Geçtiğimiz yıl içinde Vali gelmiş Köye. Problemleri yerinde görmek maksadıyla yapılan rutin ziyaretlerden biriymiş. O sırada güncel sorun, Anıtkaya'nın köy içi yolları, toz toprak, çamur... Vatandaş bir yer eğlek olduğu için önemini vurgulayıp buranın bir an önce yapılması gerektiğini söyleyince; ilk defa duyduğu 'eğlek' kelimesini sorup soruşturmuş. İnsanların toplanıp zamanını geçirdiği işlek meydan demek olduğunu öğrenince de o meydanın yapımını da programa almışlar. Vali ayrılırken 'Eğlek diye yeni bir kelime öğrenmiş olduk' demiş...
Sözü edilen eğlek yer tam olarak neresiydi bilmiyorum; ama 'Sığır eğleği' denilen yer tam olarak Goca Caminin önündeki meydandır.
Burası büyüklü küçüklü beş yolun birleştiği çok işlek bir merkez. Beş yolun en cüsselisi, Köyün Batı ucundan başlayıp bir müddet sonra bayırı kavrayan Galip Bey Caddesi, gelip burada tükenir. Kuzey Güney istikametine yönelmiş bir dar yol ise Gocacaminin minareli duvarını sıyırıp meydanı teğet geçer ve Eminlerin evin önünden hiç istifini bozmadan ilerler. Öbür tarafta, Apdıramanlar cenahındaki dar geçitten çıkan bir tali yol; Cavalar ve Emirlahların evin olduğu yerde bel vererek Sudeposu tarafına ilerlerken genişler. İşte beş kollu bu cadde ve sokak yollarının tam ortasındaki alan Sığıreğleğidir.
Köyün sığır ve bızağı sürülerinin olduğu dönemde, onların sabahları toplanma yeri olarak kullanıldığı için bu isim verilmiş meydana. Şimdi tam ortada bulunan üçgen park, 1990'lı yıllarda Şehit Ahmet Şık anısına yapıldı. O dönemde zaten köy sığırı kalmamıştı ve orası eğlek olarak işlevini yitirmişti. Bu park hem trafik akışını sağlayacak hem de meydanı kavşağa dönüştürecekti, öyle de oldu...
1970'lerde, park ile doldurulmamış bu meydanın beş yolundan inekler düveler akarlardı. Tabi ardında sahiplerinin sürmesiyle... Herallahın günü gün ışımadan böyle olurdu ve buna sığır sürme denirdi. Sabahın köründe damdan çıkan hayvanlar, nereye gittiğinin farkındaymış gibi neşeli böğürüşlerle geçtikleri yerleri mayın tarlasına çevirir ve bunu hiç dert etmezlerdi. Toplandıkları sığıreğleğinde ise s.çmadıkları yer kalmaz, hepsi tamam olup alanı boşalttıklarında o geniş meydan bokluğa dönerdi. Tabi köy yerinde böyle şeyler aranmaz, hele o günkü şartlara göre gayet normal şeylerdir. Zaten sığır gittikten sonra meydan boş kalmaz, sırada gidenlerin yavruları var...
Mahallelere göre bir kaç tane sığır sürüsü olabilir; ama köyün tek bızağı sürüsü vardır ve onun toplanma yeri de sığıreğleğidir. Bızağı sürüsüne; anasıyla emişmesi istenmeyen buzağılar, yaşı küçük danalar, yiyeceğiyle damda hor görülen eşekler ve henüz koşulamayacak bir kaç cılız beygir sürülürdü.
Ancak bızağı sürüsü de gittikten sonra sığıreğleğindeki gerçek manzara ortaya çıkabilirdi. Sığırın bıraktığı koca koca kirliyeşil öbekler, bızağıların ayakları altında ezilmediyse bütün haşmetiyle öylece duruyordur. Ezilenler ve dağılanlar için yapılabilecek bir şey yok; ama sağlam kalanları toplayıp duvara çarparsan tezek olurlar. Potansiyel değerinin farkında olan bir kaç kadın bu şeyleri hemen toplar. Bizim Sığıreğleği tekrar eski temiz haline dönüverir. At eşeklerin bıraktığı değersiz küçük topaklar bir kaç saat içinde traktör ve araba tekerleri altında ezilecek, sonra kuruyup toz olup uçuşacaktır. Ertesi sabaha kadar sürecek olan, Sığıreğleği sıradan yaşantısı başlar...
Cumartesi günkü Eğret Pazarı haricinde gelen her satıcı, gelip sergisini buraya açar. Mevsiminde balıkçı, başka pazarda aradığını bulamayan sebzeci, halıcı, çerçici, pekmezci, balcı, helvacı, incirci, döngelci vb... kim ne satacaksa gelir bu meydana açılır.
Bu beşyol meydanının merkez olmasının bir sebebi de güneyden kuzeye uzanan Anıtkaya'nın tam ortasının bulunmasıdır. Ayrıca yukarı ucunda bulunduğu Galip Bey caddesinin neredeyse yarısının sağlı sollu esnaf dükkanlarıyla dolu olması da Sığıreğleğnin canlılığının bir başka sebebidir. Bu yüzden kendi çapında bir ticaret merkezi gibidir bu meydan... Eski Karakol binası meydana yakın bir yerdeymiş, meydana açılan bir yerde zamanında bir kahve de varmış, duyduğuma göre...
Bir de çevresinde önemli sülale odalarının dizilmiş olması unutulmamalıdır. Hemen Tekkenin dibinde Eminlerin Oda, göbekte Ovalıların Oda, bir arkada Hassönlerin Oda, beride Apdıramanların ve Hatiplerin Odalar, az ileride İşofun Oda ve daha başkaları... Bütün bunlar zaten doğal olarak insanların toplanma yeri...
Tabi Gocacami'yi de unutmamak lazım. Gölgenin çok mühim olduğu bahar ve yaz ikindi sonralarında duvar dibinde oturmuş bir kaç kişi eksik olmazdı. Gölge değil de güneş lazımsa, oturmak için Ovalıların Oda önü tercih edilebilir. İşin var oturmayacaksan, namaz çıkışı Tekke başında Fatihanı okur, yoluna devam edersin. Gocacami'de namaz kılanlar için Tekkeye Fatiha olmazsa olmazdır.
Tekke dediğimiz, şimdi Sığıreğleği ile Galip Bey caddesinin birleştiği boğazın tam ortasında kalmış Hacı İbrahim Türbesidir. Kapatılmadan önce türbeye bitişik tekke/zaviye varmış; kanunla kapatılmış geriye sadece türbe kalmış; ama insanlar şimdi o türbeye tekke diyor. Onun gibi köydeki bütün türbelerin adı 'Tekke'dir. Özel olarak bahsettiğimiz meydana sırf bu yüzden 'Tekkenin Yanı' diyenler az değil...
Tekkeye Eğretliler baştan beri çok önem atfediyorlar. Eğret'in varlığına sebep Hacı İbrahim Zaviyesi olduğu düşünülüyor. Bu yüzden saygıda hiç kusur edilmemiş. Namaz sonrası Fatiha okuma bugünün olayı değil yani. Tekke ve Zaviyelerin kapatıldığı İnkılaplar döneminde, zamanın Nahiye Müdürü buna gıcık oluyormuş. Yani merkezden böyle bir karar alınacak, senin sorumlu olduğun köyde camiden çıkıp türbenin başında dua edecekler... Bir gün iyice dellenmiş 'Ulan siz buna niye tapınıyorsunuz!' diye türbeyi tekmelemeye başlamış... Tabi halk senin keyfine göre hissiyatını değiştirmez. Hiç bir zaman Tekke başında dua etmekten vazgeçmemişler. Hatta oradan geçen erkek kadın, mutlaka durur Fatihasını okurmuş... Olan Müdüre olmuş tabi. Dediklerine göre, o tekmeleme olayından sonra adamın yürüyüşü değişmiş. Adımlarını tepik atar gibi tuhaf tuhaf atar olmuş... Galiba Nahiye merkezini İhsaniye'ye taşıyan bu adamdı...
Tekkenin orada bulunması, meydanın önemini artıran en önemli unsurlardan biri olmalıdır. Anlaşıldığına göre Eğret, Hacı İbrahim Tekkesini merkeze alarak şekillenmiş ve büyümüş. Bu yüzden Tekke ve onun yanındaki meydan hep tam ortada kalmış. Belki insanlar orada toplanmışsa bunun baş sebebi Tekkedir. Yani orasının eğlek olmasını Hacı İbrahim Dedeye borçlu olabiliriz. İnsanlar neticesinden hayır ummak için işlerine orada başlıyorlardı belki de... Hac yolculuğuna Tekkeden başlanırdı mesela. Sancak açılır, Gözü yaşlı Hacılar dizilir, dua ve tekbirlerle aşağı kadar götürülürler ve Karakolun yanından uğurlanırlardı. Dönüşte Hacı karşılama merasimi ise tersine, Karakolun yanında başlayıp Tekkede dua ile sonlanırdı.
Benzer bir seramoni düğünlerde yapılırdı. Perşembe veya Pazar günü gelin indirilirken, konvoyun yolu mutlaka bu meydandan geçerdi. Traktör, kamyon, minibüs, otomobil... Konvoyda ne varsa tam meydana gelince durur. Konvoy durunca, kornalara basılmaz, çalgılar da susardı. Bir dakikalığına hayat durur. Hocanın duasının bittiğini kulaktan kulağa aktarılan 'Fatiha!' komutuyla anlarsın. Eller yüzlere sürülür, cümbüş kaldığı yerden devam eder. Hacı İbrahim Tekkesinden duasız gelin inmezdi.
Ninemden dinlemiştim, Gavur gelmeden önceki günlerde Hacı İbrahim Dede'yi, müridleriyle birlikte dümbek çala çala meydandan yukarı doğru giderken görmüşler. Bir kaç yıl sonra yine dümbek çala çala aynı yönden gelirken de görülmüş. Şimdi; halkıyla böyle bütünleşmiş Zatlara olan sevgi ve hürmeti, türbeyi tepiklemekle yok edebilir misin?
Tekke şimdi yolun tam ortasında duruyor. Fatiha okumalar eskisi kadar olmasa da devam ediyor. Minibüsler oradan kalkıp, yolcuyu en son orada boşaltıyor. Durak, Tekkenin dibi yani... Oranın mevki olarak merkezi bir yer olmasının ötesinde, insanlar kaza-beladan korunmak için manevi bir emniyet tedbiri almış gibi hissediyorlar orada bulunmakla...
Şimdi Kahvelerin Önü denilen yere bu isim iki kahve açıldıktan sonra verilmiş. Eskiden o küçük meydanda Hacıların Oda var. Orası yıkılıp yerine şimdiki Kuran Kursu yapılıyor... Kahveler açılınca yeni bir toplanma yerine dönüşüyor. Halk orada olduğu için satıcılar da oraya yönelmeye başlıyorlar. Ayrıca sabahları Bunar tarafının sığırı da oraya sürülüyor. Böyle olunca Kahvelerin önü hem insan eğleği hem sığır eğleği oluyor. Gerçek sığır eğleği bu ünvanını Kahvelerin Önüne kaptırır gibi olsa da tam o yıllarda sığır tamamen dağılıyor. Ortada ne sığır kalıyor, ne sığırcı...
Şimdilerde insanlar yine o beşyol meydanında toplanıyor. Orası tam bir eğlek... Birileri bu kelimeyi yeni öğrenmişken, biz unutmayalım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder