18 Eylül 2023

Gobak Kuyuları

 
    Salih amel, insanların yararına yapılan her işin genel adı olarak çok kullanılan bir söz. Yol üstündeki bir taşı alıp kenara koymak, salih amele en basit bir örnek gösterilir. Eski adamların böyle yol temizliği yapmalarına çok şahit oldum. Şimdilerde ise, bir arabanın lastiğini patlatır diye çivi, vida gibi şeyleri yoldan alıp kenara koyanlara rastlayabilirsiniz. Bu da salih amelin en küçük göstergesiymiş...

    Bir de sadaka-i cariye denilen bir kavram var. İnsanlığın hayrına bir iş yapıyorsun, o işin sonucundan yararlanıldığı sürece senin sevap defterine gelir kaydediliyor. Ölsen de fark etmiyor, o hayırlı işten birileri yararlanıyorsa sana sevap olarak geri dönüyor. Bu yararlanma insanlarla sınırlı değil tabi; hayvan haşerat, kurt kuş da yararlansa sevap kazanıyorsun. Diyelim bir dere üstüne köprü yaptırdın. O köprü sağlam kalıp üstünden insanlar, hayvanlar gelip geçtikçe hesabına sevap yatırılıyor... Sevap hesabı sürekli aktığı için de bu hayırlı işe sadaka-i cariye (devamlı akan sadaka) denilmiş... Siz buna ucu açık salih amel diyebilirsiniz...

    Kim istemez ki hiç kapanmayan bir hesabı olsun ve bu hesaba durmadan gelir kaydedilsin... Bu yüzden insanlar yaptıkları hayırlı işin kendi ölümlerinden sonra da sürüp gitmesi için bunu bir sisteme bağlamak istemişler, böylece ortaya vakıf eserler çıkmış... Adam köprüyü yaptırdıktan sonra öylece bırakmamış; köprünün bakımı, sağlamlaştırılması, gerektiğinde ek kemer yapımı, düşen taşların yerine konulması vs. durumlarda kullanılmak üzere mesela bir dükkanını vakfetmiş. Onun kirası köprüye kullanılsın demiş. Köprü hep ayakta kalsın ki, adama manevi gelir kaydı sürsün. Mantık bu...

    Mesele ebedi hayat olunca, insanlar ona yatırımı ciddiye almışlar. Bu yüzden Osmanlı'da müthiş bir vakıf ciddiyeti var... Öyle vakıflar kurmuşlar ki şaşırmamak elde değil: Yaralanıp yolda kalan göçmen kuş vakfı, Fakirlikten evlenemeyen gençler vakfı, Fakir kızlara çeyiz vakfı, Parasını düşüren çocuk vakfı, İlkokul çocuklarına piknik vakfı vs... Bütün bunlar güzel bir davranışı ölümsüzleştirmeye yönelik şeyler... 

    Amacım kafa ütülemek değil, mevzuya geliyorum...

    Eğret'in bilinen üç vakfı var: İlki Hacı İbrahim Zaviyesi Vakfı, Tekkeyeri mevkkinde vakfa ait tarlalar varmış... İkincisi Kervansaray Vakfı, Dağ'da Hanyeri denilen mevkinin bu vakfa ait olduğu sanılıyor... Bilinen üçüncü vakıf ise Cami-i Şerif Vakfı ki Cuma Camisinin vakfıdır. Gazlıgöl taraflarında bu vakfın arazileri varmış. Vakıflar kapatıldıktan sonra Cami-i Şerif Vakfının Hayır Cemiyeti'ne dönüştürüldüğü anlaşılıyor...

    Eğret gibi eski bir yerleşim yerinde sadece üç vakıf bulunması düşündürücü. Bizim insanımızın iyi, güzel, yararlı, hayırlı işlere (salih amel) uzak olduğu sonucunu mu çıkarmalıyız bu işten? Elbette hayır... Eğret tarihinde çok sayıda vakıf var, bunların en güzel örneği Kır Çeşme ve Kuyuları adıyla listelendi... Burada adı geçen yüze yakın kuyunun, çeşmenin her biri ayrı bir vakıftır ve adıyla anıldığı zat için açık hesaptır... Çünkü bunlar susuzluk çeken insan, hayvan bütün mahlukatın emrine sunulmuş. E bunun ne kadar saygıdeğer bir davranış olduğu malumumuz...

    Eğret Kuyularından dördü Gobak Guyusu, Gobağın Guyu yahut Gobakların Guyu diye anılıyor. Bunların biri köy içinde, Gobakların evin bulunduğu meydanda, şimdi Apak (Mevlüt Kopan)ın evin tam karşısında idi. İkincisi Üçgözköprüye yakın susa kenarında, üçüncüsü Çatalüyük-Gocagedik mevkiindeki derede, sonuncusu ise yeni Mezarlığın ardındaki derede bulunuyordu...

    Güneydeki susa kıyısındaki kuyunun Zeliha Ninenin hayratı olduğu söyleniyor. Bu doğruysa onun kazdırılması Gobak Dede sonrasına rastlar; çünkü Zeliha Nine, Gobak Dedenin gelini oluyor... Köy içindekinin ise ne zaman ve kim tarafından kazdırıldığı bilinmiyor, çok daha eski bir tarih olmalıdır... 

    Çatalüyük ve Bağlar tarafındaki iki kuyunun bizzat Gobak Dede (Hatiboğlu Hasan) tarafından kazdırıldığını öğrendim. Şu durumda yaklaşık 150 yıl öncesinden söz ediyoruz demektir. 1830 doğumlu Gobak Dede bu hayrını orta yaş döneminde yaptıysa, 1870 gibi bir tarih biçilebilir...  

    Gocagedik'teki iki dönüm tarlayı kuyu için ayırmış. Kazılmış, su bulunmuş, taşları örülmüş, bileziği konulmuş, aharlar yapılmış. Kovasıydı zinciriydi, dolabıydı sereniydi tam tekmil bir kuyu olmuş... İki dönüm tarla da kuyunun çevresine güzel bir avlu olmuş; mal maşat, at araba rahat yanaşsın diye... Aynı o şekilde diğer taraftakini de eksiksiz tamamlayıp insanlığın hizmetine sunmuş. Sağlığında bu kuyuların eksiğini gediğini tamamlamış, vakti geldiğinde taşını gübürünü temizlettirmiş. Bu hizmetin önemini bildiği için de kendinden sonrasında kuyularda kullanılmak üzere Çalıyayla mevkkindeki 12 dönüm tarlasını vakfetmiş... Buna dair vakfiye filan var mıydı bilinmiyor; ama 'bu tarlayı ekenler, kuyuların bakımını yaptırıp diğer ihtiyaçlarını karşılasınlar' diye vasiyet etmiş. Belki de yazılı bir belge de bırakmıştır...

    Kuyuların ihtiyaçları neler olabilir? Ahar bozulur, tamiri gerekir; seren kırılır, yenilenir; zincir kopar, tamir edilir; kova düşer, yenisi alınıp takılır... Bunun gibi şeyler yani... Gobak Dede akıllı adam; maksadı namı yürüsün değil, sevap defterine sürekli bir şeyler yazılsın... Gobak Dededen pay biçilsin, diğer bütün çeşme ve kuyu vakıfları da böyle...

    Böyle mübarek bir hizmet vesilesi olduğu için vakıf malları her zaman kutsal ve  dokunulmaz bilinmiş. Fakat bir dönemden sonra toplumdaki bu hassasiyet körelmiş... 

    Sonra bir de baktık ki ne vakıf kalmış ne kuyu... Kuyu cenazesine benzer bir kaç koflamış ağaç parçası, bir iki ahar kırığı yere serilmiş. Çevresindeki açık alan sürüle sürüle kuyu bileziğinin burnuna dayanmış; neredeyse kuyunun cenazesi oradan sürgün edilecek...

    Eskilerin salih amel, sadaka-i cariye anlayışı nerede, biz neredeyiz. Öyle bir savruluş savrulmuşuz ki...

    Neyse ki insandan ümit kesilmeyeceğini gösteren güzel örnekler de var. Körelen kuyuların dibine artezyen kuyusu açtıran duyarlı bir kaç kişiyi duydum. Güneş enerjisiyle su pompalayan çeşmeler yaptıranları zaten biliyoruz. Bir salih amelle dünya güzelleşiyor...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder