04 Haziran 2022

Yakışırlar

 

    Bunun bir belgesi yok; amma canlı şahitlerden nakledilen değişik olaylar var. Bir de her sürüldüğünde pulluğa takılan koca koca temel taşları... Bunlar Örenler mevkiinde tarlası olanlar için sıradan şeyler. 

    93 Harbinden sonra Balkanlardan Anadolu'ya hızlı bir kaçış başladı. Avrupa boşaltılıyordu. Gelen muhacirlerin ülkede iskanı için komisyonlar kuruldu, keşifler yapıldı ve yeni yerleşim yerleri oluşturulmaya başlandı. Bu, yeni yeni köylerin habercisi demekti.

    Eğret çevresinde Macur Köyleri oluşturmak için de çalışmalar yapılıyordu. Cumalı ve Susuz-Osmaniye o köylerden ikisi... Çok eskiden beri Eğretlilerin ekip biçtiği bu arazilerdeki yeni yerleşimler Eğretlilerin gözünü korkuttu. Acaba daha başka yerler de ellerinden uçup gidebilir miydi, var mıydı öyle bir 'tehlike'? Çirçir'in daha güneyindeki bölgeye de Macurların yerleştirileceği söyleniyordu. Arazileri dolaşarak keşif yapan ve sonunda hazırladıkları raporu Hükümete sunacak olan memurları kandıracak kadar da olsa bir şeyler yapmalıydı. Beş altı ağıl yapılıp 'Aha burada zaten köy var, bu çevre yeni bir köyü kaldırmaz' diye düşünmeleri sağlanabilirdi.

    Yaptılar. Ağılları ve ağılların yanına kışlaları yapıp yerleştiler. Gerçekten küçük bir köy görünümü verildi, 'tehlike' savuşturuldu. Yeni yerleşim daha güneyde Gurtluoğlan'a kaydırıldı... Şimdilerde pulluğa takılan taşlar, o ağıllardan kalanlar.

    Beş altı ağıl sahibinden biri de 'Kürt Osman' idi. Aslen yabancı olduğu için Kürt diyorlardı, yoksa kayıtlarda, Yörük olduğunu belirtmek için özellikle 'Türkmenoğlu' diye yazılmış.

    Hikayeye baştan başlayalım... 
    19. Yüzyıl ortalarında dört Türkmen kardeş... Anaları Emine, babaları Mehmet... Artık yetim mi kaldılar, ne olduysa farklı yerlere savruluyorlar. Kız kardeş Deper (Ataköy)e gidiyor. Şimdiki Kocalar Şekerleme sahiplerinin nineleri oluyor. Erkek kardeşlerden biri Paşaköy (Ahmet Paşa)ya, biri Şuhut Karacaören'e varıyor. Bu üç kardeşin isimlerini ve yaşadıklarının mahiyetini bilmiyoruz... 

    Kürt Osman

    Türkmen kardeşlerden dördüncüsü Eğret'e geldi. Osman adındaki bu kardeşin doğum tarihi 1850, doğum yeri de Karacaören olarak kaydedilmiş. Yabandan, bilinmedik bir yerden geldiği için olsa gerek 'Kürt Osman' diye çağrılmış. 

    Gırhasanlar (Tomanlar)a bekar durdu. Eğretli olma sürecinin başlangıcı, bekar durması değil evlenmesidir. Önce Halil kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanımın kimlerden olduğunu bilmiyoruz... Sonra Ahmet kızı Fatma ile evlenerek yeni akrabalıklar kurulmaya başlandı... 

    İkinci eşi Fatma Hanımın babasının Şehribanoğlu Ahmet olduğu, Onun da Tomanların dedesi olduğuna dair bir görüş var. Öyleyse Kürtosman, Gırhasanlara bekar durmakla kalmamış aynı zamanda onların güveyisi olmuş demektir... Diğer bir görüşe göre de Fatma Hanım, Eğret'e yeni gelen Berber Ahmet'in kızıdır. Pambıkların dedesi olan Berber Ahmet'in diğer kızı Havva da Hacılar/Yetimlerin Mustafa'ya vardığı için Mustafa ile Kürtosman bacanak oluyor... (Dolayısıyla Demircisalek ve Kelyusufun babasıyla Hacınınibram (H. İbrahim Azbay) teyze çocuğu olur...)

    Bir kız, dört oğlu oldu. Yaş sırasına göre çocukları: Emine, Yusuf, Musa, Mehmet ve Ömer... Bunlardan Mehmet Ayşe Hanımdan, diğerleri Fatma Hanımdan... Ablaları 1884 yılında doğmuş, en küçükleri Ömer ise 1896 doğumlu...

    Türkmen Osman, evlenip çoluk çocuğa karıştı, ev-dam sahibi oldu. Macur köyü konmasın diye, belirli bir yere ağıllar yapılması kararlaştırılınca Kürt Osman da bu işin içindeydi. Bir süreliğine, gerçekten küçük bir köye dönen o civarda yaşadılar. 

    Yeni yerleşimci dört beş ailenin içinde Omarcıklar da vardı. Kürt Osman'ın dört oğlan, bir gün kafa kafaya verip bir plan yaptılar. Omarcıkların Mehmet'in kızı Azime'yi kaçıracaklardı. Hangisi için böyle bir işe giriştiklerini bilmiyoruz tabi... Hazırlıklarını tamamladılar. Kılıç, silah, mermi her neyse, vakti geldiğinde kullanmak üzere bütün mühimmatı da ağıla sakladılar. Planlardan ve hazırlıklardan bir şekilde haberdar olan Azime'nin babası Mehmet, gece onların ağıla girdi ve eliyle koymuş gibi bütün silahları bulup kendi ağılına götürdü...

    Ertesi gün, sakladıklarının yerinde olmadığını gören dört kafadar kardeş de bunu kimin yapmış olabileceğini anladı. Babalarına varıp 'Omarcıkların Mehmet Ağa bizim silahları çalmış' diye şekvacı oldular... İşe bak sen!

    Kürt Osman, yanına oğlanları da alıp doğru Omarcıkların Mehmet'e vardı. Öfkeliydi, olan bitenin hesabını soracaktı. Beride ise Mehmet oldukça sakin duruyordu. İşi anlamazlığa vurdurdu. 'Haa! Şu silahlar mı. Oğlum, aldığın silahları içeriden getir.' diye Ahmet'e seslendi. Ahmet, hakikaten bir şey anlamadı; ama babasının mimiklerinden bir şeylerin döndüğünü sezip kışlaya gitti. 

    Oğlanlar silahlarını alıp giderken Mehmet, Osman Ağayı bekletip işin aslını anlattı. Muhtemel bir husumetin önüne geçtiği için Kürt Osman, onu takdir etti. 

    Omarcıkların Mehmet'in bu olayda vermek istediği dersler yerini bulmuştu. Gençlere, sayıca fazlalıklarına güvenmemelerini; kendi oğluna, bacısına sahip çıkması gerektiğini; Osman Ağaya da sağlıklı bir değerlendirme için sabırlı olmasını... 

    Dört kardeşin kaçırmak istediği Azime, ileride Gavureyip lakaplı Eyüp Aydın eşi olacak; Onun kardeşi Ahmet ise Altındiş lakabıyla bilinecektir.

    Küçük Eğret macerasının yaşandığı yıllarda Kürt Osman çocuklarına 'Tığlılar' denildiği anlaşılıyor. Fakat böyle bir lakap takılmasının sebebi belirlenemedi...

    Kürt Osman'ın çocuklarının büyüğü, kızı Emine idi. Onu Emirhanoğlu Halil'e verdiler. Oğullarının en büyüğü Yusuf, Paşanın Ahmet kızı Satı ile evlendi. 1906 yılında Saffet adını verdikleri bir kızları oldu. Saffet Hanım ileride Kumpirhasanın eşi olacaktır... Musa, Hacı Şerif kızı Münire ile evlendi. Münire Hanımın Eğretli olmadığı anlaşılıyor; lakin memleketi hakkında bir bilgi yok. Mehmet de Olucaklı Murat kızı Ümmü ile evlendi. Küçük oğulları Ömer ise bekardı...

    Birinci Dünya Savaşı başladığı yıllarda çocuklarının durumu böyle idi. Dört oğlu da harbe katıldı. Büyük oğul Yusuf'un Çanakkale şehidi olduğuna dair, köyü belirlenemeyen Afyonlu Çanakkale şehitleri listesindeki kayıt şöyle: "1889 Afyonkarahisar doğumlu Osman oğlu Yusuf; Beşinci Alay, Birinci Tabur, Birinci Bölük Çavuşu iken; 26  Mart 1915 günü şehit oldu."

    Mehmet ile Ömer'in hangi cephede çarpıştıkları bilinmiyor; ancak bir daha Eğret'e dönemedikleri kesin. Onlar da şehit. Dört oğlandan köyüne dönebilen yalnızca Musa idi... Her harpte kalanın bir şehadet hikayesi olduğu gibi, her hayatta kalanın da bir köye dönüş hikayesi vardır. Musa köye girdiğinde anasını çeşme başında görmüş. 'Ana' diye seslenmiş, lakin anası oğlunu tanıyamamış... Araya giren seneler oğlunun yüzünde nasıl değişiklik yaptıysa artık...

    Türkmen Osman'ın hayatta kalan tek oğlu Musa, Münire Hanım ile evlenmişti. Münire Hanım ve akıbeti hakkında kimse bir şey bilmiyor. Sonradan Gırhasanların Halil kızı Ayşe ile evlendi. Hatırlanacağı üzere Musa'nın babası Kürt Osman, Eğret'e geldiğinde Gırhasanlara bekar durmuştu... İşte Eğret'te tutunmasını sağlayan o Gırhasanlarla bu Gırhasanlar amca çocukları... Ayrıyeten Halil kızı Ayşe Hanım, ileride doğacak Davulcu Kel Halil'in de halası olacaktır...

    Kürt Osman'ın Gırhasanlar/Tomanlar ile başlangıçta kurduğu yakınlık, Musa-Ayşe evliliği ile pekişti. Zamanla akrabalığın derecesi arttı, çapı genişledi, haliyle aile de genişledi... Hasılı kelam babası Türkmenoğlu Osman'a yabancı olduğu için 'Kürt Osman' demişlerdi; ama işte kendisi şimdi Eğretliydi...

    Tam olarak Eğretli olan Türkmen Musa, belli aralıklarla Devedamı köyüne gider gelirmiş. En fazla üç gün süren bu gidiş gelişler, çocuklarının zihninde kalmış; ama bu köy nerededir, ziyaretlerin sebebi nedir, sormamışlar. Torunlarının yorumuna göre, orada akrabaları vardı ve onlarla irtibatını kesmek istemiyordu. Şimdi Aksaray Ortaköy'e bağlı olup Aksaray-Kırşehir arasında, Kırşehir'e daha yakın olan Devedamı Köyü, sözü edilen yer olabilir... Bir başka görüşe göre; sözkonusu köy Van'ın Devedamı Köyüdür, zaten Osman'a da bu yüzden 'Kürt' dediler... Bu görüşe itibar edilirse, Türkmen Musa'nın sık sık yaptığı 2-3 günlük ziyaretler açıklanamaz. Zira at arabasıyla bu kadar kısa sürede Van'a gidip gelmek mümkün değil... Ayrıca bu sık gidiş gelişlere dair anlatılan bir ayrıntı da Kürtosmanın çıkış noktası konusunda ipucu olabilir. Her gidişinde atını eşeğini bağlar, sabah hayvanı bembeyaz halde bulurmuş. Bu beyazlık tuz dolayısıyla oluşuyormuş. Anlatanların yorumuna göre Devedamı; havası, toprağı itibariyle tuz oranı yüksek bir bölgedeymiş... Belki ilk çıkış noktası Van taraflarıdır, Aksaray'da biraz eğlenilmiştir... Türkmenlerin yolaklarından biri de Van tarafları çünkü...

    Burada sülalenin başka bir lakabını dile getirmek onların kökeni hakkında ipucu sunabilir. Gırhasanlarla Kürtosmanın hangisine 'Tığlılar' denildiği konusunda net bir görüş belirleyemedim. Lakabı paylaştırmak yerine anlamı üzerinde duralım... Sivri üçlu demir çubuk anlamı var tığ kelimesinin. Bir de eskiden kılıca tîğ/tığ diyorlar. İkisi de doğrudan demir ile ilgili kelimeler... Tığlıların da demirciliği meşhur, en son örneği Demircisalih... Öyle ki Örenlerdeki geçici yerleşim yerinde bile demircilik yapmışlar, hala oralardaki tarlalarda demir malzeme kalıntıları çıkıyormuş... Acaba bu demirci ustaları güzel tığ ve kılıçlar yapıyorlardı da mı Tığlılar diye lakaplandılar...

    Tığ kelimesinin bir başka anlamı da, harman savurma düzeneği, bildiğin patoz... Farkı şu ki, el ile çevriliyor ve düvenle sürülmüş tınazı savurma amacıyla kullanılıyor. Kol gücüyle çevrilen milin oluşturduğu rüzgarla saman uçuyor, dene altta kalıyor. Böylece harman savurmak için akşam rüzgarı beklemiyorsun, mantık bu... Eğret'te bilinmeyen bu alet daha çok Doğu vilayetlerinde yaygın olarak kullanılıyormuş... Yabayı tercih eden Eğretli, harman savurmak için akşama doğru yel çıkmasını beklerken; Köye yeni gelen Kürtosman, yaptığı tığ ile Gırhasanların harmanı öğle üzeri yaprak kımıldamazken savursa... Bu ilginç aygıttan dolayı zamanla onlara 'Tığlılar' yakıştırması yapmaz mı?... Tomanlar/Gırhasanlar, Tığlılar/Kürtosman ve Pambıklar; üçü de birbiriyle yakından irtibatlı bu üç sülalenin menşe olarak Doğu'ya yönelmeleri de diğer ilginç bir ortak noktadır...

    Musa ile Ayşe Hanımın iki oğlan iki kız, dört çocukları oldu. Bunların yaş sırasına göre isimleri; Salih, Emine, Fadime ve Yusuf'tur. Büyük kız Emine, Vakvakların Osman Aytar eşi; küçük kız Fadime de Cingenalinin oğlu Mehmet Saçan eşi oldu... 

    Son zamanlarında Musa'nın gözleri önce zayıflamış sonra tamamen görmez olmuş; o kadar ki torunu elinden tutarak dolaştırırmış. Gözleri dünyaya kapanınca, mecburen ahireti gözlemeye başlamış ve 1963'te yetmiş yaşındayken gözünü öte dünyaya açmış... Karısı Ayşe Hanım ise kendinden on yıl önce, 1953'te vefat etmişti... Şimdi iki oğluna bakalım...

    Demirci Salih

    Musa'nın çocuklarının büyüğü Salih'tir, 1921 yılında doğdu. Kendisine neden bu isim verildiğine dair bir bilgi yok. Mesleğinden dolayı 'Demirci Salih' diye bilindi. Garaca Süleyman kızı Münevvere ile evlendi.  Onların da iki kız dört oğlan, altı çocukları oldu. Büyük kızı Sultan, Samancıların Gamalı Ahmet Saçak eşi; küçük kızı Gülsüm de Kantinin Osman oğlu Mevlüt Kızılyer eşidir. Kızların evliliklerinde Münevvere Hanımın etkisi seziliyor...

    Demirci Salih, 1946'da doğan büyük oğluna, dedesinin adı olan Osman ismini koydu. Yozgun Halil kızı Hatice ile evlenen Osman’ın önce Musa ve Süleyman adını verdikleri iki oğlu oluyor. Küçük yaşta vefat eden bu oğlanlardan sonra yine bir oğlan, yine adı Musa… Sonra üç oğlan da doğmadan ölüyor… Oğlan çocuktan yana böyle talihsiz bir süreç yaşanıyor ve nihayet 1976’da Münevvere doğuyor, ardından 1979’da Samiye… Kız çocukları yaşıyor derken, 1984’te tekrar bir oğulları oluyor. Öncekilerin akıbetine uğramasın diye Osman adını veriyorlar; çünkü babasının adı konursa yaşar diye bir inanç var. Öyle de oluyor ve çocuk hayatta kalıyor. Osman Yakışır şimdi annesiyle birlikte yaşıyor, baba Osman Yakışır ise 2021 yılında vefat etti... 

    İkinci oğlu Ömer'e, Cihan harbinde kalan kendi küçük amcasının adını koydu. Tellilerin Halil kızı Fatma Hanım ile evlenen Ömer İzmir'de yaşıyor. Diğer oğlu Ahmet, Anıtkaya dışından, Başkimse'den evlendi; İzmir'de yaşıyor. En küçük oğlu da bir başka şehit amcası Mehmet'in adını aldı. Gırhasanlar ile kurulan akrabalığı pekiştirircesine, Kel Halil'in kardeşi Hatice'nin kızıyla evlenen Mehmet de İzmir'de yerleşik...

    Demircisalih, 1987 yılında 66 yaşındayken vefat etti; eşi Münevvere Hanım ise 2015'te öldü...


    Kel Yusuf

    Kürt Osman oğlu Musa, küçük oğluna Yusuf adını koydu. Çanakkale şehidi abisinin adıydı, onu yaşatmak istedi. 1924 Doğumlu Yusuf, sonradan 'Kel Yusuf' lakabıyla tanındı. Olucaklı Gadirciklerin kızı Feride Hanım ile evlendi. 1969 Yılında İzmir'e gitti, dikiş tutturamadı. Anıtkaya'ya geri döndüğünde, ablasıyla birlikte Su Deposunun ardındaki arsalarına ev yapıp oraya yerleşti.

    Anıtkaya Belediyesinde çalışmaya başladı. Hafızamdaki Kel Yusuf, elinde tepsiyle milli bayramlarda bize şeker dağıtan adamdır. Her 23 Nisan ve 29 Ekim, şiir okuma gibi aktif bir katılımı yoksa öğrenciler için oldukça sıkıcıdır. Bu sıkıcılığı ortadan kaldıran en tatlı şey, Kel Yusuf'un dağıttığı şekerler olurdu. Çocuk dünyası işte... 

    2008 Yılında seksen yaşının üzerindeyken vefat etti Kelyusuf... Eşi Feride Hanım yenilerde, 2023'te vefat etti...

    Kel Yusuf'un biri kız, üç çocuğu oldu. Kızı Meryem, Takgasların Abdullah oğlu Adem Öncül eşidir. Büyük oğlu İbrahim, Eselerin Delibayram kızı Gülfidan ile evlendi. Yusuf ve Cihan adında iki oğlu var. Dedesinin adını taşıyan Yusuf, Terzi Seydi kızı Özlem ile evlendi. Küçük oğlu Hasan ise Mılıklar (Çatkuyu)dan Garanın Hasan kızı Aynur ile evlendi. Meral ve Emre isimli bir oğlu, bir kızı var. Meral Bolvadin'e gelin oldu, Emre ise Sandıklı Sorgunlu Ebru ile evlendi; Ece adında bir kızı var.

    1934'teki Soyadı uygulaması sırasında Türkmenoğlu Osman'ın Musa, TÜRKMENOĞLU olan sülale adını soyadı olarak tescilletmek niyetiyle Muhtar Odasına varıyor. Aynı isim ve sülale adıyla bir başkası (Çolak Musa) erken davrandığı için YAKIŞIR soyadında karar kılıyor...

    Türkmen Osman'ın torunları YAKIŞIR'lardan Demirci Salih'in çocukları İzmir'de yaşıyorlar. Kel Yusuf'un büyük oğlu İbrahim İzmir'de, Hasan ise Afyon'da oturuyor; Anıtkaya'da bulunan kimse kalmamış...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder