27 Eylül 2024

Galipbey Caddesi

    
    Tekke'den eski asfalta kadar uzanan çift yönlü bu geniş caddenin halk ağzına yerleşip yaygınlaşmış bir adı yok. Bu yüzden resmi adıyla anıp Galip Bey Caddesi diyeceğiz.

    Dış kapı numaralandırma ve sokak adlandırmaları daha Eğret kasaba olmadan başlamış. 1958'de belediye kurulunca iş hızlandırılmış. Bu caddenin adı da 1950'lerin sonunda verildiği düşünülüyor. 

    Binbaşı Galip Bey, 28 Ağustos 1922 günü Eğret civarındaki çarpışmalarda şehit olan, 13. Süvari Alay kumandanıdır. Zaferden hemen sonra Üyük'e anıt diktiren Fahrettin Altay Paşa, bu şehitlerin adlarını taşa kazıtmıştı. Bundan sonra her fırsatta Eğret'e yolunu düşüren Paşa şehitlerin adı ve hatıralarının hep canlı tutulmasını sağladı. Öncesinde pek rastlanmamasına rağmen son dönemde Eğret'teki erkek çocuklarına Fahrettin adı verilmesine birinci sebep Paşa'nın bu ilgisidir.

    Fahrettin Altay Paşa'nın öne çıkardığı isimlerden biri de şehit kumandan Galip Bey idi. Tuhaftır, kişi ismi olarak buna köyde pek itibar edilmemiş. Bildiğim kadarıyla sadece Arapların Galip Tok var, onun doğum tarihi de nispeten yenidir. Ayrıca şehit Binbaşı ile irtibatlı mı onu da bilmiyoruz. Kişi isimleri hususundaki bu ilgisizlik üzücü, lakin köyün (yeni kasabanın) en büyük ve işlek caddesine Galip Bey adının kazınması da sevindiricidir. Sürekli dualarla ruhu şad edilmesi gereken birinin adı böyle bir caddeye çok yakışmış.

    İsmi bu şekilde konulduğu sıralarda cadde bugünkü görünümünden uzaktı elbette. Hatta cadde bile denilir miydi, bilemiyorum; fakat daha kötü günleri de oldu. Bilinen tarihine bir göz atmak gerek...

    İlk yerleşilen mevkide sürekli sel baskınlarından illallah deyince, Eğretlilerin daha yüksekçe şimdiki konuma taşındıkları anlatılır. Yeni yerleşimde sel tehlikesi yoktur, öyle ki kar yağmur suları hiç eğlenmeden anında aşağı akar. Bu hala böyledir... Yalnız sürekli ve şiddetli akıntıdan dolayı, köyü araziye bağlayan yollar bir türlü düzgün durmaz, her yağış sonrası akan seller yüzünden hendekler, sel yolakları oluşur. Baskında kalmaktansa buna razıdır millet...

    Eğret'i araziye bağlayan en mühim yol, merkezdeki tekke/zaviyeden aşağıda Han ve çeşmeye doğru iner. Burası aynı zamanda köyün en işlek yoludur, lakin dediğimiz gibi bayırdan aşağı sallandığı için yoldan çok sel yolağını andırır. Böyle de olsa, ortaya oyulan selyolağına pek dokunmadan yaya, araba ve hayvan ulaşımını kenardan kenardan sağlamışlar. Yüzyıllar boyu orası böyle işlemiş, tıpkı Mezerböğrü'nün eski hali gibi...

    Yolun ortasından derin bir selyolağı geçmesi orayı uzunlamasına kullanmaya engel olmamış, yolu selyolağının kenarına almışlar. Amma karşıya geçişlerde müşkül duruma düştüklerinden bazı noktalara köprüler kurmuşlar. Yaya ve hayvan geçecek kadar küçük bu köprülerin ikisinin yeri biliniyor. Şimdi Daldalların odanın hemen üstündeymiş birisi. Yolak burada derinleştiği için bunun ciddi anlamda bir köprü olduğunu söylüyorlar. İkincisi Tekke'ye yakın bir yerdeymiş, selyolağı burada henüz derinleşmediği için köprü de daha hafifmiş. Başka yerlere de köprü kurulmuş olabilir, bunun bilgisi yok.

    Gocacami'nin yapıldığı 1910 civarı... İnşaatta kullanılacak kereste ve uzun kirişler, döşmeler Kütahya tarafındaki ormanlardan getirilmiş. Kütahya'dan gelen yol, Atmezarı yanından kıvrılıp Han'ın önünden geçiyor. Yani yük, malum bayırdan çıkarılmak zorunda... Şöyle düşünelim, en azından şimdiki Sağlık Ocağından Tekke'ye kadar bu bayır kullanılacak... Yük ağır olduğu için öküz değil de mandalar koşulmuş. O yıllarda her evde manda var, lakin yine de onların en namlılarını seçmişler, Hacapdırmanların ve Böbülerin mandalarla görev başarıyla tamamlanmış...

    Bu inşaattan on yıl kadar sonra Eğret işgal ediliyor. Bu yıllarda (1921 ve 1922) çekilen iki fotoğrafta bayırın hali; sel yolağının derinliği, köprüler, kenardaki yol, etrafındaki yapılaşma vs. çok net gözlemlenebilir.

    Kurtuluştan sonra daha uzun bir süre böyle geçtiği düşünülüyor. 1930 ile 1941 arasındaki dönemde Eğret Nahiye merkezidir, o yıllarda da bu görünümde bir değişiklik yok. Belki etrafında yeni yapılaşmalar başlamıştır, ama yol kolay kolay düzlenecek gibi değil.

    Yapılaşma deyince... Mesela Daldalların oda bu yeni yapılardan biri olabilir, dediklerine göre eskiden daha içerilerdeymiş. Ayrıca Nahiye merkezinin Eğret olduğu bu dönemde Nahiye Müdürlüğü de caddeye dönüşmekte olan bu bayır üzerinde bulunduğu tahmin edilebilir. Muhtarlıkça evi olmayana 'yurtyeri gösterme' olarak adlandırılan arsa temini hususu da bu dönemde başladığı tahmin ediliyor. Böylece henüz adı konulmayan Galip Bey Caddesi şekillenmeye başlamış.

    Belediye kurulduğunda iyiden iyiye caddeydi. Çakırosman (Osman Erdem) zamanındaki sokak aydınlatması projesine buradan başlanmış. Eskiden beri en işlek yol olan Galip Bey Caddesi, artık Anıtkaya kasabasının yönetim merkezi ve çarşısı konumuna terfi etmiştir. Mesela karakol binası caddenin en yukarısında eski belediye kahvesindeyken, en aşağıda asfalt üstüne yapılan yeni belediye kahvesine taşınmış, eski ve yeni yeri olarak Galip Bey Caddesinden ayrılmamıştır. Keza eski ve yeni belediye binaları karşılıklı olarak caddenin iki yakasına inşa edilmiş. Tarım Kredi Kopperatifi, PTT, Tekel binaları hep cadde kenarında bulunmuş...

    Resmi, yarı resmi daireler burada bulununca resmi törenler bayramlar da cadde üzerinde yapılmış, bunun için bir kenara Atatürk anıtı düzenlenmiş, sonradan bu anıt caddenin ortasına alınmıştır. Bayram kutlamalarının merkezinde yer alan okul binaları da caddeden fazla uzaklaşmamış. İlk olarak Gocacami bitişiğindeki medrese binası ilkmektep olarak kullanılmış, 1940'lardaki yeni okul binası ve 1968 yılında yapılan daha yeni okul da hep caddenin yanına inşa edilmişler.

    Bunun resmiyetle alakası yok, ama 1960 ihtilalinden sonra Daldalların odadan 'Senato' diye söz etmeye başlamışlar. Güya bir partinin tarafları orada toplanıp ajans haberlerini dinler, gelişmeleri değerlendirirlermiş... Cadde üzerinde bulunmanın bir yansıması...

    Galip Bey Caddesi hasbelkader kasabanın yönetim merkezi olmuş. Buna bağlı olarak Anıtkaya ve çevre köylerine yönelik çarşı hükmünü almış. Caddenin iki yanına ve yakınlarına her sektörden dükkanlar, imalathaneler, ticarethaneler açılmış. Bunun bir sebebi resmi kurumlar ise, diğer sebebi de Eğret/Anıtkaya hafta pazarıdır. 

    Cumartesi günleri kurulan hafta pazarının tarihi Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar çekilebiliyor. Nahiye merkezi olmadan önce  Eğret'te pazar kuruluyormuş. Belki de nahiye/bucak olmasına bir sebep de bu hafta pazarıydı, o kadarını bilemiyoruz. Pazar eskiden beri şimdiki yerinde kuruluyor. Yalnız cadde oluşmadan önce de sonra da cumartesi pazarı hep Galip Bey Caddesine taşıyor. En azından sebze meyve dışındaki pazar esnafı hep o tarafa meyyal olmuş. Dolayısıyla cumartesi günleri o cadde pazaryeridir. Hiç olmazsa dene pazarı, yani zahirecilerin o tarafta bulunması bile caddeyi pazaryeri hükmüne sokar.

    1970 ve 80'lerde cumartesi günleri çift yönlü Galip Bey Caddesinin tamamı araçlarla dolu olurdu. Bu araçlar, iki 'bazararabası' dediğimiz mavi şeritli ve burunlu otobüs, Afyon-Anıtkaya arası çalışan dolmuşlar, çevre köylerden gelen traktör ve at/öküz arabalarından oluşurdu. Öğle sonuna kadar devam eden bu trafik, pazar dağılmasıyla yerini alıştığımız dinginliğe bırakırdı.

    Sakin canlılık bir sonraki haftaya kadar devam ederdi. Canlılık diyorum, çünkü caddenin iki yanındaki dükkanlar bir hafta boyunca kapalı kalıp yalnız cumartesi günleri açılıyor değildi. Her zaman açık bulunur, yine kasaba halkı ve etraf köylerden gelenlere hizmete devam ederlerdi. Bu yüzden Galip Bey Caddesi bir çarşıdır diyoruz. Hala da öyle Anıtkaya'nın çarşısıdır...

    O cadde eski selyolağı görünümünden ne zaman kurtuldu, çukurlar ne zaman dolduruldu, parke taş ne zaman döşendi bilemiyorum. Delimısdık (Mustafa Erdem) zamanında ortaya dizi halinde çam ağaçları dikilmiş. Bizim aklımız erdiği yıllarda bu ağaçlar oldukça büyümüşlerdi. Bazı yerlere geçiş noktası bırakılarak, Karakoldan Tekkeye kadar muhafaza altına alınan bu ağaçlar caddeyi bulvar gibi gösterirdi. Ağaçlar o kadar büyümüştü ki, gelen geçen sap arabalarından takılıp düşenlerle kazlar akşama kadar karnını doyururdu. Bazılarının cılız kalmasından kökünün kayaya denk geldiğini tahmin ettiğimiz bu çam dizisi, bakanlara çok güzel bir görünüm arzederdi. 

    Ne zaman oldu, nasıl olduysa; o canım çamlar kürünmüş... Şimdi Galip Bey Caddesi bir asır öncesi kadar yamru yumru olmasa da, o kadar çıplak... Allah'tan yeni asfalta açılmış bağlantı yolu var. Her ne kadar kullanımında ve trafik akışında problem olsa da Galip Bey Caddesi'nin uzantısı hükmündeki bu yol, yeşillikler arasında ve ortası da ağaçlandırılmış.

    Binbaşı Galip Bey ve diğer şehit ve gazilerimize rahmet okumaya vesile oluyor... Bu bile Galip Bey Caddesi'ni sevmek için yeterli bir sebep bence...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder