Dayıların Vahit Yola'nın dedesi 'Dayı' lakaplı Hasan Yola, nüfus kayıtlarında adı Hasan Hüseyin olarak geçiyor. Oysa herkes onu sadece Hasan diye bilirdi... Onların komşusu ve yine Selimlerden Veli oğlu Hasan olarak kaydedilen zat da Hüseyin diye biliniyor.
Sadece iki örneğini verdiğim isim karışıklığına eski nüfus kütüklerinde sık rastlanıyor. Bunun bir sebebi kayıt esnasında katibin dikkatsizliği olabilir. Hasan ve Hüseyin isimleriyle sınırlı olmak üzere, bu tip hatalar hoş görülebilir. Neden?.. Çünkü bu kelimelerin imlası birbirine çok yakın.
Arapça menşeli iki kelimenin yazılışı gibi anlamları da birbirine çok yakın. h-s-n kökünden türeyen bütün akraba kelimeler böyle... Hasan, Hüseyin, Hüsnü, Hüsniye, hasene, hasenat, Tahsin, ahsen, İhsan, Muhsin, Muhsine... Temel anlamı 'güzel' demek...Kök anlamı 'güzel' kalmak şartıyla, her yeni türetmede başka bir ince anlam kazanıyor. Mesela 'Hüsnü', güzel; 'ihsan', iyilik; 'hasenat', sevap kazanımı; 'hüsnüzan', iyi düşünce gibi... Sözcük ne kadar çok türetilirse türetilsin, temeldeki 'güzel' anlamı değişmiyor...
Bu durumda 'Hasan' isminin Türkçe karşılığı 'güzel' ise; 'Hüseyin' karşılığı da 'güzelcik'tir. Aralarında işte bu kadarcık bir fark var. Eski yazı imlasındaki fark ise iki nokta kadar... Katiplerin, varsa küçük hatasını bu yüzden hoş görmeliyiz...
Bizde bu iki ismin çok yaygınlığına sebep, anlamındaki gizli güzellik kadar; işaret ettikleri kişilerin zâti güzelliğidir. Efendimiz'in (s.a.v.) iki güzide torunu... Biri Güzel, Biri Güzelcik...
Peygamberimizin bu iki torununu kastederek literatürde 'Haseneyn' kelimesi kullanılmış. 'İki güzel' anlamına gelen bu kelimeyi de ilk defa kullananın Hz. Peygamber olduğu söyleniyor. 'Allah'ım ben bu Hasaneyni (ikisini) seviyorum, Sen de sev. Onları sevmeyeni Sen de sevme.' derken torunlarını işaret ettiği rivayet edilmiş...
Müslümanlar da Onları sevmişler... Bu sevgilerini, çocuklarına onların adını vererek göstermişler. Özellikle Arap dünyasında 'Hasaneyn' ismi verilmiş çocuklara... Biz Türkler ise öyle yapmamışız; Hasan ve Hüseyin adlarını ayrı ayrı ve birleştirerek Hasan Hüseyin biçiminde çocuklarımıza vermişiz... Ama Hasaneyn ismine pek rağbet edilmemiş... Belki ses dünyamıza uzak olduğu içindir...
Oysa ses dünyamıza uzak nice kelimeyi Türkçe'ye uygun hale getirmişiz. Bırak genel olarak Türkçe'yi, Anıtkaya Ağzında bile kendi zevkimize göre yoğurduğumuz kelimeler var. Misal, buldozeri 'yolgazıyan' yapmışız; şoseye 'susa' demişiz; nerdubanı 'merdiman' diye dikmişiz; entrika 'ıntırka' olmuş.... Sonra isimlere gelelim; Fatıma, 'Fatı'; Aişe, 'Eşe'; Ummetullah, 'Emeti'... olmuş da... Bu güzel kelimeye niye kayıtsız kalmışız acaba?
.....
Sözlerin ve sözcüklerin anlamı, sesi, kökü hakkında düşünmeyi severim... Selimlerden Veli oğlu Hasan'ı incelerken canım sıkılmıştı. Kütükte Hasan, halk arasında Hüseyin, lakabı ise Esnan... Gel de çık işin içinden...
Birden isimlerle lakabın bağlantılı olabileceği aklıma geldi... Böylece bulmaca çözüldü. Eğretli, iki ismi birleştirip ona lakap olarak vermişti. Yalnız söylemesi zor olduğu için 'Hasaneyn' değil 'Esnan' demişti.
Peygamber Efendimizin Çifte Güzellerini ve onlara bizzat kendisinin verdiği Hasaneyn/Esnan yakıştırmasını Eğretlilerin unutmadığını kayda geçirmek istedim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder