Oğlan evinden gelen hediyelerin de çeñizevinin uygun bir yerinde, mutlaka sergilendiğini belirtmiştik. Yalnız bu sergi çeyiz asma sırasında düzenlenmez. Asılacaklar asılıp, bağlanacaklar bağlandıktan sonra bu günün gecesinde o haliyle oynanır. Biraz vakit geçtikten sonra oğlan evi tarafından getirilen bu hediyeler çeñizevine eklemlenir. Tabi bu da merasime tabidir....
Gelingız için alınan hediyeler giysidir. Zamanın şartlarına göre hazır giysiler olabileceği gibi; sıkma, fistan, enteri, don (goca don, şalvar, bulama hepsine don denir) dikmek için yırttırılmış basmalar da olabilir. Güveyiye yakınlığına ve maddi durumuna göre oğlan tarafından herkes bir hediyeyle gelmiştir. Giyecekle ilgili kumaşların tümüne pırtı deniliyor... Çeñizevindeki askıya ilave edilmek üzere oğlanevinden gelen bu pılıpırtının öncelikle düğünevindeki misafirlere tanıtılması gerekir. İşte pırtı atma denilen şey, bir bakıma tanıtım organizasyonudur...
Anıtkaya'da o zamanlar masa, sehpa gibi şeyler kullanılmadığından pırtıları istiflemek üzere ilginç bir yola başvurulur. Gabadayı bir kadının sırtı... Pırtıları yığmak için bundan daha iyi bir platform bulunamazdı... Hem işin ucu eğlenceye çıkmalıysa, kadının dayanıklılığı ölçülür; yıkıldığı anda 'oğlanevinin pırtısı gızevini yıkmış' olur, bu da ayrıca bir şenlik sebebi olurdu...
Güçlü kuvvetli kadın rüku pozisyonunda eğilir. Cazgırlıkta iyi bir başka kadın da hediyelerin sahibini bağırarak ilan eder; 'görümcesindeeen!... gayınnasındaaan!... halasındaaan!...! diye gösterdiği her hediyeyi alıp masa kadının sırtına atar. Anladın mı şimdi bu işe neden 'pırtı atma' denildiğini....
Pırtı atma sırasında eğlence sebebi yalnız masa kadın ile cazgır kadın değildir. Bazen hediyelerin değeri ve kimden geldiği gibi hususlar da dedikodu, fısıltı ve gülüşmelere sebep olabilir... Ayrıca hediye duyurulurken kadın bazı deyişleme ve manilere başvuracaktır. Bu demek değil ki cazgır kadın bağıracak, diğerleri susacak. Hayır, diyecek sözü ve mahareti olan herkes yeri geldiğinde ortaya mani atabilir... Manilerle, deyişlemelerle, tef sesleriyle pırtı atma ayrıca bir eğlenceye çevrilebilir...
Pırtı atma bittikten sonra yeni gelenler çeñizevine eklenir, indirilene kadar orada sergilenirler...
***
Eğlence kaynağı gızevi faaliyetlerinden biri de gelin kınası... Çeñiz asıldığı gün gızevindeki yoğunluk hatırlanacaktır. O hayhuyun daha anlatılmayan kısımları var. Kına hamamı onlardan birisi...
Gençler çeyiz asma işiyle uğraşırken, her iki tarafın koca karıları gelinkızı alıp hamama götürüyorlar. Bahsini ettiğimiz dönemde Anıtkaya'da hamam olduğu unutulmamalı... Bu hamamın esprisi kına öncesi gelini maddi manevi kirlerden arındırmak. Organizatörlerin gocagarı olması, aynı zamanda ağzı dualı olmalarındandır... Akşamında kına yakılacağı için buna 'gına hamamı' deniliyor. Anıtkaya düğünlerinde ilk terkedilen adetlerden biri de gınahamamıdır. Hamam söndüğü için olacak...
Çeñizevindeki malum eğlencelerden sonra gece geçdenkeri geline kına yakmaya başlanır. Gızevindeki dramatik eğlencelerden biridir gelin kınası... Düğün evinde hüzünden bahsedilecekse işte o anlardan birisidir...
Bu ilk kına gelinin başına yakılır ve bunu yakacak olan da oğlanevi kadınlarından birisidir. Ekseri güveyinin ikinci derece yakınlarından; hala, teyze, yengelerinden birisi bu iş için kolları sıvar... Genelde bol miktarda kına oğlanevinden karılmış olarak getirilir. Kıvamı tutsun, iyi girsin diye bir kaç gün önceden karar bekletirlermiş... Hatta yumurta sarısı, ceviz yaprağı, badem yağı gibi katkılarla karanlar bile olurmuş...
Baş kınasında eğlenceye hüzün katan unsur kına yakan kadın değil, ortalığı velveleye veren bir diğer kadındır. Genellikle oğlan tarafından bir kadın olması yeğlenir; ama işinin ehli böyle bir kadın o tarafta yoksa önceden ayarlanmalıdır. Güzel mani atabilen, özel kına ezgisiyle bunu birleştirebilen ve saçı kınalanmakta olan gelini ağlatabilen birini bulmak çok kolay değildir. Burada sözleri çok manidar maniler öyle içli bir ezgiyle söylenir ki bırak gelini, oradaki dinleyenleri bile içten içe ağlatır.
Özü gelini ağlatmak olan bu deyişleme faslına 'gelin öğme' denir. Buradaki öğme, methetme anlamında değil yalnız. Gelinin duygularını hamur gibi yoğurarak öyle hüzünlü bir havaya sokacaksın ki gözyaşları set tanımasın... 'Yüksek yüksek tepelere kız vermesinler' gibi çok bilinen türkülerin yanında Anıtkaya'ya has gelin öğme manileri de bulunuyor. Onlardan bazıları:
Yunduğum yeri gördüñ mü
Şimdi gıymatımı bildiñ mi
Neeeey, neeey, neeey. ney ammaaan!
Oğlan evi pek havasda
Gız evi gara gara yasda
Neeeey, neeey, neeey. ney ammaaan!
Vurdular düğün aşını
Bozdular gızıñ başını
Neeeey, neeey, neeey. ney ammaaan!
Öñüme godular davşan
Böyün değil yârin âşam
Neeeey, neeey, neeey. ney ammaaan!
Gümüş parayınan saçım çözüldü
Benim yazım el evine yazıldı
Neeeey, neeey, neeey. ney ammaaan!
Mahzun bir törenle yakılan bol çeşnili kına, gelinin saçında gızhamamına kadar bekleyecek... O kınanın o saça girmemesi mümkün mü!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder