Çeñizevinde yahut başka ortamlardaki kadın oyunları duruma göre çeşitlilik gösteriyor. Bu biraz da düğünün safhasına göre belirlenen gelinin ruh haliyle ilgilidir. Nasıl ki kına yakılırken, gelin yazılırken, övülürken, süzünürkenki haller bir olmaz; bu durumlarda söylenen türkülerin ve oynanan oyunların özelliği de değişir. Genel ruh haline göre değişen oyunlar, Ege ve İç Anadolu'nun ortak karakteristiğini yansıtır. Mesela kına yakılırken, çoğu yerdeki kına havalarının aynısı söylenir. Bunun gibi kadınların çeñizevindeki oyunları da bölgede oynananların hemen hemen aynısıdır. Bununla beraber Anıtkaya'ya özgü, sadece burada oynanan oyunlar bulunduğunu belirtmiştik. Bunların en önemlisi 'düz' idi...
Düz, sakince oynanan bir oyun... Gençlerin şimdilerde oynadıkları gibi hoplama zıplamaya dayalı değil... Hareketli, ama bu hareketler çok yavaş; kırık havadaki gibi keskin figürler bulunmamakla beraber uzun ve yanık havalarla süslü gamlı baykuş oyunu gibi de düşünülmesin... Tam manasıyla ağırbaşlı, vakur kadınların oyunu kabul edilebilir...
Aslında oyun biçimini tam olarak tasvir edebilmek çok zor. Oynayanları küçükken gördüklerimden şimdi hatırlayabildiğim çok az. Akılda kalanlarla şimdi dinlediklerimi birleştirmeye çalışıyorum...
İki kadın karşılıklı oynuyor. Karşında kafa dengi biri yoksa yalnız da oynayabilirsin. Öyle çok alengirli vücut hareketlerine gerek yok, iş kollar ve ayaklarda bitiyor. Kolları yanda omuz hizasına kaldırıyorsun. Adımlara paralel olarak parmaklar şıkırdıyor. Adımlarla şıkırtılar, sağ sol çaprazlama şekilde uyumlu olmalıdır; sağ ayak öndeyse, onunla birlikte sağ kol da aynı miktarda öne çıkmalıdır. Ayak yere değdiğinde parmaklar şıkırdamalı... Oyunun sükuneti yalnızca, belli aralıklarla ters kol yönündeki dönüşlerle bozulur. Burada bütün maharetini ortaya koyan oyuncunun ustalığı anlaşılır. Dönüşü beğenenler, oyuncunun parmak şıkırtısıyla uyumlu tempo tutarak ellerini çırparlar. Bu, Anıtkaya'ya mahsus beğeni refleksi olan bir çeşit alkıştır...
Düz oyununun en büyük özelliği, oyuncunun kendi çalıp kendi oynaması, daha doğrusu kendi söyleyip kendi oynamasıdır; çünkü bu oyunda çalgı çengi yok. Ritim, tempo ve oyun düzeninin tamamı; oyuncunun söylediği türkü, parmak şıkırtısı ve ayak tüpürtüsünün üçlü uyumuyla sağlanır. Bu üç kaynaktan çıkan üç farklı ses arasında öyle bir uyum vardır ki, katiyen düz oyununda bir arıza bulamazsın. Nasıl olsun ki eller, ayaklar ve ağız aynı beyine bağlı...
Düz oyuncusunun çığırdığı türküye gelince... Bunun bir oyun havası olmasını beklerseniz yanılırsınız. Aslında buna türkü demek de doğru olmayabilir, çünkü herkes tarafından bilinen, şu diyebileceğimiz türkü sözü yok. Oyuncunun o anki ruh haline göre söylediği sözler bunlar; fakat rastgele sözler değil... Bunlar belli bir kalıba uygun olmalıdır, aksi halde sözünü ettiğimiz üçlü uyum sağlanamaz...
Durumu somutlaştırmak adına, düz oyununun sözlerini derleyebildiğim kadarıyla örnek olarak yazayım da havaya konuşmuş olmayalım...
Bu yıl düşdü sevimiz
Sevi sevide galsa
Çatlar ölür birimiz.
Gözleri gökdür yarim
El içinde ağlama
Düşmanıñ çokdur yarim
Arkamızdan gelen var
Eski yar şurda dursuñ
Yeñi yardan selam var.
Geliyor yüze yüze
Söyleyiñ şu deyusa
Gızını versiñ bize.
Gavur değil müslüman
Eğil yarim bir öpen
Yemin ettim ıssırman.
Yuvarlaktır yuvarlak
Şu gelen benim yarim
Avanaktır avanak.
Gara yazmış yazanlar
Cennet yüzü görmesiñ
Aramızı bozanlar.
Verem ettiñ sen beni
Nasıl verem olmeyen
Eller sarıyo seni.
Askerleri say da gel
Benim yarim gıymatlı
Gaybetmeden al da gel.
Bu türküler çığrılırken belli bir nağmeyle söyleniyordu. Yukarıdaki örnek türkü sözlerinden anlaşıldığına göre, her dizede üç adım atılıp parmaklar üç kere şıklatılıyor. Üç dizenin sonunda dokuz adım ve bir o kadar da şıkırtı var. Her şey bu monotonlukta, düz bir hat üzerinde ilerlerken son dizeye gelince işler değişiyor ve eller yukarı-aşağı çaprazlanarak dönüş hareketi yapılıyor...
Toplam dokuz adımla bütünleşen dokuz şıkırtı, muhteşem bir dönüş hareketiyle sarıp sarmalayıp paketlenmiştir. Son dize ile bir dörtlük mühürlenerek bir daha açılmamak üzere kapatılmış oldu. Bundan sonraki düz oyununu oynayacaklar bu türküyü söylerlerse ayıp etmiş olurlar... Oyun bitmiş değildir, oyuncu canı ne zaman isterse o zaman meydandan çekilir. Tabi bunda seyircinin beğenisi yahut sıkılmışlığının da etkisi olabilir. El çırpıyorsa devam et, of pufluyorsa terk et...
Oyuna devam edilecekse dönüş hareketinden sonra bir dizelik boşluk bırakılır. Üç adım ve üç şıkırtılık bu boşluk nefeslenme payıdır. Bir sonraki türkü zihinde hazırlanırken, seyirci merakla bu gelecek yeni dörtlüğü beklemektedir... Bu üç şıkırtılık boşluk, çeñizevinin belki de en sakin halidir... İşte o zaman parmak şıkırtısının ne kadar güçlü bir enstrüman olduğunu anlarsın; dört parmaktan çıkan bu organik ses, bütün bir odayı doldurur...
Bununla birlikte bahsi geçen kısım tamamiyle bomboş bir aralık değildir. İster nakarat olarak kabul et, isterse düşünme payı say; oyuncu bu arada tempo tutmaya devam eder. Anlamı olmayan tempo/nakarat sözleri de hep aynıdır:
Gül dara li lay li lay lom
İki kişiyle oynanan düz oyununda tek farklılık, türkülerin oyuncular tarafından nöbetleşe çığırılmasıdır. Oyunun figürleri yine aynı, aynı miktarda adım ve şıkırtı ve aynı zamanda dönüş. Şu kadar var ki, üçlü uyuma ek olarak iki oyuncunun da birbiriyle uyumlu hareket etmeleri gerekir. Mesela şıkırtı sesi daha gür çıkmalı; ama kesinlikle süresinde bir değişiklik olmamalıdır... Bir de çığırılan türkü sözlerinin anlam bakımından bağdaşık olmasına dikkat edilir. İşte o zaman iki oyuncunun söylediği türküler tatlı bir atışmaya dönüşür ve düz oyununun seyrine doyum olmaz...
Araya yazının en sıkıcı bölümünü sıkıştırayım. Aslında bu anlatacaklarım giriş bölümünde yer almalıydı, okuyucu ürküp kaçmasın diye buraya kadar geldi... Anonim halk edebiyatının iki önemli nazım biçimi türkü ve maniler dörtlükler halinde söylenir. Dörtlüklerin kafiyelenişine göre çeşitlerinden biri de düz kafiyedir. Düz kafiyedeki şema, aaaa yahut aaxa biçimidir. Bu biçimle kafiyelenen manilere de düz mani denir. Düz manilerin dikkat çeken bir başka özelliği, genellikle 7'li hece ölçüsüyle söylenmeleridir; hatta 4+3=7 duraklı söylenmesine bile dikkat edilir...
Yukarıda örneklerini verdiğim düz oyun türkülerini derlerken aklıma düz maniler geldi. Bunlar bildiğin mani idi. Bu görüşümü muhataplarıma söylediğimde ısrarla;
- 'A ah! Bunna düz oyunuñ türküsü' diye inat ettiler.
Hakları vardı, çünkü düz oyun bu türküler eşliğinde oynanıyordu. İşte bu yüzden düz oyun denilmişti; zira bunlar düz türkü, yani düz maniydi...
Figürlerdeki monotonluk ve sadeliğin de düz oyunun bu adı almasında etkisi olabilir. Amma figürü belirleyen asıl unsur, düz mani/türküdeki duraklar gibi görünüyor. Düz oyuncular türküyü çığırırken 2+2+3=7 biçiminde icra ettiler, böylece her durakta bir adımla bir şıkırtı ortaya çıktı. Toplam dokuz adım ve şıkırtı sonundaki dönüş hareketi böyle oluştu.
ga-ra + ya-zı + ya-zan-lar = (Düz üç adım, üç şıkırtı...)
cen-net + yü-zü + gör-me-sin = (Düz üç adım, üç şıkırtı...)
a-ra + mı-zı + bo-zan-lar = (Dönerek üç adım, üç şıkırtı...)
Eskilerin en basit oyunundaki en basit hareketlerde bile çok anlam gizliymiş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder