Kuzulama mevsiminden sonra, sürü içindeki kuzulara zarar vermesinler diye koçlar ayrılırmış. Anadolu'nun başka yerlerindeki bu uygulamaya Anıtkaya'da pek riayet edilmemiş. Bizde eskiden beri koyun koç karışık. Ta ki Eylül ayına kadar...
Evvela koyunculukta koçun önemi üzerinde durmak lazım. Sürünün üremesi, çoğalması için erkek koyunun gerekliliği malum. Üremede koyun cinsi ve neslinin sağlıklı bir biçimde sürdürülmesi için de özel koç bulundurmak gerekiyor. Yoksa görünüm ve verimlilik açısından sürü cinsi istenmeyen noktalara varabilir. Bu yüzden koçları da kendi süründen üretiyor ve yetiştiriyorsun, böylece sürünün cinsi bozulmamış oluyor.
Normal bir sürünün en az 300 baştan oluştuğunu söylüyor eskiler. Beş yüzü aştığında ikiye bölerler, yahut fazlalığı elden çıkarırlarmış. 1970'lerde bile yüze yakın sürü olduğunu söylüyorlar Anıtkaya'da... Ortalama yirmi otuz koyun için bir koç düşünüldüğünde, sürü başına 10-15 koç gerekir...
Bu kadar koç Eylül başında sürüden ayrılıyorlar. Yaklaşık iki ikibuçuk ay kadar bu vaziyette kalacaklar. Genel olarak ayrım yapılmazken bu dönemde birden koçların ayrılmasının sebebi kızışmalarını sağlamaktır. Katımdan sonra kontrollü döllenme ve planlı kuzulama ile sürü sağlıklı bir şekilde çoğalacak.
Bir evin 20-30 gibi az sayıda koçu oluyor. Ne kadar az olursa olsun netice de onlar da kendi çapında bir sürü, ayrıca başında bir çoban ister. Koyun çobanı zaten malum. Yayılacak duruma geldiğinde kuzu ayrıldı, onlara da bir kuzu çobanı lazım. Şimdi koçlar için genellikle evin en küçük oğlu çoban olarak görevlendiriliyor. Taş yiyecek değil ya bu hayvan, kıra yaylıma çıkarılması gerek. İkindiden sonra koyun sürülerinin bulunmadığı köye yakın mevkiye çıkarılıp yatsıya kadar filan dolaştırılıyorlar.
Eylül ayında artık kırda ekin kalmamış, her taraf anıza dönmüştür. Bu arada nadas tarafındaki günaşık, nohut, mısır gibi mahsül kaldırılmış ayrıca bahçeler de bozulmuştur. Koç güdenler için buralar çok uygun.
Koyun sürülerinden uzak tutmak ise koçu sürüden ayırmanın temel mantığının gereğidir. Aksi halde istenmeyen sonuca çıkılır. Koyun gördüğünde azgın koçu zabtetmek güçtür. Hovardalığa gidip zamansız dölleme gerçekleşirse kuzulama erken olur, ondan sonra her şey karman çorman... Bu kuzulara kış kuzusu denilirmiş, çünkü Ocak'ta filan doğuyorlar.
Çocukların önüne katılsa da koç gütmek meşakkatli iş, bunu anlatmaya çalışıyorum. Buna dair 1960'lı yıllarda Berberahmet (Ahmet Kabadayı)nın anılarından aldığım koç çobanlığı hikayesine bakalım:
"Harman kalktı, koçları ayırdılar. Buyol da koç çobanı olmamı istiyorlar. Tabi abim pulluk falan tutabildiği için onu tarlaya götürüyorlar. Koçlar bize kaldı… Önüme kattım, Buñara doğru vardım. Arkadan Garapaçaların Mehmet Çetin geliyor, O da Hacıların Kelsaleğin koçları güdüyor. İki çocuk karıştırdık, önümüzde oldu elli atmış koç, teke; Çorbeciguyusunun yanına vardık. Gobakların İzzet Kupan geldi, lafa daldık, onunkiler de karıştı. Bağlarınaltındaki kuyuya vardık. Arkamızdan Çerçilerin Hilmi geldi, derken Çolağın Salim geldi… Kuyunun başına toplandık, oyuna daldık."
"Tabi sürümüz çoğaldı, neredeyse ikiyüzelliyi geçti. Böbülerin, Kelsaleğin, Gobakların Halibramın, Çerçilerin, Çolakların… Bir de bunun üstüne Yeşilömerlerin Ali Osman geldi, olduk altı kişi… Hepimiz çocuk yaştayız..."
"Zaman nasıl geçmiş bilemedik, Yatsı camicileri falan dağılmış. Tabi evdekiler merakta…"
Kasım ortalarına kadar koçlar böyle güdülüp kırda dolaştırılıyorlar. Kış başlangıcı kabul edilen 8 Kasımı (eski takvimde 1 Gasım) takip eden günlerde ayrılık sonra erer. Yeterince kızışan koçların sürüye katılması vakti gelmiştir. Koç katımı denilen bu olayı, çok eski zamanlardan beri tecrübe ederek bu döneme denk getirmenin uygunluğu belirlenmiştir.
Toplum hafızasına iyice yerleşen bu olay, her yıl aynı zamanda bir tören havasında yapılır olmuş. Kendine göre olmazsa olmaz bazı ayrıntılar adeta törenin vazgeçilmezi haline gelmiş. Bilenlerin dediğine göre koçkatımı, güvey kuymayı andırırmış. Güveyi girecek damat gibi süslerlermiş onları.
Bazılarının boynunda, kıvrım kıvrım boynuzunda, alnında gördüğüm mavi boncukları sırf nazar için sanırdım. Meğer koçlar boncuklarla asıl bu katım günü için süslenirlermiş. Bir de rengarenk boyalar. Pembe, yeşil ağırlıklı bu boyaların başka rengi de bulunur, ama ille de bu renkler tercih edilirdi.
Boya meselesi ayrı bir paragrafı hak eder. Toz halindeki bu boyalar Kelsüleyman (Süleyman Eren)in dükkan ile özdeşleşmiş. Hafız (Mehmet Öztürk)te de hatırlar gibiyim, yine de akla hemen Kelsüleyman geliyor. Sulandırılarak koçun her yanına sürülen pembe ve yeşilin tonlarından dolayı, koçlar güveyiden çok gelini andırırdı; hem de rüküş gelin... Onları boyayan çobanların hali de bir başka tabi... Eldiven filan bilinmezdi o yıllarda, çobanların ellerine giren boya haftalarca çıkmazdı... Bazıları koç boyamayı, damata kına yakmaya benzetiyor ki haklıdır...
Güveyi yatsıdan sonra camiden dualar ve tekbirlerle getirilir ve yine dualarla gerdeğe sokulur. Bu törende evliliğin ve nesillerin hayırlı olmasına yönelik beklentiler öne çıkar. Koç katımında edilen dualar da sürünün hayırlı ve bereketli üremesine yöneliktir. Burada güveyi benzetmesinin ne kadar isabetli olduğu anlaşılabilir.
Koyunun gebeliği 5 ay sürdüğü düşünülürse, Gasım başındaki goçgatımı sonucu kuzulama Mart-Nisan aylarına denk gelir. Kar kalkması, baharın gelişi, yaylıma çıkış, hayvanın kış yiygisi vb. daha bir sürü etkenin koçkatımı vaktini belirlemede göz önüne alındığı anlaşılıyor. Eskilerin her hareketinde ince anlamlar yüklü...
Gelelim koç kaçıntısına... Sürüde soyun devam ettirilmesi ve koyun cinsinin bozulmaması için koç seçiminin ne kadar önemli olduğu herkesin malumu... Bunun için koçlar sürüden yetiştiriliyor, iyi bakılıyor. Onların başka sürüye kaçmamasına dikkat edildiği gibi, yabancı koçların da sürüye girmemesine özen gösterilir. Aksi takdirde soy bozulmuş olur. Bütün dikkate rağmen gözden kaçan yabancı koçlar sürüye girebilir. Bunun sonucunda doğan kuzulara 'goçgaçıntısı' denir ve uygun bir vakitte sürüden ayıklanırlar...
Şu anlattıklarımız kırk elli yıl öncesinin Anıtkaya'sı için geçerlidir. Günümüzde sayısal olarak gerçek anlamda bir sürüden bahsetmek mümkün değil. Küçük koyun sürüleriyle hala koyunculuk yapanlar var, ama onları sürüden ayırmaya da koçkatımına da gerek görülmüyor. Zaten kuzulamanın da belli bir mevsimi bulunmuyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder