06 Ocak 2023

Cerge

     
    Hıdrellezden sonra işler kırda yoğunlaşıyor. Önce kadınların çapa işleri, derken birden yolmalar çıkıp geliyor. Tabi Haziran sonuna geliniyor bu arada...  Bu dönemde sıcaklar artık cansıkıcı dereceye ulaşıyor. Bir de kadının yanında taze çocuk varsa, ki genelde vardır, o zaman kesinlikle gölge lazım... Neyse ki hemen her tarlada bir alat veya alıç azadı var da nefeslenmek için onun altına oturulur...

    Anıtkaya arazisi genel olarak azatça zangindir, sanki Allah onları hem meyvesinden sebeplenin hem de altında gölgelenin diye kudret eliyle avuçlayıp her yana serpiştirmiş. Belli aralıklarla hemen her yerde alat alıç görürsünüz. Fakat yine de bazı bölgelerde sık iken, bazı mevkilerde yok denecek kadar seyrek görünürler. Bu da bir takdir tabi...

    Gittiğiniz tarlada bir ağaç gölgeliği olmayacaksa tedarikli olmalısınız, yoksa çocuklar sıcaktan kavrulur, hiç bir şey olmasa başına güneş geçer. Bunun için seyyar cerge bulundurulur. Hemen her evde olması gereken bu cergeler çok basittir. Yaklaşık iki metrelik üç veya dört sırık bir uçlarından zincir, toka çakılarak birleştirilmiştir. Serbest uçları yere oturtularak sabitlenir, zincirli diğer uçlar tepede birleşerek konik bir çatı çatılmış olur. Çevresine çadır dolayarak gölgeliği elde etmiş olursun, buna cerge kurmak denir, beş dakikanı alır. 

    Cerge direklerinden ikisinin beline enlemesine çocuk için bir sancak/salıncak da bağlanabilir, isteğe göre başka düzenlemeler de yapabilirsin. Ama cergenin, çadır dolamayacağın açık tarafı kuzeye bakmalıdır... Burada çocuklar mızılamadan uyuyup oynayabilir. Büyükler yemek molalarını cergede geçirebilir. Taşıması kolay, kurması pratik olduğu için seyyar cergeler çapa ve yolma tarlalarının olmazsa olmazıdır. Tabi tarlada zaten bir azat varsa cergeye gerek yok... 

    Bilhassa çapalar kırkikindi dönemine denk gelirdi. İşte o zamanlarda mutlaka yağacak yağmur karşısında cergeler büyük bir şemsiye görevi görürlerdi. Yalnız zamanında altına girebilirsen; çünkü kırkikindiler birdenbire bastırır, ne olduğunu anlayamadan zibidin çıkar. Yağardan korunmak için bir sığınak olur cerge; altına kaç kişi girebilirse artık...

    Akşama doğru eve döneceğin vakit, kurduğundan daha kolay söker, katlayıp arabaya koyarsın. Bu yüzden seyyar cerge diyoruz bunlara. Bir de kalıcı, sabit cergeler olurdu. Mayıs/Haziranda kurulurlar, Eylüle kadar öylece beklerlerdi. Nerede? Bahçede...

    Anıtkaya arazisi kıraç olduğu için tahıl ekilir, bağ bahçe işleri pek yoktur. Yine de suya yakın bazı tarlalarda zaman zaman bahçe yapanlar olurdu. İşte mevsimlik cergeler bu bahçelere kurulurdu. Dört beş tane üç metrelik döşme, koni biçiminde tepede birleştirilir. Omurga bu şekilde oluşturulduktan sonra aralara mertek gibi destekler çakılır ve çalı çırpıyla boşluklar doldurulurdu. Maksat güneşten korunmak olduğu için zamanla kuruyacak çalı çırpının seyrelen gözenekleri yine yamanır ve cergenin altında koyu bir gölge oluşurdu. 

    Bahçe cergelerinde tek amaç gölgelik değildir, yerine göre orası kişinin evidir. Bahçe bekçisi için bina edilmiştir çünkü. O yıllarda köyde bahçe nadirattan olduğu için mal maşat girer, çoluk çocuk zarar verir diye beklenmesi gerekirdi. Artık mahsul zamanı gece gündüz orada birinin bulunması lazım. Bekçi için bağ evi gibi bir şey yapmak lüks kaçacağından böyle bir cerge yapılırdı. Dolayısıyla orası bekçinin evi gibi olurdu; bir yatak, yemek ve çay için gerekli ıvır zıvır gibi şeyler cergenin bir köşesinde mutlaka bulundurulurdu.

    Şimdi elimizi attığımız yerde bir poşet karşımıza çıkıyor ya, o zamanlar yok öyle şeyler. Bir şey mendile, önceğe çıkılanır, cergenin  budaklarına asılırdı. Uygun çubuk ve çalı araların bacagaşı gibi raf gibi kullanılır, ele gelen ıvır zıvır buralara sıkıştırılırdı. 

    Çocukluğumun bir bölümü cerge altında geçti diyebilirim. Sırt üstü uzanıp çalı aralarından sızmayı başaran kaçak güneş ışıklarını birşeye benzetme oyununu nasıl anlatayım ben size. Kuruyan dal, yaprak, ayrık aralarında doğal şekiller vardır; bazısı kedi kafasına benzer, bazısı eşek kulağına. Aha şu keçi kuyruğu dersin, beri yandaki kuş kanadı... Küçük kafanda iz edinen bu hayvan şekillerinin yeri hiç değişmez, neyin nerede olduğunu bilirsin. Yalnız hep aynı yerden bakmak kaydıyla. Cergenin başka bir noktasına yatarsan, sihir bozulur, hayvanlar görünmez olur... 

    Bazı zamanlarda, ışık oyunlarından yorulan gözler başka noktalara odaklanır, kendine yeni eğlenceler bulurdu. Bazen de otlar arasında, ne vakit ve ne amaçla konulduğu belirsiz, orada unutulmuş bir şeyi görür, hazine bulmuş gibi sevinirsin. Kendi koyduğum tırakayı yukarıda gördüğümde böyle sevinmiştim mesela... Bir de Babamın cingen bıçağının saman renkli sapını gördüğümde... Çorbeciguyusuna konan cingenlerden birinden aldığı için ona cingen bıçağı diyorduk. Epeydir kayıptı, Babam nereye koyduysa hatırlamıyordu. Bakmadığımız yer kalmamıştı... Bulunmadı bıçak... İşte cergenin altında serbest dolaşımda olan gözlerim birden bu bıçağın sapına takılmıştı. Bıçağı bulmuştum, sevincim bundandı... Karşılığında babamdan alacağım ödülü düşünerek elimi uzattığımda, kanım dondu...

    Bu arada biz bahçede üç kardeş yalnızız. Anam büyük ihtimal tezek toplamaya çıkmıştır, Babam ise dükkanda olmalı... Bıçağı ben bulmuş olmak için kardeşlerimden önce elimi uzattığımda koca bir yılan, cerge çatısındaki dikenlerin arasından kayıverdi. Alttan onun karnını görüyorum ya; bu kayan şey cingen bıçağının sapından daha güzel bir kızıllıkta. Değişik bir renk yani. Gerçi hangi renkte olsa o yılandan korkardım... Nasıl çığırdıysak artık (hangimizin çığırdığını şimdi hatırlayamadım, belki de hepimizdik) bahçenin aşağı yakasından Potuk rahmetli elinde kürekle çıkageldi. Yılanı öldürüp toprağa gömdü. Biz korkudan bıçağı filan unuttuk, bir daha da cergeye girmedik. Zaten düzen bozuldu, o yıldan sonra ne bahçe yapıldı ne cerge kuruldu...

    Bahçe cergesinin benzeri harmanyerlerine de kurulurdu. Ne de olsa harman da uzun süren bir dönem. Gölgeliğin yoksa kalıcı bir cerge iyi gelir. Harmandaki cerge, çalı çırpı yerine otlarla kaplanabilir. Maksat hasıl olduktan, gölge sağlandıktan sonra şekli şemalinin pek önemi yok.

    Harmanyerlerine kurulan seyyar bakkal, manavlara da gölgelik lazım olduğundan onlar da cerge kurarlardı; fakat onlarınki cergeden daha çok çardağa benzerdi. Dört tane sağlam direk, üstünü çalı çırpıyla kapat, al sana gölge. Evet, bu resmen çardaktı. Asıl cergeye benzer basit gölgeliği, günaşık kesim zamanında görebilirdin. Günaşık kelleleri kesildikten sonra kökler, yükten kurtuldukları için dikleşip yükselirler. Uygun olan üç beş günaşık kökünün ucunu tepede bağlayıp elde ettiğin konik çatıya bir ceket örtersin. Al sana tek kişilik cerge...

    Bazı cingen çadırları da beyaz ve konik biçimli olurlardı. Sanki onlara da cerge dendiğini hatırlar gibiyim. Fakat asıl modern görünümlü cerge kurma işini pazarda görmüştüm. Sabuncu Ahmet Ağa vardı, pazaryerinin girişindeki birinci mazgalın yanına kurulurdu. Bosnalı marka kirli beyaz, kirli sarı ve kirli yeşil sabunlardan satardı. Her Cumartesi sabahı, boy boy profillerden yaptırdığı kancalı çubuklardan, iki katlı çardağı inşa eder, üstüne beyaz çadırı çektikten sonra sabunları sıralardı. Buna cerge kurma derdi. O cergeyi öğle üzeri pazar dağılmaya başlarken aynı itinayla söker, Ford minibüsüne yüklerdi...

    Çocukluğumda gözlemlediğim bu cerge çeşitlerinin hiç birini artık göremiyorum. Bazen fabrikasyon gölgelikler çıkıyor karşıma. Dört ayaklı otağ biçiminde, pürüzsüz beyazlıkta... Bu kadar parlak beyazın gölgesi koyu olmaz ki... Bu kusursuz beyaz gölgelikleri her gördüğümde; dikenlerin arasından yırtılıp gelen ışıkların oluşturduğu hayvan şekilleriyle dolu cergeyi hatırlıyorum... Gölgesi ne kadar serindi...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder