumaklık tepesinde kimlerin evleri varsa ta o yıllardan arsaları alınmış. Yurt yeri, yani arsa ihtiyacı olana Muhtarlıkça gösteriliyor; belirli bir fiyattan satmak suretiyle arsa ihtiyacı karşılanmış oluyor. Günümüzden farklı olarak Bilallerin Ercebin ev vardı mesela, Gobaklara geçti. Ahmetçavuşun arsa Yarımçakmağın Osman'a geçti. Delişükrünün de arsası varmış, o kime el değiştirdi bilemeyeceğim... 

    Böyle ufak tefek değişiklikler olduysa da atmış yıldır Mumaklık özünde çok değişmemiş. Yalnız 1970-80'lerde yol ile evler arasındaki geniş boşluklar satılarak bugünkü görünüme büründü... Bununla beraber asıl değişikliğin 1960'larda tamamlandığını ve gerdanlığa bir taş daha eklendiğini unutmayalım...

    Fotoğraf Kaynak; Natali Avazyan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder