Neredeyse atasözü haline gelmiş, ben uzun zaman önce köyde birisinden duymuştum "Netdim camiden kilim mi çaldım!" diye kendini savunuyordu. Artık konu ne ise, suçunun olmadığını anlatmaya çalışırken, camiden kilim çalma gibi ciddi bir kabahatin varlığına da işaret ediyordu böylece. Sonra bir gün Goca Cami'den bazı değerli eski kilimlerin çalındığına dair bir söylenti de çıkmıştı. Gerçekten böyle bir olgunun varlığına o yıllarda tanık olmuştum.
XIX. Yüzyılın Ortalarında Afyonkarahisar Kazasının Sosyo-Ekonomik Yapısı (1840-1850) adlı araştırmada gözüme çarpan bir ayrıntı bu hırsızlık gerçeğinin Eğret'te geçmişte de yaşanıp kayıt altına alındığını gösterdi.
29 Ocak 1847 tarihli belgeye göre; Burdurlu birisi Eğret camisinden 9 tane kilim çalıyor. Başka köylerden de aynı şekilde camilerden kilim çaldığı belirleniyor. Aynı suçtan sabıkasının bulunduğu, ceza aldığı belirtilerek çaldığı kilimleri iade etmesini veya parasını ödemesini ayrıca kendisinin cezalandırılması talebiyle İstanbul'a gönderilmesi gerektiği belgeye kaydediliyor.
Basit cami soygunu vesilesiyle belgede dikkatimi çeken diğer ayrıntılar üzerinde de durmak isterim.
1. Tanzimat'tan sonra köylere muhtarlık düzenlemesi ihdas edildi ve 1840 yılında ilk köy muhtarları atandı. O vakte kadar Eğret'te Voyvoda, Ağa, Ayan köyün idari yetkilisi olarak bulunuyordu. Bu belgeden anlaşıldığına göre Eğret Köyünün 1847'deki muhtarı İdris Ağa'dır. Köyün ilk muhtarı olduğunu tahmin ettiğim İdris Ağa, çok büyük bir ihtimalle İdirizler'den ve şu anki Eğret Muhtarı Metin İdis'in büyük dedelerinden.
2. Burdurlu hırsız Eğret ile birlikte Olucak ve Serban köylerinden de kilim çalmış. Eğret'ten 9, Olucak'tan 6 ve Serban'dan 11 olmak üzere toplam 26 kilime muhtarlar ortalama 2.600 kuruş değer biçmişler. Her kilim için 100 kuruş yani. İlginç olan ise diğer köy camilerinden aldıkları yeni iken, Eğret'ten çalınanlar eski ve yeni denmiş. Neyse, hırsız yakalandığında Olucak'tan çaldıkları yanındaymış ama Eğret ve Serban'ınkileri okutmuş. Hem de yok pahasına, 2.000 kuruşluk kilimleri 950 kuruşa vermiş. O para da üzerindeymiş, iyi bari o kadarını kurtarmışlar.
3. Olucak köyünün adı, bugün Anıtkaya'da söylendiği şekliyle, "Olcak" olarak kaydedilmş. Bana ilginç geldi, acaba muhtarların beyanına göre mi böyle kaydedildi?
4. Yapılan araştırmada Burdurlu Çolak Ali adlı bu hırsızın derviş kılığında köylere girdiği ve eskiden beri bu hırsızlığı yaptığı, yani sicilinin gayette bozuk olduğu özellikle belirtilmiş. Hatta daha önce aynı suçtan yargılanıp ceza aldığı, tövbekar olunca serbest bırakıldığı da yazıyor; ancak "edepsiz gürühundan" olduğu da özellikle belirtilmiş.
5. Belgede hırsızlık olayının hangi camiden yapıldığı belirtilmemiş. Olucak ve Serban köyleri için bu durum normaldir, zaten o köylerde tek cami vardır. O dönemde Eğret'te Cuma Camisi ve Goca Cami olmak üzere iki cami vardı, kilimlerin hangisinden çalındığı belirtilmemiş.
Halkça kutsal sayılan yerlerden birşeyler aşırmak hep büyük bir suç olarak görülür; ama büyük günah kabul edilen hırsızlıkların önüne de bir türlü geçilmez. Bu her toplumda böyle. Sefiller romanı, kiliseden şamdan çalma olayıyla başlar. Ömer Seyfettin'in Keramet hikayesinde türbenin sandukası yürütülür. Gerçek hayatta Eğret Camisinden kilim çalınmış, çok mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder