22 Haziran 2021

Eğret'in Bağları

    Ne yani, Anıtkaya'da bağ mı varmış, hem de üzüm bağı?

    Evet, hem de üzüm bağı varmış. Bugün "Bağlar", "Bağların Ardı" diye bilinen mevkiler adını nereden aldı sanıyorsunuz. 

    Önce bu mevkileri tanıtayım. Gatçayır'dan çıkıp köyün batısına doğru giden yolda ilerliyorsunuz. Bu yol, Güdük Ahmet (Işılak)ın fidanlığı teğet geçerek Hacamedin Guyu'yu ve Tüfekci Guyusunu geride bırakınca çatallaşır ve sağa doğru bir yay çizip Çerkez'e, hafif sola doğru ise Olucak'a kıvrılır gider. İşte bu yolun daha başlarında, henüz ilk bayırın zirvesinde geniş bir gırañ karşılar sizi. Renksiz, tozlu, sert otlarla kaplı basbayağı bir gırañ işte. Anıtkaya'nın belki de Eğret'in bağlarının ilki buralar oluyor.

    Bir diğer Bağlar mevkii ise köyün güneyinde. Çorbeci Guyusu'nun tam karşısında belirgin bir kaya kitlesi bulunur. O kayalardan başlayıp, Hacarifin Guyu dengine kadar uzayan sıra tepeler de gırañlıktır. Bu gırañ alan halk arasında Bağlar olarak bilinir.

    Kesin olarak bilemediğim eski bir tarihte (muhtemelen 1940-50'li yıllar) devlet tarafından iki gırañ üzüm fidanlığı olarak düzenlenir. Öncesinde toprak, iklim analizleri filan yapılmıştır mutlaka. Belki köylüden bu yönde bir talep geldi, yer olarak da tavsiyelerde filan bulunuldu, o süreci tam bilmiyoruz. Bir şekilde bu iki geniş gırañlık arazi üzüm bağı oluyor ve Eğret Bağları bu şekilde oluşuyor. Fidanlar devlet tarafından temin edilmiş, onun öncülüğünde dikim yapılmış, belki bir müddet koruma ve bakım da sağlanmıştır. 

    Yalnız köyün güneyindeki bağların geçmişinin çok daha eskiye dayandığına dair bazı işaretler var. Büyük Taarruz'da, 28 Ağustos 1922'deki Eğret Baskını sırasında, "Eğret'in 2 kilometre kadar güneyindeki bağlar..." ifadesi geçiyor. Sadece bir raporda rastladığım bu ifadedeki konum ile benim sözünü ettiğim bağlar çakışıyor. Belki de bağ demekle bahçe bostan kastedilmiştir, bilemiyoruz; çok zayıf bir ihtimal tabi, hele o mevsimde...

    Gırañların mülkiyeti hazineye ait olduğundan bağlar köyün ortak malı olarak düşünülmemiş, mümkün oldukça fazla kişiye bölünerek tahsis edilmiş bu bağlar. Gırañ/bağ çevresindeki tarlaların uzantısı esas alınarak bağın ilgili bölümü tarla sahibine ayrılmış. Böylece tarlanın kenarında bir de küçük bağa sahip olmuş insanlar. Her Eğretli bağ sahibi değilse de çoğu Eğretlinin üzüm bağı olmuş böylece. Batı tarafındaki Bağlar çevresinde tarlası olmayanlar için de Güneyde yeni bir Bağ oluşturulmuş. Bu sırada gelen talepler dikkate alınmıştır mutlaka. Çünkü bu iki büyük Bağın dışında, yukarıda söylediğim Güdük Ahmet'in fidanlığın yanındaki küçük gıraña da üzüm fidanı dikilmiş ve yalnız Güdük Ahmet'e ait olmuş o bağ. Demek ki Güdük Ahmet ben de isterim diye ısrarcı oldu. En bakımlı bağın burası olduğunu söylerler eskiler.

    Bağların bakımı nasıl yapıldı, budandı mı, sulandı mı, ilaçlandı mı, korundu mu bilmiyoruz. Daha doğrusu biliyoruz, bunların hiç biri yapılmadı. Eğer buna dikkat edilseydi bugün bu bağlar hala hayatta olurdu. Kendi gitti adı kaldı yadigar, durumunda bulunmazdı. 

    Çok verim elde edilmiş bu bağlardan. Bağbozumu zamanı üzümleri gerilerle taşırlarmış. Yediğini yerler, fazlasını kuruturlar, daha fazlasını pekmez yaparlarmış. Kendince bir pekmez geleneği oluşmuş köyde. Üzümle oluşan bu gelenek daha sonra bir müddet pancarla sürdürülmüş. O kadar bol üzüm kaldırılırmış yani. Eğret Pazarına gelen üzümler içinde en tatlısı İnaz (Demirçevre) üzümü derlerdi. İşte Eğret Bağlarının üzümü ondan da tatlıymış. 

    1970'lerin sonlarıydı, Eylül gibi olmalı, kesilen günaşık tarlalarında öküz güderken bu bağ kalıntılarını görmüştüm. Kuruyan otların arasında nasılsa teğeklenip sürebilmiş dallardan kara kara üzüm cıngıllarını yemiş, o inanılmaz lezzeti damağımın hafızasına nakşetme imkanını bulmuştum. Dedikleri kadar vardı, bu lezzeti yıllardır bulabilmiş değilim.

    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder