Her askeri birliğin sancağı ve sancaktarı olabileceği gayet normal. Yani alemdar her yerde bulunabilir. Burada önemli olan husus, bunun Eğret'te bir sülaleye isim olabilmesidir. Bu isimleri/lakapları sülale kendisi seçmiyor, ahali öyle dediği için sülale ile lakap bütünleşiyor...
Bir de şu tarihi gerçek var ki, Alemdar Mustafa Paşa'dan sonra bu kelime, neredeyse onun ailesine özel olarak kullanılır olmuş. 19. Yüzyılın başlarında vuku bulan, kısa bir dönemin Başbakanı Mustafa Paşa'nın ölümü hadisesinden sonra malları müsadere ediliyor. Çoğu itibariyle memleketi Balkanlarda bulunan mallarına el konulmasından başka, çocukları ve yakınlarının sürgün edildiğine yönelik bir bilgi yok. Yalnız daha o yıllarda başlayıp 1850'lerde artan ve 93 Harbinden sonra zirveye çıkan tersine göçe kapılarak Anadolu'ya gelmiş olduklarını tahmin edebiliriz.
1934'teki soy adı uygulamasında eski ünvanları çağrıştıracak kelimelere izin verilmiyor; ama yıllar sonra mahkeme kararıyla 'Alemdar' veya 'Alemdaroğlu' kelimelerinin soyisim olarak alınmasının önü açılıyor. Necati Kızılyer, Eski Rektör Kemal Alemdaroğlu'nu ilk gördüğünde Garaca (Süleyman Yavuz)a benzerliğine çok şaşırdığını söylemişti.
Eğret'te Alemdaroğlu diye lakaplanan, gidebildiğimiz en eski zat Alemdaroğlu Ali'nin Alemdar Mustafa Paşa'nın torunu olduğunu söylemek çok iddialı olur. Yine de böyle bir ihtimalin varlığı göz önünde bulundurulmalı. Kemal Alemdaroğlu Trabzonlu ve Mustafa Paşa'nın torunlarından olduğu kesin. Niçin başka torunları Eğret'e gelmiş olmasın?...
Şimdi belgelere yansıdığı kadarıyla Eğretli Alemdaroğluların serüvenine bakalım.
1831 Kayıtlarında Alemdaroğlu ifadesi geçmiyor. Bu ifadeye rastlanan en eski kayıtlar 1904 yılına ait olduğuna göre, sülalenin 1840-1900 yılları arasında Eğret'e gelmiş olması düşünülebilir. Yalnız böyle yakın bir geçmişte gerçekleştiği kabul edilecek göçün şahitlendirilmesi gerekirdi, mesela Alibey kuşağından birileri böyle bir olayı naklederlerdi. Oysa sülale fertlerinden böyle bir anlatı gelmemiş. Dolayısıyla dipdedelerin 1830'larda Eğret'te olduğu kabul edilmelidir... Eğret'te idiler ve başka bir adla kayıtları yapıldı...
Alemdaroğluların izini sürerken 1904 ve 1831 yıllarına ait iki Eğret nüfus kaydı karşılaştırılıp gerekli eşleştirmeler yapıldıktan sonra boşta kalanlar üzerine eğilmek işe yarayabilir. Nitekim bu yolda karşımıza Bayramoğlu Sipahi Ali hanesi çıkıyor... Eğer 1831 kaydındaki sıralamaya bir hiyerarşi atfedilecekse belirtelim; Sipahi Ali, Hatiboğlular ile Tekeliler arasında yerini almış...
Sipahi, Osmanlı ordusunun temel varlığını teşkil eden atlı birliklerin genel adıdır. Zırhlı oluşlarından dolayı Türk Şovalyesi olarak da bilinirler. Barış zamanında kendilerine tahsis edilen toprağı ekip biçmek ve asker yetiştirmekle uğraşan sipahilerin asıl görevi, sefer zamanında savaşa katılmaktı. Duraklama devriyle birlikte yoksullaşmaya başlayan sipahiler zamanla önemini yitirdiler. Tanzimattan sonra 1841'de, ellerindeki topraklar kendilerine verilerek sipahiler emekliye sevkedildi. Böylece sipahilik lağvedilmiş oldu...
Bayramoğlu Sipahi Ali'nin 1831 defterine kaydedildiği yıllar, sipahilik müessesesinin önemini yitirip can çekiştiği döneme denk geldi. O yıllarda Eğretliler onlara büyük ihtimal Alemdaroğlu diyordu. Bununla beraber kütüğe bilinen resmi tanımlamasıyla Sipahi olarak işlendiler. 1904'te artık sipahilik çoktan lağvedilmiş olduğundan halkın söylemine uyuldu ve Alemdaroğlu diye yazıldılar... Halkın böyle demesine sebep ise, eski zamanlarda orduda böyle bir görev üstlenilmiş olmasına bağlanabilir...
Dönelim Sipahi Ali'ye... Uzun boylu, kara bıyıklı Bayram oğlu Sipahi Ali'nin 1796 yılında doğduğu kaydedilmiş. Babasının adı Bayram, yahut sülaleye öyle dedikleri için 'Bayramoğlu' diye yazılmış olabilir. Bir nevi gerçek ve potansiyel vergi mükelleflerinin kaydı olduğu için anasının ve varsa, kız çocuklarının adı gibi bilgiler bulunmuyor. 1829 Yılında doğmuş Ahmet adında bir oğlu var... Aynı haneye kaydedilmiş Sipahi Ali'nin bir de erkek kardeşi var ki adı Hüseyin, ve 1820 doğumlu... Sipahi Ali hanesine ait bilgiler bu kadar...
1904 Yılındaki Eğret kütüğüyle eşleştirildiğinde karşımıza şöyle bir hikaye çıkıyor: Sipahi Ali'nin, Ahmet'ten sonra Halil adını verdiği bir oğlu daha oldu. Ahmet'ten Kantinler, Seydiler; Halil'den de Garadeliler kolları ayrıldı...
Sipahi Ali'nin kardeşi Hüseyin'den ise Keklikler ana kolu günümüze uzandı. Bu arada kızlar yoluyla kurulan yeni akrabalıkları ve küçük dalları ayrıntılı incelemeye bırakalım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder