06 Temmuz 2022

Yalan Masalı

 

    Çocuğun dünyası oyundan ibaret. Bulunduğu her yeri bu yüzden oyun alanına çeviriyor. Mevsimine göre, bulunulan yere göre, cinsiyete göre, yaşa göre, oyuncu sayısına göre... bir sürü oyun var ki bütün bu şartlara göre çocuklar oynarlar. Hiç bir oyun bulamasalar yaşadıkları o anı oyunlaştırırlar...

    Bizim çocukluğumuzda eve tıkıldığımız uzun kış gecelerinin eğlencelerinden biri de masallardı. İyi masal anlatan bir büyüğün etrafına toplanır, defalarca dinlediğimiz bir masalı ilk defa duyuyormuşcasına meraklanır, dikkat kesilirdik. Oysa masalın neresinde güleceğimiz, neresinde şaşıracağımız, neresinde üzüleceğimiz o kadar belliydi ki... Yine de her seferinde uslu uslu dinlerdik.

    Bazen istek masallar bile olurdu; İncili Çavuş, Keloğlan, Pire, Davulcu... 'Şunu da anlat, bunu da anlat' diye masalcının başının etini yerdik. Hatırladığıma göre en güzel masalları Buydeyci Gadirin hanımı Feride Yengeden dinlerdik. Başkalarından dinlediklerimiz de oldu, lakin o varsa masal konusunda başkasına laf düşmezdi. Ayrıca onun olduğu yerde çocukları avutmak için başka bir şey gerekmezdi.

    Repertuarı genişti, anlatır da anlatırdı... Bazen anlattıklarını, 'uyduruyor' hissine kapılırdım; lakin her seferinde aynı sözlerle, aynı vurgu ve tonlama ile, aynı mimiklerle anlatınca bunun böyle olmadığı ortaya çıkardı.

    Şimdi dönüp geriye baktığımda, malesef dinlediğim onca kıymetli masalın hiçbirini hatırlayamıyorum. Adlarını, kahramanlarını şöyle böyle; ama masalın aslından aklımda hiç bir şey kalmamış. Onlar sürekli anlattıkları için belki unutmuyorlardı, hiç sektirmeden kelimesi kelimesine tekrar tekrar anlatıyorlardı çünkü. Biz de sürekli dinlediğimiz için ezberliyor, güleceğimiz yeri, ağlayacağımız yeri biliyorduk. Msalcılar hayatımızdan bir bir çıkıp gitti, biz büyüdük masal aleminden gerçek dünyaya daldık. Ne anlatan kaldı, ne dinleyen. Masallar da hafızamızdan silindi gittiler.b

    Geçenlerde Çulluların Aziz Zenger'den bir masal nakledildi. Onu dinlerken, bu masalı daha önceden duyduğumu zannettim. Sonra bu zan, kesinlik kazandı... Hatırladım, Feride Yenge anlatmıştı bunu kaç kere...

Develer tellal iken, pireler berber iken, sinek de pehlivan iken...
Anam, babamın bezlerini yıkamaya gitti. 
Geldi, Babamı sancağa yatırdı...
İpini bana verdi 'Aman oğlum, güzelce salla, sakın Babanı düşürme' diye gat gat tenbih etti.
Sallarken Babamı düşürdüm.
Babam ağlamaya başladı.
Onun sesine gelen Anam 'Neye düşürdün' diye beni dövdü.
Anamdan korkup kaçtım, 
Tetiği yok, kundağı kırık tabancamı belime soktum,
Ağzı yok, sapı kırık bıçağı da elime aldım; kaçtım, gittim.
Anam dul, Babam çocuk... Evde işler görülecek...
Yine de kaçıyorum...
Yolda biri dek geldi, anası kovalamış, ondan kaçıyormuş... 
Arkadaş olalım. Gel sen de bendensin. Adın ne, 'Miskin' dedi.
Az ileride biri daha dek geldi. Adın ne, 'Kirişkin'... Ne oldu, 'Dayım dövdü, ondan kaçtım.'
Gidiyoruz, az ileride bir daha geldi 'Terlioğlu Miskin'...
Dört kişi olduk, karnımız acıktı, avlanacağız.
Önümden bir tavşan kalktı. Tetiği yok, kundağı kırık tabancamı bir çektim...
Bitmedik çalının yanında doğmadık tavşanın ayakları göğe geliverdi...
Ağzı yok, sapı kırık bıçağımla kestim. 
Terlioğlu Miskin odun taşıdı, ama dığanımız yok...
Bir yerde köpek ürüyor, bir yerde ışık yanıyor...
Işık yanan yere gittik...
Ünnedik; Ahlaklı, Terbiyeli, Namuslu üç kadın çıktı. Cıblak mıblak, donu tumanı yok...
'Tavşan vurduk, pişirmeye dığan lazım' dedik...
Altı yok, böğrü delik bir dığan verdiler.
Tavşanı ağzı yok sapı kırık bıçakla doğrayıp altı yok böğrü delik dığana koyduk.
O pişerken biz yanında uyuyakalmışız...
Bu sırada tavşan dığanı kuyruğuna takmış, kaçıp gitmiş...
Aradık taradık bulamadık.
Yola düştük giderken bir pazara uğrayıp karpuz aldık.
Terlioğlu Miskin, ağzı yok sapı kırık bıçağı bir salladı; bıçak karpuzun içine düştü...
Miskin indi bulamadı, Kirişkin indi bulamadı...
Elimi kolumu sığadım ben de inecektim...
Bir adam geldi 'Ne yapıyonuz' dedi, 'Bıçağı düşürdük onu arıyoz' dedik.
'Ohoo! Ben yedi senedir deveyi düşürdüm de bulamadım' dedi...
Atıverdik karpuzu, yine tavşanı arayacaktık...
Bir de baktık, adam potuğa binmiş deveyi de kucağına almış geliyor...
Evdeki işler aklıma geldi...
Anam dul, Babam çocuk, ekinler biçilecek...
Anamdan habersiz bir tırpan alalım da ekinleri biçelim dedik. 
Ağzı küt, elciği kırık, sapı yok bir tırpan bulduk...
Yaylayolundaki tarlaya vardık...
Alıç azadında bir aslan var...
Terlioğlu Miskin; ağzı küt, elciği kırık, sapı yok tırpanı bir attı, aslana sapladı...
Uğreşivedik, uğreşivedik çıkaramadık...
Sağa baktık alan, sola baktık alan...
Benim söylediklerim hep yalan...

    Aslında bu bir masal değil; masal başı tekerlemelerinden biri. Yine de başlıbaşına bir masal gibi ele alınabilir. Bu tekerlemelerin amacı, dinleyicinin zihnini ve dikkatini gerçeklikten koparıp masalın hayal dünyasına hazırlamaktır. Yarı yalan yarı gerçek olması işin gereğinden dolayıdır. Bu yüzden yalan masalı diye adlandırılması normal karşılanmalı.

    Benzer masal başı tekerlemelerinin farklı versiyonları değişik yörelerden kaydedilmiş haliyle mevcut, aranırsa bulunabilir. Bu tekerleme ise Anıtkaya/Eğret'in yerel motifleriyle özelleştirilmiş. Keşke mümkün olsa da Feride Yengenin sesinden bir kere daha dinleyebilseydik. Nur içinde yatsınlar...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder