04 Mayıs 2024

Selektör


    Harman yığılıp tınaz savrulduktan sonra çeç çıkarılırdı, ama çecin çıkarılması iş bitti anlamına gelmezdi. Onun çalkanması lazım. Çünkü yabayla savurduğunda ancak deneyi samandan ayırmış oluyorsun. Saman uçup gidiyor, lakin dene gibi ağır taş topeç, dirsek filan da çecin içinde kalıyor. Denenin onlardan da ayıklanması lazım, işte çalkama bunun için gerekli.

    Gözerlerle çalkama işini kadınlar yapıyor. Kolay gibi görünse de, sürekli yapıldığı için oldukça yorucudur. Gözer sallayanların beli yanı kalmaz.

    Bazıları da çeci evine olduğu gibi ebiri gübürüyle götürür, çalkama işini daha sonraya erteler. Tabi artık gözer devreden çıkmıştır, çalkama makinesiyle daha zahmetsizce yapılır. 1970'li yıllarda Yarımçakmak Mevlüt Kızılyel'in bir çalkama makinesi vardı. Bir kaç yerde onunla çalkadıklarını görmüştüm; gürültülü, ama eğlenceli bir şeye benziyordu.

    Kocaman bir tambur düşünün, çevresi delikli... Ahşap malzemeyle muhafaza altına alınmış ve yine ahşap kasaya oturtularak araba fonksiyonu kazandırılmış. Dört teker üzerinde atla, öküzle istediğin yere çekebilirdin. Birisi kolla mekanizmayı çevirir, çarklar aracılığıyla hareket tambura ulaşır. Hazneden dönen tambura geçen buğday, o döndükçe deliklerinden geçerek elenmiş olurdu. Bu sırada gerek çevirme kolu, gerek dişliler ve en sonunda tamburdan çıkan ses karışımını tanımlamak zordur. Dişliler ve tamburun mekanik gıcırtısı başka, tamburun içinde yuvarlanmaktan başı dönen denenin delikli çeperlere çarpmasıyla oluşan foşurtu başkadır. Bütün bu hayhuy arasından bir yol bulup da kendini gösterebilen, anlaşılmaz insan sesleri ise daha başkadır. Yalnız hepsi bir olup sana hücum edince doğal bir besteye maruz kaldığını anlarsın. Manzarayı uzaktan izleyenler, bu doğal besteyi hafif müzik rahatlığında dinler, ondan hiç rahatsız olmazlar. Yarımçakmak'ın çalkama makinesini bu haliyle iş başındayken bir kaç kere izlemiştim...

    İleşberlikte modernizasyonun başladığı 1930 sonlarına kadar gidiyor, çalkama makinesinin Eğret geçmişi... O yıllarda her köye damızlık hayvan, pulluk, orak makinesi, mibzer gibi yeni aletler de verilmiş. Köyün ortak malı olarak kaydedilen bu ziraat aletleri oldukça verimli bir şekilde kullanılmış. Selektör olarak bilinen çalkama makinesi de onlardan biridir.

    Muhtarlıkça teslim alınan selektör, Hacıların Oda yanına yerleştirilmiş. Bu oda, şimdi Kur'an Kursu bulunan yerdeydi. Yan tarafına yerleştirilen selektör sebebiyle orası da 'Selektör' diye yer adı olarak anılmaya başlanmış. Tıraka Abdurrahman Zenger'in döneminde aradaki 100 metrekarelik bir yer ihale edilirken, Selektör kelimesi yer adı olarak zikrediliyor:

"Köyümüz şahsı maneviyesine ait olan Köy içerisindeki selektör makinesinin arka tarafı ihalededir. Talip olanlar 6.10.956 Cumartesi günü Köy halkımızdan açık artırmaya iştirak edecekler saat 14.00’te Muhtarlığımızda hazır bulunmaları rica olunur…"

    İhaleye katılan olmayınca Yetimlerin Gocayetim Mevlüt Azbay'a satıldığı da şöyle kaydedilmiş:

    "Köyümüz şahsı maneviyesine ait Köy içerisinde selektör makinesinin arka tarafı Köy halkımıza ihale edilip ihale günü sahip çıkan bulunmadığından on beş yirmi seneden beri bu yere Köyümüz halkından Şükrü Azbay otluk yığdığından ve bu yerin de Şükrü oğlu Mevlüt ve Mahmut Azbay’a muvafık almaya bu yol fazlası olan (100) metrekare yeri metrekaresi altı liradan oda yeri gösterilip bedeli olan altı yüz lira Köy sandığı gelir kısmına irat edilmesine karar verildi. 10.10.956..."

    Görüldüğü gibi konulduğu yer makine ile özdeşleştirilerek orası Selektör Makinesi diye bir yer adı olarak anılıyormuş. Makinenin orada tutulduğunu hatırlayanlar hala aramızda....

    Biz ise onu eski lojmanın arka tarafındaki bir bölümde atıl vaziyette dururken hatırlıyoruz. Yetmişlerin sonlarında orada öylece duran tuhaf makinenin ne işe yaradığını anlamazdık, zira çalışırken hiç görmemiştik.

    Demek ki çalıştırılmasına gerek görülmemişti. Zaten savurmalı patoz ve biçerdöğerin yaygınlaşmasıyla onlar müzelik olmuştu. Nasıl gözerler duvara asıldıysa, selektör de bir köşeye kakılmış olmalı. 

    Bununla beraber, Yarımçakmak'ın çalkama makinesi Eğret'e Ziraat Müdürlüğünce tahsis edilen selektör ile bir alakası var mıydı, bak bu konuda bilgim yok... Osman Kızılyel'in dediğine göre makine 'bi köşeye kakılı' öyle duruyormuş, yalnız çalışıp çalışmadığından O da emin değil. Pulluk tekeri takılı makineyi nereye isterlerse oraya çeker götürürlermiş. Altındaki altı yedi tekneye derecesine göre elenen buğday akar, böylece hem çalkar hem de sınıflandırırmış. Kendine has anlatımıyla, ilk hazneye müminler, sonuncusuna da münafıklar olmak üzere öyle bir sıralama...

    Buna ek olarak Hacapdılla Abdullah Kasal'a ait ikinci bir çalkama makinesini de hatırlattılar. Sonra gocapının altına yanaştırılmış olduğu gözümün önüne geldi. Onu çalışırken hiç bilmiyorum, fakat bilenler var... Neticede hepsi yalan oldu gitti...


    Not: Fotoğraftaki çalkama makinesi Yarımçakmak'ınki değil, onu Musa Türker'in linkteki videosundan kırptım.
 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder