19 Mayıs 2024

19 Mayıs

     
    Bizim üstümüzde ilkokuldan ortaokula geçişin en belirgin göstergesi kıyafetti; önlük yakalık atılmış, ceket kıravat takılmıştı. Bu değişikliklerle kendimizi daha bir büyümüş görür, yürürken adımlarımızı daha bir gostak atardık. Bir kaç yıl öncesine yetişebilseydik, mektep şapkası denilen asker, polis, bekçi şapkasını andıran koca kapaklı ve siperli şapkalardan da takardık; ama ceket kıravat terfisi bile yeterliydi.

    Özellikle üçüncü sınıfta zıravıt gibi abiler vardı, biz onların yanında resmen bebeydik. Necaip Omak, Necati Okutan, Mustafa Omak, Orhan Omak hatırlayabildiklerim. Onlar varken esamimiz okunur mu. Yine de ortaokullu olmak değil de sırf kıyafet kaynaklı değişiklik, bizim büyüklük pozları takınmamıza asıl sebeptir. Ne de olsa önlüğün içinde hep çocukmuşuz, onu çıkardığımız anda birden büyüyüvermişiz...

    Asıl büyüklük pozları yedi sekiz ay sonraymış, zaman geçince bu gerçek ortaya çıktı. Öğretim yılının son milli bayramı olan 19 Mayıs'ta ilkokuldan farkımızı gösterecektik. Cumhuriyet ve Çocuk bayramlarını iki okul öğrencileri birlikte kutlamıştık; ama işte 19 Mayıs yalnız bize aitti. Önceki senelerde hayranlıkla izlediğimiz sporlar, hareketler, kuleler, yarışmaların içinde, hatta tam merkezindeydik. Bunları ancak büyükler yapabilirdi ve o büyükler artık bizdik. Daha doğrusu, biz de büyüklerden sayılırdık...

    Galiba bizi 19 Mayıs Spor Bayramına asıl motive eden şey, özel bayram kıyafetiydi. Allah verdikçe veriyordu. Önlükten cekete, yakalıktan kıravata, fanne (fanila)dan gömleğe terfimiz yetmemiş; şimdi de göynekten atlete, içdonundan şorta, yemeniden spor ayakkabıya, hatta ipçoraptan beyaz tireçoraba geçiyorduk. Büyüme dediğimiz şey asıl bu olmalıydı...

    Gençlik ve Spor Bayramı hazırlıkları en az bir ay önceden başlıyordu. Bedensel hareketlere dayalı programı koordineli ve kusursuz icra etmek için bu gerekliydi. Cin Ali çizgilerine benzer şekillerle hareketlerin ana hatlarıyla tahtaya çizilerek anlatılması, hazırlığın ilk safhasıydı. Sonra taş çatlasa elliyi anca bulan bütün öğrenciler toplu olarak, çizgilerle bellenen hareketleri yanıla yanıla yapmaya çalışırdı. Bu ikinci safha uzun sürer, fırsat bulunduğunda küçük okul bahçesinde toplanılıp hareketlerin üzerinde çalışılırdı. Belki de bu yüzden 23 Nisan'dan sonra fiilen dersler bitmiş sayılırdı.

    Okul bahçesinde ne kadar çalışırsan çalış provaları daha geniş bir meydanda yapman gerekir. Hele son prova mutlaka bayram yerinde olacak... 1979 Yılının ilk dış provasını İlkokulun bahçesinde yaptık. Böylece ne kadar büyüdüğümüzü millete gösterme fırsatı bulduk, ama hayret, bu kimsenin umurunda değildi...

    Sonraki yıllarda dış provaları Alagır ve Aygırhane'de yaptığımız oldu. O vakit geliş gidiş biraz zahmetli oluyordu. Yürümek problem değildi de, ta bilmemnereye kadar kasaydı, minderdi taşımak zor oluyordu. Yoksa piyade yürümek eğlenceli bile sayılırdı.

    Bu dönemde bizim için yeniliklerden biri de hiç kuşku yok Gençlik Marşı idi. 19 Mayıs ile özdeşleşen marşı provalar zamanında öğrenmek gerekirdi. Zaten zor bir tarafı yoktu, üstelik eğlenceliydi de... Nakarattaki 'Sert adımlarla her yer inlesin! İnlesin!' dizesine gelince, yeni çatallaşıp kalınlaşan sesimizle gerçekten yeri göğü inlettiğimizi düşünürdük.

    Son prova illa ki bayram yerinde yapılır demiştik. Burası hep Alagır'da, Kumpirhasan ile Bekçirofi'nin ev dengi olurdu. Kuyunun yanındaki geniş düzlük, bayram için en uygun yerdi. Sonradan Ziraat binası yapılan bu meydan çok güzel spor bayramlarına ev sahipliği yaptı.

    Son provanın önemi, bizatihi son olmasındandır. Artık bundan sonra yapılacak hatanın telafisi yok. Bütünlük içinde yapılması gereken hareketlerdeki küçük hatalar kalabalıkta kaybolur gider, dersen yanılırsın. Tam aksine, mükemmel grubun içindeki küçük bir hata bile sırıtır. Bu yüzden o gün bütün eksikliklerin giderilmesi gerekir. Hareketlerden başka kıyafet eksiği de bulunmamalıdır. Siyah örtme bezinden dikilen şortlar, askılı beyaz atletler, beyaz çorap ve spor ayakkabılar tamamlanmış olmalı ve provaya onlarla çıkılmalıdır. Her şeyin sonunda, ertesi günkü pozisyonlarımızı belirleyen noktalar kireç tozuyla işaretlenir. Artık herkes ve her şey bayrama hazırdır...

    Genelde bayram günü her şey planlandığı gibi gelişir, bir aksilik çıkmadan tören tamamlanır. Yalnız, şimdi hangi 19 Mayıs olduğunu bilemeyeceğim, birinde hareketler başlamadan şiddetli bir kar serpiştirmiş, son provada planlananları çamur içinde icra etmiştik. Buna dört katlı iki kule de dahil... O kuleler ki en heyecanlı noktası, tek kişinin zirveleşip bayrak açtığı son katıdır...

    Her 19 Mayıs töreninin akılda kalan bir unsuru da halk yarışlarıdır. Burada yarıştan kasıt, bildiğin koşudur; ama ona geçmeden önce çocuklarınkini bitirelim. Öğrenciler arasında başka eğlenceli yarışlar da yapılırdı; ama milletin ilgisini çeken yegane yarış koşulardır... Koşu yarışlarında dereceye girenlere Belediye Başkanının hediyeleri takdim edilirdi. Biz hep Gocayusuf Yusuf Kopan başkanlığına denk geldik, onun hediyeleri de hep aynı olurdu; gömlek, kıravat, çorap...

    Öğrencilerin gösterileri bittikten sonra, yarışçıları kendine güvenen Anıtkaya halkından gönüllü katılımcılar olan bu koşuya geçilirdi. Bayramın yapıldığı sözünü ettiğim düz alan, Yörükçeşmesi'ne doğru sallanan yokuş başında sona ererdi. İşte halk koşusunun startı oradan verilir, protokol önünde sona ererdi. Hatırladığım kadarıyla bu yarışların değişmez birincisi Bekçi Rafi Taşkın idi... Acaba diyorum, eski bayramlara halkın coşkulu katılımının bir sebebi bu tür yarışlar mıydı?

    Anıtkaya Ortaokulu'nun coşkulu 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamaları 1998 yılına kadar devam etti. Kesintisiz 8 yıllık eğitime geçilmesiyle ilk ve orta okullar birleştirilince Ortaokul, ortaöğretimden ilköğretim bölümüne alındı. Oysa bu bayram orta ve yükseköğretimin, yani büyüklerin bayramıydı. Bu yıldan sonra Anıtkaya için hareketli, sporlu, koşulu, kuleli ve coşkulu 19 Mayıslar tarih oldu...

    Güzel günlerdi...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder