Dernek katılımcıları davetlilerden oluştuğu için yiyip içmekle mükelleftirler, onların dernekten her türlü memnun ayrılmaları hedeflenir. Bu yüzden hiç bir eksik olmamalı, yemek menüsü haricinde servis hizmeti de tam yapılmalıdır. Kalabalık derneklerde bu işi yapacak personel de kalabalık olmalıdır. Onlara Anıtkaya'da 'ayağın' deniliyor.
Ayağınlar davet sahibinin yakını gençlerden oluşuyor. Genelde gönüllü olarak kendiliğinden hizmete koşarlar, gerekirse dernekten önce rica ile görevlendirilebilirler. Çevresi geniş, sevilen yahut zengin dernek sahibinin ayağını da çok olur.
Temel görevleri davetlilerin yiyip içmesine hizmet etmektir. Sofralara (eskiden yer sofralarına) tabak ve tepsilerle yemek servisini yaparlar. Sofradakilerin varsa kaşık, su, tuz gibi isteklerini karşılarlar. Yemek takviyesi gerekirse boş tabak/tepsiyi doldurup getirirler. Bazısı elinde güğüm ve kupa ile su dağıtır. Hasılı, dernek boyunca ayağınlar ortalıkta koşturup dururlar.
Son dönem düğün ayağınlarına eskisi kadar iş düşmüyor. Bununla birlikte tek tip yazmayı kollarına bir pazubant gibi bağlayıp yine ortalıkta koşturdukları görülüyor...
Şimdi gelelim bu delikanlılara Anıtkaya'da neden ayağın denildiği hususuna...
Temel ve gerçek anlamı yürüme organımız olan 'ayak' kelimesi ile ilgili sayısız deyim var Türkçede. Konuyla ilgili olanlarına kabaca bakalım...
İlk dikkat çeken deyimler ayak altı ve ayak üstü... Ayak altında olmak o varlığın değersizleştiğini, hakir görüldüğünü bildirir. 'Ayağaltında dolaşma' diye azarlanan birinden de aslında yapılacak önemli işlere engel olmaması istenir. Burada biraz ayakbağı durumu seziliyor. Her durumda ayakaltı deyimdeki gizli aşağılama anlamı öne çıkıyor... Ayak üstü deyiminde ise buradakinin zıddı bir anlam beklenirken pek de alakalı olmayan bir manayla karşılaşırız. Acele, hazırlıksız olarak oturmadan yapılan iş ve konuşmaları anlatır. Ayaküstü işlere en güzel örnek Osmanlı Devlet yönetimindeki ayak divanı olabilir...
Önemsiz işlerin görülmesi durumu ayak işi deyimiyle anlatılmış. Bu işleri yapan kimselere ise ayakçı deniliyor. Burada da önemsizlik, değersizlik duygusu vurgulanıyor. Bu konuya tekrar döneceğiz; ama ayak kirasının da ayak işleri ve ayakçılıkla ilgisi bulunduğu unutulmamalı...
Anıtkaya'da çok kullanılan 'ayakta gomek' deyimi, kendisi yüzünden başkalarına sıkıntı vermek anlamında... Onu rahat ettirmek için insanların seferber olması, bu yüzden başkalarına rahatsızlık vermek gibi, hafif bir 'kusura bakmayın' edası var... Genellikle misafir - evsahibi ilişkilerinde karşılaşıldığını da belirtmek gerek... Yine Anıtkaya'daki 'ayakta galmek' deyiminin beklenen bir iş sonuçlanana kadar endişelenmek anlamıyla, 'ayakta gomek' ile yakın ilgisi var...
Ayakaltı ile ayaküstü durumuna benzer ikili deyim ilişkisi ayağına dönmek ile ayağına dolanmak arasında da görülür. Ayağına dönmek, birinin her istediğini yerine getirmek, emrine amade olmaktır. Ayağına dolanmak ise tam tersine önemli bir iş sırasında ona ayakbağı olmak suretiyle ket vurmaktır. Ayrıca ayağına dönmekte, ayak kelimesinin sosyal konum, makam, huzur anlattığı da gözden kaçmıyor...
İnsanlar arasındaki değer manasına gelen sosyal konum, en çok ayağına gitmek deyiminde göze çarpar... Birisinin ayağına, yaşından veya sosyal konumundan dolayı saygıyı hak ettiği için gidilir. Buradaki ayak, o kişinin bulunduğu yer; yani makamı, huzurudur... Aynı deyimin 'ayağına götürmek' biçimi de vardır. Ayağına getirtmekte ise ayrıyeten güç kudret, iktidar; biraz da kibir manaları gizlidir...
Kendi ayağıyla gelmek deyiminde bunların hiç biri yok, emek harcamadan bir şeye ulaşma yahut aptalca bir tuzağa düşme durumu var... Yalnız el ayak öpmek, ayağını öpmek, ayaklarına kapanmak deyimlerinde çok alçaltıcı bir durum tasvir edilir. Yalvarmanın da ötesinde rezil bir durum...
Bir de ayak takımı var ki, o konuya hiç girmeyelim...
Bu örneklerdeki ayak kelimesi, kişinin toplum içindeki yeriyle ilgili olduğu çok açık; sosyal konum, mevki dediğimiz şey budur. Deyimlerin her birinde sosyal anlamda değer/değersizlik hususu vurgulanmış...
Eğret/Anıtkaya odalarında bızağlık (buzağılık) denilen bir bölüm vardı. Çocukluktan delikanlılığa geçiş eşiğindekiler burada otururdu. Uslu durduğu ve istenileni yaptıkları sürece odada bulunmalarına izin verilirdi. Görevleri oda ile dış dünya arasında irtibatı sağlamak. Dış dünya dediğimiz şey, oda ahalisinin evleri ve köydeki diğer odalardır. Evlerden bir şey getirilecekse, diğer odalardan birine bir haber gönderilecekse bunu yapacak olan bızağlıktakilerdi. Ayrıca çabuk boşalan su küpünü çeşmeden/kuyudan doldurma, sobaya bakma, odayı süpürme, bardak yıkama gibi işler de onlara bakardı. Bütün bu önemsiz işler oda cemaatine göre ayak işidir, bu yüzden ayakçılar tarafından görülür. Bızağlıktakilerin bir adı da ayakçı oluyor... Bızağlık boş ise, yaşça en küçük kişiler ayakçılık yapardı...
İşittiğime göre odalardaki ayakçılara bazen ayağın diyorlarmış... Zaten Anıtkaya'dan başka yerde rastlanmayan ve davetlilerin ayağına dönen, hizmeti onların ayağına götüren ayağınların odalarda ayak işlerini gören ayakçılarla ilgisi olmadığı düşünülemez...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder