17 Eylül 2022

Çay Otu

 

    Aslında ben dağ çayı olarak kekikten başkasını tanımam. Ihlamur, adaçayı ve bilumum çiçek çayları onun yanında solda sıfırdır. Hele bir de İblak kekiği olursa... Böyle düşünmeme gerekçe çok ve bunları yeteri kadar anlatmışımdır...

    Kekik baştacım olsa da diğer çaylara fırsat tanınmasından yanayım. Mesela ben kekiğe medhiyeler düzdüğüm sırada biri dedi; 
-'Bizim Dağ'da bir çay otu var, görsen fikrin değişir.' 
- 'Görelim o zaman' dedim...

    Orada sözleştik. Ağustosun sonunda çiçekleri en canlı ve etkili halini alıyormuş. Tam hasat vaktinde koparıp deneyecektik... Planladığımız gibi olmadı, bir hafta kadar sonra gidebildik... Çok da geç değilmiş, oldukça güzel görünüyorlardı...

    Eski çobanlar 'çay otu' diyormuş buna ve o vakitler çok bilinirmiş. Gösterişli çiçeklerinden dolayı ben olsam 'çay çiçeği' derdim. Bu çiçekleri tarif etmek için en uygun benzetme yulaf olurdu herhalde... Açık mor renkli yulaf düşünün...

    Biçim ve arzettiği görüntüyü biraz daha anlatayım. Birisi top top hali ve çiçeklerinin rengi sebebiyle 'efek gibi' dedi. Bence efekte baskın renk, yapraklarından dolayı yeşildir, çiçeği az olur efeğin... Oysa çay otunda hakim renk mor, yeşili hiç kalmamış gibi... Bana göre bunlar Isparta taraflarında çok ekilen lavantaya benziyor. 

    Hasat vakti olduğu için çiçek sapları sertleşmiş, koparırken öyle kolay kırılıyor ki kuru sanırsın. Bu arada hiç kokmadıklarını fark edince, 
    -'Yav seninkiler de türüm türüm tütüyor maşallah' diye takıldım. Öyle demeseymişim iyiymiş...
    - 'Hele iki çiçeği ez bakalım, noluyor.' dedi. Dediğini yaptım... Ortalığı öyle bir koku aldı, bilmem ki nasıl anlatsam... İğde kadar baygın, lavanta gibi etkin; gül gibi yumuşak, nane kadar keskin... Her bir çiçekten bir dımık ödünç esans alıp kendince harika bir rayiha çıkarmış... O derece yani..

    Bir tutam alacaktım, bir de baktım kucağım dolmuş. Bir daha bulamayız bunları diye ha babam de babam yolmuşuz. Her yerde çıkmıyormuş çay otu. Dağın yükseklerini severmiş, ama her tarafta değil; Almalı, Kirazlık ile Çatkuyu ve Çatalçeşme yüzünde açarmış. Çokyıllık bir bitki olduğu için ertesi yıl aynı yerden yine fışkırıyor. Amarsızlığımız boşuna yani, yerini öğrendik seneye yine alabiliriz..

    Arada güme gitmesin, çay otu özel bir bitki; tekrarlamak gerekirse... Bizim Dağın nadir yerlerinde görülüyor, yani endemik... Hasat vakti Ağustos sonu, o zamanı kollamalı... Koku sunma konusunda kıskanç bir çiçek, parmaklar arasında da olsa işkence görmeden kimseye zırnık koklatmıyor... Çokyıllık, adres değiştirmiyor, hangi yıl gitsen aynı yerde bulursun... 

    Kılavuzumuz bize çay otunu böyle anlatırken fotoğrafını da çekmiştim. O fotoğrafla internette biraz araştırdım. Aklımda kalanlar;
- Funda... Dağ Çayı da denir.
- Akdeniz İkliminde yetişir.
- Son yıllarda kültür bitkisi olarak da yetiştirilmektedir.
- Yaprakları ve çiçeklerinden yapılan çay bütün rahatsızlık ve hastalıklara iyi gelir.... (Aynen böyle; o hastalıklar tek tek sıralanamayacak kadar çok yazılmış.)

    Meğer bizim eskilerin çay otu dedikleri funda imiş. Bu ismi de duyardık; ama ne olduğunu bilmezdik. Aslı varsa, bu çay otu her derdin devası... İyi de Akdeniz İklimi nere, İblak Dağı nere!.. 

    Acaba Bizim Dağda bilmediğimiz, bilip de farkında olmadığımız daha ne hazineler var?..

    Çay hususunda kekik ile başa çıkamasa da ıhlamurla yarışırmış. İddia, önce kekiğe kafa tutacağı yönündeydi, şimdi oklar ıhlamura döndü. İçmeden bir şey diyemeyeceğim, kuruması için bir saçak altına bağlamıştım, orada öylece duruyor. Gölgede kurutulmuş çiçeklerini demliyormuşsun... Anlatıldığı kadar güzel mi çayı, içtikten sonra bakacağız...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder