Daha önce de belirtmiştik, yeni gelin uzun bir süre evinden dışarı pek çıkmaz. Bu, kınası rengini atana kadar diye görece belirlenmiş bir süredir, ortalama bir ayı bulabilir. Böyle bir kural olmasa da toplum tarafından benimsenmiş ve adet haline gelmiş. Böyle adetlerde mantık aramaya gerek yok, riayet edilmezse hoş karşılanmaz. Bu kadar...
Çok zorunlu haller dışında sokağın yasak olduğu bu dönemden itibaren gelinin çevresindeki insanlara karşı tavrı da neredeyse belirlenmiştir. Bu katılaşmış kalıp kurallara göre komşuları da dahil oğlan çocuklarına 'Ağa' diye hitap eder. Kendinden büyüklere 'Abi' anlamında ağa demesi çok normal... Lakin bir gelinin kendinden çok küçük kaynına ve hatta komşu çocuklarına da ağa demesini çok tuhaf karşılardım... Kadınlarda da büyüklerine 'aba' der, çünkü Anıtkaya'da abla yerine bu kelime kullanılır... Eltisine ve diğer yaşıtlarına ise 'Abla' diye hitap eder. Yakınlarındaki yaşlı kadınlara ise adıyla birlikte 'Ana' der; 'Fadime Ana', 'Halime Ana' gibi...
Bütün bunlar gelinin yeni hayatındaki yeni kalıplardır, uyum sağlaması uzun sürebilir. Bu süreçte onun hayatını kolaylaştıracak bir moral desteğe ihtiyaç vardır. Eski ailesinden ve hayatından yenisine geçiş süreci olacak, tam bunalmaya başlayacağı günlerde yüzünü aydınlatacak, anası evini özlemeye başlayacağı zamanda buna mani olacak bir şey...
İşte o şey, 'Bazar Baklağısı' denilen kızevinin oğlanevine yaptığı ziyarettir... Gelin indikten üç gün sonra Çarşamba günü, kızevinden kalabalık bir ziyaretçi topluluğu tarafından yapılır. Katılımcıların özünü, bir hafta önce çeniz asmada bulunanlar oluşturur. Öncelikle onlara 'Baklağıya buyurun' diye davet götürülür... Sonra yine kızevine mensup çoluk çocuk kim varsa toplanıp baklağı alayını oluştururlar...
Adından da anlaşılacağı üzere yanlarında baklava, börek, çörek götürürler, maksat orada yiyip içip eğlenmektir. Börek çöreği oğlanevi de yapabilir; yine oğlanevinin ikramları arasında gelinin götürdüğü 'gelin şekeri' de vardır. Pembe renkli, plaka biçimindeki bu şeker sadece bugünler içindir dense yeridir; lüks bir şeker türü olduğundan başka yerde tadamazsın. Bizim kuşağın çoğu bu şekeri görmüştür; ama pek azı tadını bilir...
Daha bir kaç gün önceki hayatında önemli yere sahip figürleri bir arada görmek, geline ilaç gibi gelir. Büyüklerin elleri öpülür, hasret giderilir (oysa ayrılalı üç gün oldu); arkadaşlarla gülüp eğlenilir, oyunlar oynanır. Geç vakte kadar bazar baklağısı devam eder... Bu arada küçüklere 5-10 kuruş bahşiş verildiğini de unutmayalım...
Kızevinin akşam getirdiği baklava, ertesi gün oğlanevi yakınlarına dağıtılır. Birer ikişer şişe... Baklava dilimine Anıtkaya'da öteden beri şişe derler... Böylece hısım akraba arasında bazarbaklağısını tatmayan kalmaz... Dağıtmanın da kendine göre bir kalıbı varmış; bir parça çörek, üstüne bir şişe baklava... Yani çöreği de tabak gibi kullanırlarmış...
Bazarbaklağısı bu... Herhalde 'baklağı' meselesi anlaşıldı... Gelelim 'bazar'a...
Bunun kesin tarihi kestirilemiyor, ama Eğret hafta pazarı kurulduğu günden beri halk, Cumartesi gününü 'Bazar' diye biliyor. Çünkü o gün, Eğret Hafta Pazarı kuruluyor... O güne (Cumartesiye) bazar denilince haliyle iki Pazar günümüz oldu. Karışıklığı gidermek için olsa gerek, asıl Pazar gününe 'Allahbazarı' adı verildi... Yaşlılarda bu kullanım hala geçerliliğini koruyor...
Bilindiği gibi Cumhuriyetten önce resmi tatil günü Cuma idi... Hem tatil olması hem de mübarek olması sebebiyle insanlar önemli işlerini o güne denk getirirlerdi. Eğret'teki düğünler de bu takvime göre ayarlanır, mübarek cuma akşamı (perşembe günü) güveyi girerdi. Dolayısıyla gelin indirme de Perşembe günü olurdu. Anlatageldiğimiz düğün sürecini hep buna göre düşünürsek; Pazar günü çeyiz asılır, Salı günü çalgılar gelir, Çarşamba gızhamamı vs. her şeyi Perşembeye göre ayarlayın... Gelin indikten sonra kızevinin oğlanevine baklava götürmesi de Pazar gününe rastlardı. Bu yüzden 'Bazarbaklağısı' denildi...
Hafta tatili Cuma'dan Pazar'a alınınca düğün takvimi hemen değişmedi. Çünkü Eğret halkının resmi tatille filan işi yoktu ki, hayatlarına eskisi gibi devam ettiler; gelin yine Perşembe günü iniyordu... Zaman geçti, okul yaygınlaştı, Belediye filan derken halk resmiyetle yüzleşti ve yavaş yavaş düğünler Pazar'a alınmaya başlandı. Tabi bu olay da birden olmadı. Önceleri eski sistem ile yenisi bir arada yürüdü... Duruma göre hareket ediliyordu... Eski sisteme göre yapılan düğünlere 'Perşembegelini', yenisine göre yapılanlara ise 'Bazargelini' derlerdi...
Düğünlerde ikili yapı 1970'li yıllara kadar devam etti. Sonra tamamen yeni sistem hakim oldu, 'Perşembegelini' unutuldu... Sistem değişikliği sadece düğün takvimindeydi; adetler, isimlendirmeler aynıydı. 'Bazarbaklağısı' da aynı adla yapılmaya devam edildi, Yalnız Pazar günü değil, Çarşamba günü icra ediliyordu...
İşin sonuna bak sen... Şimdilerde ne Perşembegelini var, ne Bazargelini... Düğün salonunu hangi güne ayarladıysan ona göre davetiye bastırıyorsun... Bize de Bazarbaklağısı edebiyatı düşüyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder