Biri vardı, karşılaştığı kişilerin diş yapısını hiç unutmadığını, nerede ne zaman görse o dişleri hatırladığını söylemişti. İnsanlarla konuşurken, istemsizce dikkati muhatabının dişlerine yönelirmiş. Karşısındaki konuştukça, göründüğü kadarıyla her dişin bütün özelliklerini hafızasına nakşedermiş. Adeta dişlerin röntgenini çeker ve görüntüyü bir yerlere kaydedermiş. Yıllar sonra karşılaştığı birinin yine dişlerine odaklanır, arşivdeki kayıtları kısaca tarayıp varsa kaydı bulur ve diş-kişi eşleştirmesiyle onun kim olduğunu hatırlarmış. Diş kontrolü onun için, birinin kimliğine bakmak gibiymiş...
O arkadaşın dediği bir sözü unutmuyorum. 'Bugüne kadar edindiğim tecrübelere göre, birinin dişlerine bakarak onun kimin çocuğu olduğunu söyleyebilirim.' Çoğu insanın hiç dikkatini çekmez; ama insanın dişleri de anne babasına çekermiş...
Boy, yüz, sima, saçlar, ses, yürüyüş, yürürken ne tarafa eğildiğin, ayakları nasıl bastığın, hangi elini kullandığın, gülüşün-ağlayışın, burnunu çekişin... Hasılı insan olarak her bir özelliğimizi ana-babamızdan tevarüs ediyoruz. Bu saydıklarım hep göz önünde olduğu için bilinen şeyler; lakin dişler... Elbette diş yapısı da ırsi olabilir, hatta öyledir... Sık sık duyarız, 'anası yapılı' veya 'dedesinin elini almış' sözlerini...
Bazı insanlar insan fizyolojisini incelemede daha dikkatli olabiliyorlar. Konuşurken yüz hatlarının aldığı şekli, el kol hareketlerini nasıl kullandığını, ses tonuna hakimiyetini, gülerken göbek hoplatmasını, bir kulağının kepçeliğini, sol ayağını fazlaca sürüdüğünü, saçlarını hep aynı yöne taradığını, bir kaşının kulağına doğru fazlaca sallandığını, düşünceye daldığında alnında kaç çizgi oluştuğunu, dudağını üstündeki bıyıklarının iki yanda ne tarafa doğru dengesiz durduğunu, göz-ses-ağız uyumuna göre söylediklerinin gerçekliğini... Daha bin türlü ayrıntıyı fark edebiliyorlar.
Tabi etrafında olan bitenin farkında olabilmek için gözlem yeteneği lazım... Bu yetenek de insandan insana değişiyor... Neyse konuyu dağıtmayalım... Yaptığı gözlemlerden karakter analizi çıkaranlar da olabiliyor. Bu daha uzmanlık isteyen bir şey; ama doğuştan buna sahip olanlar da var, bu özelliğini geliştirenler de... Mesela birinin şekline şemaline bakıyor, 'Bu adam güvenilmez' diyor. Onunla konuşmadan, sadece fiziki özelliklerine bakarak bu hükmü veriyor. Boyuna posuna, kafasının biçimine, boynuna gerdanına, saçına sakalına, bakışına duruşuna göre kanaatini söylüyor; merhametli, zalim, hakkaniyetli, cıvık, mağrur, kibirli, vakur, kıntir, cömert vs.
Eskiden bu bir ilim kabul edilirmiş, adına da ilm-i kıyafet diyorlarmış. Yani insanın fiziki özelliklerine göre psikolojik ve karakter analizini yapıyorlar... Üst seviye bir ilim dalıymış... Lakin simasına bakarak birinin babasını dedesini tahmin etmek o kadar da zor olmasa gerek...
Omarcıkların Goca Hüseyin'in (Kilcinin babası) bu konuda oldukça iyi olduğunu söylüyorlar. İlk defa gördüğü bir çocuğun kimin oğlu ve kimlerden olduğunu söyler ve hiç yanılmazmış. Tabi sadece erkek çocuklarda böyle... Çünkü köyün bütün erkeklerini tanıyor, biliyor. Sadece bilmek yetmiyor, dediğimiz gibi ayrıntıları farkedecek kadar iyi bir gözlemci olması lazım. İşte Goca Hüseyin öyle birisiymiş. Muhataplarıyla dikkatli göz teması kurar, konuşulanları cankulağıyla dinlermiş. Öyle olunca herkesin görmediğini görür, duymadıklarını duyarmış...
Yalnız Eğret ile kalsa iyi... Etraf köylere de sık gider oraların insanlarını da iyi tanırmış. Çevresi genişmiş yani... Kil ticaretiyle meşgul olduğu yıllarda daha çok dolaşmış köyleri. Malı bitirene kadar her yeri geziyor... Bir de kil bekleyen müşteriler olduğunu düşünürsen, belli aralıklarla her yere gitmek durumundasın... Geceleri odalarda kalıyor elbette. Nasıl Eğret'te Omarcıkların odada kendisi misafir ağırlıyorsa, onu da aynı hürmetle gittiği köylerde misafir ediyorlar. O dikkatli gözlemlerini oralarda da yapıyor. Gün geçtikçe tanıdıkları çoğalıyor, her yer kendi köyü gibi oluyor. Herkesle samimi, herkesle dost...
Tabi bir büyük olarak kendince bir itibar da edinmiş buralarda... Vadettiği zamanda kil ihtiyaçlarını karşılaması, güvenilirliği, alışverişte varlığı-darlığı gözetmesi, emanete hıyanet etmemesi, sözünde durması vb. özellikleri bu itibarı sağlamada etkili olmuştur mutlaka...
Odalardaki ağırlanışına dönelim... Çok hürmet ederlermiş buna... O da sevgi ve samimiyetiyle karşılık verirmiş onlara. Herkesi tanıyor olması, zaten başlıbaşına bir muhabbet göstergesi... Çok şaşırırlarmış bu hususiyetine... İlk defa da görse biriyle hoşbeşten sonra, babasının dedesinin durumunu filan sorunca kalakalırlarmış. Hadi o adamları tanıyorsun da o durumlarından haberdarsın, peki bu delikanlının onun torunu olduğunu nasıl anladın?...
Gocahüseyin ilk defa birini gördüğünde onun fiziki özelliklerini belirliyor. Siması, rengi, sesi, duruşu vb. bilgilerini anında kodlayıp, beynindeki bilgisayara o kodları gönderiyor. Daha önce arşive aldığı kişilerin kodlarıyla bunları karşılaştırıyor. Eşleşme tamamlandığında sinyali alıyor ve 'Ha tamam, bu çocuk şunun oğlu olmalı' diyor... Tabi bütün bunlar göz açıp kapayana kadar kısa sürede olan işlemler; kimse dışarıdan fark edemiyor... Dışarıdan bakanlara sadece şaşırmak kalıyor...
Bazen eğlenceye çevirirlermiş bu durumu oda ahalisi... 'Şu cocuk kim?... Hadi bunu da bil bakalım!...' diye sorar da sorarlarmış... Gocahüseyin ise hiç karavana atmaz, her atışı mutlaka onikiden isabet ettirirmiş...
Yalnız bir gece... Köyün adını da dedilerdi, ama unuttum... Bir çocuğu sorduklarında hedef şaşmış... 'Aha bunu bilemedin işte!' demişler... Gocahüseyin 'Nasıl olur yav, falancanın oğlu!?!?' diye diretecek olmuş... 'Hayır, bilemedin!' diye kestirip atmışlar... Konu kapanmış... Sohbet, muhabbet gece yarısında millet dağılana kadar devam etmiş...
Oda sahibi döşşeği serip çıkarken, Gocahüseyin aklını kurcalayıp duran çocuğu sormuş... Adamın cevabı gayet kısa olmuş:
- 'Günahı boynuna, senin dediğin adamla çocuğun anası hakkında bir dedikodu çıktıydı.'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder