Düğüncüler çalgı vasıtasıyla kapısının önene gidilerek davet edilir. Buna okuma deniliyordu, fakat asıl okuma bundan daha önce dürü göndermek suretiyle yapılıyordu. Dürü denilen hediyeyle düğüne davet edilmiş oluyorlardı. Dolayısıyla dürüyü aldığı andan itibaren o artık düğüncüdür. Tabi birinci derece yakınların okunmasına gerek yoktur, onlar doğal düğüncü...
Peki nedir düğüncü? Nasıl davranmalıdır ve düğünde neden önemli bir yere sahiptir? Bakalım...
Düğün, eğlence demek; eğlence ise yiyip içmekle, çığırıp oynamakla sağlanıyor. Davetli olan olmayan herkesin eğlenmesini sağlayacaksın. Çünkü 'düğün elinen'... Sen zaten düğün sahibi olarak yapman gereken her şeyi yapsan bile, sırf eğlence olsun diye birilerinden olmadık isteklerde bulunabilirler. Göz yumup, hoş göreceksin...
İstekler doğrudan düğün sahibine değil de yakınlarına, yani düğüncülere yöneltilir. Düğüncü, düğüncülüğünü göstermeli; düğünün şerefine kendinden istenileni yerine getirmelidir. Zaten daha davullar çalınmaya başlamadan birisi dükkanda kahvede mutlaka hatırlatır, 'Sen düğüncü değil misin, hadi bakalım' denildiğinde ne isterlerse yiyip içmeleri sağlanır.
Bunlar güzel adetlerdir, bir düğüncü böyle tekliflere olumsuz bakmamalı, cömert davranmalıdır. Aksi bir tavır içine girer de inatçılık yaparsa; dala asma, ahara basma yahut bacadan çekme gibi caydırıcı silahlarla karşı karşıya kalabilir. Soğuk kış günü bir çeşme aharında ıslanmak Allah muhafaza adamı hasta eder... Koltuklarından veya ayaklarından bir ağacın dalında sallandırılmak, bir haydut gibi... Hele bacadan sallandırılmak veya çekilmek her anlamda yüzkarası... İyisi mi, al istediklerini kurtul...
Gerçi düğüncüysen her istenileni yerine getirmekle de kurtulamayabilirsin. Ne yaparsan yap senin için bir güzellik düşünürler... Maksat eğlence olsun...
Eğret dışından gelen düğüncülere özel bir karşılama töreni düzenlenir. Yoldan odabaşı öncülüğünde çalgıcılarla alınır, düğünevine kadar karşılama havaları çala çala kendisine eşlik edilir. Bu arada misafir düğüncünün verdiği bahşişe göre çalgının coşkusu artar veya azalır... Delikanlılar, sair düğüncülere yaptıklarını bu yeni düğüncüden de esirgemezler... İstediklerini alamayınca ona kesilen ceza ekseri bacadır...
İşin özü, düğüncülük cömertlik gerektirir. Yağmasa bile gürleyen düğüncüler sevilir. Maddi gücü olmayanlardan ise zaten kimse bir şey istemez... Düğüncüler üstüne düşeni yapmazsa, başkaları sizin oraya pek uğramaz; kendin çalar kendin oynarsın...
Tabi sözünü ettiklerimiz oğlanevinin erkek düğüncüleridir. Fazla öne çıkmasalar da kadın düğüncüleri unutmamak lazım. Bir de kızevinin düğüncülerini... Kadın düğüncüler en fazla nişan koyma merasiminde boy gösteriyorlar.
Cumartesi her iki tarafta da nişangoma var... Aslında kızevinin nişanı bir gün önce Cuma akşamı yapılırmış, sonradan sonraya o da Cumartesiye alınmış. Buna sebep olarak pazarda hediye alıp akşamına düğüne götürme düşüncesi gösteriliyor. Gerçekten sırf nişan hediyesi olmak üzere pazarda çinko sahan ve tepsiler satılırdı. Bir zamandan sonra hiç bir şeye yaramayan bu hediyelerin kaldırılmış olması ayrı bir husus, fakat nişangomanın vaktinin bu yüzden pazara denk getirilmiş olması önemlidir...
Hatırlanacağı üzere oğlanevi düğüncüleri çalgıyla okutma yoluyla davet edilmişlerdi. O davete uyarak, sahanları ellerinde ikindiden itibaren düğünevine akın ederler. Kızevi düğüncüleri ise çağrılarak sessizce davet edilmişlerdir... Her gelen düğüncüye yemek ikram edilir. Bir, iki, üç kişilik gruplar halinde gelen her düğüncüye üşenmeden börek, kötdü, hoşaftan oluşan sofralar konur, kaldırılır. Akşam sonrasına kadar devam eden bu trafik sonunda bütün düğüncüler doymuş ve hediyelerini takdim etmiş olurlar.
Yatsı vaktinde ise oğlanevi bir bütün olarak çalgılarıyla beraber kızevinin önündedir. Her iki tarafın nişancıları henüz dağılmamışken bu hazır kalabalık değerlendirilir. Burada belki de düğünün en haraketli anları yaşanır. Burada asıl amaç, gelin ve kızevi düğüncüleri önünde güveyiyi oynatmaktır; fakat ondan önce oynamak isteyen herkes oynar, düğüncü olup olmadığının bir önemi yoktur. Bu en kalabalık ve en coşkulu anlarda bu yüzden herkes meydanda boy göstermek ister. Güveyi ve sağdıca sıra gelene kadar süreç uzadıkça uzar... Köyün maharetli oyuncuları bellidir, hatta neredeyse bunun sırası bile vardır. Her düğünde aynı eşlerle aynı sırada meydana çıkarlar... Baksan 'Ha şimdi falancaların sırası' demeye kalmadan meydana çıkarlar... Genelde oyun sırasını odabaşı belirlerdi, lakin burada kaşığı kapan meydandadır... Aklımda kaldığı kadarıyla en bilinen ikili Sıntırların Reşat ile Buruşakların Ekrem idi... Hatta onların 'bizi oynatmadılar' diye eve vardıklarında sızlandıkları söylenir... Erkek oyunlarından aklımda kalanlar; gırık, sepetçioğlu, çiftetelli... Meydana çıkan herkes döner döner bunları oynardı...
Gızevi önündeki eğlencelerin amacı güveyi oynatmak olsa da, oyunların dışında başka bazı seyirlik faaliyetler de yapılır. Eğlencenin bir parçası olan seyirlik oyunları sergileyeneler de güveyinin arkadaşları, yani doğal düğüncülerdir. Kalabalığın sıkıldığı anlarda birden ortaya çıkar, ortalığı kırıp geçirirler. Önceden hazırlık gerektiren bu şenliklerin en bilineni deve zenne/yenge oyunudur.
Deve oyununda kullanılan üç asıl gereç merdiven, annat ve géridir... Annatın üç dişi örtme gibi kara bezlerle çevrilerek tuhaf bir üçgen cisim elde edilir. Bu, devenin başı olacaktır. Bir dambeş merdivenini, altına dört kişi girerek kaldırır. Aradaki iki kişi basamakların arasından kafasını kaldırır yahut yüksekçe bir şeyle çıkıntılık yapar; bu çıkıntılar devenin hörgücüdür. En arkadakinin kısa boylu olmasında fayda var, merdivenin önündeki kişi ise önceden hazırlanan annattan deve başını bir bayrak gibi tutar. Bu vaziyetteki düzeneğin üzeri bir géri ile örtülünce ortaya koyu kızıl renkli bir deve silueti çıkar. Devenin yuları bir elinde, değneği diğer elinde beşinci kişi meydana kervancı gibi girer. Def, tencere sesleriyle deveyi oynatır. Bu tuhaf yaratık ve oynadığı tuhaf oyun, ortalığı eğlenceye boğar...
Bir müddet sonra kervancı, elindeki yular yerine bir tef/tepsiyle çıkagelir. Diğer elinde yine değnek vardır; ama yanındaki deve değil kadın kılığına girmiş birisidir... Tuhaf oyun ve taşkınlıklarla meydanı bu kez de zenne/yenge doldurur...
Bu en eğlenceli Cumartesi gecesinden sonra her iki tarafın düğüncülerine ertesi gün de iş düşüyor; gelin çıkarma ve gelin alma... İkisine birden gelin indirme denilen bu törenle düğün ve düğüncülük sona erer...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder