04 Nisan 2022

İlk Av

 

    [Aşağıdaki yazıyı İresilhoca (Resul Ayas)ın oğlu Mustafa Ayas yazdı.]

    Kelmısdıfanın Avcılığı

    Her yerin buz tuttuğu, karın çok olduğu bir kıştı. Mardakların Odada teneke sobanın verdiği sıcaklıkla, yaşlılar ve üç beş çocuk, yatsı namazından sonra muhabbete kulak kabartmaya başlamıştık. Zaten orada bulunmamızın nedeni buydu; sohbet dinlemek, hizmet etmek...

    Babam imamdı, az konuşur; ama ortaya bir ateş koyar, kenara çekilirdi... İyi avcılar vardı yaşlılardan, Kel Mustafa, Keskin Dayı, Kemiğin Ali... Çay zaten eksik olmazdı... Daha ilk bardaklarını bitirmeden, babam Keskin Dayı'ya gözüyle işaret etti ve "Kel Mıstığa nasıl avcılığa başladığını sor hele" diye fısıldadı.

    Keskin Dayı, ufak boylu, kısık gözlü, muzip mi muzip biriydi. Kel Mustafa'ya dönerek "Len sen nasıl avcı oldun, nasıl çoban oldun, de bakam." dedi. Mustafa Dayı önce duymazlıktan geldi, sonra Keskin Dayı'yı "Yav işin yok mu senin!" diye tersledi. Kalabalık güldü; ama her bir ağızdan ısrar edilince, dayanamadı ve gülerek takgasını dizine koyup, başladı anlatmaya:

               ***

    13-14 yaşımda falandım herhalde, bubam hasta oldu. Koyuna gidilecek ama hasta olduğundan bana "Bugün sen git koyuna, falanca filanca, bilmem kim seni kollarlar. Onlarla gider gelirsin" dedi. Ben hiç evden çıkmamışım, dağ görmemişim çocuğum daha, korktum; ama birşey de diyemedim. Babam korktuğumu anladı ve "Al bunu da yanına" diyerek elime tabancasını tutuşturdu. Sırtımı sıvazladı, sert bir sesle "Aman Mıstığım, canavarlara dikkat et, çok bu aralar mındarlar" diye de uyardı. Tabancayı görünce merak ve hevesle belime taktım; ne korku kaldı bende ne telaş.

    Akşam çobanlarla beraber arkalı önlü, sürüleri köyden çıkarmaya başladık. Dağa vardık; ama bende bir hava, bir hava... Elim belimde devamlı tabancamı elleyip duruyorum. Neyse, akşam oldu; bende ne hava kaldı, ne de cıva... Korkmaya başlamıştım... Babamın beni emanet ettiği çobanların yanından ayrılmamaya çalışıyordum. Genç adamlar, laklak ediyor gülüyor eğleniyorlar... Ben ise sadece saf saf bakınıyorum. Geç vakit oldu, uykum da geldi; ama koyunlar var, nasıl edeceğimi bilemedim.

    Benim uykumun geldiğini anladılar ve "Sen bu kuytuya yat, köpekler var, biz varız..." dediler. Kepeneği üstüme aldım; ama korkudan uykum kaçtı, uyumadan bakarım sağa sola, diye düşündüm. Bir vakitten sonra üşüdüm, kepeneğin içinde az daha büzüldüm. 

    Uyumuşum... Gecenin kör vakti üzerimden köpekler havlayarak geçtiklerinde uyandım... Ortalık zifiri karanlık... Ayın ışığı zayıf... İleride bir karmaşa, bir hareketlilik var; ama ne olduğu belli değil. Öbür çobanlar sürülerle başka taraflara gitmişler herhalde, kimse kalmamış. Köpekler havlıyor, sağa sola koşuyor. Ben durmadan bağırıyorum; ama kime ve niçin bağırdığımı da bilmiyorum. Belimdekini çektim, ileride alaca belece koşuşturan canavarlara doğru verdim ateşi... Tabancanın sesine köpekler sustu, ortalıkta koşan alacalar falan kalmadı, ak koyunlar zaten belli... Korkudan bir yere gidemedim. Kayaya oturdum, ortalık ağarana kadar yerimden kıpırdamadım. Ortalık aydınlanınca dağılan sürüye doğru gittim... Bir de ne göreyim, üç tane keçi var yerde, ölmüşler... Biri de gözleri yarı açık, can çekişiyor... 

    Mevzu netleşti, ben korkudan keçilere ateş etmişim canavar diye.

    Keçiler de zaten bizim değilmiş, katımmış. Babam sahibine keçilerin parasını ödedi... Hem de beni öyle bir dövdü, vay anam vay!..

                ***

    Bugün gibi aklımda; Kelmısdıfa, o tatlı kısık sesi ve sakin üslubuyla bir anlattı, oda yarıldı gülmekten ...

    Berbat adamdı...



03 Nisan 2022

Gobaklar - Kaçmaz


    Hatiboğlu Mehmet'in torunlarını incelemeye devam... Gobak Dede Hatiboğlu Hasan 1829 yılında doğmuştu. Ele aldığımız onun çocuklarıdır; en küçük oğlu İbrahim çocukları günümüzde Kopan soyismini taşıyorlar... Sırada Gobak Dedenin ortanca oğlu Hüseyin var...

    Aslında Hüseyin ile Mehmet'in hangisinin ortanca hangisinin büyük olduğunu bilmiyoruz; çünkü ilk kayıtlar tutulduğu sırada doğmamışlardı, son kayıt sırasında da hayatta değillerdi. Tahmin yürüterek Hüseyin'in Mehmet'ten küçük olduğunu düşünüyoruz...

    Hatiboğlu söyleyişi halk arasında zamanla yalnız Mollaosmanlar kanadına bırakılıyor. Hüseyin'e de, babasıyla ilişkilendirerek 'Gobakların Hüseyin' denilmeye başlanıyor...

    Gobakların Hüseyin, 1860 doğumlu Ayşe/Eşe ile evlenmiş. Ayşe Hanımın Türkmen Abdullah kızı olduğu tahmin ediliyor. Böylece Hüseyin, Apdıramanların Abdurrahman (Curak babası) ve Müdüroğluların Ahmet ile bacanak oldu... 

    Dört oğulları var; lakin onların bir de Halime adında ablaları var ki Mardakların Hüseyin dedenin eşi oluyor. Halime Nine sayesinde Mardaklarla kurulan bu bağ, belirgin bir şekilde ileriye doğru güçlenecektir...

    Halime 1883'te doğmuştu... Oğulların büyüğü Halil ise ondan iki yıl sonra 1885 yılında doğdu. Yılıklardan olduğu düşünülen Fatma Hanım ile evlendi. Gobakoğlu Hüseyin'in dört oğlunun büyüğü Halil hakkında bilgi bu kadar. Çocukları oldu mu, yoksa çocuksuz mu öldü; Cihan Harbinde filan mı kaldı, bilinmiyor... Ama vefat ettiği kesin... Fatma Hanım sonradan Sıntırhüseyine varmış, Garakazımın anasıdır. Orada 1960 yılında vefat etti...
    

    1. Garabacak

    Gobakoğlu Hüseyin'in ikinci oğlu İsmail 1889 yılında dünyaya geldi. 'Garabacak' diye lakaplandı. Karacaahmetli Hamide Hanım ile evlendi. İkisi kız olmak üzere altı çocukları oldu. Kızlarının büyüğü, halası Halime'nin adını aldı ve onun evliliğiyle kurulan Mardaklar bağı doğrultusunda, Mardakların Kelmısdıfa eşi oldu. Küçük kardeşi Eşe (Ayşe)ye ise ninesinin adını koydular. O da yine Mardakların Ahmet eşi oldu. Ablası gibi, İsmail'in iki kızı da Mardaklara gitmiş oldu. Bu evliliklerde Halime Hanımın etkisi kesin gibidir...

    Garabacağın Seydi Ahmet
    Büyük oğlunun adı Seydi Ahmet... 1914 yılında doğdu. Karacahmet Köyündeki Karacahmet Sultan'ın makamına hürmeten; erkek çocuk doğarsa Seydi Ahmet, kız doğarsa Sultan ismi vermek gibi yaygın bir adet var. O köyden olan Hamide Hanım, ilk oğluna bu sebeple Seydi Ahmet adını koydurmuş olmalı.  

    Seydi Ahmet, Eğret dışından Hatice ile evlendi; ama tam olarak nereli olduğu bilinmiyor. Celil, Salih ve Yakup adını verdikleri üç oğulları oldu. 

    1937 Yılında doğan Celal/Celil, önce Sakaların Kelbekir kızı Bahriye ile evlendi... Ahmet ve Mehmet adında iki oğulları oldu. Bilallerin Halil kızı Hüsniye ile evlenen Ahmet, Ziraat Bankasından emekli olduktan sonra İhsaniye'ye yerleşti. Şimdi orada oturuyor... Mehmet ise Buruşakların Kırtümmet Hüseyin kızı Şerife ile evlenip Şampayanın Tacittin ile bacanak oldu. İzmir'de yaşıyordu, 2023'te orada vefat etti... Celil, sonradan Eğret dışından ikinci evliliğini yaptı. Bir kız, iki erkek çocuğu oldu. Kız, Bilallerin Osman Kaynar eşi oldu. Oğullarının adları ise Salih ve Yakup idi, Anıtkaya dışından evlendiler ve İzmir taraflarına yerleşip oralarda yaşadılar... Celil kendisi 2014 yılında vefat etti...

    Seydi Ahmet'in 1940'ta doğan ortanca oğlu Salih'e 'Garagaş' derlermiş. Dişçilik yaptığı için bir lakabı da 'Dişçi Salih' idi. Bilallerin Apil kızı Kerime ile evlendikten sonra Karakaş Salih, Almanya'ya gitti, orada çalıştı, yerleşti ve 2020 yılında vefat etti. Çocukları Sunay, Gülay, Şenay, Nuray ve Tuncay halen Almanya'da ikamet ediyorlar...

    Yakup 1947 yılında doğmuş. Herhalde evlenme fırsatı bulamadan 1968 yılında vefat etmiş... Gobakların Garabacağın Seydi Ahmet de 1977 yılında vefat etti. Eşi Hatice Hanımın ölüm tarihi ise 1984...

    Kel Şaban
    Garabacak İsmail ortanca oğluna Şaban adını koydu. Şaban Ayında doğanlara genelde bu isim verilirdi, demek ki 1929'un Şaban ayında doğmuş... 'Kel Şaban' olarak tanındı.

    İlk olarak Gasapların Araphüseyinin kızı Maksude ile evlendi. İki çocukları oldu, tazeyken öldüler. Sonra 1952'de Maksude Hanım da vefat etti...

    İkinci olarak Karacaahmetli Fatma Hanım ile evlenmesinde annesi Hamide Hanım'ın etkisi olabilir. Dört kız, iki oğlan olmak üzere altı çocukları dünyaya geldi. Büyük kızı Maksude, İbişlerin Yakup Tür eşi; onun küçüğü Sunay, Kedivelilerin İbrahim oğlu Ramazan Ildız eşidir. Diğer kızları Hamide ile Emine Anıtkaya dışına gelin olmuşlar... 

    Büyük oğlu Ömür de yine Anıtkaya dışından evlenmiş; 2016 yılında vefat etti... 

    Küçük oğlu Hüseyin, Cingenalilerden Süleyman Saçan'ın kızını aldı. Burada dikkatimizi çekmesi gereken bir husus; Kelşabanın bir kızına kendi annesinin, bir oğluna da dedesinin adını koymasıdır. Hamide ismini diğer kardeşlerinde de görmek mümkün; lakin Gobakların Kaçmaz kolunda Kelşabanın oğlundan başka Hüseyin adlı birini duymadım. Oysa bilindiği üzere dipdede Hatiboğlu Hüseyin'dir...

    Eşi Fadime Hanım 1995, Garabacağın Kelşaban ise 1996 yılında peş peşe vefat ettiler...

    Kör Halil
    Gobakların İsmail'in üçüncü oğlu Halil 1931'de doğdu... Oğluna bu ismi vermiş olmasından yola çıkarak, ağabeyi Halil'in erken yaşta öldüğü (büyük ihtimal şehit olduğu), hatırasını yaşatmak için bir oğluna onun adını verdiğini düşünebiliriz. 

    Kendisine 'Motur Halil' veya 'Kör Halil' diyorlardı. Halimeninmehmet kızı Makbule ile evlendi. Makbule Hanımın da Hatiboğlulardan olduğunu unutmayalım. İki kız, iki erkek dört çocukları oldu. Büyük kızlarına ninesinin adı Hamide ismini koydular ve onu Apdıramanlardan Kelhasan oğlu Muzaffer Kirkit ile everdiler. Küçük kızı Aynur ise Çulluların Köralosman Çavuş oğlu Selim Haykır eşidir. 

    Büyük oğlu, Garabacak dedesi İsmail'in adını aldı ve Müdüroğlunun Cemal'ın kızı Kezban ile evlendi. Kezban da İsmail'in Halime halasının torunudur... İsmail 2020 yılında vefat etti... Moturhalilin küçük oğlu Şeref ise Anıtkaya dışından evlendi.

    Körhalil veya Moturhalil; 2011 yılında vefat ettiğinde seksen yaşında bulunuyordu...

    İbrahim Kaçmaz
    İsmail'in küçük oğlu İbrahim... Çanakkale şehidi amcasının adını alan İbrahim, Gavalcılardan Havva ile evlendi. Hamide, Elveda ve Fatma adında üç kızları oldu. Büyük kızı Hamide, Mardakların Ahmet oğlu İsmail Saki eşidir. İsmail ile Hamide hala-dayı çocuklarıdır. Elveda ile Fatma Anıtkaya dışına gelin oldular, Ankara'da yaşıyorlar. Babaları İbrahim 2006 yılında vefat etti...

    Çocuklarını ayrıntılı verdiğimiz Garabacak İsmail 1943 yılında 54 yaşındayken vefat etti...


    2. Salih

    Salih, Hatiboğlu Hüseyin'in dört oğlundan üçüncüsüdür. 1891 Yılında doğdu. Kekliklerden Hasan kızı Hatice ile evlendi. Hatice Hanım'ın anası Arzılardan, aslında Hatice'yi bakıp büyüten de Arzılar; ama babasına istinaden hep Kekliklerden diye söyleniyor... 

    Biri kız beşi oğlan, altı çocukları oldu. İsimleri Hasan Hüseyin, Kemal, Ayşe, Hilmi, Kazım ve Mahmut... En büyükleri Hasan Hüseyin 1919'da doğmuştu, üçüncü Ayşe ise 1924'te... İkisi de 1926 yılında öldüler... Bu vaziyetteyken 1937 yılında Gobakların Salih vefat etti... Dört oğlunun en büyüğü 14, en küçüğü ise bir yaşındaydı... Hatice Hanım dört yetimiyle yeniden evlendi, çocuklarını tay götüremeyeceğine göre kocası içgüveyisi olmalıydı. Böylece Körüslerin Akömer ile evlenmiş oldu. Orada 1941 yılında Veysel Kök doğdu... Sonra Akömer ile de ayrıldılar, 1972 yılında vefat etti...

    Hayatta kalan dört oğluna bakacağız. İki numara Hilmi'den başlayalım, 1928 yılında doğmuştu. Hastacaktı veya askerdeyken hastalandı... Kurtulamadı ve 1948 yılında vefat etti... Bundan sonra Hilmi'nin üç kardeşi de (Kör Kemal, Goca Kazım, Pafıldak Mahmut) oğullarına onun ismini koydular. Hatta Gobakların diğer kolunda, Çerçi Mehmetin torunu Hilmi Kopan'ın adı da bundan yadigar...

    Kör Kemal
    Üç kardeşin büyüklerinin adı Kemal; kurtuluştan hemen sonra 1923'te doğduğu için Mustafa Kemal hatırasına bu isim verilmiş olmalıdır. 'Kör Kemal' olarak bilinen Kemal, Keçilerden Gulaksız İbram kardeşi Fadime ile evlendi. İdirizlerin Kelidiriz, Kinislerin Çitili Mehmet ve Tatıresilin Mustafa ile bacanak oldular...

    Biri kız, altı çocukları oldu; isimleri Salih, Hilmi, Hüsnü, Hasan, Aynur ve Adem... Tek kızı Aynur, Mardaklardan Kelmısdıfa oğlu Alaattin Saki eşidir...

    Büyük oğlu, dedesi Salih'in adını aldı. Cavanın İbram kızı Ayşe ile evlendi. Onların da iki kız, iki oğlan dört çocukları oldu; oğlanlar Tuncay ve Ahmet'tir... Dedebaşı denilen yerdeki türbeden Yeşil Cami'ye doğru inen küçük bir aralık vardı. Orayı satın alan Salih, bina yaparak kapatmayı düşünüyordu. Tatıresil 'Orası göremediğimiz bazı varlıkların mekanı olabilir, onları rahatsız etmekten sakın. Burayı kapatmaktan vazgeç, bak sonra genç ölürsün' diye nasihat etti. Ecel başka bir şey tabi; ama Salih'in 1986 yılında genç yaştaki ölümüyle ilgili böyle bir şey anlatılıyor...

    Kör Kemal'in ikinci oğlunun adı Hilmi; hakkında bilgi bulamadım...

    Hüsnü ise üçüncü oğludur, 1953'te doğdu... Dayısı Gulaksız İbram kızı Sultan ile evlendi, Azıraklının Ahmet Kalkan ile bacanak oldular... Bir oğlu bir kızı olan Hüsnü de 1979 yılında genç yaşta vefat etti... 

    Kör Kemal'in dördüncü oğlu Hasan, 'Topal Hasan' diye bilinirdi. Delimısdık kızı Adalet ile evlendi, Çakırosmanın Mustafa ile bacanak oldular... Kemal ve Hüsnü adını koyduğu iki oğlu var...

    Adem, Kör Kemal'in en küçük oğlu... Anıtkaya dışından evlendi. Üç kızı var; birisi Gulizlerden Aziz oğlu Ahmet eşidir...

    Eşi Fadime Hanım kendisinden önce 2005'te öldü; Körkemal ise ondan dört yıl sonra 2009 yılında vefat etti...

    
    Goca Kazım
    Gobakların Salih'in, yaş sırasına göre diğer oğlunun adı Kazım; 1931 yılında doğdu. Babası öldüğünde altı yaşındaymış... Sonradan uzun boylu ve iri yapılı oluşundan olsa gerek 'Goca Kazım' diye lakaplandı. 

    Gocakazım, İdirizlerden Hamsincinin Delimemet kızı Cemile ile evlendi. Deligızın Arif, Güdükahmetin Emin, Danaların Mehmet ve Timitirinin Mehmet ile bacanak oldular... Cemile Hanım ile dört kız, bir oğlan beş çocukları oldu; Fadime, Sevim, Nevin, Birsen ve Hilmi... 

    Cemile Hanım 1963 yılında vefat etti... Bundan sonra Gocakazımın bozulan düzeni bir daha dikiş tutmadı. İkinci olarak Hatiplerin Ömer Faruk'tan dul kalan Garahmetin kızı Hacer ile evlendi; 1967'de Hacer Hanım vefat etti. Sonra Gıdilerden Raziye ile evlendi, 1993'te Raziye Hanım vefat etti... En sonunda Anıtkaya dışından son hanımını aldı ve 2011 yılında kendisi de vefat etti...

    Çocuklarına bakacak olursak, kızları; Fadime, Alçakların Hacıemin oğlu Mehmet As eşi; Sevim, Sağırlardan Ali Osman Hoca eşi; Nevin, Çolakların Halil Kurt eşi; Birsen,  Hacıların Şerafettin oğlu Süleyman Azbay eşi oldular...

    Gocakazımın tek oğlu Hilmi, Delibayram kızı Ayşe ile evlendi. Büyük oğluna babası Kazım'ın, ortanca oğluna dedesi Salih'in adlarını koydu. Küçük oğlunun adı ise Soner... Kazım, Gecegondunun Nevzat Hocanın kızıyla; Salih, Hacılardan Parlak Mehmet kızıyla; Soner de Takkuşların Hüseyin kızıyla evlendi. Salih Anıtkaya'da oturuyor, Kazım ile Soner Anıtkaya dışında yaşıyorlar... Anneleri Ayşe Hanım 2018'de vefat edince, Gocakazımın Hilmi Anıtkaya dışından bir hanımla tekrar evlendi; kah Afyon'da, kah Anıtkaya'da oturuyor...

    Pafıldak Mahmut
    Gobakların Salih'in üçüncü oğlunun adı Mahmut, 1936'da doğdu; 'Pafıldak Mahmut' olarak bilindi. Çakırmehmet kızı Fadime ile evlendi. Çakırların da esasında Hatiboğlu/Gobakoğlu olduğu hiç unutulmamalı... Kelsaleğin Kirli ve Kölgecinin Halil İbrahim ile bacanak oldular... 

    Gobakların Pafıldakmahmut 2018 yılında vefat etti... Çocuklarına gelirsek; Fadime Hanımla onun üç kız bir oğlan, toplam dört çocukları oldu; isimleri Selime, Hilmi, Seviye ve Cemile'dir...

    Kızları Selime, Gocagulakların Mehmet eşi; Seviye, Kirlinin Mehmet eşi; Cemile de Delibayramın Ömer eşidir. Burada, Kirlinin Mehmet ile Seviye'nin teyze çocukları olduğuna; bir de küçük kızına, abisi Gocakazımın ilk eşi ölünce onun adını vermişler, buna dikkat çekelim...

    Tek oğlu Hilmi, esasında yaşlarına göre çocukları arasında ikinci sıradadır. Daldalların Gariban kızı Ömür ile evlendi. Ömür Hanımın annesi Azime de Gobaklardan... Hilmi, esnaflık yaptı; kadınların el işine yönelik malzemeler sattığı için 'İpçi Hilmi' diye tanındı. Sonra 'Tuhafiyeci Hilmi'... Daha sonra da otomobil ticaretine girişti ve 'Galerici Hilmi' oldu... Ve 2008'de bir trafik kazasında vefat etti.

    Hilmi ile Ömür'ün üç oğulları oldu. Büyük oğluna kendi dedesinin, ortancaya kendi babasının adını verirken; küçük oğluna da kayınpederinin adını koydu: Salih, Mahmut ve İbrahim...  Salih, Hassönlerden Terzi izzet'in kızıyla; Mahmut da yine Hassönlerden Güngör'ün kızıyla evlendiler. Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    3. İbrahim

    Hatiboğlu Hüseyin'in en küçük oğlu İbrahim'e geldik. 1894 yılında doğdu. Hakkında başka bir kayıt yok. Gobaklar cihetinden şifahi de olsa onunla ilgili bir bilgi alamadım. Köyü tespit edilemeyen Afyonlu Çanakkale Şehitleri arasında şu bilgiler, Gobakların İbrahim'inkiler ile örtüşüyor: "Afyonlu Hüseyin oğlu İbrahim; Üçüncü Kolordu, Ondokuzuncu Fırka, Onikinci Alay, İkinci Tabur, Dokuzuncu Bölük Nizamiye eri iken; 5 Mart 1915'te Merkeztepe'de şehit oldu." 

    ***

    Zaman geçtikçe Hatiboğlu Hüseyin'e Eğretliler Hatiboğlu demeyi bıraktılar; babasıyla ilişkilendirip ona da Gobakların Hüseyin dediler. Çocuklarına da tamamen Gobaklar deniyor; ama soyadları KAÇMAZ. Aslında önce onlarınki de Kopan imiş, sonradan değiştirmişler...

    


29 Mart 2022

Gobaklar-Kopan


    Daha önceden ölen kalan var mıydı, bilmiyoruz; ama Hatiboğlu Gobak Hasan'ın üç oğlu vardı... İbrahim bunların en küçüğü olmasına rağmen bugünkü Gobakların ana kolunu oluşturduğu için ondan başlıyoruz... 

    Gobak dedenin üç oğlundan başka ayrıca Atike, Hafize ve Fatma adlarında üç de kızı vardı... Atike ile Hafize İbrahim'in ablası oluyor, Fatma ise altı kardeşin en küçükleri...  

    Gobak Dede ile kimlerden olduğunu bilemediğimiz eşi Ümmühan Hanım, üç kız üç oğlanın ana babaları olarak yirminci yüzyıla yaklaşırken vefat ediyorlar...

    Üç kızın durumu şöyle; büyüğü Atike, 1859 yılında doğdu. Demirdelenoğlu İbrahim'e vardı, Şavalgadirin ninesidir... Ortanca Hafize 1862 doğumludur. Eminlerin Mehmet Emin'e vardı, iki oğlu erken vefat ettiler. Kızlarından yola çıkarak kendini tanımlamak gerekirse; Ethem ve Şimbilemin kardeşler ile Hacızekeriyanın ninesi/anneannesidir... Küçük kız Fatma 1876 yılında doğdu. Hacımahmutların Telli Halil eşi, Gocahasanın anasıdır; 1944 yılında vefat etti...

    İbrahim'e geliyoruz... 1869 Yılında doğdu, Gobakdedenin en küçük oğlu gibi görünüyor...  Eyüplerden Derviş Halil kızı Zeliha (Zele) ile evlendi. Zele Hanım beş kız kardeşin dördüncüsüdür, bu yüzden dört baldızı sebebiyle Gobakoğlu İbrahim'in bacanakları var...

    İlk bacanağı Küpelilerin İbrahim'dir. Küçükmehmet diye bilinecek oğlunu doğurduktan sonra Dervişhalil kızı Ayşe vefat etmişti. Küçükmehmet, Patlakların Çetenin kayınpederidir...

    İkinci bacanağı Çorcalıoğlu Mehmet'tir; Godalömer, Gavureyüp ve Büzükhalilin babası olan Çorcalı Mehmet vefat edince anaları Fatma Hanım Tongulların Hasan'a vardığı için onu da bacanakları arasında saymak lazım...

    Diğer bacanağı Söylemezoğlu İbrahim ki, Kırtişinapilin babası; Gıbış, Gociban ve Dıkmanın dedeleri olur...

    En son ve en küçük bacanağı ise Türkmenoğlu Ahmet olup, Aliefe ile Halilefenin babalarıdır...

    Gobakoğlu İbrahim ile Zeliha'nın 1889 yılında ilk çocukları Kezban doğdu. En küçük oğulları Hasan ise onların beşinci çocuğuydu. Bu arada hacca gitti, Hacı oldu... Yine kayıtlardan anlaşıldığına göre; 'Hatiboğlu Hacı İbrahim bin Hasan' 1910 yılının Eğret Muhtarıdır...

    Cihan harbi başladığında Gobakoğlu İbrahim, redif askeri olarak cephedeydi. Hangi cephede bulunduğu bilinmiyor; kesin olan bir şey var ki Hatiboğlu İbrahim, bu dönemde şehit oldu. Varisler arasında küçük yaşta biri (Hasan) bulunduğu için miras bölüşümü mahkeme kanalıyla yapılıyor, biz de bu mahkeme kararından öğreniyoruz şehit olduğunu. 1918 Yılında verilen kararın ilgili bölümü şöyle: "Eğret Köyünden ve Asâkir-i Şâhâne mensubu iken birliğinde vefât eden Hatiboğlu Hacı İbrahim bin Hasan bin Abdullah'ın verâseti nikahlı eşi Halil kızı Zeliha ile yetişkin kızları Kezban ve Ümmühan; yetişkin oğulları Mehmed ve Halil İbrahim ve küçük oğlu Hasan'a ait olduğu..." 

    Kararda Hatiboğlu İbrahim'in künyesinde dede adı olarak Abdullah yazılması bizi yanıltmasın. Şehidin veya ilgilinin babasından önceki ceddinin adı belirlenemediği durumlarda kayıtlara 'Abdullah' olarak geçirilmesi yaygın bir uygulama; çünkü bu ismin anlamı 'Allah'ın kulu'dur...

    Her bir oğluna 15387 kuruş, 7 para değerinde miras bıraktığına göre Gobakoğlu İbrahim, variyetli biriymiş. O günün Eğret ortalamasına göre böyle en azından...

    1889 Yılında doğan büyük kızı Kezban, babası şehit olduğunda Hacımahmutlardan Veli eşiydi ve ileride kendisine Çolağüseyin denilecek Hüseyin (Ildız)ın annesiydi. Yani Gobakoğlu İbrahim, torun sahibiyken şehit oldu. Diğer kızı Ümmühan 1904'te doğdu. Yörüğoğluların Ali Efe eşidir, teyze çocuğu oluyorlar...

    1. Çerçi Mehmet

    Üç oğlunun büyüğü Mehmet 1895 yılında doğdu. Babasının şehadeti sonrası, miras paylaşım kararının verildiği 1918 yılında asker olmadığı anlaşılıyor. Eğer öyle olsaydı, küçük kardeşi Hasan'ın hissesiyle birlikte onunki de Eytam Sandığınca güvence altına alınırdı. Oysa yalnız Hasan'ın hissesi blokeli görünüyor... Torunları onun 14 yıl askerlik yaptığını söylüyor... 4+8 Toplam 12 yıl rutin askerlik sisteminin son uygulanışı bunlara denk gelmiş, 12'yi 14 gibi anlamış olabilirler. Yahut Seferberlikte süre doğal olarak uzamıştır, arada izin kullanmıştır belki... 

    Biraz ayrıntıya girelim... Maraş'ta askerler, Doğveli filan da orada. Yedinci yılda kaçmış bu... Kaçmasaymış beş yıl daha orada kalacakmış, Doğveli kaçmadığı için öyle olmuş mesela... Maraş'tan Eğret'e, orada burada saklana saklana üç ayda gelmiş... Gelmiş ama; Afyon'da da bir yedi yıl askerliği daha var... Etti mi ondört yıl... Mesele anlaşıldı; Maraş'ta kalsaydı 12 yılda bitecekti, Mehmet Afyon'da iki yıl fazla yapmayı göze alarak firar etmeyi tercih etti...

    Böyle yapmasının mantıklı bir açıklaması var. Kardeşleri Halil İbrahim 1900, Hasan 1911 doğumlu... O kadar büyük iş yükünün altından kalkabilecek, işleri çekip çevirebilecek durumda değiller. Mehmet, 'köye yakın olursam yardımcı olabilirim' diye düşünmüş. Nitekim başları sıkıştıkça asker abilerine koşmuşlar 'Ağa, arabanın şurası kırıldı, öküze böyle oldu' diye dert yanmışlar. Mehmet de akşama doğru çıkmış yola, gece köye gelip işleri düzene sokar, sabah da birliğinde olurmuş. 

    Benzer durumlar öyle sık yaşanır olmuş ki Mehmet, bu geliş gidişleri bir sisteme bağlamış. Karanlık kavuşunca gelir, arabayı gocagapının altına sokup kapıyı kapatırlarmış. İşini bitirince zaten el ayak çekilmiş olur, kimseye görünmeden arabayı koşar ayrılırmış. Bir keresinde bir aksilik olmuş, aynı zamanda komşuları olan Kezban ablaları kapıyı örtmeyi unutmuş. Bir başka komşuları Bükürlerin Hüseyin veya Mehmet, açık kapıdan tuhaf arabayı görünce 'Yav bu ne arabası böyle, ikide bir geliyor, çerçi midir nedir!' gibisinden söylenince 'He, çerçi arabası' diye savuşturuyorlar. Bu olaydan sonra Mehmet'in lakabı 'Çerçi Mehmet' kalıyor...

    Çerçi Mehmet, önce Hassönlerin Hacibram kızı Azime ile evlendi. Azime Hanım anası itibariyle Tongullardan olduğu için, önceden bir yakınlık var... Biri kız dört çocukları oldu. Sonra Azime Hanım 1935 yılında vefat etti... Tek kızlarının adı Zehra... Aslen bir başka Hatiboğlu olan Çakır Osman eşi oldu...

    Çerçinin Şükrü
    Büyük oğlunun adı Şükrü, 1925 yılında doğdu...  Yörüğoğluların Aliefe kızı Eşe ile evlendi. Hani Çerçimehmetin kızkardeşi Ümmühan Yörüğoğlulara gitmişti ya... Yani  Şükrü, halasının kızını almış oldu... 

    Tek bacanağı var, Hassönlerin Körmustafa oğlu Kazım... Anası Hassönlerden olduğu için onunla da zaten akraba idiler, ayrıca bacanak oldular... 

    Şükrü ile Eşe Hanımın iki kızı oldu. Büyük kızı Sultan Olucak'a gelin oldu, Elektrikçi İrfan'ın anasıdır... Ninesinin adını alan Azime de Kirpitçilerin Cemal oğlu Mehmet eşi oldu... 

    Çerçinin Şükrü askerdeyken küçük kardeşini evermişlerdi. Bunu haber aldığında çok bozulmuş, memleketini soranlara 'Büyüğü dururken küçüğünü everen bilmemnetdimin köyündenim!' diye cevap verdiği anlatılır. Asker dönüşü gerçekleştiği için onun evliliği kardeşinden sonraya rastlar... 

    Neticede Çerçinin Şükrü 2013 yılında vefat etti. Mahallede 'Eşe Nine' olarak bilinen karısı da ertesi sene 2014'te öldü...

    Çerçinin Topal
    1929'da doğan ortanca oğluna dedesinin adını koydular: İbrahim... Kısaca 'Çerçinin Topal' derlerdi... İbrahim'i de Hacımahmutlardan Hafız Mehmet kızı Sare ile everdi. Böylece İbrahim, Yılıkların Süleyman ve İşofun Dombeyli ile bacanak oldular... 

    Topal ile Sare Hanımın üçü kız beş çocukları oldu. Büyük kızı Azime, Faddiklerin Güçcük Ahmet eşi; ortanca kızı Birsen, Gulizlerin Aziz eşi; küçük kızı Nursen de Dombeylinin Ömer eşidir. Birsen ve Nursen'in evliliklerindeki akrabalığı tekrar belirtmeye gerek yok... 

    Büyük oğlu Hilmi, Gasapların İbram kızı Kezban ile evlendi, sonuçta Kezban Hanım da Hassönlerden... Sağırların Emin, Naymelerin Çakır, Bidakgenin Ömer ve Kınilerin Mustafa ile bacanak oldular... Burhanettin ve İbrahim adlarında iki oğlu oldu. Burhanettin Naymelerin Çakır kızı, yani teyzesinin kızı Zehra ile evlendi. Anıtkaya'da oturuyorlar... 

    Çerçi ve Hafız dedelerinin adını alan Mehmet de aynı zamanda halasının kızı da olan Gobakların Derviş İbram kızı Emine ile evlendi... Çolağüseyinin Mevlüt, Çakalın Sucu Süleymanın Hasan ve Terlemezlerin Vedat oğlu Yusuf ile bacanak oldular. Erken dönemde Afyon'a yerleşti ve 2016 yılında vefat etti. Çocukları Afyon'da oturuyorlar...

    Çerçinin Topal İbrahim 1985, eşi Sare Hanım ise 2007 yılında vefat ettiler...

    Arık Halil
    1932 Yılında doğan küçük oğluna Halil adı verilmesinde Zele Ninenin etkisi açıktır. Hiç oğlu olmayan Derviş Halil'in adı bari torunumun oğlunda yaşasın demiş olabilir... Bununla beraber çocuğa 'Arık Halil' lakabı takıldı. Zele Nine hayattaydı, ama çocuğun anası Azime Hanım o çok küçükken vefat etmişti; çelimsiz öksüze kaldığverilen lakabın sebebi bu olabilir... Hacızekeriye kızı Havva ile evlendi. Havva Hanımın annesi de Hassönlerden... Onunla evlenince Sağırların Hilmihoca ile bacanak oldular...

    Arıkhalilin de dört kızı oldu. Büyük ninelerinin adlarını alan kızlarının büyüğü Zeliha (Zele) Afyon'a; Kezban, Kelarzımanın Cemil Hoca'ya; Cemile, Hacelilerin İbrahim'e; Azime ise Tekelilerin Hasan'a gelin gitti...

    Kızlarının evlenmesinden yıllar sonra Havva Hanım 2017 yılında öldü. Arıkhalil ise ondan üç yıl sonra 2020'de vefat etti...

    Çerçi Mehmet'in, ilk eşi Hassönlerin Azime Hanımdan olan dört çocuğunun hikayesi böyle... Azime Hanımın ölümünden sonra Sarıcaovalı Çerkez Şerife Hanım ile bir evlilik daha yaptı ve ondan da Sabire adında bir kızı oldu. Sabire amcaoğlusu Derviş İbramın eşi olacaktır... Bütün bu hikayenin sonunda Çerçimehmet 1962 yılında vefat etti... Çerkez usulü açtığı böreklerle methedilen Şerife Hanım ise iki yıl sonra, 1964'te öldü...

    2. Halil İbrahim

    Hatiboğlu/Gobakoğlu İbrahim'in ortanca oğlu Halil İbrahim... 1900 yılında doğdu. Cava Mustafa kızı Halime ile evlendi. Annesi Hassönlerden olan Halime Hanım, Halil İbrahim'den on yaş daha küçüktür. İkisi kız altı çocukları oldu. Bir de 1940'ta doğup tazeyken ölen İbrahim adında bir oğlu daha varmış...

    Kızlarının büyüğü Ayşe, Çakır Mehmet oğlu Delimısdık eşi; küçük kızı Azime de Daldalların Gariban (İbrahim Honça) eşi oldu... Oğlanlara bakalım....

    Deli Yakup
    Halil İbrahim'in büyük oğlu Yakup 1922 yılında doğdu... Hacımahmutların Hafız kardeşi Zeliha (Zele) ile evlendi. Hacıların Kelsalek ve Kırtişinapil ile bacanak oldular... 'Deliyakıp' diye bilinirdi. Odası, bakkal dükkanı, yarma değirmeni ve iflah olmaz futbol tutkusuyla hatırımda kalmış... Kızları Selime, Hafız Mehmet oğlu Mahmut eşi; Şerife, Çakır Osman oğlu Mehmet eşi; Halime, Yörüğoğlular Metin eşi... Bu evliliklerdeki akrabalığı tek tek belirtmeye gerek yok...

    Deliyakıbın büyük oğlu Aziz, Garametlerin Halil kızıyla evlendi. Fatih ve Yakup adlarında iki oğlu var, Anıtkaya'da oturuyorlar. 

    Küçük oğlu, dedesinin adı olan Halil İbrahim'dir. Ayımevlüdün Cemil kızı Şerife ile evlendi. Afyon'a yerleşti ve halen orada oturuyor...

    Deliyakıbın öne çıkan özelliklerinden biri de cömertliği idi. Kazanılan bir maç sonrası bütün takıma ziyafet, herhangi bir yarışta cazip ödüller koyma, en basitinden yanındakilere bir şeyler ısmarlama gibi anlık doğal cömertlik gösterilerine çok şahit olunmuştur. Kendisi 1998, eşi Zeliha Hanım ise 2019 yılında vefat ettiler...

    Kör Emin
    Halil İbrahim'in ikinci oğlu Emin, 1930 yılında doğdu. 'Gobakların Kör Emin' olarak bilindi. İşof kızı Ratibe ile evlendi. Çolakların Ömer, Garaçaylı, Gecegondu ve Keçimehmet ile bacanak oldular... Ratibe Hanım anası kanalıyla Yörüğoğlular ve Eyüplere bağlanır...

    Köremin ile Ratibe Hanımın da üç kız, üç erkek altı çocukları oldu. Büyük kızları Saynur ile Şerife'yi, Şekeralilerden Halil ile Salim kardeşlere verdi. Küçük kızı Elveda ise Kantinlerin Necati eşidir... 

    Büyük oğlu İzzet, Kirtyusuf  kızı Kezban ile evlendi, Terzimusa ve Gavuralinintopalın  Adem ile bacanaklardır. İki oğlu oldu. Delialinin Havva ile evlenen büyük oğlu Halil İbrahim 2010 yılında vefat etti. Küçük oğlu Adem ise Arzıların İbrahim kızı Melek ile evlendi...  Köreminin İzzet kendisi de 2013 yılında öldü...

    Ortanca oğlu Ahmet, Boduoğlu kızı Mukadder ile evlendi, Körhalilin Halibanhoca ve Delibanın Hasan ile bacanak oldular... Halen çocuklarıyla birlikte Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    Küçük oğlu Necati de Turabilerin Hüseyin kızı Elveda ile evlenip Yumrukların Ali ile bacanak oldular. Necati de ailesiyle Anıtkaya'da yaşıyor... 

    Kör Emin, kendi oğullarına değil ama; büyük oğlundan ilk torununa babası Halil İbrahim adının konulmasını sağladı... 2020 Yılında, doksan yaşındayken vefat etti; Ratibe Hanım ise ertesi yıl öldü...

    Gara İban
    Üçüncü oğluna Gobakoğlu Halil İbrahim, şehit babası İbrahim'in adını koydu. 'Gariban (Kara İban)' olarak bilinirdi. Ayımevlüt kızı Ferah ile evlenen Gariban, Gödeşin Halil ve Mantarosmanın Mehmet ile bacanak oldular... 

    Üçü kız, beş çocuğu oldu. Cavalardan olan ninesinin adı Halime ismini verdiği büyük kızı, Cavalardan Mehmet eşi; ortanca kızı da Danaların Abdullah eşi oldu. Küçük kızının adı Vecihe, Sağıroğlunun Mehmet Sancak eşidir... 

    Büyük oğlu Sait, Osmanköylü Garahmetin Halis kızı Muzaffere ile evlendi; Emeklilik sonrası köyüne döndü, halen Anıtkaya'da yaşıyor...

    Küçük oğlu Halil İbrahim de Cingenmehmet kızı Ayşe ile evlendi. O da çocuklarıyla Anıtkaya'da yerleşik.

    Uzun yıllar minibüsçülük yapan Gariban, son zamanlarında bu işi oğlu Halil İbrahim'e bırakmıştı, 2003 yılında vefat etti; Ferah Hanım ise 2009'da öldü... 

    Apak
    Halil İbrahim'in küçük oğluna geldik... Adı Mevlüt... Daha çok 'Apak' olarak tanındı. İdirizlerden Pepe Hasan kızı Seher Hanım ile evlendi. Beş kızı var Apak'ın.... Hüsniye, Kelsaleklerden Parlak Mehmet eşi; Halime, Kelahmetin Ahmet Bar eşi; Zele (Zeliha) Emirlahlar Abdullah eşi; Melek, Hatiplerden Adem eşi;  Dilek, Hatiplerden Çaylının Osman eşidir...

    Apak da minibüsçülük yaptı, ama bundan elli yıl önceydi. Kırmızı burunlu minibüsü hatırımda kalmış... 

    Bir dönem muhtarlık da yapan Gobakların Halil İbrahim, 1968 yılında öldü. Eşi Cava kızı Halime Hanım ise kendisinden yirmi yıl sonra, 1989'da vefat etti.  En küçük oğulları Apak Mevlüt ile gelinleri Seher Hanım halen Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    3. Hacı Hasan

    Gobakoğlu İbrahim şehit olduğunda, yaşı küçük diye mirastan hissesine düşen miktarı Eytam Sandığının emanete aldığı Hasan büyüdü. Kantinlerin Alibeyin kızı Şerife ile evlendi, Olucaklı Garacahalilin Seydiçavuş ile bacanak oldular...

    Mahkeme kayıtlarından anlaşıldığına göre eşi Şerife Hanım, Gobakoğlu Hasan'ı 1926 yılında dava etmiş. Gerekçe, üzerine eş alması... Avukat tutup davasının takipçisi oluyor ve 1927 yılındaki karardan anlaşıldığına göre davayı kazanıyor... Demek ki sulh olmuşlar... 

    Hasan ile Şerife'nin yedi çocuğu oldu, bunların dördü kız... Büyük kızı Raibe/Rabia, Kölgecinin Tuna Hüseyin eşi; Zele/Zeliha, Hamzaların Hamza eşi; Hasibe, Garapaçaların Uncu Osman eşi; ve Hüsniye de Çorcalı Eyüp oğlu, eski başkan Ömer Aydın eşi oldu... 1948 Doğumlu bu en küçük kızı, 1966 yılında eşinin askerlik görev yerine gittiklerinde henüz kırk günlük taze gelinken vefat etti... Oğlanlara bakalım...

    Goca Yusuf
    Gobakların Hasan'ın 1930 yılında doğan büyük oğlunun adı Yusuf... İriliğinden olsa gerek 'Goca Yusuf'' diyorlardı. Belki de aynı adlı meşhur pehlivana benzetildi. Gocayusuf, Delimamın Ali kızı Refiye ile evlendi böylece; önce Tülümurat sonra Dedelerin Çapar, Yörüktahirin Bakkalsarı, Sağıroğlunun Süleyman, Terlemezin Nazmihoca ve Hörkülenin Gavurarif ile bacanak oldular...

     Anıtkaya Belediye Başkanlığı da yapan Gocayusuf'un biri erkek dört çocuğu oldu. Büyük kızı Günay, Afyon'a gelin oldu. Diğer kızları Şerife, Sağıroğlunun Adem eşi; Meryem de Sarı Halit oğlu Celal eşidir. Adem-Şerife ve Celal-Meryem teyze çocukları... 

    Gocayusufun tek oğlunun adı Ali... Bu isim konulmasında iki ihtimal görünüyor. Birincisi, ninesi Şerife'nin baba adı (Alibey) olması... İkincisi ise ana-dedesinin adı (Delimamın Ali) olması... Gocayusufun Ali, Yetimlerin Mevlüt kızı Hüsniye ile evlendi. Onun da çok bacanağı var; Hatiplerin Yaşar Aykaç, Tökürdeklerin Ahmet As, Kölgecilerin Ömer Kayır, Kelidirizin Ziya oğlu Süleyman Azbay... 

    Gocayusuf 1994 Yılında vefat etti. Oğlu Ali, tek oğluna dedesinin adını verdi; halen bu oğlu ve torunlarıyla Anıtkaya'da oturuyor...

    Derviş İbram
    Hasan'ın ortanca oğlunun adı İbrahim; yani şehit dedesi Hatiboğlu İbrahim'in adı... 'Gobakların Derviş' diye tanındı. 1960'lı yıllarda Nurculuk davasında soruşturma geçirmişler, lakabın sebebi bu olabilir... Amcası Çerçi Mehmet kızı Sabire ile evlendi; hanımlarının anaları ayrı olsa da Çakırosman ile bacanak oldular... 

    Sabire Hanım ile Dervişin dört kızları oldu. Büyük kızı Sare, Çolağüseyin oğlu Mevlüt eşi; Emine, Çerçilerin Mehmet eşi, Hüsniye Çakalın Sucu Süleyman oğlu Hasan eşi olurken; küçük kızı Şerife, Afyon'da oturan Anıtkayalılardan Terlemezlerin Vedat oğlu Yusuf'a vardı...

    Sabire Hanım 2011 yılında vefat etti. Bundan sonra Derviş yalnız yaşadı, son zamanlarında yalnızlık ve geçmişe duyduğu özlemden yakınırdı... 2021 Yılında eski dostlarıyla bir araya gelebileceği çok kalabalık bir yurda irtihal etti...

    Arif Kopan
    Gobakların Hasan'ın küçük oğlu Arif, Kantinlerin Cemile Hanım ile evlendi. Karısıyla hala dayı çocuğu oluyorlar... Goca Camide yaptığı gönüllü müezzinlikten kalma etkili sesi, hala kubbenin altında çınlar gibi gelir bana... Hasan ve Hüseyin adında iki oğlu Sağlıkçı oldu. İki kızından Dilek Gocayahya oğlu Abdullah eşi; Tuba da Bidakgenin Aziz oğlu Ahmet eşidir...

    Hüseyin, Güdüğizzetin İsmet kızı Suna ile evli...

    Ve Gobakların Hacı Hasan, 1985 yılında vefat etti... Karısı, Alibeyin kızı Şerife Hanım da çok durmadı; 1989 yılında vefat etti...

    ***

    Birliğindeyken şehit olan Gobakoğlu İbrahim'in çocuklarının macerasını anlattık. Bütün bunlar olurken İbrahim'in dul eşi, Eyüplerin Derviş Halil kızı Zeliha Hanım hayattaydı. Kocasının ölümünden sonra kırk yıla yakın çocuklarının başında durdu. Yukarıda özellikle vurguladığımız Hassönler, Yörüğoğlular, İşoflar, Hacımahmutlar vb. akrabalıkların özü Derviş Halil kızı Zele Nineye dayanır... 1952 Yılında vefat etti... 

    Hatiboğlu Mehmet'in torunu, Gobakoğlu şehit İbrahim'in oğulları Mehmet, Halil İbrahim ve Hasan, KOPAN soyismini aldılar. Belki soyisim listesinde Gobak lakabına en yakın kelime bu olduğu içindir...



25 Mart 2022

Çakırlar

 

    1829 Doğumlu Gobak Dede Hatiboğlu Hasan'ın küçük oğlu İbrahim çocuklarının bugünkü Gobaklar sülalesinin Kopan kolunu oluşturduğunu gördük. Ardından ortanca Hatiboğlu/Gobakoğlu Hüseyin çocuklarının da Kaçmaz kolu olduğu anlaşıldı. Artık Gobak Dedenin büyük oğlu Mehmet'e geldik...

    Gobak Hasan 1829 yılında doğduğunda, dedesi Hatiboğlu Mehmet Ali hayattaymış. Lakin onun evlenip ev dam sahibi olduğunu büyük ihtimal görememiştir. Dolayısıyla torununun büyük oğlu Mehmet'ten de habersizdir...

    Konumuzu teşkil eden Mehmet'in ne zaman doğduğunu biz de bilemiyoruz; vefat ettiğinde onun dört yaşında bir oğlu var iken, diğer kardeşlerinin en büyük çocuğu (İbrahim kızı Kezban) tam da 1889'da doğuyor. Bu ipucundan yola çıkarak,  Mehmet'e 1860-1870 arasında bir yılı, doğum tarihi olarak biçebiliriz. Eşinin doğum tarihinin 1862 olması da, işimizi kolaylaştıran bir diğer bilgidir...

    Evet, Hatiboğlu Mehmet, 1862 doğumlu Fatma Hanım ile evlendi... Apdıramanların Molla Mustafa'nın hiç oğlu olmamıştı, yedi tane kızı vardı. İşte Fatma Hanım o yedi kızdan birisi... Tespit edebildiğimiz diğerleri, Manavın Körmustafanın anası, Cavaların ninesi, Hacıemirlahın ninesi ve Haytamahmutun ninesidir... Ayrıca Apdıramanların Güdükhüseyin bu yedi kızın hem amcazadesi hem de karınkardeşidirler... 

    Gobakların Mehmet'in yaşı da aşağı yukarı Fatma Hanımınkine yakın olarak düşünülmelidir... Gobakoğlu ile Fatma Hanımın, 1886'da Mustafa ve 1889'da Mehmet Ali adını verdikleri iki çocukları oluyor. Bu çocukların adları Mollamustafa ile Hatiboğlu Mehmet Ali'yi işaret ettikleri çok açıktır... 

    Fakat bu evlilik orada bitiyor... Çünkü aynı yıl Hatiboğlu Mehmet şehit... Bunu öğrendiğimiz mahkeme kararı şöyle: "... Redif birliğine mensup asker iken 1889 tarihinde Yemen'de vefat eden Hatiboğlu Mehmet bin Hasan ibni Mehmet'in veraseti; nikahlı eşi Mustafa kızı Fatma, annesi Abdullah kızı Ümmühan, babası Hasan, küçük oğulları Mehmet ve Mustafa'ya aittir..."

    Kararın altında şahitlikleri belirtilen iki kişinin kimliği dikkat çekicidir: Abdurrahman oğlu Hasan ve Hacı Abdil oğlu Halil... Apdıramanlar sülalesinin iki önemli isminin devreye girmiş olması, yetimlerin kendi yeğenleri olmasındandır...

    1892 yılında çıkan bu mahkeme kararı aslında şahitliklerin dışında da önemli bilgiler içeriyor. Evvela, Gobakoğlu Mehmet dört yıllık temel askerliğini bitirip sekiz yıllık rediflik dönemine başlamış. İkinci olarak, büyük ihtimal, küçük çocuğunu göremedi, bu yüzden ona kendi adını koydular. (Burada Mehmet deniliyor, ileride Mehmet Ali olarak kaydedilecek.) Üçüncü olarak, varisler arasında babası Hasan ile annesi Ümmühan'ın da adı geçiyor, demek ki sağlar... 

    Son bilgi şunun için önemli, şehidin malından ana babası da payını alıyor... Hukuktaki yeri nedir bilmiyorum ama; bir gün bu anne baba da vefat ettiğinde, bu sefer şehidin diğer kardeşleri de fiilen mallardan pay sahibi olacak. Gerçi sağlıklarında Nine-Dede, küçük yetimleri sahipsiz bırakmıyor; ama dünya hali...

    Kayıtlardan anlaşıldığına göre, Gobak Hasan Dede ile Ümmühan Nine kısa süre sonra vefat ediyorlar. Yetimleriyle bir başına kalan Fatma Hanıma karşı aynı ilgi, aynı sıcaklık gösterilmiyor. İşte burada 'Gobak'lıktan çıkıp, 'Çakır'laşma süreci başlamış oluyor...

    Tabi tamamıyla de kimsesiz değiller Fatma Hanım ve yetimleri... Apdıramanların Hüseyin, namıdiğer 'Güdük Hüseyin' devreye giriyor. Çünkü Fatma Hanım'ın abisi olur Hüseyin. Molla Mustafa'nın hiç oğlu yok dedik; ama Hüseyin onun hem oğulluğu hem de yeğeni. Yani Fatma ile Hüseyin karın kardeşi, ve emmi çocukları...  Güdük Hüseyin, kendi evinin yanından bunlara yer veriyor, bir bakıma kendi yanına alıyor kardeşini ve yeğenlerini. 

    Çakırlarınkiyle Güdüklerin evi komşu olmasının hikmeti böyle... Bu olay, yeğen Mustafa evlenmeden önce mi gerçekleşti, sonra mı emin değiliz. Torunları, Gobakoğlu Mustafa için 'Çakır Dede' diyorlar. Oysa renkli gözlü kimseler için söylenen bu sözcüğe kaynak olarak genelde 'Macur Nine' gösterilir. Belki de Macur Ninenin eşi olması sebebiyle ona Çakır Dede diyorlar...


    ÇAKIRLAR

    Mehmet oğlu Mustafa ile evlenen Fatma Hanım'a, torunları bir asır sonra bugünden bakınca 'Macur Nine' diyorlar. Macur çünkü... Balkan muhaciri... 

    Doksanüç Harbinden sonra, şimdi Bulgaristan içlerinde bulunan Kazanlık şehrinden gelmişler. O sırada yoğun yaşanan geriye göçü organize etme adına devlet tarafından bazı iskan noktaları belirlenmiş. Kırşehir'e yerleştirilen Osman-Zeynep ve ailesi, Zeynep'in kardeşlerinin yerleştirildiği Çanakkale'ye geçmek için epey çabalamışlar. Üç kız bir oğullarıyla Dandır'a kadar gelmişler. Kızlardan birisini (Cemile'yi) İlyen'e gelin etmişler, bu arada babaları Osman vefat etmiş. Evin oğlu Abdullah, anası ve iki kızkardeşini alarak Eğret'e gelmiş. Burada anaları Zeynep'i Apdıramanların Kirpitçi Dede almış, sahipsiz bırakmamak adına. Ayşe'yi Hacıların Kelahmetlerden Osman ile evermişler önce... Osman vefat edince de Eminlerin Süleyman'a vermişler. Diğer kız kardeş Fatma ise 'Çakır Nine' oluyor...

    Gobakların Mustafa, Macur kızı Fatma ile evlendikten sonra, aile 'Çakırlar' oluyor. Bir kız, iki oğlan üç çocukları oluyor; Kezban, Mehmet ve Osman... Kezban, Molla Mustafa'nın eşinin adı... Oğulları Mehmet ve Osman ise iki dedenin adları... 

    Yunan işgali yaşanıp bittikten sonra Mustafa, askerlik vazifesi için Şarkta... Şeyh Sait İsyanı var... İzinli gelirken o arada vurulup vefat ediyor... Bu kez de Macur Fatma hanım üç yetimiyle kalıyor...

    Kızları Kezban, Gavalcı İbram eşi olacak. Oğullar Mehmet ve Osman bundan sonra 'Çakır Mehmet' ve 'Çakır Osman'... 

    1. Çakır Mehmet

    Çakır Mehmet 1910 yılında doğdu. Hacımahmutlar/Kedivelilerin Veli kızı Ayşe ile evleniyor. Ayşe Hanımın dedesi Gobakoğlu İbrahim idi, yani dedeler kardeş; bir kuşak arayla hala dayı çocuğu oluyorlar...

    Ayşe Hanım ile Çakırmehmetin üç erkek üç kız, toplam altı çocukları oluyor; Cemile, Fadime, Kezban, Mustafa, Muharrem ve Abdullah... Kızlar: Cemile, Kelsaleğin Kirli (Cemal Azbay) eşi; Fadime, Gobakların Pafıldak Mahmut eşi; Kezban, Kölgecinin Halil İbrahim eşidir. Kızların isimlerine dikkat... Fadime, ninenin; Kezban, büyük ninenin; Cemile de ninenin kardeşinin adı... Oğlanlara bakalım...

    
    Delimısdık
    Çakır Mehmet'in oğullarının büyüğü 1931 doğumlu Mustafa, yani dedesinin adı... 'Delimısdık' olarak bilindi. Gobakların Halil İbrahim kızı Ayşe ile evlendi, Daldalların Garaiban İbrahim Honça ile bacanak oldular... Bir dönem Belediye Başkanlığı da yaptı. 

    İkisi kız, altı çocuğu oldu; Ahmet, Elveda, Adalet, Adem, Cevdet ve Halil İbrahim... Büyük kızı Elveda, Osman Amcasının oğlu Mustafa'ya vardı. Küçük kızı Adalet ise, yine Hatiboğlulardan Körkemalın Topalhasan eşidir...

    Delimısdığın büyük oğlu Ahmet 1950 yılında doğdu. Gobakların Deliyakıp kızı Şule ile evlendi. Ahmet ile Şule hala-dayı çocukları oluyor. Ayrıca Eski Başkan Hafızın Mahmut, emmioğlusu Kapitalis ve Yörüğoğluların Metin ile bacanak oldular... İki kız, bir oğulları oldu. Kızları Öznur, amcaoğlusu Kapitalis (Mehmet Erdem oğlu) Mesut'un eşi; Süheyla da Arapların Koreli oğlu Mahmut eşidir. Tek oğlu Ecevit'e gelince... Kölgecinin Remzi'nin kızı Servet'le evlendi. Bu evlilikte gelinle damadın babaları hala-dayı çocuğu oluyor... Delimısdığın Ahmet 2022 yılında vefat etti...

    Adem, Delimısdığın büyük ortanca oğludur. Gençliğinde iyi top oynadığı için 'Pele' diye bilinirdi. Paşagızılardan Ege Hasan kızı Sevin ile evlendi. Dört kızları oldu: Hürriyet, Yonuzların Halil eşi; Cansel, Tingildeklerin Osman eşi; Arzu, İdirizlerin Şükrü eşi; Melek de Dombeylinin Ömer oğlu Nail eşidir... Pele Adem de 2021'de vefat etti...

    Delimısdığın dört oğlundan üçüncüsünün adı Cevdet... Belki zamanın Cumhurbaşkanının adıdır... Cevdet de Berberlerin Alinin kızı Sibel ile evlendi. Mehmet ve Mustafa adında iki oğulları var. Cevdet, çocuklarına babasıyla dedesinin adını koymuş oldu; Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    Ve en küçük Delimısdık oğlu Halil İbrahim... Araplardan Kalpsiz Hüseyin'in kızıyla evlendi, dolayısıyla çok bacanağı var... İki kızı ve bir oğlu oldu. Büyük kızı Ayşenur, oğlu ise Mustafa; yani Delimısdık... Anıtkaya'da oturuyorlar...

    Delimısdık 1998 yılında vefat etti; eşi Ayşe Hanım ise uzun süre daha yaşadı ve 2021 yılında öldü...

    
    Muharrem Erdem
    Çakır Mehmet'in ortanca oğlu Muharrem, Tekelilerden Şahsene ile evlendi. Tarım Kredi Kooperatif Müdürlüğü yaptığından 'Kopretifçi Marem' diye lakaplandı. Biri kız, dört çocukları oldu. İsimleri Mehmet, Musa, Fatma ve Alparslan'dır...

    Kızı Fatma, Tekelilerin Şükrü'nün oğlu Cem eşi oldu. Bunda annesi Şahsene Hanımın etkisi seziliyor. Büyük oğlu Mehmet, Kirlinin kızı (halasının kızı) Fatma ile evlendi. Üç çocuğu var.... Ortanca oğlu Musa Omarcıkların Gırali kızı Selver ile, küçük oğlu Alparslan ise Güdüğizzetlerin Nuri kızı ile evlendi.

    Üç oğlu da Anıtkaya dışında yaşıyorlar. Muharrem emekli olduktan sonra Anıtkaya'ya yerleşti, kendi köyünde yaşıyor...

    
    Hacı Apo
    Küçük oğlu Abdullah'a, Macur büyük dayı 'Başoğlu Abdullah'ın adını koydular. Hassönlerin Hüseyin kızı Hatice ile evlenip Hatiplerin Godalemin ve Şemşilerin Adem ile bacanak oldular... 

    Sonradan sonraya 'Hacapo' diye tanındı... Daha hacca gitmeden bu lakabı almasının sebebi, bir müddet Ortadoğu ülkelerinde bulunmuş olmasıymış. Meraklı, ilgili, bilgili, açık sözlü, atılgan, samimi, hassas, ince ruhlu... Öne çıkan bazı özellikleri bunlar olunca, Hacapo doğal olarak günümüz toplumunda pek sevilmedi... 

    Biri erkek, beş çocuğu var. Büyük kızı Ayşe, Kirlinin, yani halasının oğlu Salih Hoca eşidir. Diğer kızları Selman, Süheyla ve Hüsniye Anıtkaya dışına gelin oldular...

    Hacaponun oğlu Ahmet 1981 yılında doğdu. Teknik okudu, Endüstri Yüksek Mühendisi oldu; halen uluslararası şirketlerde üst düzey yöneticilik yapmaktadır. Sakarya'dan evli olup orada ikamet ediyor. Biri kız (Zeynep) diğeri erkek (Selim) iki çocuk babasıdır. Ayrıca Sakarya Üniversitesinde Mühendislik Alanında Doktora eğitimine de devam ediyor...

    
    2. Çakır Osman

    Çakır Osman, 1917 yılında doğdu. Gobakların Çerçi Mehmet kızı Zehra ile evlendi, yine Gobakların Derviş İbram ile bacanak oldular. İkisi kız olmak üzere beş çocukları oldu; Satı Leman, Mehmet, Mustafa ve Süreyya...

    Kızları Satı, Hacemirlahlar Veysel eşi olacak, Leman da Afyon'a gelin gidecektir. (Hacı Emrullah'ın ninesi ile Çakır Osman'ın ninesi kardeş.)... Erkek çocuklarının adı, dedelerin ismi Mehmet ve Mustafa ile Süreyya olarak konmuş. Küçük oğluna Süreyya ismi verilmesi; kulağa hoş gelen, güzel bir isim olması sebebiyleymiş... Süreyya, 1978 yılında genç yaşta bekar iken vefat etti...

    Eğret Köyüne belediyelik verilmesi kararından sonra, yapılan ilk seçimleri Çakır Osman kazanarak, Anıtkaya Kasabasının kurucu Belediye Başkanı oldu. İlk olmanın verdiği iştiyakla, akıllara kazınacak hizmetler verdi. Bunlardan biri sokak aydınlatmasıdır...

    Yıl 1958, Anıtkaya'ya elektrik gelmesine daha onbeş yıl var. Bu şartlarda sokakların löküzlerle (lüks lambası) aydınlatılması projesini başlattı. Buna göre, kasabanın belirlenen 15-20 noktasına direkler dikilecek ve lambalar bu direklerin tepesinde ışıldayacaktı. Bunun için direklere, bayrak gönderi gibi bir makara sistemi kurularak löküzler iplerle kontrol edilecekti... Proje hayata geçirildi. Görevlendirilen üç bekçi akşam saatlerinde löküzleri yakıp direklere çektiler. Sabahleyin hava aydınlanırken indireceklerdi... Arapların Gözelali ise Gaymaktekkesi civarında sürüsünün başındaydı. Gecenin zifiri karanlığında uzaktan Eğret'i ilk defa böyle ışıl ışıl görüyordu. Yanındakine keyifle söylendi:
- Hele len! Bizim köy şeher gibi olmuş.'

    Çakır Osman'ın başkanlığı uzun sürmedi. Birbuçuk yıl kadar sonra gerçekleşen 1960 askeri darbesiyle koltuktan ayrılmak zorunda kaldı. Bundan sonra oğullarıyla birlikte zahirecilikle uğraştı. 1986 yılında vefat etti, kendisinden sonra oğulları ticaretin çapını büyütüp üretim işine de girdiler. 

    Kapitalis
     Büyük oğlu Mehmet, Gobakların Deliyakıp kızı Şerife ile evlendi; bacanaklarını yukarıda saydık... 1980 Öncesinde kendisine 'Kapitalist' lakabı takıldı. Bizim köylüler böyle bir şeyi nereden bilecek, öğretmenler tarafından bu yakıştırma yapılmıştır... 

    Çakırların Mehmet ile Şerife Hanımın biri kız, dört çocuğu oldu. Kızı Fatma, Gazilerin Hidayet oğlu Ramazan eşidir. 

    Büyük oğlu Osman, Yörüğoğluların Lütfi kızı Sultan ile evlendi; Garaçaylıların Yalçın/Eren, Hassönlerin Candırmanın Hasan, Mardakların Ahmet ve Bayramgazili Kelvelilerin Ergün ile bacanak oldular... Mehmet, Lütfi ve Şerife adlarında üç çocuğu var. 

    Ortanca oğlu Mesut, Güdükahmet torunu Öznur ile evlendi; onların çocukları isimleri Zehra, Özge ve Sena... Küçük oğlu Süreyya Anıtkaya dışından evlendi...  

    
    Mustafa Erdem
    Çakır Osman'ın ortanca oğlu Mustafa da Amcaoğlusu Delimısdık kızı Elveda ile evlendi. Biri kız olmak üzere üç çocukları var. Kızı Azime, Anıtkaya dışına gelin oldu. 

    Büyük oğlunun adı Alper... Mehmet Abisinin Komutanının ismi olarak hoşlarına gitmiş, bu yüzden bu adı koymuşlar. Alper Hacımahmutlardan Kenan kızı Zehra ile evlendi; onların da Merve, Mustafa, Ceylin adlarında üç çocuğu var... Küçük oğlu Süreyya, Tingildeklerin Seyfi kızı Sinem ile evlendi. Onların çocukları da Osman, Mustafa Sefa ve Deniz... 

    Çakır Mehmet ve Çakır Osman'ın çocukları ve torunlarında göze çarpan isimler olarak Mustafa-Mehmet döngüsü dikkat çeker. Bir noktadan sonra buna Osman ve Süreyya isimleri de katılır. Çakır Osman'ın genç yaşta vefat eden oğlu Süreyya'nın hatırasını yaşatmak için iki kız çocuğuna da Süheyla adının verildiği görülüyor. 'Ecevit, Cevdet, Alparslan, Mesut, Deniz' gibi politik isimlere gönderme olarak 'Kapitalis' şakayla karışık, "Bizde her türlü siyasetçi adı bulunur." deyesiymiş...

    Burada Çakır Mehmet ve Çakır Osman'ın ve çocuklarının evliliklerindeki akrabalık bağlarına teker teker dikkat çekmek istemedim. Her 'Gobaklar' dediğimizde aynı sülaleden bahsedildiği gayet anlaşılır. Bununla beraber iki Çakır kardeş, soyadı kanunu uygulamasında 'ERDEM' soyismini alarak Gobaklardan tamamen ayrışmış oldular.


   

23 Mart 2022

Döğerli Mücellit Hoca


    Eğret ile yaşıt Cuma Camisini çekip çeviren bir Cami-i Şerif Vakfı var. Bu vakıf, başlangıçtan itibaren, şimdinin yaşatma dernekleri gibi, caminin ayakta kalmasını sağlamış. Hem fiziki hem de manevi olarak...

    Vakfın bu istikametteki hizmetlerinin başında, camide sürekli bir imam, bir hatip bulunmasını sağlamak geliyor. Düşünün, hatip ve imam kadrosu tahsis ediliyor ve bu kadrolar hiç boş kalmıyor. Bazen Eğret'ten, gerektiğinde Eğret dışından liyakatli hocalar bulunup istihdam ediliyor.

    İmamlar Tanzimat'a kadar köy idaresinde ayanların yanında söz sahibi oluyorlar. Tanzimat'la birlikte, bu kez muhtarların yanında yine yetkili durumdalar. Mesela Eğret'e dair mahkeme kayıtlarından anlıyoruz ki tarafların, şahitlerin ifadelerinden başka son olarak İmamın fikri alınıyor... Ayrıca sonradan oluşturulan İhtiyar Heyetinin de doğal üyesi konumundalar. Kısaca imam, köyün idari kişiliklerinden birisi...

    Onu önemli kılan idari konumundan daha çok ilmiye sınıfına mensubiyetidir. Halk, kendisine 'Hoca' der ve ilmine hürmeten onu hep baştacı eder. Her türlü sıkıntısında başvuru merciidir.

    Ahmet Efendi de bir dönem Eğret İmamı olarak vazife yapmışlardan biridir. Döğerlidir... Eğretliler tarafından 'Döğerli Mücellit Hoca' olarak biliniyor. Adının Ahmet olduğunun bile farkında olmayabilirler, zira kendisinden hep bu şekilde bahsediliyor.

    Her meslek mensubunun, işiyle ilgili özel araç gereci olur. İmamların veya ilmiye mensubu başkalarının gereci de kitaplar... Bu yüzden hocalar, kitapla ilgili güzel sanat veya zenaatlarla da ilgilenirlerdi. Bazıları hattat olur, bazıları tezhibci... Bazısı ebru ile ilgilenir, bazısı minyatürle... Ya da bunların her birinden az çok anlar da, birinde uzmanlaşır. Ahmet Efendi, ciltçiliğiyle öne çıkmış. İşte bu sebeple, adıyla değil; ciltçiliğiyle bilinmiş... Mücellit demişler... 

     Hangi yıllar arasında Eğret'te bulunduğuna dair kesin bir kayıt yok. Bazı mahkeme kayıtlarında 1904-1910 arasında 'İmam Ahmet Efendi ibni Mehmet' biçiminde adı geçiyor. 1910 sonrası kayıtlarda başka imamların kayıtlı olması onun Eğret'ten ayrıldığını göstermez. Zira o yıllarda Eğret'e ikinci bir cami olarak Goca Cami yapılmıştı, yani birden fazla imam vardı...

    Şimdi 'Ulucami' dediğimiz 'Gocacami' tam da onun Eğret'te bulunduğu yıllarda yapıldı. Eğret halkının bu sıradaki coşkusuna yakından tanık oldu. Bu coşku onu hem memnun etti hem de hüzünlendirdi... Bir gün, sabah namazından sonra Sağırların Ali Osman Hoca, onu odada gözleri yaşlı buldu. Namazdan sonra böyle Sağırların odaya gelir, kuşluk vaktine kadar orada otururlardı. Mücellit Hoca, o gün herkesten önce gelip efkarlanmıştı anlaşılan. Dayanamadı sordu Ali Osman Hoca: 
    -Hocam ne ağlıyorsun, Eğret Köyünden sana birşey deyen mi oldu?
    -Yok, kim ne diyecek... O kadar şevkle çalışıyorlar ki, Yunana hastane yaptıklarının farkında değiller... Ona ağlıyorum..

    Sağırların odada yaşanan bu olaydan 10 yıl sonra... Mücellit Hoca Eğret'ten ayrıldı. Ali Osman Hoca cephede Yunanla cebelleşiyor. Eğret işgal edilmiş. Gocacami Yunanların hastanesi...

    Döğerli Mücellit Hoca'nın geleceğe yönelik benzer öngörüleri var. Yakında büyük bir savaş çıkacağını ve Eğret'ten çok şehit olacağını söylediğinde bırak cihan harbini, Balkan bozgunu bile yaşanmamıştı... Birinci Dünya Savaşında ikiyüzden fazla şehit verildiği ifade ediliyor. Daha uzak geleceğe dair bir öngörüsünü torunları naklediyor. Manzume gibi söylemiş:
    Sene bin dokuz yüz seksen...
    Yaşamanın manası kalmayacak...
    Açık kabir bulursan, gir ört üstünü...
    Zaman gelecek, evin ortasında ateş yakacaklar;
    Şeytanı baş köşeye oturtacaklar...
    Dünyanın bir ucundan karşılıklı konuşacaklar...

    Hocanın yakın bir köyden, Döğer'den olması, başka imamlara göre Eğret halkı tarafından daha fazla sevilmesinde başlıca etken olabilir. Köyde vazife yapmış o kadar imamın arasında Döğerli Mücellit Hocanın hatırlanıyor olması da bunu gösterir. Köyde kendi sülalesine adını veren ve 'Deli İmam' diye anılan İbrahim Efendi ile birlikte aynı camide aynı dönemde vazife yapmaları da mühim bir husustur. Cuma Camisinin imamı Ahmet Efendi, hatibi ise İbrahim Efendi... İdari yapıdaki resmi konumunun dışında ahali tarafından ekstra hürmet görmesi, onun halkla bütünleştiğini de gösterir.

    Muhtarın yanında, bazı konularda inisiyatif kullanabildiğini, meşhur çalgıcı Belceli Topal Hüseyin'in Eğret Müezzini tayin edilmesi olayında görmek mümkün. Öyle bir yetkisi olmadığı halde, bir rica ile olmayan müezzinlik kadrosu açtırabiliyor. Tabi bu olayda muhtar-imam uyumunun yanında halkla bütünleşmeye de dikkat etmeli. Müezzin tayin ettirdikten sonra, köyün bütün odalarının sakalığı görevini veriyor, ayrıyeten medresede yanında bulunmasını istiyor Topalın. Birini topluma kazandırma, onun hem dünyasını hem ahiretini kurtarmaya yönelik çaba gösterme ve bütün bunları yaparken başkalarına örnek olma... Bir olay incelendiğinde içinde neler neler barındırıyor. Müezzinin bir yıllık hakını cebinden karşılaması da cabası...

    Eminlerin Odada yaşanan Çaylıoğlu Topal Hüseyin'i keşfetme hadisesinde, Mücellit Hoca'nın başka bir yönünün ortaya çıktığını ıskalamamak lazım. Hoca'da iyi bir müzik kulağı varmış. Onun bu sanatçı kişiliğinin temelini yansıtan ilginç bir olayı da yine torunlarından dinledim:

      Eğret'e gelmeden önceki gençlik dönemleri.... Sandıklı taraflarından dönüyorlarmış bir gün. Yanında ya hocası ya da hocası gibi muhterem bir zat var. Corul corul yağmur yağıyor; ama öyle böyle değil... Bir köyde sığınacak saçak altı arıyorlar. Bir kaç kapıyı çalsalar da kimse almıyor içeri... Bir evden çalgı sesi işitiliyor. Normal zamanlarda semtine uğramayacakları bir yere benziyor; ama çaresizce çalıyorlar kapıyı... Sıcak bir ortam... Biri sazı tıngırdatmakta... Ahmet duramamış, "Şu teli şu kadar gerdir, berikini şöyle gevşet..." derken uzaktan saza bir güzel düzen vermiş. Ozan, bakmış ki karşısındaki boş değil, uzatmış sazı Ahmet'e, "Sen anlıyorsun herhal, çal bakalım." Ahmet hayır dememiş, vurmuş gözüne, hem çalmış hem söylemiş... Bu arada bir güzel ağırlanmışlar. Yağmur dinip oradan ayrılırlarken Hocası fısıltıyla sormuş: "Len Ahmet, sende böyle marifetler de mi vardı?"... "Ne eden Hocam" demiş Ahmet, "Kelpin tam sırası geldi!"

    2000 Yılından önceydi galiba, Milli Eğitim Müfettişi Mustafa Avcil, 'Benim bu köyde akrabalarım var, soyadları Kırbaş...' dediğinde sözünü ettiği akrabalarının Naymeler olduğu anlaşılmıştı. Yakınlıklarını da izah etmişti de, denetim stresinden olsa gerek, pek anlayamamıştım. Meğer kendisi Mücellit Hoca'nın torunuymuş. 

    Anıtkaya'daki torunlarına gelince... Mücellit Ahmet Efendi, Eğret'te iken kızı Naime'yi Elciklerin Ramazan'a veriyor. İşte bundan sonra 'Naymeler' dediklerimiz de Hoca'nın kızı tarafından Eğret'teki torunları oluyor. Bu arada, Naime Hanım'ın 1895 doğumlu olduğunu düşünerek, Hoca'nın Eğret'te bulunduğu dönem hakkında bir fikir daha yürütülebilir...

    Eğret dönemi sonrasındaki hayatı hakkında fazla bilgimiz yok. Said ve Abdurrahman Babayiğit adında iki oğlu olduğu, onların dışında Döğer'de de kızlarının bulunduğu, yukarıda adı geçen Mustafa Avcil'in kızlarından birinin çocuğu olduğunu öğrendim. 

    Cumhuriyetten sonra, İstiklal Mahkemelerinin cadı avı başlattığı dönemde, bir arkadaşıyla bunu tutup götürüyorlar. Adı mahkeme olsa da İstiklal Mahkemeleri mahkeme filan değil, çadır tiyatrosu... Birini mahkemeye çıkardılarsa hüküm belli... İdam... Durumu bilen yanındaki Hoca arkadaşı çok telaşlı, tedirgin... Nasıl olmasın, cellat bekliyor az ötede... Mücellit Ahmet Efendi ise gayet rahat 'Sakin ol' diyor 'Bir sebep çıkar, kurtuluruz...' Derken biri gelip celladın kulağına fısıldıyor... Cellat fırlayıp gidiyor... Meğer oğlu dambeşten düşmüş, onun haberini vermişler. O arada bizim iki Hocayı da serbest bırakıyorlar.

    İstiklal Mahkemesi olayından iki yıl sonra vefat etmiş, Döğerli Mücellit Ahmet Efendi... Takriben 1930 gibi olmalı... Ölmeden önce yeşil yeşil istifra ettiğini söylüyorlar...



22 Mart 2022

Sınır Çizme


    Eski takvime göre yaz başlangıcı sayılan Hıdrellez öncesi, belki Nisan ortaları filan... Yağmurların başlayıp ekinlerin boy verdiği dönemler... Malum olduğu üzere yağmur her zaman bereket olmuyor, bazen felakete dönüşebiliyor.

    Aşırı yağış sonucu oluşan sel, mahsul için ölümcül olabiliyor. Yine bu dönemde ansızın dolu yağabiliyor. Tabii afet denilen böyle durumlara insanın alabileceği tedbirler sınırlı kalıyor. Mayıs ortasında yağan kar için, önceden ne yapabilirsin ki! Şimdilerde tarım sigortası filan diyorlar; ama bugünün kafasıyla değil, yarım asır, belki daha önceki dönemlerin şartlarına göre düşünelim... Hiç bir şey yapamazsın, Allah'a sığınmaktan başka....

    Kuraklık da bir afet olduğu için, çözüm mercii olarak İlahi makama başvurulup yağmur isteniyor, buna da yağmur duası deniliyordu. Belli bir vakte bağlı olmaksızın, herhangi bir zamanda yapılabiliyor yağmur duası... Öncesinde, Hafızlar köyün çevresini okuyarak dolaşıyor; halk da indirdiği hatimlerle bunu destekliyor; yağmur duası sonrası okunmuş taşlar bunarın su bülken gözelerine atılıyordu. 

    Yağmur duası öncesi, köy çevresinin hafızlarca dolaşılmasına benzer bir uygulama; Hıdrellezden önce, her türlü doğal afetten korunma amaçlı olarak yine yapılıyordu. Bunun vaktini Köy büyükleri belirlerdi; ama yağmur dönemi başlamadan önce olmasına özen gösterilirdi.

    Kuzeyde, Cumalı yakınlarında atlarına binmiş iki Hafız, iki koldan Güneye doğru geniş birer yay çizerek ilerler, Çirçir'in ilerisinde Örenler mevkiinde buluşarak okumayı tamamlarlardı. Böylece sağdan okuyan Hafız; Yenice, Olucak, Mılıklar, Çatalçeşme, Bayramgazi köyleriyle aradaki hattı takip eder; soldan güneye doğru ine Hafız da Susuz, Aşağı Dandır, Yukarı Dandır köy sınırlarını dolaşmış olurdu. İşin özünde, Eğret'in arazilerini içine alacak bir sınır belirleme durumu olduğundan buna 'sınır cizme' denirdi.

    Okuma ve dualarına zarar gelmesin diye, her Hafıza bir yedekçi veriyorlar. Görevi sadece güzergahı takip ederek atı yedmek. Yedekçinin de arazi sınırlarını iyi bilmesi lazım tabi. Güzergah uzun olduğu için yedekçiye de bir binek veriyorlar ayrıyeten...

    Sınır çizmenin mantığı, Eğret'i manevi bir muhafaza altına almaktı. Dualar ederek, arada boşluk bırakmadan bütün sınırlar böyle bir duvarla örüldüğünde, afetlerin mahsule zarar veremeyeceğine inanılırdı. Koca köyü, yerden başlayıp göğe kadar yükselerek koruyan, görünmez kalkanlar gibi düşünelim...

    Önceleri sınır çizme, sadece tabii afetlere karşı yapılırmış. Daha sonraları (baktılar işe yarıyor...) toplumsal huzursuzlukları gidermek için de sınır çizmeye başlamışlar. Böyle yaptıklarında, köy halkı kendini huzurlu ve emniyet içinde hissedermiş. Bu yüzden Hıdrellez öncesinde mutlaka sınır çizilmesine dikkat ediyorlarmış.

    Dikkat ediyorlarmış ama; zaman geçip nesiller değiştikçe, öncelikler ve hassasiyetler de değişmiş. Hiç aksatılmayan sınır çizmeler bazen unutulmuş. Kavgalar, döğüşler, cinayetler artınca 'Bu yıl sınır çizmedik, böyle oldu...' veya 'Hemen bir sınır çizelim.' derler hatalarını telafi ederlermiş.

    Molla Osman gibi büyükler göçüp gittikten sonra sınır çizmenin bittiği, bir daha yapılmadığı söyleniyor. Genel ifadelerin ötesinde, somut isimler ve tarih bilgisi içeren en son sınır çizme olayını şu şekilde işittim: 1958 Yılında Kör Hoca (İbrahim Varlı) ile Oflu Abdullah Hoca Yörüğoğluların atlara biniyorlar. Cumalı'nın önündeki Çayırlardan başlayıp iki koldan okuyarak ilerliyor ve Çayırözünün üst taraflarında (Keflioğlu civarı) buluşup duayı bitiriyorlar. Galiba bu son sınır çizme olayının sonunda, bu güzel atları bulmuşken bir güzel yarışıyorlar. Hangi atın ve hangi hocanın kazandığını bilen yok...

    Herhalde Köprülü köyünden birisi... Kan davalı... Peşinde kendini öldürmeye çalışan birileri var diye hep tedirgin... Adamda huzur yok yani... Demiş ki 'Yav ben böyle böyle bir adamım, sürekli gözüm arakada... Ne zaman sizin köyün arazisine girsem, kendimi güvende hissediyor, rahatlıyorum...'  

    1960 ve 1970'li yıllarda, hatta daha sonrasında sınır çizmeye devam edilmiş. Akbaşın Mehmet Karakaya, Kösenin Mehmet Varlı, Olcaklının Musa Aydın hocalar defalarca hafız olarak katılmışlar. 2000'li yıllarda Yılgör Hoca da böyle bir duaya katıldığını söylüyor. Sonra yine unutulmaya yüz tutmuş...

    Sınır çizme olayının ne kadar eski olduğunu bilmiyorum. Ben hiç tanık olmadım, hatta yeni öğrendim. İlginç ve unutulmaması gerekli bir kültürel değerimiz olduğu düşüncesiyle yazmak istedim. Biraz da bunun tetiklemesiyle 2024 yılında bir kaç köy büyüğünün önderliğinde sınır çizme ihya edildi. İnşallah devamı gelir...