Ağa kelimesinin diğer bir kullanım alanı daha geniştir. Zengin, kalantor anlamında kullanılır; 'ağa adam' tabiriyle ifade edilen ağalık bu oluyor... Bununla birlikte her variyetli adama da ağa demek doğru değildir. Varyemez olarak bilinen birine aynı zamanda ağa demek yakışık almaz. O halde varlıklı biri, ağa olabilmek için bazı özelliklere sahip olması lazım...
Malı mülkü, varlığı bir yana; onu insanların hizmetine sunabilenlere ağa deniliyor. Kısaca çevresindekileri yedirip içiren, fakire kolkanat geren, yediği kadar yediren insanlar ağa diye biliniyorlar. Gerçek ağalar, 'hadi bir ağalık yap' denilmesini beklemeden gerektiği yerde ağalık yapanlardır. Hatta ağalığı elaleme göstermeden, gizlice yapanlar daha çok sevilirler... Bu haliyle Anıtkaya'da ağa kelimesi cömert ile eşanlamlıdır...
***
Hassönlerin Buruşak Mehmet Muratlar'a gitmiş. Tabi Buruşak dediğimize göre ortalama bir asır öncesinden bahsediyoruz... Bir düğüne davetliymiş. Çalgıcılar bunu Eğret yolunun girişinde karşılamışlar, çala çala doğru düğünevine götürüyorlar. Bizdeki düğüncü karşılama adeti onlarda da varmış...
- 'Eğret'in en namlı ağasını karşıladın, iyi bahşiş almışsındır.' Çalgıyla düğüncü okuyunca, yabandan geleni karşılayınca çalgıya bahşiş vermek de adetten... Davulcu, takılanlara düşündükleri gibi olmadığını söylemiş;
- 'Onun verdiği bahşişi alın size vereyim' diye önlerine atmış, beş kuruş mu on kuruş mu her neyse... Bir de onlara akıl öğretmiş; 'Bunu bacadan çekin' demiş...
O günün eğlenceli adetlerinden biri de bu, gereğini yapmayan düğüncüyü bacadan çekmek... Bacaya giren ne olur, yüzü gözü kurum içinde kapkara kesilir; bu da gülüşmelere yol açar, al sana eğlence... Yalnız bacadan çekilmek toplum içinde alçaltıcı görüldüğünden kimse bu duruma düşmek istemez. Ne isteniliyorsa yapar, kesenin ağzını açar yani...
Muratlarlı delikanlılar Buruşaktan bir şeyler isteyip istemediklerini bilmiyoruz. İstedilerse bile bu karşılık bulmamış olmalı ki Davulcunun tavsiyesine uyarak urgan bağlayıp bacadan çekiyorlar... Düğün sonunda Buruşak Mehmet'ten önce 'kara' haber Eğret'e ulaşıyor... Kardeşi Hacıefe olsun, oğulları olsun, o duruma düştüğü için kızıyorlar; ama daha çok onu cezalandıranlara karşı bileniyorlar... Misilleme lazım, ama nasıl?...
***
Takgasların dedesi Cingen Murat oğlan everiyor, galiba Kel Ömer'i... Dernek kurulmuş, düğün başlamış; yabandan gelecek düğüncüler de gelmeye başlamışlar... Yaban dediğimiz o yıllarda çevre köylerdir, başka ne olacak...
Muratlar'dan gelen düğüncü, zamanında Buruşakmehmeti bacadan çekenlerden biri olduğu anlaşılınca oğlu Resil çok heyecanlanmış... İşte şimdi babasının intikamını alma vakti...
Arkadaşlarını toplayıp varmış düğünevine Tatıresil... Adet olduğu üzere bir şeyler istediler veya istemediler, tutmuşlar adamın koltuğundan. Kafaya koymuşlar, bacadan çekecekler... Buruşakmehmete ne ettilerse aynısını yaşasın istiyorlar...
- 'Durun bakalım.' diyor... 'O benim düğüncüm. Mesele düğüncülük gereğini yerine getirmekse, aha ben onun namına bir çift öküz koyuyorum ortaya. Daha fazlasını ortaya süren alsın düğüncümü istediğini yapsın. Aksi takdirde bırakın!'
Ortalık buz kesmiş... Cingenmuratın bu çıkışını kimse beklemiyor; lakin urgan ellerinde bekleşen yiğitlerden birisi de 'benden üç öküz' diyememiş... Dolayısıyla Muratlarlı düğüncüyü bırakmak zorunda kalmışlar...
***
Cingenmuratın burada yaptığı misafirine sahip çıkmak... Dikkat çeken husus şu; orada bir çift öküzle meydan okuduğu kişilerin arasında ondan zengin birileri mutlaka varmıştır...
'Ağalık vermeyle, efelik vurmayla' diye bir atasözü var. Ağalığın nasıl bir şey olduğunun örneğini göstermiş Cingenmurat...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder