Henüz mütareke imzalanmamış, ama 1917 yılında Cihan Harbinde mağlubiyet neredeyse kesinleşmiş. İnsanlar sadece burnunun dibindeki Çanakkale'yi biliyor, zafer kazanılmış ama ağır bilançodan dolayı orayı da dehşetle anıyorlar. Diğer cephelerdeki genel gidişattan habersizler. Yine de ülkenin üstündeki kara bulutlar Eğret'te de görülebiliyor. Daha Balkan Savaşlarının izleri silinememiş, akın akın yersiz yurtsuz macurlar dolaşıyor... Harbe gidenlerden ise henüz hayır haber yok, kim bilir kaçı nasıl dönecek?...
Balkanlardan kopmuş bir kafile, 1917 yılında Eğret'ten geçiyor... Tam olarak nereye gittiklerini bilmiyorlar, daha önce hemşerilerinin gelip yerleştiği bir köy varmış, bulabilirlerse onu arıyorlar... İki yaşlarında yeni ayaklanmış bir oğlan çocukları var, adı Ali... Onu evlatlık olarak yanına alabilecek bir Eğretli olup olmadığını soruyorlar... Bu çocuğun büyüğü olan kızlarını da bir kaç saat önce geçtikleri Pusan'da bırakmışlar... Karnı doysun, açlıktan ölmesin diye insanların çocuklarına kapı aradığı ifritten bir dönem bu... Ali'yi Eğret'te bırakıp yollarına devam ediyorlar...
Evlatlık Ali
Aşşağılıların Arap Osman, çocuğu olmadığı için küçük Ali'yi evlatlık alıyor. Çocuk küçük, alışması kolay olur; Eğretli olmadığı için büyüdüğünde akrabaları kaynaklı problem de çıkmaz, diye düşünmüş olmalı.
Bir kaç yıl geçip sağını solunu tanımaya başlayınca kaz güttürüyorlar buna. Veyislerin Hacarifin Ahmet ile (komşu çocuklarıdır) kaz güttükleri bir gün Veyislerin Odada nüfusa kayıtları yapılıyor. O vaktin Muhtarı galiba Böbüdedenin oğlu Hasan Hüseyin imiş. Ahmet'in de amcası olan Hasan Hüseyin, ikisini birlikte 1917'de doğdular diye kaydettirmiş. Bir de baba adı olarak Abdullah yazdırmışlar. Babasından iki yaşında ayrılan çocuk onun adını sanını nereden bilsin. Bunlar da bilemedikleri her zat için yaptıkları gibi Ali'nin baba adını Abdullah olarak yazdırmışlar. Ali, babasının adı Hasan olduğunu yıllar sonra öğrenecek...
Kaz gütme işi yavaştan mallara bakmaya falan dönüşmüş, Ali'de çocuklukmuş, oyunmuş, arkadaşmış bunlar yok... İş var... Çocukluğu öyle geçmiş, ileride 'iş delisi' olmasında o günlerin payı vardır mutlaka... Eğret işgal edilmiş, Gavur gitmiş, yeni bir dönem başlamış... Yıllar geçmiş, Ali on yaşına gelince Araposmanın bir oğlu olmuş...
Macur çocuğu Ali'yi evlatlık almaktaki geçerli sebebi çocuğu olmamasıydı. Oğlu Aziz doğduktan sonra bu gerekçenin hükmü kalmayınca, Araposman onu evinden çıkarıyor... Macur Ali kaldı kimsesiz...
Macur Ali
Veyislerin Aliye Hanım, tam da o sıralar ikinci kocası Hassönlerin Hacıefeden dul kalmış... İki kocasından da çocuğu olmadığı için O da yalnız... Kimsesiz Macur Ali'yi evlat edinip çocuk özlemini bastırmak istemiş. Böylece Macur çocuğu da kendine sığınacak bir yuva bulmuş...
Aliye Aba dediği Aliye Hanım ile geçen yıllarında Macur Ali çalışkanlığı, tezcanlılığı, açıksözlülüğü ve dürüstlüğüyle öne çıkmış. Bu halleriyle kimsesiz bir Macur çocuğu olarak başladığı Eğret'te kendince bir yer edinmiş... Her türlü işi yapmış; bekar durmuş, harmancı olmuş, yevmiyeye gidip amelelik yapmış... Boş durmayı kendine hiç yakıştırmamış... Kendinden büyüklerin hizmetini görmüş, onlarla oturup kalkmış ve gün gelmiş onlarla dost olmuş...
Macur ve kimsesiz olmasının dışında, hayatında olumsuz örnek gösterilebilecek bir nokta bırakmamış. Bezekinin kızı Nazik ile nişanlanmış, kız tarafı nişanı bozmuş; bu ayrılığı onun kimsesizliğine bağlıyorlar... Sonra Aliye Hanımın da yeğeni olan Doğvelinin kızı Satı'ya nişanlamışlar... Aliye Hanım da çok istekliymiş onları başgöz etmeye... Doğum tarihi 1917 diye yazdırıldığı için askere geç gitmiş. Araya Cihan Harbi de girince askerlik uzamış. Macur, yıllar sonra köye dönünce nişanlısını başkasıyla everdiklerini görmüş... Bu evliliğin gerçekleşmemesine asıl sebep olarak da yine Ali'nin malum durumu diye yorumlanıyor...
Evleneceği için heyecanla döndüğü Eğret'teki durum, Macur Ali'i hayalkırıklığı ve karamsarlığa itmiş. O haldeyken Hacıların Çapıtçıhafız imdadına yetişmiş de önayak olup bunu Manavın Körlan kızı Şerife ile evlendirmiş... Bu evlilikle Gademlerin Körahmet ve Körüslerin Garaömer ile bacanak oluyorlar... Kimsesiz Macuraliye küçük ve doğal bir akraba çevresi oluşuyor...
Macuralinin karısını Aliye Hanım bir türlü gelin olarak benimseyemediğini söylüyorlar. Bunun temeldeki duygusal sebebi makul karşılanabilir; oğulluğuna kendi yeğenini gelin olarak almak isterken, yabancı bir gelini evinde bulmak kim olsa moralini bozar. Fakat dokundurmaları tahammül edilmez boyuta ulaşınca Macurali karısını da alıp ayrılıyor evden...
Manavın Körlan, işi çok ama işgücü zayıf biri... İleşberliğindeki en büyük yardımcısı olan kızları gelin olmuş; üç oğlu ve bir kızı daha var, lakin küçükler... Çalışkanlığıyla meşhur yeni güveyisi Macurali tam da bu sırada Aliye Hanımın evinden ayrılınca aslında yeni adresi belliydi.
Körlanla çalıştığı dönemde, bütün tarlaların mevkisini bellemiş. Her tarlanın miktarını, çevresini tek tek adımlayarak hesaplayıp hafızasına kazımış. Adamın çalışma sitili böyleymiş, her işi hakkını vererek yapmayı severmiş. Bu arada boşta kaldığı zamanlarda başkalarına işe gitmeye devam etmiş. Kazandığıyla Gödenlerin Mehmet Dayının yurdunu satın almış. Karısının merhum annesinden kalan küçük hissesiyle ikisini birleştirip bir ev yapmışlar. Macur Ali'nin artık Eğret'te bir evi, bir kaç parça da tarlası var... Karısınınkilerle birleşince küçük bir ileşbere yetecek kadar arazi sahibi oluyor...
Girişimci bir yapısı da var Macurun. O kadar işin arasında yağhane satın alıp onu işletmeye başlıyor; kendi çapında bakkal dükkanı çalıştırıyor; çok ortaklı bir traktör alıyorlar, Eğret'te ilk... Traktör meselesine geri döneceğiz...
Şerife Hanım ile evlendikten sonra bir oğlu oluyor. Çok yaşamamış bu çocuk, fakat adını Hasan koymuş olması önemlidir. Demek ki Macur Ali, yirmi yirmibeş yaşlarındayken Pusan'daki ablası ve Emirdağ'daki abisiyle irtibat kurup ailesi hakkında bilgi edinmiş... Hasan'dan sonra iki kızı oluyor, onlar yaşıyorlar; Kerime ve Ümmühan... Daha sonra bir oğluyla bir kızı olunca adlarını Bahtiyar ve Hatice koyuyor...
Traktöre dönüyoruz... Farklı ortaklarla birkaç kez traktör aldıkları için hangisinde oldu bilmiyorum, 1954 yılının Haziran ayında feci bir kaza yaşanıyor. Biraz da traktör para kazansın diye nöbetleşe işe gidiyorlar. O günlerin işi Altıntaş taraflarına çapacı götürüp getirmek, gün içinde orada traktörle çalışmak... Sıra Macuralide. Çapacıları alıyor, tam Altıntaş sapağında traktör devrilince römork altında kalan Yenimısdığın kızı Huriye vefat ediyor. Ölüme sebebiyet vermekten hapse düşen Macuralinin o güne kadar kazandıkları sıfırlanıyor... Çıktıktan sonra yeniden iş kurmalar, kazanmalar ve kaybetmeler bir kaç kez daha yaşanıyor... Bu arada bir oğluyla iki kızı daha dünyaya geliyor; Mevlüt, Nursefa ve Ünzile...
1970'lere gelindiğinde Macurali eşek koşuyordu. Gerektiğinde zıvgara çevirdiği dört eşekle bütün ileşberlik işlerini görür, yine eskisi gibi kendine boş zaman bırakmazdı. Evinin yan tarafındaki küçük bakkal dükkanını çalıştırdı. Onu kapattıktan sonra düzenli olarak pazara çıkmaya başladı. Yazları domates biber ağırlıklı yardımcı meyveler, kışları ise patetes soğan sattı. Yıl boyunca harman sezonunda satmak üzere annat, dırmık yaptı; kalırsa boş zamanlarını bununla değerlendirdi. Bütün bu meşguliyetlerinin arasında yine de fırsat bulunca Berberhüseyin ile domine oynamaya koştu.
Sıfırdan başladığı Eğret'teki hayatında çok inişli çıkışlı bir macera yaşadı. Maddi olarak çok iyi günleri oldu. En sonunda fakir düştü; ama itibarından bir şey kaybetmedi. Eğretliler arasında yine hatırı sayılır bir yeri vardı... Bu arada iki oğlunun da yüksek öğrenim görmesini sağladı. Bugün için sıradan gibi görünen bu durum, 60 yıl öncesi Anıtkaya'sında 'eski köye yeni adet' idi...
1994 Yılının sonlarında eşi Şerife Hanım vefat edince, o güne kadar sevgisini göstermekte pek cimri davranan Macurali, hayatı kendisine zindan etmek istedi. Bir an önce ölmek için hazırlıklara başladı. Mezarı için ağaçlar kesip duvara dayadı. Baktı kendisi ölmüyor, o ağaçları başka ölülere ödünç verdi. Bir kaç kez yenilenip duvara dayanarak hazır bekletilen bu ağaçların hükmünü tamamen ortadan kaldıran bir şey yaptı. Şerife Hanımın mezarının dibine kendisi için de bir mezar yaptırdı, hatta boş mezara fatiha isteyen mezartaşı da diktirdi. Allah'ın planıyla kulun planı örtüşmez. Ne kadar hazırlık yaparsan yap, ilahi emir gelene kadar beklemek zorundasın. Şerife Hanım'ın ölümünden 14 yıl sonra 2008 yılında vefat etti...
Macuralinin büyük kızı Kerime, Körhocanın Azam Varlı'ya vardı. Üç çocuk doğurduktan sonra 1973 yılında vefat etti... İkinci kızı Ümmühan ise Garaömerin Osman Kök yani teyze oğlusu ile evlendi. Bir oğlu ve bir kızı vardı, 1980'de vefat etti... Üçüncü kızı Hatice de yine Garaömerin Ahmet Kök'e vardı böylece hem teyzesinin gelini hem de ablasının eltisi oldu... Dördüncü kızı Nursefa, Garmenlerin Ahmet'in oğlu Davut Geçer eşi; küçük kızı Ünzile ise Gugukların Mehmet Ün eşidir...
Bahtiyar Öncül
Oğlanlara gelince... Büyük oğlu Bahtiyar 1952 yılında doğdu. Anıtkaya'da tek olan bu ismin sebebi, Macuralinin askerdeki kumandanının adı olmasıymış. Adını oğluna verecek kadar kendisinde iz bırakmış demek ki... Garaömerin kızı Ümmühan ile evlendi. Ümmühan Hanım teyzesinin kızı olmasının yanısıra -hatırlanacağı üzere- iki kardeşinin de görümcesidir. Yani eski bir Eğret adeti olan değişik usulü evlenme gerçekleşiyor. Ayrıca bu evlilikle Akömerin Veysel Kök ile de bacanak oldular...
İki oğlu ve bir kızları oldu. Ali Kürşat, Ümmühan ve Alper... Macurali ve Garaömerdeki Ümmühan isimlerinin kaynağı Yeşilömerin kardeşi Ümmühan'dır. Bu Hanım önce Veyislerin Ali Osman'a varmış, O'nun Cihan harbinde kalması üzerine Manavların Körlana varmıştı. İşte orada Garaömerin eşi Emine ile Macuralinin eşi Şerife'nin anası oldu... Bahtiyar'ın ablasının, eşinin ve kızının aynı adı taşımasındaki sır bu...
Büyük oğlu Ali Kürşat, Afyonlu Nadide ile evlendi. Şerife Nisa, Nilsu ve Nida adlarında üç kızı var ve Afyon'da yaşıyorlar... Küçük oğlu Alper ise Trabzonlu İpek ile evlendi, Ankara'da oturuyorlar...
Bahtiyar, evlenmeden önce yüksek öğrenimini İzmir ve Bursa'da tamamlamıştı. Buna bağlı olarak Etibank ve Ziraat Bankasında çalıştı, İzmir'de emekli oldu. Bundan sonra tekrar Afyon'a yerleşti, halen orada yaşıyor.
Mevlüt Öncül
Macuralinin küçük oğlu Mevlüt 1960 yılında doğdu. Eğer sülale geçmişinde olmayıp da biri oğluna bu ismi vermişse, Mevlit Kandilinde doğdu demektir... Mevlüt, Ayımevlütün Ahmet kızı Satı ile evlendi. Daha sonradan yeğeni Muhittin Varlı ile bacanak olacaktır...
Öğretmen olarak yurdun çeşitli yerlerinde çalıştıktan sonra Anıtkaya'dan emekli oldu. Halen Afyon'da ikamet ediyor...
Çağla ve Fatih adlarında bir kızıyla bir oğulları var. Gaziantepli Orhan ile evlenen Çağla, halen eşinin memleketinde yaşıyor... Fatih ise görevi gereği İstanbul'da bulunuyor...