İstanbullu Hoca’nın adını Akşehir’de pek kimse bilmez. Padişah gönderdiği ve İstanbul’dan geldiği için herkes kendisini böyle bilir. Mehmet Reşit Efendi Kurtuluş savaşı boyunca Akşehir’de hep böyle anılır: İstanbullu Hoca. Cephede de ismini kimse bilmez, orada da bir milis komutanı olarak karşımıza çıkar.
Küçük Ağa romanı başkahramanının bu hikayesindeki benzerlik Cemal Eğretli Hoca’nın hayatında karşımıza çıkar. Kurtuluştan sonra Afyon’a gelen bu namlı hatibin ismini halk hemencik bulur: Eğretli Hoca. Çünkü Eğret’ten gelmiştir. Afyon halkı diğer hocalardan ayırmak için böyle derken, yıllar sonra bu isimlendirmenin Hocanın soyismi olarak kaydedileceğini elbette bilmiyordu. Bu anlatacağımız kişi Hacı Cemal Eğretli Hoca’dır.
Babası Osman Şevki Efendi alim ve şair bir kişiliktir. Doğum tarihi bilinmiyor, üvey baba elinde büyüdüğü için sıkıntılı bir çocukluk yaşamış. Küçük yaşta vefat eden babası da alim bir zatmış. Öğrenim hayatı olmamış ama kendini yetiştirmiş. Uzun yıllar Eğret’te imamlık yaptığı için kendisine Eğret İmamzade denilmiş. Afyon’a döndükten sonra ticaretle de uğraşmış, bakkallık yapmış. İlgisizlik yüzünden şiirleri derlenememiş. Kendi el yazısıyla yazdığı aşağıdaki şiirden başka günümüze ulaşanı yok.
NEFİS
Gel efendi dinle olan ahvali Azgındır kelp nefis eylemez ârı
Beni dondan dona düşürdü nefis. Bilmez başına gelecek zarârı
Aklımı aldı eyledi Âli Şer hâsıl olacak mahalle varı
Maksadımdan cüdâ düşürdü nefis. Hayrı aralıktan kaçırdı nefis.
Ne azgın mahluktur eyler heyânet Daima kendi kendini beğenir
Mutrıpa fetvâyı eyler emânet Baki sanır bu düñyaya güvenir
Varır bîmâya eyler muhabbet Hilaf-ı şer’ olan söze inanır
Kendini dillere düşürdü nefis. Doğruyu görünce şaşırdı nefis.
Acayip bir mahluk cürmünü bilmez İşi gücü olur daim kabahat
Sen kötüsüñ deseñ hiç razı olmaz Riyâ ettiğini sanır ibadet
Azgın yaralarına derman bulmaz Mevla’nıñ emrini tutmaz cenabet
Dermanıñ vaktini geçirdi nefis. Kendi kendini nâra uçurdu nefis.
Aslını beğenip kimseyi sevmez
Şer yolun görünce uyku uyumaz
Müstakim tarîka hiç heves etmez
Şevki’yi dağlara düşürdü nefis.
Bu şiirden anlaşıldığı kadarıyla şiirlerinde “Şevki“ mahlasını kullanmış. Osman Şevki efendi 1905 yılında vefat ediyor. Cemal Hoca’nın annesi ise Fatma Hanım. Bu anne babadan 1883 yılında dünyaya geliyor. Bu konuda bir kayıt yok, ama babası Osman Şevki Efendi uzun yıllar Eğret’te imamlık yaptığına göre, Cemal’ın Eğret’te doğma olasılığı bile söz konusu olabilir.
Açıkgözzade Cemalettin Efendi’den icazet alıyor ve yine gençliğinde uzun yıllar Eğret’te imamlık yapıyor. Babasının izinden gidiyor yani. Babası vefat ettiğinde Cemal Efendi 22 yaşında. Gençlik dönemi başlamış durumda. Yine ihtimaller üzerine konuşacağız, Eğret imamlığı hususunda babasının etkisi olmalı. O yıllarda icazet aldıktan sonra belirlenen bazı merkezlerde imamlık yapma mecburiyeti var. Bir nevi staj. Eğret köyü de o sataj merkezlerinden birisi demek ki. Stajını tamamlamak için Eğret Köyünü seçerken zorlanmamış olmalı, zira ailede o köye karşı bir aşinalık var.
EĞRET'TE UZUN YILLAR
“Gençliğinde uzun yıllar Eğret’te imamlık yaptı” ifadesinde yıl sayısı telaffuz edilmiyor. Bu uzun süre, makul bir uzunluk olmalı. Örneğin babasının vefatı yılında başlamış olsa kendisi 22 yaşında oluyor. Eğret’te 20 yıl kalmış olsa, bu “uzun bir süre” kabul edilebilir mi? Öyle olursa 1925’e kadar Eğret’te bulunmuş olacak ve ayrılırken 42 yaşında bulunacağından hala genç kabul edilir mi? Bilemiyoruz ama; çok büyük bir ihtimalle aynen böyle oldu.
Oğlunun söylediğine göre, yine gençliğinde çok şiddetli kulak rahatsızlığı yaşamış, evinden dışarı çıkamayacak durumda iken “İkâzu’r-Ricâl ve’n-Nisâ fî Ahkâmi’l Hâ’iz ve’n-Nefsâ” (Kadın ve Erkeklere Hayiz ve Nifas Hükümlerince Uyarılar) adlı eseri yazmış. Kayıtlara göre bu kitap 1913 yılında basıldığına göre, Cemal Hoca ilk eserini 30 yaşında Eğret’te yazıyor. Ayrıca Yunan işgali yıllarında da Hoca’nın Eğret’te bulunduğu anlaşılıyor. O yıllarda 7-8 yaşlarında olan birisinden dinlemiştim, Cemal Hoca bir süre Eğret’te ticaretle de uğraşıyor. Şimdiki Kantinlerin evin yakınlarında bir yerde zahirecilik yapıyor. Yunanlar köyü boşaltırken çoğu yeri ateşe veriyorlar. Cemal Hoca'nın evi de bu feci yangında kül oluyor. Olaydan onyıllar sonra bile selle karışık yanık buğdayların aktığını görenler "Cemal Hoca'nın deneleri" diyorlar. Uzun yıllar sonra kendisine bu yangının hikmeti sorulduğunda, Eğret'teki evi yaparken duvarı biraz yola doğru taşırdığı için Allah kendisine böyle bir musibet verdi diye yorumlamış. Yangının ilahi adalete bakan yönünü böyle anlamış.
EĞRETLİ HOCA
Kurtuluş Savaşından sonra Afyon’a dönüyor. Burada imamlık değil vaizlik yapıyor. İlmi ve hitabetiyle hemen dikkatleri üzerine çekiyor ve Afyon halkı kendisini Eğretli Cemal Hoca diye anmaya başlıyor. Tıpkı Akşehirlilerin Mehmet Reşit Efendi'ye "İstanbullu Hoca" dediği gibi. Merkezi camilerden Yoncaaltı, Zülali, İmaret, Otpazarı’nda Cuma ve Bayram günleri fahri vaizlik yaptığı süre yaklaşık 15 yıl. Bu arada 1934 soyadı kanunuyla halkın kendisine teveccühen söylediği “Eğretli” ünvanını soyadı olarak benimsiyor. 1940 da vaizlik izni kaldırılınca, Afyon’daki gezek adetini vaaz formatına çevirerek bugünkü anlamda Afyon Gezeklerini başlatmış oluyor.
Bu yıllarda kardeşleriyle birlikte ticaret (bakkaliye) ile de uğraşıyor.
Yukarıda sözünü ettiğimizden başka; “Beşyüz Hadis”, “Binbir Hadis”, “Menâsık-ı Hâc”, “Küçük İlmihal” ve “Küfür Sözler” adlı eserleri de vardır.
Vefat ettiği 31 Ocak 1967 tarihine kadar gezeklerini ve diğer ilmi çalışmalarını sürdürüyor. Adıyla yaşayan ve soyadıyla Eğret’i yaşatan Cemal Eğretli Hoca’nın mekanı cennet olsun.
KAYNAKLAR:
1. Afyonkarahisar Din Alimlerinden Cemal Eğretli, Yusuf ILGAR, Taşpınar Dergisi, 2010, sayı 7
2. Afyonkarahisarlı Şairler Yazarlar Hattatlar, İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Ankara 1971
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder