Çaylı Hasan Hoca, Karacaahmet Köyüne asker arkadaşı Kocabıyık vasıtasıyla gitti. Arkadaşı oralıydı, onun daveti veya aracılığı sayesinde bir yıl hocalık yaptı. “Asker arkadaşı” kavramı 20. yüzyılda önemliydi; ama ondan bir asır evvel daha önemliydi. Zira uzun ve çetin süren askerlik hizmeti boyunca kurulan dostluklar, bir ömür sürecek güçte oluyordu. İşte Hasan Hoca ile Kocabıyık arasındaki böyle vefalı bir arkadaşlıktı. Karacaahmet’te geçirdikleri bir yıl içinde birbirlerine söz verdiler: Hangisi önce ölürse, geride kalan arkadaşının çocuklarına gözkulak olacak, onlara sahip çıkacaktı. Hasan Hoca, bir yılın sonunda ailesiyle birlikte Kuruçay’a döndü.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyoruz, bir gün odadaki misafirin Kuruçaylı olduğunu öğrenen Kocabıyık, “Sizin köyde benim asker arkadaşım Hasan Hoca vardı, nasıl?” diye sordu. Vefat ettiğini öğrenince aralarındaki sözleşmeyi hatırladı. Sabah hemen Kuruçay yoluna düştü. Hasan Hoca’nın eşi ve çocuklarını alıp Karacaahmet’e getirdi.
Arkadaşının emanetleri bir müddet Karacaahmet’te kaldılar. Sonra Kocabıyık, Çaylı Hasan Hoca’nın dul eşini Belce’ye kocaya verdi. Bu arada kadın dedi ki “Abi, tamam ben kocaya gideyim; ama bu çocuklar ne olacak?” Kocabıyık bu durumu da düşünmüştü, fikrini söyledi: “Ömer büyüktür, Karacaahmet’te benimle birlikte kalsın. Ben bakar, büyütür everirim. Hüseyin ise hem küçük, hem de sakat olduğu için anneye ihtiyacı var; bu yüzden Onu yanında götür.” Hüseyin’in ayağında aksaklık vardır, Kocabıyık’ın “sakat” deme sebebi budur.
Annesiyle giden Topal Hüseyin’in üvey babası da iyi adamdır. Durumunu bildiği Hüseyin’e çok iş yaptırmamaya özen gösterir, ayrıca kendi çocuğuymuş gibi ilgilenir onunla. Bu arada büyümekte olan Hüseyin’in sesinin güzelliği de dikkat çekmektedir.
Belce’de bir düğün… Davulcu odası, çalgıcılar, oyunlar… Odadakilerden birisi çalgıcıya der ki “Bizim sesi çok güzel bir Hüseyin’imiz var, bir dinlesen…” Hüseyin bir türkü asılır. Sesi, sesini kontrol edebilmesi, makamı ve tarzı çalgıcının hoşuna gider. “Bu çocuğu bana ver, yetiştireyim, sanat öğrensin, böylece geçimini sağlayabilir.” deyince babalığı bunu kabul eder. Böylece Belceli Topal Hüseyin’in çalgıcılık hayatı başlamış olur.
Sesi ve sanat kabiliyetinin yanında öğrenme becerisi de güçlü olan Hüseyin, kısa sürede saz çalmayı öğrenir. Bütün donanımıyla tam bir çalgıcıdır artık. Namı da alır yürür çevreyi. Etraf köylerdeki düğünlerin gediklisi olur, düğün sahipleri Belceli Topal’ı ayarlayabilmek için düğün programlarını bile değiştirirler. Yalnız, Hüseyin hala bekardır.
Oğulluğuna gösterilen rağbet ve kazandığı parayı da göz önüne alınca babalığı; “Artık bir mesleğin var, işlerin iyi, karnını doyurur hatta evine de bakabilirsin. Seni everelim.” diyerek Belce eşrafından birinin kızı Havva ile evlendirir. Hasan, Fadime ve Ömer adında, çocukları olur. O köy senin, bu köy benim düğün düğün dolaşmaktadır, iyi para kazanır; ama bakması gereken nüfus sayısı arttıkça masraflar da kabarmaktadır.
Komşu köy Eğret’te bir düğünde çalarken ilginç bir şey olur. Köyün hocası kendisiyle görüşmek istemiştir. Alışılmadık bir durumdur bu. Düğünlere hacı hoca pek uğramaz, acaba ne oldu derken mesele anlaşılır. Döğerli Mücellit Hoca, camiye giderken davulcu odasının yanına geldiğinde tam da Hüseyin çalıp söylemektedir. Yanındakilere sorup, söyleyenin Belceli Topal olduğunu öğrenmiş ve işte namaz çıkışında, dikkatini çeken sesin sahibini görmek için odaya gelmiştir. Anlatıldığına göre; Mücellit Hoca “Belceli Topal” cevabını aldığında yanındakilere “Yav, topal mopal… Bu seste ilahi bir renk var.” tepkisini vermiş.
O girince herkes ayağa kalkar. Lafı uzatmaz Hoca, “Oğlum, demin çaldığın türküyü bir daha söyler misin.” der. Hüseyin alır sazı eline, ne tekrar söylemenin sıkıcılığıyla baştan savar, ne de özel ve abartılı bir itinayla süsleme yapar. Her zamanki doğal ciddiyeti, samimi hissiyatıyla Hocanın istediği türküyü bir daha çalıp söyler. O, türküyü bitirip mızrabı tel arasına yerleştirirken, Hoca dayandığı elinin desteğiyle sessizce yerinden doğrulur. Yine bütün gençler ayağa fırlar. Onlara aldırmayan Mücellit “Oğlum, bana Döğerli Mücellit Hoca derler. Düğün bitince köyüne dönmeden beni bir gör.” deyip odadan ayrılır.
Hoca ayrıldıktan sonra rahatlayan gençler eğlenceye devam eder. Hüseyin de çalıp söylemeye… “Herhalde Belce’deki bir tanıdığına emanet gönderecek.” diye düşünür ve üzerinde pek durmaz. Bu olayın hayatının akışını değiştireceğini nereden bilsin.
Çaylıoğlu Belceli Topal Hüseyin, gelin indikten sonra düzenini takanını toplayıp Belce’ye yola çıkmadan Hoca’ya varır. Gitmeden uğrayacağına söz vermiştir çünkü. Belki göndereceği şey çok önemlidir… “İşim bitince, köye dönmeden uğramamı istemiştiniz, onun için geldim Efendim.” der. Hoca, yine doğrudan konuya girer: “Oğlum, Allah sana mübarek bir ses vermiş, bu ses sarhoş avutmaya gelmez. Düğünlerde çalıp söylemekle kendine yazık ediyorsun…” Hüseyin’in cevabı da kendince mantıklıdır, şöyle der: “Ne yapayım Hocam, üç çocuğum var, şu topal halimle başka bir iş tutamam ki!” Bunun üzerine Hoca’dan muazzam bir teklif gelir: “Peki oğlum, yüzelli teneke buğdayın olsa ne yaparsın?” Hüseyin’in cevabında; işinden memnuniyetsizlik, çaresizlik, pişmanlık ve ümit gibi karmaşık duygular gizlidir: “Efendim yüzelli teneke buğdayım olsa ben bu işi yapar mıyım! Benim babam da imamdı, böyle çalgı çalmak benim de zoruma gidiyor; ama ne yapabilirim…” Hoca, bir eliyle sakalını sıvazlarken “Allah büyüktür oğlum.” der.
“Allah büyüktür” deyip öylece bırakmaz Topalı, “Gel bakalım benimle” diyerek başka bir odaya götürür. Veyislerin Oda’da Eğret Muhtarına varırlar. Böbü Dede’nin oğlu Hasan Hüseyin, o sırada Eğret Muhtarıdır. Hoca “Sana kahya lazım değil mi Ayan?” dediğinde, “Lazım olmaz olur mu Hocam; amma işte bir türlü denk gelmedi.” diye karşılık verir. “O zaman al sana kahya!” der ve ekler, “Bu genç yüzelli teneke buğdaya köyün kahyası olsun.” Muhtar kabul eder. Etmek zorundadır. Kendisi muhtar ise de karşısında da köyün imamı durmaktadır. Emrivaki yapmış olsa da elbet bir sebebi vardır. Ayrıca böyle emrivakiler yapacak kadar birbirlerine karşı nazları geçer. Laf uzamasın, namı etrafa yayılmış Çaylıoğlu Belceli Topal Hüseyin artık Eğret’in kahyasıdır.
Eğret Kahyasının görevlerini bizzat Hoca tebliğ eder: “Her sabah köydeki 25-30 odanın temizliği yapılıp küplere su doldurulacak. Onlar bitince medreseye gelip temizlik ve su dolumu yapılacak.” Medresedeki görevi kendisi uydurmuştur. Gayesi Hüseyin’i kendine yakın tutmaktır. Hüseyin’in verilen işleri yapmaktan bir şikayeti yoktur. Medresedeki görevi de hoşuna gider. Çünkü burada bulunduğu vakitlerde Mücellit Hoca ona Ezan ve kamet talimi yaptırıyordu. Sesinin dizginlerini eline alıp diyardan diyara koşturmak çocukluğundan beri en hoşlandığı şeydi. Türkü söylemeyi neden çok seviyorduysa, işte şimdi ezan okumayı da o sebepten çok istiyordu.
Bu durumdan Mücellit Hoca da hoşnut kaldı. Aslında Hüseyin’i Eğret’te alıkoyma maksadı ona kahyalık yaptırmak değildi; ama medresedeki çalışmaları sebebiyle sesini kullanmaya başlamış olması asıl amacına uygundu. Adım adım hedefe varıyordu. Sesi güzel, makam dersen hazır, talimlerle nerede ne okunacağını da öğrendi… Bir yıllık kahyalık süresi dolar dolmaz “Kahyalığı bırak, müezzinim olacaksın, hakını da ben vereceğim.” dedi.
Dediğini de yaptı. Bir yılın sonunda Hüseyin’in hakını kendisi karşıladı. Çaylıoğlu Belceli Topal Hüseyin namlı bir çalgıcıyken Eğret’e kahya olmuş ve ardından da Eğret müezzinliğine terfi ederek bunda da bir yıllık kıdem kazanmıştı.
Bu arada Muhtar Hasan Hüseyin de, bir kızıyla dul kalan Halasının kızını Hüseyin'e vermiş, onun adamakıllı Eğretli olmasına yardım etmişti. (Bu kadın, Delimamın emmisi kızı Fatma; küçük kızı da ileride Yörük Kerimi eşi olacak Satı'dır.)
Eğretliler müezzine “mâzin” diyorlardı. Kendi aralarında “Eliñ yabancı hocası mâzin dutâ da biz bi mâziniñ hakını veremez miyiz” diye konuştular. Aldıkları karara göre yeni müezzinlerinin hakını kendileri karşılayacaktı. Mâzin Hüseyin 1910 öncesinden 1935’lere kadar Eğret’teki bu vazifesini sürdürdü. Kuruçay-Karacaahmet-Belce hattındaki hayatı 1940 yılında Eğret’te sona erdi. Vefat ettiğinde artık Eğretliydi.
Mâzin Hüseyin’in üç çocuğu olur. Büyük oğlu Hasan, evlendikten üç ay sonra Çanakkale’ye gidip orada şehadet şerbetini içer. Kızı Fadime Daldalların Yusuf’un yeğeni Mustafa ile evlendirilir. Paşa Ahmet’in kaynanası, Gırgır Ahmet (Yaman)ın ninesidir.
EĞRET: BÖBÜLER
Böbüdedenin büyük oğlu Hasan Hüseyin’den devam edip Böbülere çıkacağız…
Söylemezoğlu Salih kızı Neslihan ile evlenen Hasan Hüseyin, bir süre Eğret Muhtarı olarak görev yaptı. Dünya Savaşında oğulları Veli (1895) ve Salih (1903) Çanakkale'de şehit oldular. İkisi de bekardı...
Şehit iki oğlunun dışında üç de kızı vardı. 1892'de doğan büyük kızı Azime'yi Hamzaların Süleyman (Kaya)'ya, 1904 doğumlu en küçük Güllü'yü de Daldalların Sarasan (Hasan Dadak)a verdi.
Böbünün Hasan Hüseyin, 1901'de doğan ortanca kızı Fatma'yı, Müezzin olarak görevlendirilmesi için Mücellit Ahmet Hoca'nın ricacı olduğu Çaylıoğlu Hüseyinin oğluna verdi. Bu yüzden Ömer'e 'Müezzinin Ömer' diyorlardı. Hasan Abisi Çanakkale'de kalan Ömer de 1902 doğumluydu...
Böylelikle Çaylıoğlu Müezzinin Ömer, Böbüdedenin Hasan Hüseyin'e içgüveyisi girmiş oldu... İşte bu tarihten itibaren, Böbüdedenin lakabına da Müezzinin Ömer varis oldu...
Babası Çaylıoğlu Müezzin Hüseyin ile birlikte oturuyorlardı. Böbünün Hasan Hüseyin ve eşi Neslihan Hanım da son zamanlarında kızlarının yanındalardı... Emri Hak vaki olup Böbünün Hasan Hüseyin vefat edince, Çaylıoğlunun telaşlandığı söylenir. Dediklerine göre dizine vurup 'Eyvah Ömer, bize buradan gitmek düşer' demiş. Bunu duyan Neslihan Hanım 'Sahibi öldüyse, köpeği de mi öldü! Hiç bir yere gidemezsiniz!' diye güveyisine ve dünürüne sahip çıkmış... Bu yıllarda 'Mâzinin Ömer' ve ailesi Böbü Dede'ye nispetle 'Böbüler' diye çağrılmaya başladı. Çaylıoğlu Müezzin Hüseyin de 1940'ta Böbülerin evde vefat etti...
Böbülerin Fatma ile Müezzinin Ömer'in evliliğinden altı çocukları oldu; 1923'te Salih, 1930'da Hasan, 1932'de Hatice, 1935'te Emine, 1938'de Azime ve 1939'da Veli dünyaya gelir... Kızları Hatice'yi Tatıresilin Mahmut (Omak)a; Emine'yi Gocamatın Kazım (Tektaş)a; Azime'yi de Sarasanın Ahmet (Dadak)a verdi...
Salih Kabadayı
Böbülerin 1923'te doğan ilk çocuğu Sâlek (Salih), aslında Çanakkale şehidi Dayısının adını almış. Tabi O da Söylemezoğlu Salih Dedesinin adını taşıyordu... Omarcıklardan Altındiş Ahmet Çavuş kızı Sabire ile evlendi...
Sabire Hanım ile Böbülerin Salih'in yedi çocukları oldu. Bunlardan dördü kız... Oğullarının küçüğü Mehmet, küçük yaşta vefat etti...
İkinci oğlu, 1950'de doğan Ahmet ise hem Böbü Dedenin hem de Altındişin adını miras olarak taşıyordu. Amcası Gocasan (Hasan Kabadayı) kızı Neslihan ile evlendi. Uzun süre berberlik yaptığı için, bu mesleğinden dolayı 'Berber Ahmet' diye bilindi. İzmir'e taşındıktan sonra ve hala böyle anılmaktadır. Adem ve Salih adında iki oğlu var. Adem, Döğerli Şule Hanım ile evlendi; Özlem, Gizem ve İrem adlarında üç kızı var.... Salih ise Gıdakömerin Mehmet İdis kızı Sultan ile evlendi. Ahmet, Neslihan, Mehmet ve Ali Eymen adlarında dört çocuğu var... Adem ve Salih kardeşler Ankara'da oturuyorlar, köyüne ev yapan Salih, sık sık Anıtkaya'ya gelir... Berberahmetin eşi Neslihan Hanım 2020 yılında İzmir'de vefat etti... Gayet donanımlı ve geçmişine bağlı biri olan Berberahmet, İzmir'de yaşamasına rağmen sık sık Anıtkaya'da görülebilir...
Böbülerin Salih, büyük kızı Havva'yı, Böbü Dede torunlarından Hacariflerin Bekçi Fahrettin (Varlı)ya; diğer kızı Ayşe'yi Beygirlilerin Demirci Ömer (Tüblek)e; Fatma'yı Dıkmanın Şef (Mehmet Özen)e ve Hatice'yi Mıliklar (Çatkuyu) köyünden Yörük Yaşar'a gelin etti.
Eşi Sabire Hanım1963'te vefat ettikten sonra, Böbülerin Salih tam 47 yıl dul kaldı. 2010 yılında İzmir'de öldü...
Gocahasan
Salih'in küçüğü 1930'da doğan Hasan'a da Çanakkale'de şehit olan emmisinin adını vermişler... 'Gocasan' (Koca Hasan) derlerdi. Gadıngızların Ahmet Çavuş (Şık) kızı Ümmahan ile evlendi. Kızı Neslihan ve oğulları Hüseyin haricinde diğer çocukları yaşamadı.
Bu arada Ümmahan Hanım 1968'de vefat etti. Sonrasında Küçükhöyüklü Hanife Hanım ile evlendi. Bu evlilikten de Habib adında bir oğlu dünyaya geldi.
Gocasan da abisi Salih'ten daha evvel, 1999 yılında İzmir'de vefat etti. Hanife Hanım oğlu ve torunlarıyla İzmir'de yaşıyor...
Veli Kabadayı
Böbülerin Veli'ye gelince... Kimin ismini aldığı malum; Böbünün Hasan Hüseyin'in şehit oğlunun... Canali kızı Fadime ile evlenerek Gıdileriniban (İbrahim Asan) ve Hamzaların Ademhoca (Adem Kaya) ile bacanak oldular...
Abdullah, Mehmet, Cengiz ve Gülay adında çocukları oldu.... Tek kızı Gülay, Gedizli Ahmet ile evlendi; onun tek kızı Nilay ise Kulalı bir beye vardı, Ela ve Ayla adında iki kızı var...
Büyük oğlu Abdullah, aslen Muhacir/Göçmen kızı olan Şengül Hanım ile evlendi. Fatma ve Funda adlarında iki kızları dünyaya geldi. Fatma'nın adı, Böbü Dedenin torunu Fatma Nineyi işaret eder. Küçüğü Funda Antalya'ya gelin gitti. Abdullah halen ailesiyle İzmir'de oturuyor...
Veli ile Fadime Hanımın ortanca oğulları Mehmet, Sandıklılı Gülay Hanımla evlendi. Zeynep adını verdiği bir kızı var ve İzmir'e yerleşikler...
Küçük oğulları Cengiz, Anıtkayalı bir hanımla evlendi; Terlemezlerin Güçcüğün Vedat kızı Emine'yi aldı. Ömer ve Büşra adlarında bir kızıyla bir oğlu olduktan sonra Emine Hanımla ayrıldılar. Ömer ve Büşra annesiyle Afyon'da, Cengiz ise İzmir'de yaşıyor...
***
Böbüdedenin gelini, Söylemezoğlu Salih kızı Neslihan Hanım, Müezzinin Ömer'in kaynanasıydı; 1950 yılında Böbülerin evde, kızının yanında vefat etti... Kızı Fatma Hanım ise 1962 yılında öldü. Fatma Hanımın kocası Müezzinin Ömer'in ölüm tarihi de 1970...
Mazinin Ömer ailesi, Soyadı kanunu ile 'Kabadayı' soyismini alırlar. Bu kelime Eğret'te iri yapılı, güçlü kuvvetli anlamına gelmektedir. Torunları ve torunlarının çocukları bugün bile iri fiziki yapısı ile belirgindirler...
***
Burada geriye dönmek icabediyor. Hüseyin Kütahya-Kuruçay’da doğduğu için kendisine önce “Çaylıoğlu” deniliyor. Ayağı aksak olduğundan “Topal Hüseyin” diye anıldığı oluyor. Çalgıcı olduğunda “Belceli Topal Hüseyin” diye nam salıyor. Kısa süre “Kahya Hüseyin” oluyor ve en sonunda adını ve şahsiyetini buluyor: “Mazin Hüseyin”…
Bir de Hüseyin’in ağabeyi Ömer vardı, onu Karacaahmet’te unuttuk. Baba dostu Kocabıyık, annesini Belce’ye kocaya verirken, bakıp yetiştirme sözüyle beraber onu yanında alıkoymuştu. Kocabıyık gerçekten de sözünün eri, vefalı bir arkadaşmış. Söz verdiği gibi, Ömer’i büyütüp Muratlar Köyünden bir kız ile evlendirir. Ömer de iç güveyisi olarak oraya yerleşir. Çaylıoğlu iki kardeşten biri Muratlar, diğeri Eğret’tedir artık...
MURATLAR: KURNAZLAR
Çaylıoğlu Ömer, Muratlar'dan bir hanımla evlendirilip oraya yerleştirildi. Eşinin adını ve kimlerden olduğunu bilemiyoruz. İki oğlunda Emine adında birer kız bulunmasından yola çıkarak, annelerinin adını verdiklerini düşünebiliriz...
İsmail ve Ali adını verdikleri iki oğulları oldu. Bunların dışında ölen kalan vardıysa da bilgimiz yok... Ayrıca Çaylıoğlu Ömer ve hanımının da ne zaman, nasıl vefat ettikleri bilinmiyor. Bu iki oğlandan Çaylıoğluların Muratlar kolu, iki dal halinde günümüze ulaştı. O dalları inceleyeceğiz...
1. Tel Bacak İsmail Kurnaz
Büyük oğlu İsmail, Balkan Savaşında bacağının şarapnele maruz kalması sonucu 'Telbacak' diye lakaplanmış. Bu bilgi, bize onun yaşıyla ilgili bir ipucu sunabilir. Balkan Savaşında çarpışacak biri, en az 1890'ların başında doğmuş olmalıdır. Çaylıoğlu Ömer'in Muratlar'a içgüveyisi olmasını da buna uygun bir tarihe göre düşünmek lazım...
Hangi yılda gerçekleştiği bilinmiyor; İsmail, Kezban Hanımla evlendi... Üçü kız biri oğlan, dört çocukları oldu; isimleri Hatice, Sabire, Emine ve Eşref... Emine gelin olmadan erken yaşta vefat etti. Geriye kalanların nineleri zaten Muratlarlı idi, ana babaları da öyle... Kendileri de evlilikleri yoluyla Çaylıoğluların Muratlarlı olma sürecini pekiştirdiler... Şimdi o çocuklar yoluyla Çaylıoğluların yan dallarını göreceğiz...
Telbacak İsmail'in büyük kızı Hatice, Seydi Usta ile evlendi. İki oğluyla bir kızı dünyaya geldi. Bunların isimleri Yunus, Kerim ve Münevver'dir... (Tekrar hatırlatmakta fayda var, Çaylıoğlu fertlerinin doğum ve ölüm yılı ile ilgili bilgiler elde bulunmadığı için bu çalışma böyle yürüyecek...)
Yunus Arslan'ın hanımı hakkında malumat yok. Fadime, Kezban, Ahmet ve Seydi adlarında iki kızıyla iki oğulları oldu... Fadime'nin iki oğlundan Hasan mühendis, Yunus Emre öğretmendir... Küçük kızı Kezban Sağdıç'ın bir oğluyla bir kızı var; Mustafa doktor, Sena ise o yolda ilerliyor, tıp öğrencisi...
Kerim Arslan Akörenli bir hanımla evlendi, adını bilmiyoruz. Hatice, İsmail ve Kübra adlarında iki kızıyla bir oğlu var. Büyük kızı Hatice Akköprü'nün Tahsin ve Kerim adlarında iki oğlu var... Küçük kızı Kübra Arslan doktor... Tek oğlu öğretmen İsmail Arslan'ın, Nuray ve Kerim Mert adlarında bir kızıyla bir oğlu var...
Çaylıoğlu Hatice Arslan'ın tek kızı Münevver, Mehmet Aydoğdu'ya vardı. Onların da bir oğluyla iki kızı oldu. Oğlu İsmail Aydoğdu'nun Bilge adında bir kızı var... Büyük kızı Hatice Arı'nın İhsan ve Yiğit adlarında iki oğlu; küçük kızı Müşerref Boy'un da isimleri Aleyna ve Ceyhun olmak üzere bir oğluyla bir kızı var...
İsmail'in ortanca kızı Sabire, Armutların Murat Şahin ile evlendi. Bir kızıyla bir oğlu oldu. Kızı Hacer'in bir oğluyla dört kızı var...
Sabire Şahin Hanımın oğlunun adı Mevlüt... Genellikle Mevlid Kandilinde doğanlara bu isim veriliyor... Nurfide Hanım ile evlendi, ama yakınları onu Satı olarak bilirler... İkisi oğlan, ikisi kız olmak üzere dört çocukları var...
Büyük oğlu Ramazan Şahin, Emine Hanımla evlendi. Eşref, Mevlüt, Sedef ve Burak adlarında dört çocukları var. Büyükleri Eşref, Afyon'dan Yaşar kızı Sabire ile evlendi. Annesi, Çaylıoğlu Salih Kabadayı'nın kızı olduğu için; Sabire ile Eşref'in bu evliliği iki ana Çaylıoğlu kolunun buluşması gibidir ve bu yüzden manidardır... Eşref'in de Ömer adında bir oğlu var...
Küçük oğlu Murat da Satı Hanım ile evlendi. Onların üç çocuğunun isimleri; Nurfida, Veli ve Mevlüt'tür... Ninesinin adı verilen Nurfida, Fatih Düdü ile evli...
Sabire ve Murat Şahin'in büyük kızları Sevgi, Metin Yıldız ile evlendi. Şerife ve Yiğit Aras adlarında bir oğluyla bir kızı var...
Dört kardeşin en küçüğü Sabire, amcasının oğlu Mesut Şahin ile evlendi. Hakime, Tuğçe ve Melisa adlarında üç kızı var. Büyükleri Hakime, Ömer Faruk Eker'in eşidir...
Eşref Hoca
Telbacak İsmail'in tek oğlu Eşref, Eğret'te 'Eşref Hoca' olarak bilinir. Eğretli Hüseyinhocanın kızı Fadime Ayas ile evlendi. Hüseyin Hoca Muratlar'da imamlık yapması sebebiyle bir bağlantı kurulmuş olabilir. Ayrıca bu evlilik sayesinde Eğret-Muratlar arasında Çaylıoğlular eksenindeki bağlantı da güçlendi.
Fadime Hanım ile Eşref Kurnaz'ın beş çocuğu oldu; Murat, Seydi Ahmet, Ali Osman, İsmail ve Türkan...
Büyük oğlu Murat, Balkan göçmeni Ayşe Hanımla evlendi. Mus'ab Murat ve Muaz Salih adlarında iki oğlu oldu... Büyük oğlu Leman Hanımla evli; Yusuf Edip ve Elif Zeynep adlarında iki çocuğu var... Küçük oğlu Muaz ise Mihrunnisa Hanımla evlendi, onun da Ayşehüma adında bir kızı var...
İkinci oğlu Seydi Ahmet, Karacahmetli Ümmühan Hanımla evlendi. Büyük dedesi Hasan Hoca'nın orada imamlık yapması ve dedesi Çaylıoğlu Ömer'in de Karacahmet'ten geldiği düşünülürse, o köyün Seydi Ahmet açısından önemi anlaşılır. Ayrıca adı bile Karacahmet'i hatırlattığı unutulmamalıdır... Bir kızıyla bir oğlu oldu. Kızı Fatma Ay'ın Iraz (Raziye) ve Şeyma adlarında iki kızı; oğlu Hüseyin'in ise Ahmet Salih ve Ali Asaf adlarında iki oğlu var...
Eşrefhocanın üçüncü oğlu, annesinin dedesi olan Ali Osman Hoca'nın adını almış olmalıdır... Ünzile Hanımla evlendi, Rabia ve Büşra adlarında iki kız babası...
Küçük oğlu İsmail'in, Telbacak dedesinin adını aldığı çok açıktır... İsmail Kurnaz, Sibel Hanımla evli ve Hacer Müleyke adında bir kızı var...
Çocuklarının en küçüğü ve tek kızları Türkan Kurnaz'ın boşandığı eşinden Fatih, Sarp ve Rumeysa adlarında iki oğluyla bir kızı var...
Eşrefhoca ailesiyle erken dönemde İzmir'e yerleşmişti. Bu yüzden çocukları İzmir'de yaşıyorlar. Eşi Fadime Hanım geçtiğimiz aylarda vefat etti...
2. Ali Kurnaz
Çaylıoğlu Ömer'in küçük oğlu'nun adı Ali... Ayşe hanımla evlendi Eşi ve kendisi hakkında çok bilgimiz yok; iki oğlunu biliyoruz ve onlar üzerinden Çaylıoğullarını tamamlayacağız.
Cemal Kurnaz
Büyük oğlunun adı Cemal... Ayşe Hanımın baba adı da Cemal olabilir... Cemal, Karapınarlı Fatma Hanım ile evlendi. Ahmet, Satı ve Hüseyin adlarında üç çocukları oldu. En küçükleri Hüseyin çocuk yaşta vefat etmiş... Hayatta kalan Ahmet ile Satı'ya bakalım...
Kızı Satı, Mahmutların Abdullah'a vardı. Üçü oğlan dördü kız, yedi çocukları oldu; Seydi Ahmet, Cemil, Cemal, Şükran, Hamide, Fatma, Yasemin... Seydi Ahmet, Karacahmetli Emine Hanımla evlendi. Ahmet, Saadet, Merve ve Taha adlarında iki kız ve iki oğlu var... Cemil, Rasime Hanımla evlendi. Murat, Abdullah ve Kübra adlarında üç çocuğu oldu. Bunlardan Murat Nazlı ile evli ve ikiz kızları var; Abdullah Fatma ile evli, çocuğu yok; Kübra'nın ise iki çocuğu var... Satı Hanımın diğer çocuklarının durumu ise şöyle: Cemal'ın bir oğlan, iki kız; Şükran'ın iki oğlu; Fatma'nın iki oğlu bir kızı; Yasemin'in iki oğlu bir kızı var...
Cemal Kurnaz'ın oğlu Ahmet, Gaygısızlardan Fadime Hanım ile evlendi. İkisi kız üçü oğlan, beş çocukları oldu. İsimleri Ayşe, Ahmet, Ali, Hanife ve Yusuf'tur. Büyük kızı Ayşe, dayısının oğlu Yüksel'e; küçük kızı Hanife de Orhan Fidan'a vardı... Büyük oğlu Ahmet, Selver Hanım ile evlendi, iki oğlu oldu. Büyüğü Emre, Şerife ile evli, Fatıma adında bir kızı var. Küçüğü Murat, Büşra ile evli, Selver Nisa adında bir kızı var... Ortanca oğlu Ali, Satı Hanım ile evlendi. Merve, Fatma ve Ahmet adlarında iki kızıyla bir oğlu var... Küçük oğlu Yusuf da Sevcihan Hanımla evli ve üç çocuğu var; Cemal, Rıdvan ve Amine Eda...
Bıdık Hasan
Çaylıoğlu Ömer'in, oğlu Ali'den küçük torununun adı Hasan... Hatırlanacağı üzere bu, Kuruçaylı Hasan Hocanın adıdır. Bir kaç kuşak sonra da olsa Çaylıoğlularda bu ismin hatırlanması manidar... Neden 'Bıdık' yakıştırmasıyla lakaplandığına dair bilgi yok...
Bıdıkhasan Satı Hanım ile evlendi. İkisi kız, üçü oğlan olmak üzere beş çocukları oldu. Yaş sırasına göre bunların isimleri; Sultan, Meryem, Adnan, Alaaddin ve Altan'dır...
Büyük kızı Sultan, İlyen (Üçlerkayası) köyünden Ahmet Karaarslan; küçük kızı Meryem ise Etyemezli Mehmet Fidan eşidir...
Büyük oğlu Adnan, Naciye Hanım ile evlendi. Hasan ve Saadet adında bir kızıyla bir oğlu var. Neşe Hanım ile evlenen Hasan'ın iki kızı var. Saadet'in ise boşandığı eşinden Muhammet Adnan ve Zeynep adlarında bir oğluyla bir kızı var...
Ortanca oğlu Alaaddin Kurnaz, Hatice hanımla evlenmiş. Satı ve Hasan adlarında bir oğluyla bir kızı olmuş. Kütahyalı bir beye varan Satı'nın üç kızıyla bir oğlu var...
Bıdıkhasanın küçük oğlu Altan Kurnaz, eşiyle ayrılmışlar. Emre ve Merve adında bir oğluyla bir kızı var...
***
Anlatıldığına göre Çaylıoğlu Ömer Muratlar'da ikinci bir hanımla daha evlenmiş. Bu evlilik ile yukarıda anlattığımızın hangisinin önce/sonra olduğu bilinmiyor. Belki de aynı zamanda iki hanımla evliydi. Önceden anlattığımız hanımının adı sanı, yaşı, mensubiyeti, ölüm tarihi gibi bilgilere sahip değildik; aynı şekilde diğer hanımı da öyle, yalnız onun adının Emine olduğunu biliyoruz...
Emine Hanımdan Fadime ve Alime adında iki kızı olmuş.
Fadime Karacahmet'e gelin edilerek orada Ahmet Ali Kara'nın hanımı olmuş. Apil Kara ve Ali Kara olmak üzere iki oğlunun olduğu bilgisi geldi...
Küçük kızı Alime ise Muratlarlı Bekir adında bir beyle evlenmiş, köyünde kalmış yani. Yalnız bu sürekli olmayacak... Mehmet ve Satı adlarında bir kızı ve bir oğlu olduktan sonra kocası Bekir vefat etmiş. Ondan sonra Döğer'e kocaya varmış ve orada vefat etmiş...
***
Nasıl ki Eşrefhocanın çocukları İzmir'e yerleşti, aynen onun gibi Bıdıkhasan çocukları da Kütahya'ya yerleşmişler. Neyse ki Cemal Kurnaz çocukları Muratlar'da yerleşikler. Böylelikle KURNAZ soyadı orada varlığını sürdürüyor. Aksi halde Çaylıoğluların Eğret koluna dönerlerdi, zira şimdi Anıtkaya'da KABADAYI soyadını taşıyan kimse yaşamıyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder