31 Aralık 2024

Eğretlinin Davası

     
    Muhtarlık Müessesesi 1830'larda başladı ondan önce köyün yöneticisi Ağa idi. Ağalar da her dönemde değişik adlarla anılmışlar ancak Eğret'te hep böyle bilinmiş.  Asıl vazifesi vergi toplamak olan Ağa, aynı zamanda köylü ile devlet arasında köprü olduğundan köyün yöneticisi konumunda bulunuyordu. Birden fazla köyün Ağası olanlar da vardı, bu yüzden Ağalar Afyon'un yerlilerinden atanırdı.

    18. Yüzyılın ilk yarısında, 1735-40 arası bir dönem Eğret Ağası, Afyonlu Hacı Seyit Osman'dır. Ağalığı sona erdikten yıllar sonra Eğretliler toplanarak bunu dava ederler. Özü alacak verecek olan bu davanın ayrıntılarında önemli gördüğüm bazı noktalar tespit ettim, onlara büyüteç tutacağız. Önce olayı özetleyeyim.

    Seyit Osman Ağa'nın dört beş yıllık döneminde köylülerle onun arasında kaçınılmaz alacak verecek durumları oluşmuş. 1740 Yılında görevinin sonlarına doğru hesap görülür. Bunun köylüden alacağı vardır, köylünün de bundan... Eğretlinin Ağa'dan ne alacağı olabilir ki, diye şaşıranlarınız olabilir. Meğer köylü onun isteği üzerine tam 300 (üç yüz) araba odun kesmiş ve götürü olarak kendisine teslim etmişler. Diğer hususlar da gündeme getirilmiş ve arabulucuların devreye girmesiyle Seyit Osman Ağa'nın 800 kuruş alacağından vazgeçmesi karşılığında sulh olmuşlar. Böylece alacak verecek kalmamış, ayrılmışlar. Lakin 1748 yılında Seyit Osman'ın kardeşi Seyit Ebubekir Ağa çıkagelmiş ve köylüye demiş ki: 'Bizim oğlanın feragat ettiği 800 kuruş alacağı kendi parası değildi, 380 kuruşu benimdir...' Hasılı kelam hesap görüldükten sekiz yıl sonra Eğretlilerden 380 kuruşu yargı marifetiyle almış... Eğretliler parayı ödemiş, ama işin peşini bırakmayıp asıl muhatapları Osman Ağa'yı dava etmişler... 

    Beş yıl kadar gecikmeyle, 1753 yılında dava görülüyor. Eğretlileri temsilen Osman oğlu Hacı Ahmet, Hasan oğlu Bayram, Hüseyin oğlu Mustafa, Ömer oğlu Cafer, Cafer oğlu Ali, Hasan oğlu Hüseyin, Hacı Mustafa oğlu Mehmet, Mehmet oğlu Memi vesair kişiler katılıyor... Olayı yukarıda özetlediğim şekliyle arzedip Seyit Osman Ağa'ya sorulmasını ve haklarının alınmasını istiyorlar... Osman Ağa huzura alınıp soruluyor, o da her şeyi inkar ediyor... Hadi bakalım... Bu kez Kadı Efendi Eğretlilere dönerek, davalarına delil istiyor. Onlar da Hacı Mehmet Efendinin oğlu Hacı Abdurrahman ve Musli Beyin oğlu Molla Mahmut'un dinlenilmesini istiyorlar. Meğer bunlar, 13 yıl önce Ağa ile köylüler arasında hesap görülürken orada bulunanlardanmış. Ne bilip gördülerse olduğu gibi anlatınca Eğretlilerin haklılığı ortaya çıkıyor. Kadı Efendi de kardeşinin mahkeme kanalıyla köylüden aldığı 380 kuruşu Osman Ağa'nın iade etmesine karar veriyor... Davanın gelişimi ve sonucu böyle...

    Burada benim ilk dikkatimi çeken husus 300 araba odundan bahsedilmesidir. Araba ne kadar küçük olursa olsun, 300 büyük rakam... Odun deyince de akla İblak dağındaki meşe ormanından başka kaynak gelmiyor. Eğret köyünün sınırları eskiden daha geniş olduğu, 19. yüzyılda başka köyler kurulmasıyla küçüldüğünü biliyoruz. Acaba 18. yüzyılda Eğret sınırları, odun kaynağı olabilecek başka dağlara kadar uzanıyor muydu?

    Diğer önemli husus dava başvurusu ve duruşmada çok sayıda Eğretlinin adının geçmesidir. Sekiz isim yazıldıktan sonra 'vesair' denilerek başka katılımcıların da hazır bulunduğuna işaret edilmiştir. Birlikte hareket etme alışkanlığını göstermesi açısından önemli bir husus... 

    Ayrıyeten gerek musalaha tanıklarını bulma gayreti ve gerekse davaya şahitlik edecek Afyon eşrafıyla iyi ilişkiler kurulması da önemlidir. Şüphesiz bu Eğret halkının bir başarısı olarak yazılır...

    Bence daha önemli husus, Ağa olsun Bey olsun, geçmişteki pozisyonuna bakmaksızın birisinden şikayetçi olunmasıdır. Hem de daha henüz Muhtar gibi bir yöneticinin olmadığı dönemde böyle bir şeye teşebbüs etme iradesi gösterilmesi ve bunun birlik olarak yapılabilmesidir. O dönemde böyle bir kararlılık ve özgüven önemli değil midir?...

    Benzer bir durum, yani bir yetkiliyi (mültezim), hatta o günkü resmi otoriteyi (Osmanlı yıkılmış, Cumhuriyet ise henüz devletleşememişti) dava etme şeklinde yaklaşık 150 yıl sonra yaşandı. Ödenmemiş 1920, 21 ve 22 yıllarının arpa buğday vergisi köylüden isteniyordu. Oysa o yıllara ait toplanan ve toplanamayan deneyi işgalciler yağmalamış ve yakmıştı. Bunun böyle olduğunu ispat etmek için Olucak köylüleri ile birlik olup mültezim ve devlete karşı açılan dava kazanılmıştı. Göstermelik bile olsa böyle bir davaya yeltenip kazanmak çok önemlidir...

    Eğret halkının birlikte hareket edip hak arama mücadelesinin başka bir örneği de Çatalçeşmeliler ile giriştikleri İblak dağının sınırlarına yönelik davadır. 1905-1910 arasında çetin bir mahkeme süreci yaşanmış, Bursa Kadılığında görülen davalar meşakkatli olmuş, hapis yatanlar filan olmuş; ama köylü birlikte hareket etmekten geri durmamışlar. Sonucun ne olduğunu bilemiyoruz...

    Şimdi daha risksiz ama önemli, az sabırla çok kazançlı konularda bile Anıtkayalılar bir araya gelemiyor. Sorumluluk almadan birileri tarafından işlerin yürütülmesini bekliyoruz. 'Köy sahipsiz' diye serzenişte bulunmak, sahip çıkmaktan daha kolay geliyor... Yüz yıl önceki, yüzelli yıl önceki, üçyüz yıl önceki Eğretliler daha cesurmuş...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder