22 Temmuz 2022

Değnek

    
    Bir yere, bir şeye ulaşmak, erişmek, nail olmak, temas etmek manalarına gelen 'değmek' fiilini biliyoruz. Eski Türkçede bu fiil ikincil olarak 'dövmek, vurmak, darbetmek' anlamını kazanmış. Bu ikincil anlam, ister istemez bir araçla gerçekleştirilecek. İşte bu dövme aracına 'değnek' denilmiş. Kısacası bir dayak aracı olarak değnek, değmek fiiliyle yakın akraba...

    Kelime kökenindeki bu durum kimseyi yanıltmasın, değnek demek sadece dayak demek değildir. Başka ne işe yarar ki değnek? İnceleyelim biraz...

    Hazreti Musa Medyen'de, Şuayib (as) yanında on yıldan fazla çobanlık yapmıştı. Yaptığı sadece çobanlık değildi, evin diğer işlerini de görüyordu. Şuayib (as)a uzun süreli bekar durmuştu, diyebiliriz. Bir de kızıyla evlenince, bir bakıma ev sahibi, bir bakıma iç güveyisi gibi bir durum oluştu. Bu esnada Kayınpederi Şuayib (as) kendisine bir değnek hediye etti. Üst ucunda bir budak bulunan bu değneği Hz. Musa, vefatına kadar yanından hiç ayırmadı. Tabi kaynaklarda buna değnek değil âsâ deniliyor. Âsâ-yı Musâ diye meşhur olmuş bir değnek...

    Sözleşmesi bitip vakit tamamlanınca, ailesini de alıp Mısır'a dönüş yolculuğuna başladı. Sıkıntılı bir gecede ateş alma ümidiyle Tur Dağı'na çıktı, orada Allah kendisine Peygamberlik görevini verdi. Bu görev tebliği sırasında da yine meşhur değneği Hz. Musa'nın elindeydi. 

    - "Musa, şu sağ elinde tuttuğun şey de ne?" diye sordu, Allahu Teala... Hz. Musa'nın cevabı ilginç:
    "O asamdır dedi, üzerine dayanırım, onunla davarlarıma yaprak çırparım, ayrıca onunla daha birçok ihtiyacımı gideririm."

    Görüldüğü üzere, verilen cevapta dayak anlamı yok. Varsa bile 'daha birçok ihtiyaç' genel torbasının içine konulmuş önemsiz bir anlam gibi duruyor. Ona dayanarak dinleniyor, koyunlara yiyecek temininde kullanıyor, ve daha başka ihtiyaçlarını gidermesine yardımcı oluyor. Kendi hayatını kolaylaştırdığı gibi malının da emniyetini sağlıyor onunla.

    Musa (as)ın cevabından sonra, Allah onu yere bırakmasını istiyor ve hoop değnek canlı bir hayvan gibi hareket etmeye başlıyor. Musa (as)ın bahsettiği vazifelerden sonra, o değneğe başka vazife daha yüklenmiş oluyor. Bundan sonra Hz. Musa , Kuran'da sözü edilen bütün mucizeleri o âsâ/değnek aracılığıyla gösterecek.

    Asa-yı Musa özel bir değnekti, bütün değneklerde o özellikleri aramak beyhude uğraş. Lakin şunu anladık ki değnek sadece dayak aracı değil...

    Zamane çobanlarının değneğini düşünelim. İki elini kaide gibi üst ucuna yerleştirdikten sonra onların da üstüne çenesini dayar. Değnek bir direk olmuştur, vücudun ağırlığını bacaklardan alır. Çoban bu vaziyette sizinle konuşurken çaktırmadan bacaklarını dinlendirir. Bacak dinlenirse kafa da dinlenmiş olur. Uzun süreli bu şekilde durmak yorucu oluyorsa, pozisyon değişiklikleriyle kendini yeniler. Her seferinde değnek onun için üçüncü bir bacaktır.

    Değneğine dayanarak uyuyan çoban bile var. Dayı'yı (Hasan Yola) tanıtırken anlatmıştım...  Sakaların Hüseyin'i, çobanlığı öğrensin diye Dayının yanına vermişler. Çocuk yaşta olduğu için ilk zamanlarda bu iş disiplinine uyum sağlayamamış Hüseyin. Uykusuzluk canına tak edince, işte öyle değneğine yaslanır uyurmuş.

    İnsanın sadece bacakları ağrımaz. Neren ağrıyorsa değneği bir fizik tedavi aracı olarak kullanabilirsin. Belin ağrımışsa ortadan beline dayar, dirseklerinle iki yandan kelepçelemiş gibi gerdirirsin. Beline masaj yapmakla birlikte bir çok kasını gerdirir dinlendirirsin.

    Omuz bölgende bir sıkıntı varsa, oraya yerleştirir, bu sefer kollarınla aşağıya doğru kelepçelersin. Bu vaziyette karşıdan siluetini görenler, seni çarmıha gerilmiş İsa zanneder... 

    Bütün bu hareketleri istemsizce yapar çoban. Taşırken de öyledir... Ağırdır, ama yük olmaz. Hayvanları yönlendirmek, çevirmek için havaya kaldırır, yere vurarak ses çıkarır. Bazen de tören yürüyüşündeki askerin silahını omuza alması gibi omuzuna kaldırır. Dediğim gibi bunları yaptığının farkında olmaz.

    Herkes senin gibi değil ya, hırsızı var uğursuzu var... Kötülere karşı çobanın değneği silahtır. Ciddi bir vuruşla öldürmese de ağır hasar verir... Hz. Musa'nın değneğinde olmayan işlev, bazen burada gerekli olabilir. Sadece insanlar için değil, yırtıcılar için de değnek gereklidir. Hak edene hak ettiğini vermek haktır... Yani mal ve can güvenliğini sağlamada bir çobanın değneği çok önemli...

    Değnek onun için, bedeninde bir organ gibidir. Değneği yoksa çoban yarımdır; kördür, sağırdır, dilsizdir, çolaktır, topaldır, küttür, kötürümdür...

    Kuyudaki Çoban hikayesinde Berber Emmi değneği almak için kuyuya iniyor ya... Demek ki bu, o kadar da saçma ve anlamsız değilmiş...

    Bu kadar çok işe yarayan değnek nasıl yapılıyor acaba? Çok basit... Düzgün bedenli bir taze meşeyi kökünden çıkaracaksın. Soy, budaklarını al, uçlarını düzelt, kurumaya bırak... Bu kadar. Yalnız köklü olmasına dikkat et. Meşenin köküne kütük derler, kütükten bir parça bulunsun yani. İşte o kütük yumrusu 'kütümek'tir.  Onun sağladığı ağırlık sayesinde değnek bu kadar işlevsel hatta arganomiktir. 

    Meşeden olacak, ucunda kütük yumrusu bulunacak, kütümekli olacak. Kütümek o kadar mühim ki, düz bir değnek çoban değneği değildir zaten. Çünkü gerektiğinde (misal uzaktaki hayvan çevrileceği zaman) eldeki değneği kütülemek gerekir. Bumerang gibi yalpalatarak değnek atmaya kütüleme denir. İsabetli bir atış gerçekleştirmek için, değneğin ucunda ağırlık merkezini değiştirecek bir kütümek ne kadar gerekli, anlarsın... 

    Asa-yı Musa'nın kütümeği ters taraftaymış, yani üst uçtaki bir budağı kütümek olarak kullanmış. Tabi O değneğini koyunları için değil, Firavun ve avanesine karşı kullandığından öyle olması daha kullanışlıydı belki. Hem onunkisi meşeden de değilmiştir...

    Hep çoban değneğinden bahsediyoruz diye, değnek demek çoban değneği demek sanılmasın. Basit bir sopaya da değnek denir esasında... Yine de kullanım alanlarına göre değnekler gruplanmıştır. Misal met değneği yalnız o oyunda işe yarayan, belli kalınlık ve uzunlukta bulunan bir değnektir. Koltuk değneği terimleşmiş, ağaçtan yapılmasa bile hastanın yürümesine yardımcı araçlar o isimle anılır olmuştur.

    Değnek kelimesi 'iki ucu boklu değnek' biçiminde deyimleşmiş olup içinden çıkılması güç durumları anlatmada kullanılmaktadır. Bir de atasözlerimiz var değnek kelimesiyle ilgili... Aklıma gelenleri sıralayayım...

    Köpeksiz köy bulmuş değneksiz geziyor
    Delinin eline değnek verilmez
    Deli deliyi görünce değneğini saklar
    Dayak isteyen keçi çobanın değneğini yalar
    İti an değneği hazırla

    Görüleceği üzere bu atasözleri hep şiddet içerikli. Yani değnekle dayak özdeşleşmiş, ne yapsan birbirinden ayrılacak gibi değil. Onun eşanlamlısı 'sopa' kelimesi bile aynı zamanda dayak manasına geliyor. Dolayısıyla çobanın elindeki değnek bir anda silaha dönüşüveriyor; kimi zaman savunma, kimi zaman saldırı silahı...

    Cihan ve İstiklal harbinden önce çoğu sülale gibi Körüsler de koyunlarının çokluğuyla meşhurlar. Dınali'nin damadı olan Körüslerin Osman koyun güdermiş. Sürüsünün mevcudu bin koyunun üzerinde, öyle otuz kırk tane eksilmesini fark etmek mümkün değil. Çalanlar da o kadar götürürlermiş. Yalnız bir gün Kekliklerin Kelali 70-80 tane çalınca sürüye hırsız dadandığını anlamış. Anlamış, ama yaşı küçük olduğundan bir şey diyememiş. Lakin bunu da aklının bir köşesine yazmış. Bir kaç yıl sonra biraz diklenince Kelali yine hırsızlığa gelmişmiş. Osman iflah olmaz hırsızın kafasına değneğini öyle bir indirmiş ki, o günden sonra değil Kelali, başka hiç bir hırsız Körüslerin koyuna yaklaşamamış. Olayı nakleden Dayı (Hasan Yola) 'Ben o değneği kaldıramadım' deyesiymiş.

    Kaderin cilvesi işte... Bu olaydan bir kaç yıl sonra patlayacak Cihan harbinde Körüslüoğlu Osman ile Kekliklerin Ali aynı cephede çarpışacaklar; beriki Eğret'e Çolak Ali olarak dönebilirken, Osman şehit düşüp bir daha köyünü göremeyecektir...

    Başa dönecek olursak, Musa (as) asasının özelliklerini sayarken dayaktan bahsetmiyor; ama 'daha başka ihtiyaçlarımı onunla karşılarım' derken belki güvenlik ve savunma ihtiyacını da kastediyordu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder