28 Nisan 2022

Delimamlar

     
    Veyisoğlu Veli oğlu Hacı Veli var, 1830 kayıtlarındaki sülalenin ilk hanesidir; doğduğu yılı düşünürsek 1700’lü yılların sonuna varmamız gerekir…

      Asiye Hanım ile evlenen Hacı Veli’nin 1832’de Süleyman ve 1834’te Ali olmak üzere iki oğlu doğdu. Büyük oğlu Süleyman’ın 1838 yılında öldüğü kaydedilmiş. Yalnız hemen ardından doğan oğluna yine Süleyman adını koyduğu anlaşılıyor. Bir de 1845 yılında Fatma adını verecekleri bir kızları oldu. Çatalların Hüseyin’e verecekleri Fatma, ileride Topçu ve Potuk’un nineleri olacaktır.

    Diğer yandan Veyisoğlu Halil’in Asiye adındaki hanımından da Nazife/Nazike adlı bir kızı vardı. (Ne kadar resmiyette Nazife olsa da hep Nazik adıyla çağrılacak olan bu kız; ayrı analardan, Böbü Dedenin ablasıdır.) İşte oğulları Ali’yi amcasının kızı bu Nazik Hanım ile everdiler. Yalnız bu, Ali'nin ikinci eşidir. İlk eşi Havva Hanım hakkında fazla bilgimiz yok. Şerife adındaki kızı, Hacımahmutların Garamehmete vararak Sakızcının anası olacaktır... Havva hanımın bu tek çocuktan sonra öldüğü anlaşılıyor...

    Emmi çocukları olan Nazife ile Ali'nin evliliğinden üç kız bir oğlan, dört çocuk kaydı var. Büyük kızları 1845 doğumlu Şerife... Hacıların Hacı Ali'ye vardı. İlk eşi vefat ettiğinden dul kalan Hacı Ali, Kelsaleğin dedesidir. Nazik adında bir kızı olduktan sonra Hacı Ali vefat edince Şerife Hanım baba ocağına geldi ve ölene kadar kendinden 17 yaş daha küçük  erkek kardeşinin yanında kaldı. Kızı Nazike Veyislerin Hacı Arif'e vardı, Körhocanın anası olacaktır. Yalnız Hacıarif ile Nazike'nin hala dayı çocukları olduğunu ıskalamayalım... Ortanca kızları Havva, Hacapdıramanların Mehmet eşi... Bu evliliğe de mim koyalım; zira Mehmet ile Havva, anaları ayrı da olsa, teyze çocuklarıdır. Yani analar, Veyislerin Böbü Dede kardeşi... Küçük kız Hanife ise Şemşilerin Ahmet eşi (Seydi Ahmet Şık'ın anası)dır. 


    Deli İmam

    Ali ile Nazife'nin tek oğlunun adı İbrahim... 1862 yılında doğan İbrahim, Veyisoğlu Osman kızı Emine ile evlendi. (Bu Osman, Veyislerin 20. asrı göremeyen fertlerinden biridir. Öldüğünde Ayşe ve Emine adında iki kızı vardı. Ayşe hiç evlenmedi. Eşi Hatice ise Ayanoğlu İbrahim'e yani Alçak Mehmet'in babasına varacaktır.) 

    İbrahim ile Emine'nin çocuklarının ikisi kız biri erkek... Büyük kızı 1887'de doğdu ve ona anasının adı Olan Nazike ismini koydu. Nazike Veyislerin  Mehmet eşidir; yani Deliban  (İbrahim Dadak)ın annesi... Küçük kızı Hayriye ise 1902 yılında doğdu; O da Guycuların  Süleyman eşidir. Guycuların Ahmet Mola ve Adem Mola'nın anneleri...

    Tek oğlu Ali, iki kızın arasında 1898'de dünyaya geldi. Kendi babasının adını koyduğu bu çocuğun lakabı 'Delimamın Ali' olacaktır. Şimdi bu lakaplamanın sebebine gelelim...

    Sonradan Daldallar olarak bilinecek sülalenin atası olan Veyisoğlu Hüseyin’in en büyük oğlu Ali’den Hacellere gidiliyor… İşte o Ali’den torunu Mustafa var… Ali oğlu Molla Mustafa, kesin tarihini bilmediğimiz bir vakitte Eğret Hatibi olarak tayin edildi. Vefat ettiği 1882 yılına kadar bu görevini sürdürdü. Osmanlıda bu tür görevler, genellikle babadan oğula geçen makamlar şeklinde sistemleştirilmişti. Oysa Hatip Mustafa Efendinin erkek çocuğu yoktu... Bu göreve en yakın varis olarak, amcaoğlusu Ali oğlu İbrahim Efendi görülüyordu. Nitekim İbrahim, 1882'den 1886'ya kadar dört yıl fahri olarak Cuma Camisinde hatiplik yaptı. Bu arada boş bulunan Eğret Hatipliğine İbrahim Efendinin atanması için teklif yapıldı.

    1886 yılında nihayet Ali oğlu İbrahim Efendi'nin ataması yapıldı. Artık resmi olarak Eğret Hatibi idi. Ölene kadar, tam yirmi yıl bu görevini sürdürdü. Atama kararı incelendiğinde; Eğret şartlarında bu görev için yeterli donanımda bulunduğu, görevlendirme için sınav yapma gereği duyulmadığı, günlük bir akçe maaş tahsis edildiği gibi bilgiler çıkarılabilir.

    Resmiyette 'Eğret Hatibi İbrahim Efendi ibni Ali bin Hacı Veli' gibi künyeler yazılsa da Eğretliler kendisini 'Deli İmam' diye bildi. Bu yüzden kendisinden sonraki çocuklarına da 'Delimamlar' denilecektir. 

    Hatiplik vazifesinin son dönemlerinde Delimam, Cuma Camisinde Döğerli Mücellit Hoca ile birlikte görev yaptı. Mücellit Ahmet Efendi imam, İbrahim Efendi ise hatip idi. 

    1905'te vefat ettiğinde annesi Nazife/Nazike Hanım 80 yaşında hala hayatta idi. Büyük kızı, Delibanın anası Nazik onsekiz; oğlu Delimamın Ali yedi; küçük kızı Hayriye ise üç yaşındaydı...


    Delimamın Ali

    Babasının ölümünden yıllar sonra Delimamın Ali, Sağırların Salih kızı Fatma ile evlendi. Fatma Hanım; Sağırların İbram Hoca (İbrahim Sancak), Hilmi Hoca (Hilmi Sancak) ve Sağıroğlu Süleyman Sancak'ın halalarıdır...

    Delimamın Ali'nin biri erkek, altı çocuğu oldu. Büyük kızına kendi ninesi Nazik'in adını koydu. Nazik Hanım önce Tülümurat, sonra Çapar Mehmet Dadak'ın eşi oldu... Delimamın diğer kızları; Refiye, Gobakların Gocayusuf eşi; Şerife, Yörüktahirin Bakkalsarı eşi; Emine, Sağıroğlunun Süleyman eşi; Fadime, Terlemezlerin Nazmi Hoca eşi ve Selime de Gavurarif tabir edilen Arif Önkal eşidir... Burada Halit Akyol eşi Şerife'nin, anneannesinin adını taşıdığını; Emine Hanım ile eşi Sağıroğlu Süleyman Sancak'ın hala-dayı çocukları olduğunu; 1934'te doğup sekiz yaşında ölen Refiye adında bir kızının daha kayıtlı olduğunu da belirtmek lazım.

    Delimamın Ali, 1923'te doğan tek oğluna babası Deli İmam İbrahim Efendi'nin hatırası olarak İbrahim adını koydu. Bu arada ablası Nazik'in eşi Mehmet vefat edince, yetim kalan yeğeni İbrahim (Deliban)a sahip çıktı. Kendi oğluyla birlikte iki İbrahim'i birbirinden ayırmadı. 

    Ailelere soy adı belirleme zamanında soyadı olarak 'SOYDAN'ı tercih etti. 1934 Yılından itibaren Delimamın Ali'nin ailesi bu soy ismini kullanacaktır. 

    Delimamın Ali, ayrı ayrı iki dönem Eğret Muhtarlığı yaptı. Sonra bir ara 'Dağ Memuru' olarak da görevlendirildi. Gerek Muhtarlık, gerekse sonraki görevi otoriterlik isteyen hizmetlerdi. Delilik, otoriterlik, sertlik; ne derseniz deyin, bunlar Delimamın Ali'de fazlasıyla bulunan hasletler olduğu için görevlerini layıkıyla yerine getirdiği söyleniyor... 1975 Yılında vefat etti, karısı Fadik Hanım ise ondan bir süre sonra 1983'te öldü...

    Delimamların İbrahim, Tenikneci Mehmet kızı Satı ile evlendi; Keçilerin Kazım Seçen ile bacanak oldular... İbrahim ile Satı Hanım da dipten akrabadırlar; ikisi de ninelerinden Veyislere çıkar... Bu evlilikten dört oğulları oldu: 1950'de Süleyman, 1955'te Ali, 1960'ta Mevlüt ve 1964 yılında Ahmet doğdu... 

    Önce eşi Satı Hanım vefat etti, yıl 1988... Dört yıl sonra Delimamın Ali'nin tek oğlu İbrahim de vefat etti...

    Dedesinin adını taşıyan Ali, askerde komando olduğu için 'Komando Ali' diye lakaplandı. Son dönemlerinde Anıtkaya dışından bir hanımla evlendi ve kısa süre sonra, 2005'te vefat etti. 

    Büyük oğul Süleyman ile üç numara Mevlüt bacanaklar... Takgasların Abdullah Öncül kızlarıyla evlendiler. Süleyman'ın üç oğlu var; İbrahim Delimamlardan, Murat ise Takgaslardan adını almış... Mevlüt'ün ise bir oğlu bir kızı var... Süleyman ve Mevlüt kardeşler, çocuklarıyla birlikte İzmir'e yerleştiler; Mevlüt 2023'te, Süleyman’ın eşi Hatice ise 2024’te vefat ettiler...

    Küçük oğul Ahmet, 'Dakım' lakabıyla bilinirdi. Kayıhan'dan evlendi. İbrahim adında bir oğlu var ve Afyon'da yerleşik...

    Delimamlardaki İbrahim'ler; bize Eğret Hatibi Deli İmam İbrahim Efendi'yi hatırlatmalıdır...


    Hamurköylü Ali

    Bu noktada geriye dönmemiz gerekecek. Veyisoğlu Hacı Veli’nin, Ali’den sonra Süleyman adında bir oğlu daha vardı. Onu da Veyisoğlu Daldal Hüseyin’in Hacı Ali’den torunu Şemsi ile everdiler. Şemsi Hanım, Delimamdan önceki Eğret hatibi Molla Mustafa’nın kardeşidir… (Ayrıyeten Akgalak Çapar Mehmet Dadak'ın dedesi olan Deliveyisin ablasıdır.) 

    1874 yılında dünyaya gelen Fatma, Süleyman ile Şemsi'nin tek çocuklarıdır. Hacı Veli'nin oğlu Süleyman'dan tek torunu olan bu Fatma'nın nasibi, çok ilginç, Hamurköy'den Ali... Gelmiş yerleşmiş Eğret'e... Fatma ile Ali'nin Satı adında bir kızı doğduktan hemen sonra Ali askere gidiyor ve dönemiyor... Yıl, 1910... 

    O sıralarda Muhtar olduğu sanılan Böbüdedenin büyük oğlu Hasan Hüseyin, Döğerli Mücellit Ahmet Hocanın ricasıyla köye kahya olarak aldığı çalgıcı Topal Hüseyin'e Fatma Hanımı nikahlar. Taze dul Fatma Hanım ve küçük yetimi Satı, böylece sahipsiz kalmamış olur, hem de Eğret'e çocuklarıyla dul gelen Topal Hüseyin başgöz edilmiştir... Topal Hüseyin sonradan müezzinliğe terfi etti, oğlu Ömer'e Hasan Hüseyin'in kızını alarak dünür oldular. Soyadı Kanunuyla Kabadayı soyismini aldı, Böbülerin atasıdır...

    Bu arada Fatma Hanım vefat etti... Küçük yetim Satı; ileride Yörük Kerim'in eşi, Yörük Mehmet Demir'in de anası olacaktır. 1983 yılında vefat etti...



22 Nisan 2022

Hıdrellez Temcidi

     

     Çeşme aharına serinleme bahanesiyle başını daldırıp çaktırmadan su yudumlama; ikindi sonrası, Gocagulağınguyu'dan su getirme; İftar topu kollama; camide teravih maceraları; gece uykulu kulaklarla Kelhalil'in davulun bir yaklaşan, bir uzaklaşan sesini takip etme; yine uyku sersemliğiyle ere kalkma, döke şaşa besdil hoşafı kaşıklama; temşitler başlayınca ağzını çalkalama... Yaz aylarına denk gelen Ramazanların bir çok yılında, bu saydıklarımın her biri ayrı başlıkta anlatılmaya değer hatıralar oldu.

    Bilerek temşit yazdım; çünkü Anıtkaya'da 'temcid' kelimesi hala böyle söylenir. Hani şimdi imsak vaktini bildiren sabah ezanından önce bir iki dakikalık sela veriliyor ya, işte eskiden öyle değildi; en az onbeş dakika sürerdi ezana geçiş faslı, ve buna temşit derlerdi. 

    Temşitler verilmeye başlaması demek, 'imsaka çok az kaldı, hazırlıklarını tamamla, son lokmalarını yut' anlamına gelirdi. Salavat, tekbir, kaside, ilahi... artık hocanın repertuarına kalmış, ne hazırladıysa onları dinlerdik...

    Temşit veren hocaların önceden ciddi bir hazırlık yaptığını düşünürdüm. En azından, neler okuyacaklarını belirler, belli bir sıraya koyarlarmıştır. Belki de kendince ellerine hatırlatma notları da alırlardı. Hiç şaşırmadıklarına göre böyle olmalıydı. Acaba şaşırıyorlardı da usta bir manevrayla toparlayıp, bu konuda hiç bilgisi olmayan biz dinleyicilere mükemmellik izlenimi mi veriyorlardı. Keşke gidip onların okudukları anki hallerini görebilseydim; lakin o alacakaranlıkta dışarı çıkmak ürpertici geliyordu.

    Bir de zaten yarı açık yarı kapalı gözlerle yediğimiz er ekmeğinden sonra verilen bu temşitleri, haliyle yarı uyur yarı uyanık bir vaziyette dinlerdim. O haldeyken dinlediğim bir ilahi sözü, özellikle bana söylenmiş gibi gelmişti. O günden beri unutmadığım o ilahi, 'Seherlerde uyuma uyan gardaş / Seherlerde sen nura boyan gardaş...' dizeleriyle başladı... Sonuna kadar dinlemek için kendimi ne kadar zorlasam yine de uyumuştum.

    Temcitlerin iki dakikaya indirildiği ve içinin de boşaltıldığı günümüzde ister istemez çocukluk hatıralarına sığınıyoruz. Ramazanların ayrılmaz bir parçasıydı onlar ve tekrar dinlemek için onbir ay beklemek zorundaydınız. Ammaa....

    Bir 6 Mayıs akşamı, daha doğrusu gecesi... Zamanın İmam Hatip talebeleri, Anıtkaya'daki 'alaylı' hocalarla toplanmışlar. Alaylılar Kör Halilin Halil İbrahim Kirkit, Halimenin Mehmetin İlyas Kıy... Mektepliler ise Mardakların Hüseyin Saki, Hilmi Hocanın İbrahim Sancak, Kel Arzımanın Cemil Azbay, Kedivelilerin İbramın Ramazan Ildız filan... İstikbalin imamı bu gençler, okulda öğrendiklerini camide uygulayabilmek için fırsat kolluyorlar ve izin zamanlarında köydeki hoca arkadaşlarıyla bolca vakit geçiriyorlar. Amaçları, öğrendiklerini camide, odada vb. yerlerde tatbik etmek...

    Yatsıdan sonra geç vakte kadar, odada ferfine yapmışlar. Ekipte Berber Ahmet Kabadayı da var. Hocalığı yoksa da hocalarla oturup kalkacak kadar donanımlı biri Berber... Bir de onlarla akran sayılıyor, çocukluktan beri arkadaşlar... Ekip olarak odaların da müdavimleri... Odaları fakülteye çevirenler bunlar yani... 

    Ferfineden sonra mideler dolunca uykuları gelir gibi olmuş bizimkilerin... Gözkapakları ağırlaşmış, istemsiz esnemeler başlamış. Bazıları köşelere büzülmeye, bir kaçı hafiften uzanmaya niyetlenir olmuş.  Durumu farkeden Berber, mudahele etmek istemiş.

    - Sakın ha! Uyumak yok, hatta uyuklamak bile yok. Bir uyursak mümkün değil namaza kalkamayız. O zaman köylü 'Berber Ahmet, hocaları uyuttu da namazı kaçırdılar' demez mi!

    Uyku tatlı tabii... Burada uyuyamayacaklarını anlayan bazıları eve gitmek istediyse de Berber buna da mani oldu.

    - Şimdi evlere gidersek uyuruz, yine namaza kalkamayız...

Durum çetrefilleşti. Uyku bütün ağırlığıyla heyula gibi üstlerine çökmüş; lakin adam uyutmuyor da bırakmıyor da... Hocalar böyle düşünürken çözüm önerisi yine Berberden gelir:

    - Bakın, yarın mübarek Hıdrellez günü... Siz şimdi güzelce abdest tazeleyin, uykunuz açılır. İkişerli üç gruba ayrılın ve Yeşil Cami, Cuma Camisi ve Bunar Camisine gidip ezanlara kadar temşit verin...

    Bir şeyler okumak için fırsat kollayan gençler buna dünden razıdır. Berberin dediğini yaparlar. O gece Anıtkayalılar sabah ezanlarına kadar temcite doyar. Aşklı şevkli gençler, koro halinde veya solo olarak; bildikleri bütün kaside, naat, ilahi ne varsa onlarla inletirler köyü...

     Bu arada işler planlandığı gibi gitmez. Zira bir süre sonra ortadaki Goca Camiden de sela-tekbir-naat sesleri yükselmeye başlar. Halbuki planda bu camiden temcid yayını yoktur. Çünkü imamı resmidir ve yeni atandığı için huyu suyu bilinmiyor. Ne olur ne olmaz diye Goca Cami operasyon dışı bırakılmıştır... Ne oldu da plan dışına çıkılıp oradan da temşit okundu acaba?! 

    Bu beklenmedik durumun sebebi Hıdrellez sabahı anlaşılır. Sabah namazından sonra Berber Ahmet dükkanını açar. Biraz sonra Goca Caminin imamı Kütahyalı İbrahim Hoca gelir. Temşitin sebebini soran Berbere şöyle cevap verir:

    - Anıtkaya'daki görevine yeni başlayan bir imam olarak, o vakitte minarelerden yükselen temciti duyunca, herhalde buranın adeti böyle, Hıdrellez sabahı temcit veriyorlar, diye ben de kalkıp camiye koştum ve temcite başladım...

    Tamam. Temcit; güllaç gibi, teravih gibi Ramazana özel bir şey... Amma Anıtkaya'da, bir kereye mahsus da olsa Hıdrellez Temşiti verilmiş... Hem de üç camiden...


Gödeşler


    Garamusaoğlu Ali'nin kızı Ayşe ile evlendikten sonra Turaçoğlu Mustafa 'Garamusaoğlu' diye anılacaktır. Tabi bu bir anda başlamadı, yavaş yavaş bir süreç biçiminde oluşuyordu. 

    Garamusalardan ilk eşi Ayşe Hanım ile Mustafa'nın iki kızlarıyla bir oğulları oldu. Oğlu Mehmet Ali, Tingildeklerin atasıdır. İki kızının büyüğü Ayşe ki Turaç Hanım diye bilinir, Ayanoğullarından Halil, sonra onun emmioğlusu Derviş Ahmet ve en sonunda da Hacı Hüseyin'e vardı. En son evlendiği Ayanoğlu Hacı Hüseyin, Kölgecinin babasıdır. O zaman böyle bir adet var; dul kalan gelini, aile içinden biriyle tekrar everiyorlar... İlk iki kocası öldüğünde Turaç Hanım bu yüzden Ayanoğullarında kalmaya devam ediyor. Son eşi Hacı Hüseyin'in ölümünden yıllar sonra, 1946'da vefat etti... Turaçın küçüğü Emine'yi ise Büküroğlu Hüseyin'e veriyorlar. Emine Hanım da Bükürünalinin anasıdır...

    Garamusaoğlu/Turaçoğlu Mustafa, ilk eşi Ayşe Hanım'ın vefatı üzerine (yahut vefat etmeden) tekrar evlendi. Bu ikinci hanımı 1850 doğumlu, kendisinden yaşça çok küçük Ayşe Hanımdır... İlk eşinin adaşı Ayşe Hanım, Ayanoğlu Mustafa kızı... Hani kızı Turaçın ikinci eşi Derviş Ahmet vardı ya, işte onun ablası... İşte bu yeni Ayşe Hanımdan, 1881 yılında oğlu Ahmet, daha sonra da kızı Emeti (Ummetullah) dünyaya geldi... Emeti (Resmiyette Ümmü yazıyor), Küpelilerin İbrahim eşi oldu. Urganlı ile Teke Hüseyin'in anasıdır, 1961'de öldü...

    Babası Garamusaoğlu Musatafa öldüğünde, anaları ayrı olan abisi Mehmet Ali de zaten kendi ayrı evine çıkmıştı. Çünkü o sırada Mehmet Ali'nin neredeyse torunları olacaktı... Evin küçüğü olması sebebiyle ocağı tüttürecek olan Ahmet, Şerife Hanım ile evlendi. Şerife Hanım, Ayanoğlu Hasan'ın kızıdır (Tırıl Hasanın halası...) Ahmet'in halası Ayşe de Ayanoğlularda olduğu unutulmasın, ayrıca anası da onlardandı...  

    Ayanoğullarıyla kurulan bu çoklu bağ, bizim Garamusaların Ahmetlere Gödeşler denmesi sürecinde önemli bir menzil olabilir... Zira Ayanoğluların Tırıllar, Vakvaklar ve Kölgeciler yani Galgancılar bölümüne halk arasında Ayanoğlu değil, Tureşler deniyor. Bunda Turaç Hanımın payı olduğu çok açık; diğer yandan bazı söyleyişlerde  Turaç/Turec/Tureş ve Gödec/Gödeş olabiliyor... Turaç, Tureş'e dönüştüğü o kadar belli ki...

    Gödec Ahmet'in kırklı yaşları göremeden, cihan harbi sonlarına doğru vefat ettiği söyleniyor. Cenazesini kaldıracak kadar bile Eğret'te erkek bulunmadığı, kabre kadar kadınların taşıdığı, Terlemezoğlu Yusuf (Terlemez Hocanın babası)nın talkın verdikten sonra 'Ey arkadaş, buraya kadar karı-kız ile getirdik, bundan sonrasında başının çaresine bak' diye takıldığı da anlatılanlar arasında... Biraz abartı katılmış olsa da o vakitler vaziyet, esasta böyleymiş... Lakin belgelerde Gödecin 1932 yılında vefat ettiği kaydedilmiş... Yukarıda anlatılan olay-zaman eşleşmesinde bir çelişki olabilir...

    Gödec Ahmet ile Şerife Hanımın iki oğlu oldu; Mustafa ve Halil... Büyük oğlu adını dedesi Garamusaların/Turaçların Mustafa'dan alıyor. Küçüğü ise annesinin dedesi yani Ayanoğlu Halil'in adını... 


    Gödecin Mısdık

    Gödecin Mısdık 1902 yılında doğdu. Körüslerin Ali kızı Nazik ile evlendi. Nazik Hanım,  Ak Ömerin kardeşidir. Hatırlanacağı üzere Gödec Ahmet'in yeğeni, Tingildeklerin Mehmet Ali kızı Fatma da Körüslerin Mustafa'ya verilmişti. Nazik Hanımın Gödecin Mısdık'a varmasıyla, Garamusalarla Körüsler arasında ikinci bir bağ kurulmuş oldu. 

    Nazik Hanım ile Akömerin iki kız kardeşleri daha var; Halime ve Ümmühan... Arapların Şükrü Tok ile Aşşağılıların Efemehmet Mehmet Öncül'e vardıkları için Gödecinmısdık onlarla bacanak oldu...

    Çocuklarını ayrıntılı inceleyeceğimiz Gödecinmısdık ile Nazik Hanım, 1987-88 yıllarında arka arkaya vefat ettiler...

    İki oğlu iki kızı olan Gödeş Mısdık, kızlarının adını Şerife ve Hatice koydu. Annesinin adını koyduğu 1924 yılında doğan büyüğü Şerife, iki yaşındayken öldü... Hatice ise, Nazik Hanımın Cihan Harbi sırasında henüz gelinlik kız iken, çeyiz düzüyorken vefat eden halasının adıdır... Hatice, Aşşağılıların Osman eşi olacaktır. Kocasıyla teyze çocuğu olan Hatice, Aşşağılıların Osman'ın 1972'deki ölümünden sonra babasının evinde uzun süre dul yaşadı. Sonra Afyonlu bir bey ile evlenip oraya yerleştiler.  Son eşi de öldükten bir süre sonra Hatice Hanım da 2020'de vefat etti...

    Gödeş Mısdığın büyük oğlunun adı Ahmet, yani dedesinin adı; 1929 yılında doğdu... Amcaların Yahya kızı, Şavalın kardeşi Atike ile evlendi. Böylece dip dedeleri kardeş olan Tingildeklerin Osman Kasal ile de bacanak oldu. Diğer bacanakları; Çapıtçıhafız, Ayımevlüt ve Şaşdımhalildir... Gödecin Ahmet; karayağız, kaytan bıyıklı, 1970'lerin Anıtkaya'sında jilet gibi ütülü pantolon giymesiyle aklımda kalmış. Dışarıda bir yerlerde, herhalde PTT'de çalışıyordu. İzinli olarak geldiği vakitlerde bu gözlemi yapmışım... Anne ve babasından önce, 1979'da vefat etti. Atike Hanım ise çok sonra, 2015'te vefat edecektir...

    Ahmet ile Atike'nin biri erkek dört çocukları oldu. Büyük kızı Müker (Mükerreme), Tellilerin Mehmet Ali ile nişanlı iken vefat etti. Diğer kızları Şerife ile Ratibe/Ferah Anıtkaya dışına gelin oldular. Hacımahmutların Ayımevlütün eşi Sare ile Gödecin Ahmet'in eşi Atike kardeşler... Bu kardeşlerin ikisi de kızlarına Ferah adını koyması ve Anıtkaya'da bu ismi taşıyan başka kimse bulunmaması dikkate değerdir...

    Tek oğlunun adı Mehmet... Seydilerin Gıllıoğlu kızı Ayten ile evlendi. Kirpitçilerin Gedikhasan ve Gadıngızların Muzaffer ile bacanak oldular... Özlem ve Öznur isimlerinde iki kızı var, Afyon'da oturuyor...

    Gödecin Mısdığın küçük oğlu Halil 1937 yılında doğdu, abisinin aksine Anıtkaya'dan ayrılmadı. İleşberlikleri de vardı; ama sanki koyunculuğu daha öndeydi... Sonradan kendisine ev olan arpalıktaki o yurtta eskiden Gödeşlerin ağılı vardı. O ağıl genişletilerek Halil'in evi oldu. Solunum zorluğu çektiği için gırtlağını delmek zorunda kaldılar... Bu yüzden son dönemde sessiz bir hayat yaşadı ve 2014 yılında vefat etti; eşi Fadime Hanım 2003'te ölmüştü...

    Ayımevlüt kızı Fadime ile evlendi, Gobakların Garaiban ve Mantaroğlu Mehmet ile bacanak oldular... Halil'in üç kız, üç oğlan altı çocuğu var. Büyük kızı Saynur Omuzca'ya, küçük kızı Melek de Saraydüzü'ne gelin oldu... Ortanca kızı Gönül ise Yarımçakmağın Osman eşidir... 

    Büyük oğlu Ramazan, Yarımçakmak kızı Cemile'yi alarak, kayınbiraderi Osman ile değişik usulüyle evlenmiş oldular. Ramazan'ın Halil ve Sebile adında iki çocukları oldu. Kızı Sebile Afyon'a, Tülümuratın Halil'in oğluna gelin gitti. Oğlu Halil de Afyon'dan evlendi; Ramazan, Yasin ve Talha adında üç oğlu var, Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    Ortanca oğlu, dedesi Gödeş Mısdığın adını alarak Mustafa oldu. Gadıngızların Muzaffer kızı Zehra ile evlendi. İki kız, iki erkek çocukları oldu. Büyük kızı Tuba, Doğvellerin Mehmet eşi; küçük kızı Fadime de Dıkmanın Şef Mehmet oğlu Emre eşidir. Mustafa ile Zehra'nın iki oğlunun adları Oğuzhan ile Halil, Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    Gödeş Mısdığın Halil ile Fadime Hanımın en küçük oğlunun adı da büyük dedenin, ilk Gödecin ismi olarak Ahmet konuldu. Güdüklerin Emin kızı Zeliha ile evlenen Ahmet'in Fatma, Melih ve Ertuğrul adında üç çocuğu var; Anıtkaya'da yaşıyorlar...


    Gödecin Halil

    Abisi Gödeş Mısdıktan iki yaş daha küçük olan Halil, 1904 yılında dünyaya geldi. Çocuklarından Anıtkaya'da kimse kalmadığı için hakkında yazılacaklar duyumlardan ibaret kalacaktır. 

    Önce Hacapdıramanların kızı Esma ile evleniyor. Cıldırın halası olan Esma Hanım 1941 yılında çocuksuz olarak vefat ediyor...

    Sonra Afyonlu Naciye Hanım ile evlendi. Giyim, yaşantı ve davranış olarak Naciye Hanımın köy hayatına uzak bir yapısı olduğu için, evlerini satıp Afyon'a yerleşiyorlar... 

    Gödecin Halil'in evi; Kahveci Süleyman ile Gödeş Mısdığın evi arasındaydı. Çakırlar alıp dükkan gibi bir şey yaptılar. Bir ara Halimenin Mehmet dükkan açtı... Uzun yıllar önü boş bir arsa olarak kaldıktan sonra Kahvecinin Günaydın Yırgal satın alıp yeni yaptığı evine kattı...

    Gödecin Halil Afyon'a yerleşti; ama 1977'de vefat ettiğinde cenazesi getirilip Anıtkaya'ya defnedildi. Yıllar sonra dikilmiş mezar taşından bunu anlıyoruz... Eşi Naciye Hanım daha önce, 1970'te vefat etmiş...

    Çocuklarına gelince... İsmet, Ali İhsan ve Mustafa isimlerinde üç oğlu oldu. Ana babaları Afyon'a yerleşince onlarla beraber Afyon'a gitmediler... Onlar daha kuzeye, İstanbul ve Trakya'ya yöneldiler... İsmet ile Ali İhsan önce İstanbul'da cam fabrikasında çalıştılar. Sonra Ali ihsan DDY'ye girdi. Ali İhsan'ın evlenip evlenmediği ve akıbeti bilinmiyor. İsmet'in ise Dilek ve Murat adında çocuklarının bulunduğu, Murat'ın Polis olduğuna dair bilgiler var... İsmet'in 2005'te vefat ettiği de o bilgiler arasında...

    Gödecin Halil'in küçük oğlu Mustafa Avustralya'ya yerleşmiş. Geçen yıllarda Anıtkaya'ya gelmiş, yakınları varlığından öyle haberdar olmuşlar... Oğlanların durumu böyle… Ayrıca Afyon’a göçtükten sonra orada Ferah ve Saynur adlarında iki de kızları olduğu öğrenildi…


    Esmenin Osman

    Gödec Ahmet'in buraya kadar anlatılan çocukları; onun Şerife Hanım ile evliliğinden olanlardır. Şerife hanım vefat edince bir kez daha evlendi. Bu ikinci eşinin adı Esma'dır...

    Selimler/Esnanların Ali Osman kızı Esma Hanım önce Sarıların Zekeriya ile evlenmişti.  Bu Zekeriya kimdir, önce ona bakalım: Capbak (Osman Külte) ile Tomanın (İbrahim Köz)ün dayısıdır...  Daha önce de adı geçen Halimenin Mehmet'in anası Halime var ya, işte onun da amcasıdır... 

    Esma Hanım ile evliliklerinden çocuğu olmadan Zekeriya vefat ediyor. Gödecin Ahmet'in eşi Şerife de o sıralarda vefat edince evleniyorlar... Esma Hanımdan da bir kız bir oğlan, iki çocuğu oluyor. Kızına, annesi Ayşe'nin adını veriyor. Ayşe, Çorbecilerin Aliguru Ali Dadak'ın eşi olacaktır. Hatırlanacağı üzere; Garamusaların Tingildekler bölümünde Osman oğlu Musa (Seyfettin Kasal'ın dedesi)nin de Aligurunun kardeşi Şefika ile evlendiğini kaydetmiştik. Dedeler/Çorbeciler/Deliveyis kanadıyla da ciddi bir bağ kurulduğu anlaşılıyor...

    Esma Hanım'dan ikinci çocuğu olarak da 1927 yılında Osman doğdu. Osman ismine bir karşılık bulmak gerekirse, Gödec Ahmet'in dedesi karşımıza çıkacaktır...

    Osman doğduktan kısa bir süre sonra, 1932 yılında babası vefat ettiği için; onun bütün sorumluluğu anası Esma'ya kalmış oldu. Abileri Mısdık ve Halil'e dedikleri gibi ona da 'Gödecin Osman' demediler; annesine izafeten 'Esmanın Osman' dediler. Zamanla bu yakıştırma yerini, söylemesi daha kolay 'Esmenin Osman'a bıraktı... 

    Esmenin Osman, Gocamat (Koca Ahmet) kızı Hatice ile evlendi. Gocamatın kimliği için yine biraz başa dönmek icap ediyor.

    Gödec Ahmetin babası Turaçoğlu Mustafa, Garamusaların Ali kızı Ayşe'yi almıştı. Ayşe'nin büyüğü Havva vardı, ona ne oldu?... İşte onu da daha önceden 'Ahmet oğlu Ahmet' adında biri almıştı, hem de kayınpederinin eviyle birlikte... O Ahmet oğlu Ahmet, Gocamatın büyük dedesidir...

    Esmenin Osman ile Hatice'nin çocukları olmadı. Hatice'nin kardeşi Kazım'ın küçük oğlu Ahmet'i evlat edindiler... Kendisi 1987'de, Hatice Hanım ise 2001 yılında vefat ettiler... 

    Corukların Ahmet kızı Hatice ile evlenen Ahmet, Afyon'da yaşıyor... Sevgi, Osman ve Esma Duru adlarında üç çocuğu var. Bunlardan Osman, dedesi Esmenin Osman'a işaret ediyor. 

    İsimlendirmelerde asıl dikkate değer olan küçük kızınkidir. Zira Esmenin Osmanın anası olan Esma Hanımın hatırası yalnız bu küçük kızın adında yaşıyor. Esma Hanım kendisi 1966 yılında vefat etmişti...

    ***

    Kapatırken bir hususu daha zikredelim... Gödecahmetin, Esma Hanım ile nikahlı olduğu dönemde Ayşe adında bir hanımı daha varmış. Ondan da1929 yılında Mehmet adını verdiği bir oğlu dünyaya gelmiş. Yani Gödecinmısdık, Gödecinhalil ve Esmeninosmanın bir kardeşleri daha var... Bu çocuk iki yaşındayken, babasıyla aynı sene, 1932'de vefat ediyor... Annesi Ayşe Hanım hakkında başkaca bir malumat bulamadım...

    ***

    Gödeşlerin soyadı SEVİŞ... Bu sözcük 'sevinç'ten bozma olabilir. Belki de 'Gödeş'teki son sese benzeştirmek için böyle bir soyisim tercih edilmiştir. Lakin Esmenin Osmanın Ahmet, karışıklığa meydan vermemek için, mahkeme kararıyla soyadını SEVİNÇ olarak düzelttirmiş. 



17 Nisan 2022

Gavur Küfürü

 

    'Gavur' zaten Arapça 'Kafir'in Türkçesi... 'Küfür' kökünden türemiş kelimeler bunlar... Yakın akraba olan bu iki sözcüğü biraraya getirerek yeni bir söz dizisi oluşturmak maharet ister. Yapmışlar işte... 'Gavur Küfürü' demişler; Paskalya Bayramını böylece Türkçeleştirmişler. Türkçeleştirmekle de kalmamış, Türkleştirmişler...

    Bu Hıristiyan bayramının sabit bir günü yok. Daha doğrusu, hep pazar gününe isabet ediyor, günü belli de hangi pazar olacağı sürekli değişiyor. Nasıl bizim mübarek geceler çoğunluk cuma geceleri ise, Paskalya da hep pazar...

    Paskalya, Nevruzdan (21 Mart) sonraki ilk dolunayın ardından gelen Pazar günü kutlanıyor. Bu, 1700 yıldır böyle... Buna göre Paskalya, 22 Mart ile 25 Nisan arasındaki Pazar günlerinden birine denk gelir. 

    Bunun bizimle ne alakası var peki... Çok alakası var... Boşuna adını Türkleştirmemişler Paskalyayı... Gavur Küfürü olarak adını değiştirene kadar kim bilir ne kadar zaman kutlandı... Kaç Paskalya yumurta boyandı, kaç Gavurküfüründe ateş yakıldı.

    Nevruz, Ergenekondan çıkış yıldönümü olarak Türklerin Bayramı diye söylenir. Oysa daha düne kadar Nevruz filan bilmezdik biz. Gavurküfürünü ihmal etmezdik ama... Acaba diyorum, Nevruz zamanla Paskalya ile yer mi değiştirdi.

    Tabi hiç bir şey durup dururken ve bir anda yerleşmez toplum hayatına. Hiristiyanlarla etkileşime geçmeden onların adetini benimseyemezsin. Eğret'te bu etkileşim nasıl oldu acaba? Burada yaşayan Ermeniler, Rumlar var mıydı? Bakkal Yorgo vardıysa başkaları da varmıştır. Mahkeme kayıtlarına yansımış bazı terekelerde borçlu veya alacaklı Hıristiyan isimlerine rastlanıyor. Demek ki varlar...

    Olmasalardı nereden bilecektik Paskalyayı? 'Nevruzdan sonraki dolunay peşinden gelen ilk Pazarı filan nasıl hesaplayacaktık? Oysa onların izinin silindiği 20. yüzyıl son çeyreğinde biz Gavurküfürünü hiç sektirmezdik... Bir gün önceden 'yarın Gavurküfürü' haberi duyuldu mu hazırlıklar başlardı.  Şimdi düşünüyorum da Ramazan ve Bayram habercisi 'Hilal göründü!' müjdesine ne kadar benziyor, 'Yarın Gavurküfürü' haberi...

    Gavurküfürüne hazırlık dediğin şey, yumurta tedariki ve onu boyamaktan ibaret... O vakitler yumurtalar şimdiki gibi marketten koliyle alınan şeylerden değildir. Folluktan tek tek alınır, onun için de tavuk hanımın onca yaygarasına katlanacaksın. Bir de... Bütün yumurtalar beyazdı... Hayret, demek ki sarı tavuk cinsi henüz istila etmemiş...

    Yumurtayı bulduktan sonra onu boyamalısın. Beyaz, cıscıbıl yumurta, kutlama için kabul edilemez. Bu kesin hükmü de bayramın asıl sahiplerinden araklamış olmalıyız. Tabi ki herkesinkinden farklı, cafcaflı boyalarla boyanmış yumurta tercih edilir. Lakin o da ayrı bir masraf gerektirir. Kelsüleymanda koyun boyama maksatlı renk renk toz boyalar bulunurdu; ama dedim ya, yumurtayı buldun da boyasını mı ararsın! Koyuncuların çocukları daha şanslı olabilir bu konuda, çünkü evde koyunlardan artan boyalardan kıyıda köşede kalmış olabilir...

    Geriye tek bir seçenek kalıyor... Soğan kabuğu... Bir parça kuru soğan kabuğunu, yumurta haşlayacağın kaba attın mı çok orijinal renkte bir yumurta elde edersin. Sıfır masraf olduğu için biz yumurtaları böyle boyardık. Tabi çoğu da bizim gibi düşününce ortalık turuncu yumurtayla dolup taşar, seninkinin hiç bir orijinalliği kalmaz...

    Neşeli minik eller, boyalı yumurtaları bir müddet çimenler üzerinde yuvarladıktan sonra doğal olarak onu yeme faslına geçilirdi. Zira artık yumurtanın haşadı çıkar, yuvarlanacak hali kalmazdı. 

    Yuvarlama esnasında onları birbiriyle tokuşturarak küçük-masum kumarlar oynardık. Kırılan yumurtayı yeme hakkı, sağlam kalan yumurtanın sahibindeydi. Üttüğümüz yumurtaları yine üzgün mağlupla paylaşarak keyiflenirdik. 

    Yaşça daha büyük bazıları bizim eğlenceli kumarımıza hile katar, gavurküfürünün de cılkını çıkarırdı. Herifçioğlu üşenmemiş, yumurtayı boşaltıp kabuğuna alçı dökmüş. Sonra onu bir güzel boyamış iyi mi! Harama hile kattığı ortaya çıkana kadar milletin epeyi yumurtasını götürdü.

    Eğret Takviminde, Mart-Nisan ayları içinde bir yerlerde saklı Allahbazarı günü, şafaktan öğleye kadar benim hafızamda böyle yer etmiş. Şimdiki çocukların Paskalya/Gavurküfürü kutladıklarını sanmıyorum.

    Hıdrellezden önce bir pazar günü, gavurküfüründe yumurta boyayıp yuvarlamadıysan, en azından bunun rüyasını bile görmediysen, çocukluğunda muazzam bir gedik var demektir. 



16 Nisan 2022

Garadeliler

 

    Alemdaroğlu Ali'nin küçük oğlu Halil, Takgaslardan Berber Murat'ın ablası Abide ile evliydi. Halil öldüğünde bir kızı ile iki oğlu vardı; İsmihan, İbrahim ve Ahmet... İsmihan, Alemdaroğlu (Kekliklerin) Hüseyin eşi oldu... Alemdaroğlu Hüseyin Eğret'te Tellal Dayı olarak tanınırdı. Oğlu erken vefat edince Hacıbeylili yetim Ali (Ayvaz)ı evlat edindi. Neticede İsmihan Hanım yabancıya değil, bir Alemdaroğluna varmış oldu...

    1891 Doğumlu büyük oğlu İbrahim ise Hanım ile evlendi. Hanım Hanım Emirdağlı İbrahim kardeşidir. Her ne kadar Emirdağlı dense de Çatalçeşme'de doğup Eğret'e geldiler. Burada kendilerine 'Muslular' denilecek... Muslulardan bu iki kardeşin Satı adında bir ablaları daha vardı ki O, daha önceden yine Muslulardan Mehmet adında birine varmıştı. Gazi lakaplı kocası ölünce yetim oğlu Hasan'ı alıp Eğret'e kardeşlerinin yanına geldi. Gazilerin atası Hasan, bu yetim çocuk olup Hanım Hanımın yeğenidir...

    Abide Hanım bu gelinini, kardeşi Atike vasıtasıyla buldu. Çünkü Atike Amcaların  Süleyman eşiydi ve Süleyman'ın bacısı da Musluların  İbrahim eşi... Böyle bir tanışıklık döngüsü yani...

    1912 Yılında doğan büyük kızına anasının adı olan Abide ismini verdi. Küçük kızının doğduğunu ise hiç göremedi. Cihan Harbine gitti ve geri dönemedi. Babası şehit olduğunda kızı henüz ana karnındaydı. Yetim doğan bu yavruya da Zehra adını verdiler... Alemdaroğlu İbrahim'in yadigarları bu iki yetimden Abide, ileride Osmanköy'den gelen Ahmet'e varacak ve Halis Özdemir'in anası olacaktır. Zehra ise Küpelilerin Mustafa'ya, yani Urganlıya vardı. Hatta Küpelinin, aslında bu iki yetim kızın lakabı olduğunu söyleyenler de var... Kızların anası Hanım'a ne oldu?... O da 1932 yılında vefat etti...

    Bütün bunlar olurken iki yetim kızın nineleri Abide Hanım hayattaydı; fakat onların gelin olduklarını göremediği anlaşılıyor. Büyük ihtimal, 1920 ile 1925 arasında öldü...

    GARA DELİ

    Artık Ahmet'e geçebiliriz... İbrahim'in küçük kardeşi Ahmet babası öldüğünde henüz bekardı; bununla beraber annesi Abide Hanımın sağlığında evlenmiş olabileceği düşünülüyor... İşte bu anlatılacaklar Ahmet'in hikayesi olacaktır...

    1893 Doğumlu küçük oğlu vakti gelince... Biraz da esmer kavruk görüntü verdiği için Ahmet'e 'Garadeli' lakabı takıldı. Garadeli, Yozgun Halil'in ablası Emine ile evlendi. Emine Hanımın Babası Kelahmetlerin Osman, annesi ise Macur Ayşe Hanımdır... Babası öldükten sonra Annesi Eminlerin Süleyman'a vardığı için Emine, Kelsüleyman ile de karınkardeştir...

    Cihan Harbine askerlik çağında yakalanan Ahmet’in hangi cephede çarpıştığı bilinmiyor. Köyüne sağ dönebilen ender kişilerden biridir. İstiklal Harbinde de aktifmiş. Büyük taarruzda 28 Ağustos günü İlbulak’ın tepesinde olduğu, Yunan kaçarken köyü ve harmanları ateşe vermesini izlediği, Gatçayır’daki harmanların yandığını görünce Yunan’a top atışı yapmak için Kumandanına çok yalvardığı, ancak buna müsaade edilmediğine dair bir anekdot duydum…

    Garadeli Ahmet ile Macur Emine Hanımın üç oğulları oldu. İsimlerini Halil İbrahim, Mevlüt ve Ahmet koydular. Halil İbrahim olarak büyük oğluna dedesiyle şehit emmisinin adını birleştirmişler. Ortancanın Mevlid Kandilinde doğduğu çok belli. Asıl ilginç olan ise küçük oğlana babası Garadelinin adı verilmiş olmasıdır. Böyle durumlara genelde iki halde rastlanır; ya annenin baba adı verilmiştir, ya da doğum sıralarında ölen babanın... Emine Hanımın baba adı Osman idi, geriye ikinci şık kalıyor... İşi aslı, küçük oğlu doğduğunda Garadeli ölmüştü; belki 1936 yılındaki doğum onun ölümünden sonra gerçekleşti, bu yüzden çocuğa  babasının adını verdiler...

    1933 Yılında doğup 1936'da öldüğü kaydedilen Hatice adında bir kızları da varmış; ancak hayatta kalanları hesaba kattığımızda bile, üç yetimiyle bir başına kalan Emine Hanımın neler çektiği az çok tahmin edilebilir. Onların büyütülüp uçurulması hep bu dişi kuşun kanatlarına bağlıydı... 1970 Yılında Emine Hanım da vefat etti... 

    Hödük Haliban

    Alemdaroğlu Garadelinin büyük oğlu Halil İbrahim 1928 yılında doğdu. Eskiden beri Eğret'te Halil İbrahimleri 'Haliban' diye söylerler. Birazcık asosyal kişiliği sebebiyle Halil İbrahim'in lakabı 'Hödük Haliban' olarak kaldı. Omarcıklar/Yonuzlardan Hatice Hanım ile evlendi. Omarcıklar/Yonuzların Kerim ve Yahyaların İbrahim ile bacanak oldular...

    Fakirlik dedikleri nesne nasıl bir şeyse, Garadeli çocuklarının yakasını bir türlü bırakmadı. Hödükhaliban, yaptığı bir parça ileşberliği eşek koşarak sürdürmeye çalıştı. Cumartesi günleri, pazarda köfte ekmek satar, öylece yaşar giderdi. Bununla beraber hayırsever bir insandı. Para olarak olmasa da işgücü ve emek olarak sürekli tasadduk ederdi. Çevre köylerin bazı mevkilerinde onun adıyla anılan çeşmeler olduğunu duyduğumda çok şaşırmıştım. Meğer, üşenmeden gider, ihtiyaç olduğunu düşündüğü yerlerden suyu bulur ve oraya çeşmeyi bizzat yaparmış... 

    Hödükhaliban ile Hatice Hanımın üç kız, üç erkek altı çocukları oldu. Büyük oğulları 1955'te doğmuş, Garadelinin adı olan Ahmet ismini vermişler. Fakat bu oğlan 22 yaşında delikanlıyken vefat etmiş...

    Büyük kızı Ayşe, Eyüplerden İzzet Dirlik eşi; ortanca Aynur, Yahyalardan Vehbi Diril eşi; küçük kızı Emine de Mardakların Şükrü oğlu Adem Saki eşi oldular... 

    2001 Yılında babasının vefatından sonra büyük oğulları Selami'de bazı ruhsal rahatsızlıklar ortaya çıktı. Annesi Hatice Hanım da 2017'de ölünce büsbütün kimsesiz kaldı ve devlet gözetimine alındı. Şimdi Emirdağ'da...

    Küçük oğulları Dalyan, Anıtkaya dışından, Salar'dan evlendi. Uzun süredir Afyon'da yerleşik ve Halil İbrahim ve Arda adlarında iki oğlu var...

    Yarımçakmak

    Garadelinin ortanca oğlu Mevüt'e, 1930 yılının Mevlit Kandili gecesi doğduğu için bu isim verilmiş. Tabi ismiyle pek bilinmiyor, lakabı 'Yarımçakmak' ile daha çok tanınmış. Neden böyle bir lakap takıldı acaba?... Kardeşlerinden bahsederken Garadellerden filanca diye belirtilir; ama Mevlüt'ten söz ederken yalnızca Yarımçakmak denince anlaşılır. Hatta onun Garadellerden olduğu bile söylenmeden anlaşılmaz. Çocuklarına da aynı şekilde Yarımçakmaklar denilir...

    Yarımçakmak, Bilallerin Apil kızı Hafize Hanım ile evlendi; Gobakların Garagaş Salih Kaçmaz ile bacanak oldular... Biri kız olmak üzere altı çocukları oldu. Kızı Cemile, Gödeşlerin Ramazan Seviş eşidir... 

    Büyük oğullarının adı Osman... Bu ismin kaynağı kim olabilir? Doğduğunda eğer sağ idiyse Emine Ninesi koydurmuştur. Çünkü Emine Ninenin babası Kelahmetlerden Osman idi... Ayrıyeten Macur Dedesinin adı da Osman idi... Osman, Gödeşlerin Halil'in kızı Gönül ile evlendi. Gönül Hanım, eniştesi Ramazan'ın kardeşidir; yani değişik yapmış oldular. Eski toprak evleri yıkmakta usta olduğu için 'Yıkımcı' olarak bilinen Osman'ın Melahat ve Fatih adında iki çocuğu var. Melahat, Şekaralilerin Oktay Tetik eşidir.

    Yarımçakmak diğer oğluna, babası Garadelinin adı olan Ahmet ismini verdi. Ahmet de Cıldırın kızı Muzaffere ile evlendi...

    Diğer oğulları Ömer Afyon'dan evlendi ve oraya yerleşti. Adem de Saraydüzü'nden evli. En küçük oğulları evli değil, Anıtkaya'da 'Börekçi Mehmet' olarak biliniyor...

    Yarımçakmak Mevlüt Kızılyer, 2014 yılında 84 yaşındayken vefat etti...

    Ahmet

    Garadelinin 1936 doğumlu küçük oğlunun adı da Ahmet'tir. Patlak İbramın kızı Ümmühan ile evlendi; Melezin Ahmet ve Cavaların Şahin ile bacanak oldular... Uzun yıllar Eskişehir'de çalıştı. Onu harman vakti görürdük yalnızca. Demek ki iznini ona göre ayarlıyordu. Bir anda ortaya çıkar, başka hiç bir şeyle ilgilenmez; orak, sap, patoz, saman... derken işini bitirip tekrar ortadan kaybolurdu. Bazen saman işini yetiştiremez, oğlu Erol'a bırakır giderdi...

    2004 Yılında vefat ettiğinde de öyle hissedildi; izinliymiş gibi geldiği bu dünyadan, izni bitince asıl yurduna döndü... Eşi Ümmühan Hanım on yıl sonra, 2014'te vefat etti... 

    İki oğlan bir kız çocukları oldu. Aslında 1965 doğumlu Ramazan adında bir oğulları daha vardı, çocuk on yaşını aşınca vefat etti... Kızı Dudu, Karacahmet'e gelin oldu...

    Büyük oğlu Erol... Onu bir kelimeyle tarif et deseler, 'azim' derim... Tek başına kerpiç keserek evini yaptı. Corukların Mehmet kızı Fadime ile evlendi. Kapanana kadar Belediyede çalıştı, sonra Afyon'a yerleşti, emekli olalı beri de tekrar döndüğü köyünde yaşıyor... Bir kız, bir oğlu var. Kızının adı Emine; Garadelinin eşi, yani Ninesinin adını kızına koymuş. Emine, Çolakların Selahattin oğlu İsmail Kurt eşidir... Oğlu Ahmet, onun kimi işaret ettiği malum, hem babasını hem dedesini...

    Garadellerin Ahmet'in küçük oğlu Şenel de Corukların Mehmet kızı Emine ile evli; yani abisiyle bacanaklar. Şenel Anıtkaya'da oturuyor... Onun da bir oğlu, bir kızı var. İbrahim ve Ümmühan... İbrahim, Patlak dedesi; Ümmühan da annesinin adı...

    Yeni Mısdığın dükkanın tam karşı köşesindeki mahalle fırınına baştan beri Garadellerin Fırın deniliyor. Garadelinin kendisi veya en azından oğulları bu fırının yapımında pay sahibi olabilir; boşuna böyle demezlerdi yoksa....

    Garadellerin soyadı: KIZILYEL



14 Nisan 2022

Gurtlugucak

  

    Yedi sekiz yaşlarında ya vardım ya yoktum. Gatçayır'da  bahçe belliyorduk. Daha doğrusu, millet belliyor ben onların yanında oyun oynuyordum. O civardan da fazla uzaklaşmıyorum, kaybolurum filan diye. Küçük kafama bazı şeyler ilginç geliyor, onların peşine düşüyorum. 

    Tekmeliğine tepip toprağa sapladıkları sivri küreğe 'bel' demeleri ilginçti mesela. Sanki bulabilecekmişim gibi bunun sebebini arardım. Sonra, bir tepikte açılan çukur birkaç dakika içinde nasıl suyla dolabiliyordu. Madem toprak altında bu kadar su var, neden yerüstündeki doğal çukurlarda birikmez de doluşmak için belin tepiğini bekler?

    Beyhude yere cevap aradığım soruları bir kenara bırakıp bazen de gördüklerimin peşine düşerdim. Yan taraftaki arkta bulunan tuhaf balıklar bunlardandı, ıslak otların arasında zıp zıp kaçışan kurbağa yavruları bunlardandı. Bu minik kurbağaların, arkta balık zannettiğim kocabaşların birkaç gün sonraki hali olduğunu anlamama daha yıllar vardı. 

    Balıklar(!) ve minik kurbağalarla oynarken Dedem bana seslendi:

    - İbram, ge şunnarı topla da Dellan'a satam len!

    Gösterdikleri, balık ve kurbağadan daha ilgi çekici yaratıklardı. Otların arasından bir kaç tane alıp önüme attı. Mora çalan kahverengi ile çürümüş saman renginden iki şerit sarmal  bir topaktı ayağımın dibindekiler. Neredeyse benim yumruğum büyüklüğündeki bu şeylerden ürktüm biraz. Zararsız olduklarını anlayınca yakından bakmaya başladım. 

    Kızgınlığından burnundan soluyan birinin buruşuk dudaklarını andıran bir et parçası yavaşça hareket ediyordu. Onlar da benim zararsız olduğumu zannetmiş olacak ki, buruşuk dudak açılmaya başladı. Açıldı uzadı, açıldı uzadı... Ortası kemik kutusunda kalmak üzere, öne ve arkaya iki parça olarak ayrıldı. Ve hareket etmeye başladı. Sürünüyor muydu, yürüyor muydu, yüzüyor muydu? Yoksa bunların hepsinden bir parça var mıydı bu harekette, anlayamadım.

    Bu yavaşlıkla benden kaçacak halleri yoktu, yine de tutup getirdim kerataları... Ben tutunca et parçaları tekrar kutusuna kaçtılar. Hareketsiz kaldıklarını anlayınca yavaş yavaş tekrar çıkarmaya başladılar. Bu kez etten boynuzları dikkatimi çekti. Dokunduğumda içeri kaçan ince sevimli boynuzlardı. Öküz boynuzu gibi kemikten ve ucu sivri değil; etten, dümdüz ve ucu debirdek değneği gibi küt idi. Bir şeye değince, doğal ceplerine girmeleri hoşuma gitmiş, elimdeki ot çöpünü değdirip bu hareketlerini izliyordum.

    - Eğlenme de topla oğlum gurtlugucakları, dükkandan bişey alırsın!

    Dedemin bu uyarısıyla zevkli oyunumu bırakıp, tuhaf görünüşlü, tuhaf hareketli bu yeni oyuncakları toplamaya giriştim. Ne de olsa bu da bir çeşit oyun olacaktı. 

    Gurtlugucak dendiğini de o gün öğrenmiş oldum. Sonradan Temel Türkçede salyangoz, sümüklüböcek gibi isimlerinin olduğunu, yöresel ağızlarda daha başka şekillerde adlandırıldığını da öğrenecektim. Lakin hiç biri Anıtkaya'da söylenen 'gurtlugucak' sözündeki kadar güzel bir anlam yüklenemediği bir gerçek.

    Ne kadar topladım bilmiyorum, galiba biraz da Dedem yardım ettiydi. Dedemin 'Dellan' dediği, Pazaryerindeki Ağa Mehmet'in dükkana götürdük. Miktarını bilmiyorum aldığım paranın, Yeni Mısdığın dükkandan ceplerim dolu çıkmıştım. 

    Gurtlugucakla tanışıp ilk defa toplayıp sattığım o yıl başka toplamadım. Tek başıma oralara gidecek durumda değildim henüz. Yine de parası tatlı gelmişti.

    Demek ertesi yıl artık büyümüşüz. İkişer üçer olup, ciddi ciddi gıurtlugucak toplamaya çıktık. Kuşluk vaktine kadar, bir iki kilo ne toplanmışsa getirip Ağa Mehmet'e satıyorduk. Başka alıcılar da çıktıysa da hiç biri onun kadar istikrarlı gurtlugucak alıcısı olmadı. Adamın bir sürü lakabı vardı, bunlara bir de 'Böcekçi Mehmet' eklendi. 

    Nisan-Mayıs aylarında yaklaşık bir aylık bir dönemde çıkardık bu işe. O dönem de tam da nisan yağmurları dönemi. Bunlar da yağışlı havayı seviyor, o dönemde ortalıkta cirit atıyorlar. Sabah erken çıkmak lazım, biraz soğuk oluyor; ama ne bulacaksan erken bulacaksın. Hele yağmur yağıyorsa çok bereketli olur. Zibidin çıkar tabii...

    Elinde bir değnek, dizlerine kadar ıslanmışsın o halde bile aramaya devam ediyorsun. Şaşırtıcı gelebilir size, bir çeşit bağımlılık halidir bu, bırakamazsın. Üstelik topladığını taşıma meşakkati de cabası. Şimdi 25 kuruştan satılan poşetler o zamanlar yok, bulursan gübre naylonuna dolduruyorsun..

    Evleri Söğütaltı'na yakın olanlar şanslıdır, erken işe koyulurlar. Ben gurtlugucak toplama hususunda Gocadişlinin Adem'i geçeni görmedim. Biz taş çatlasa 2 kilo toplayabilirken, Adem'in 5-6 kilo yaptığı olurdu. Bunları kuşluk vaktine kadar yapar, getirir Ağa mehmet'e sattıktan sonra bir çocuğun rutin hayatına geri dönerdik.

    O yıl köyün hocalarından biri (ismi bende saklı) yakaladı beni. 'Sen muhtaç mısın?' diye sordu. Ansızın gelen bu sorunun amacını ve anlamını kavrayamadığımdan afalladım. Şaşkınlığımdan yararlanıp devam etti: 'Eğer muhtaç değilsen, gurtlugucak toplama.'... Meğer bir gün önce, getirdiklerimizi Basmacı Mehmet'e tarttırırken görmüş, beni tenhada yakalayınca da diyeceğini demiş. Bir cevap bekliyor; ama ne diyeceğim ki... Muhtaç mıyım, bilmiyorum... Muhtaç ne demek onu da bilmiyorum... O vakitler harçlık denen kavram yok misal... Cumartesi günü için 25 kuruş istihkakımız var, o kadar. Düğünlerde gelin inerken saçılan paralardan kaparsan, yahut hacılar giderken saçılanlardan... öyle paran oluyor. Ha, bir de çok gerekli olursa folluk kolluyorsun, tavuk yumurtladığı anda doğru dükkana... Ne bileyim ben, muhtaç mıyım değil miyim!...

    Hocaya aldırmadım, o yıl ve sonraki yıllarda gurtlugucak toplamaya devam... Dedim ya, para tatlıydı... Oysa ki herkes bizim gibi değilmiş, başkasının uyarısı bile gerekmeden  kendi kendini sorgulayarak bu işten vazgeçmişler. Diyor ki 'Kaç kere Yırtımcı Mehmet'in kapısından döndüm, topladıklarımı götürüp bahçelere bıraktım...' 

    Bu hayvancıklardan bahsederken çoğu iğrenç yaratıklarmış gibi düşünür. (Bence hiç de öyle değil, gayet sevimli şeyler) Görünüşü ve salyasından dolayı öyle düşünüyor olabilirler. Onların kerih görülmesinde, yemenin haram sayılması da bir etken olabilir. Bir de 'Müslüman mahallesinde salyangoz satmak' deyimi hep kötü şeyler çağrıştırıyor. Bütün bunlar birleşince, gurtlugucak toplamak hoş görülemeyecek bir iş olarak yerleşmiş gibi duruyor. Oysa bir bakıma balık avlamaktan farksız gibi... Yalnız salyangozu yemek haram ise, toplamak da haram olmaz mı? Peki salyangoz yemenin haramlığına dair bir hüküm?... Hasılı kelam benim kafam hala karışık...

    Ne olursa olsun, biz çocuklar için iyi bir gelir kaynağıydı. Kısa bir dönem için geçerli olsa da... O yirmi otuz günlük dönemde ceplerimiz para görürdü. Daha kaç yıl topladım hatırlamıyorum; ama Galle Mehmet'in dükkanda çuvallara doldurulan gurtlugucakların her gece mızıladıkları söylentisi yayıldıkça içimi bir burukluk kapladığını da itiraf etmeliyim.

    Bazen nemli yerlerde bir gurtlugucağı antenlerini açmış sürünürken gördüğümde, onları toplayıp paraya çevirdiğimiz günler aklıma gelir... Belli belirsiz bir vicdan azabıyla birlikte...


13 Nisan 2022

Hacılar

 

    Arzımanoğullarının tümüne 'Hacılar' deniliyor; ama öyle deyince ilk akla gelen de Arzımanoğlu Mehmet'in çocukları oluyor. Bu kardeşler; iki ucundan karşılıklı Sağırların Oda ile Çatalların Odanın başlattığı, Bunar istikametinde uzanan caddenin sol yanına sıralanmışlar. İşte bu yüzden zaman zaman bu caddeye 'Hacılar Aralığı' deniliyor.

    1830'lu yıllardaki kayıtlara göre o dönemde Eğret'te Arzımanoğlulara ait üç hane var. İlkinin reisi Hacı Mehmet Oğlu Hacı Mehmet, 1750 doğumlu... Kayıt esnasında 90 yaşında bir pir-i fani... Oğulları öncesinde vefat etmiş, sağ kalan Ahmet adındaki tek oğlu henüz 3 yaşında...  Herhalde o da vefat ediyor ki, bu Mehmet oğlu Mehmet çocukları günümüze ulaşamamış.

    İkinci Arzımanoğlu hanesi, Hacı Mustafa oğlu Mehmet'tir. 1824 Yılında doğan bu Mehmet'in kayıt esnasında henüz bıyığı terlememiş, dolayısıyla evli değil. İleride kendisine Küçük Mehmet denilecek ve bir asır sonra Yetimlerdeki bütün Mehmet Azbay'ların atası olacaktır.

    Üçüncüsü Arzımanoğlu Hacı Ali'nin hanesidir. Hacı Ali de yaşlı, 90 yaşında; lakin onun ev bark sahibi iki oğlu ve kendi adını taşıyan bir torunu var. Oğlu Abdullah kanalıyla Kelahmetlere; büyük oğlu İdris'ten torunu Ali vasıtasıyla da Davılcıarifler, Kelaliler, Çullular ve Hacılara varılıyor.

    Hacı Ali'nin büyük oğlu İdris, 1800-1810 arasında doğmuş. Onun oğlu Ali ise 1835 doğumlu... Rabia Hanım ile evleniyor... Konumuz olan Hacılara yaklaştık... Mehmet, Arzımanların Ali ile Rabia'nın çocuklarıdır. 1856 yılında doğdu. Emirhanoğlu Ahmet kızı Hafize ile evlendi. Böylece Omrarcıkların büyük dedesi Hüseyin ile bacanak oldular.

    Birisi kız üç çocukları oldu. Bunların büyüğü Ahmet 1881 yılında doğdu; ortanca Mustafa 1885, küçükleri Rabia ise 1886 doğumlu... Ahmet ve Rabia, Mehmet'in anne ve babasının adları... İsmi 'İrebiye' şeklinde söylenen kızı, ileride Arzımanoğlu Mustafa'yla evlenerek Çullu Ahmet'in anası olacaktır.

    Mehmet'in küçük oğlu Mustafa, başka bir Arzımanoğlu Hacı Murat kızı Emine ile evlendi. 1908 yılında Huriye adını verecekleri bir kızı doğdu. Bundan sonra Arzımanoğlu Mustafa'yı göremiyoruz. Çanakkale veya Cihan Harbinin diğer cephelerinin birinde kalmış olmalı. Çanakkale Şehitleri listesinde baba adı ve doğum tarihi tutan; ancak memleketi belirlenemeyen bir Mehmet oğlu Mustafa var; 9. Fırka Seyyar Hastanesinde 24 Nisan 1915 günü şehit olmuş... Galiba kızı Huriye de bir süre sonra vefat ediyor. Eşi Emine ise Mardakların Hasan ile evlenip Hatca Mehmetin anası olacak.

    Bizi bugünkü Hacıların Aralığa götürecek olan asıl kişi Arzımanoğlu Mehmet'in büyük oğlu Ahmet'tir. Şimdi sıra ona geldi. 1881 yılında doğdu. Hacı Mehmet kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanım, Hacımahmutlardan Hafız Mehmet'in halası oluyor. (Gara Ayşa diye bilinen Ayşe Hanım, 1959 yılında vefat etti.)

    Ahmet ile Ayşe Hanım'ın üçü kız, yedi çocukları oldu. Büyük kızları Halime'yi, Guycuların Osman'a verdiler; ileride Garaburunun anası olacak. Onun küçüğü Ayşe,  Hacemirlah eşi olacaktır. En küçük kızı Hatice ise en küçük oğlu Arzıman'ın ikizidir; Hamzaların Hamza oğlu Mehmet Ali eşi olacak...

    Küçük kardeşi Mustafa'nın şehadet kaydını Çanakkale şehitleri arasında görüyoruz; ama diğer cephelerde verilen kayıplarla ilgili herhangi bir çalışma yapılmamış. Bu yüzden Mehmet oğlu Ahmet'in şehadetine dair bir kayıt bulunamadı. Cihan harbinde kaldığı, bir daha Eğret'e dönmediği kesin.


    KELSALEK

    Oğullarının büyüğü Salih 1900 yılında doğdu. Hacımahmutlardan Feride ile evlendi, karısıyla hala-dayı çocukları oluyorlar. İsmi halk arasında 'Salek' biçiminde söylendiği ve biraz da saçları döküldüğü için lakabı 'Kelsalek' oldu. 'Kelsaleğin Guyu' ve 'Kelsaleğin Çeşme' onun eserleri... 1979 yılında kendisi, 1990'da da eşi Feride Hanım vefat ettiler...

    Kelsaleğin ikisi kız beş çocuğu oldu. 1928'de doğup yedi yaşında ölen kızının adını sonradan doğan kızına vermiş... O tek kızı Münevvere, Kırtişoğlu Apilin küçük oğlu Mevlüt (Dıkma) eşi oldu. Oğullarının en küçüğü Mehmet 1944 doğumluydu, 1955 yılında genç yaşta vefat etti...

    Kirli
    Büyük oğlunun adı Cemal... Cemal'ı Çakır Mehmet kızı Cemile ile everdiler. Kelsaleğin Cemal'ın adı pek kullanılmadı halk arasında. Daha çok 'Kirli' lakabıyla tanındı... Kirlinin de ikisi erkek, yedi çocuğu var. Kızları... Şerife, Halimenin Mehmetin İlyas eşi; Elveda, Kölgecilerin Remzi eşi; Fatma, Çakırların Muharrem oğlu Mehmet eşi; Ayşe, Canavarcının Ömer eşi oldu. Küçük kızı Aygün ise Kumartaş'a gelin gitti... Kızların evliliklerinde dikkatten kaçmaması gereken hususlar var. Evvela, Halimenin Mehmet ile Çakır Mehmet emmi çocukları; ikisi de aynı dedenin adını almışlar. Şerife ile İlyas evliliğinde böyle bir akrabalık var. Elveda ile Remzi, teyze çocukları; Fatma ile Mehmet de Hala-dayı çocukları oluyor...

    Kirlinin oğullarına bakalım. Büyüğünün adı Mehmet... Hem Kirlinin genç ölen kardeşini, hem Kelsaleğin dedesini, hem de Çakır Mehmet'i çağrıştırır. Kirlinin Mehmet, Pafıldak Mahmut kızı Seviye ile evlendi. (Seviye ile Mehmet teyze çocukları.) İleşberliğin yanında ayakkabıcılık yaparak yavaş yavaş esnaflığa da adım attı. Ahmet ve Cemile adında iki çocuklarını 1990'daki bir trafik kazasında kaybettiler. Allah onlara bir Ahmet ile bir Cemile daha verdi... Kirlinin Mehmet şimdi bakkal...

    Kirli küçük oğluna babası Kelsaleğin adını koydu. Salih, İmam Hatip eğitimi aldı ve imam oldu. Bu yüzden kendisini 'Salek Hoca' diye bilirler. Salih Hoca, Çakırların Hacapo kızı Ayşe ile evlendi. Ayşe Hanım ile hala-dayı çocuğu oluyorlar. Cemal, Fatih, Ahmet ve Yavuz adlarında dört oğulları var... Hacılar Aralığının sonunda bulunan Yeni Cami'ye bazen 'Kelsaleğin Cami' derler. Salih Hoca, işte dedesinin adıyla anılan bu camiye atandı ve buradan emekli oldu. 

    Eşi Cemile Hanımın 2008'deki vefatından tam on yıl sonra, 2018 yılında Kirli de vefat etti...

    Şaban
    Kelsalek, küçük oğlunun adını Şaban koydu. Şavban ayında doğmuş olabilir. Lakabı yoktu, 'Kelsaleğin Şaban' diye anılırdı. Garametlerin Sarışükrü kızı Azime ile evlendi. Bir kız iki erkek çocukları oldu. Kızlarının adı Ayşe, Daldalların Gariban oğlu İbrahim ile evlendi.

    Büyük oğlu, ölen amcasının adı olan Mehmet adını aldı. Adıyla değil 'Parlak' lakabıyla tanınır. Gobakların Apak kızı Hüsniye ile evlendi. Annesi Azime'nin adını verdiği tek kızları Gocakazımın  Hilmi'nin oğlu Salih eşidir. 

    Küçük oğulun adı Talip... Arapşükrü oğlu Muhittin'in kızı Hanife ile evlendi. Büyüklerinin adı Şaban olan üç oğlu var.

    Kelsaleğin Şaban 2015 yılında vefat etti...


    ÇAPITÇI HAFIZ

    Arzımanoğlu Ahmet'in oğullarının ikincisi, 1903 doğumlu Süleyman. Lakabı 'Çapıtçı Hafız'... Neden böyle denildi bilinmiyor; ama hafız olduğu kesin. İlim tahsil ettiği, bir çok değerli kitap sahibi olduğu söyleniyor. 

    Hafız Süleyman, önce Ali kızı Şerife ile evlendi. Onun erken vefatı üzerine Amcaların Yahya kızı Hacer ile evlendi. Kendisi 1956 yılında vefat etti. Eşi Hacer Hanım ise 13 yıl sonra, 1969'da öldü... 

    İkisi kız, biri oğlan üç çocukları oldu. Kızları Fahriye'yi Şaşdımoğlu Mevlüt'e, Muzaffere'yi ise Hacapdıramanların Hacı Abdil oğlu Yakup'a verdi. (Fahriye ile kocası Mevlüt Şen, teyze çocuklarıdır. Ayrıca 1938'de doğup dört yaşında vefat eden Sare adında bir kızları olduğu bildirildi...)

    1930 Yılında doğan tek oğlunun adını Şerafettin koydu ve onu Hatiplerin Deliahmet kızı Sevim ile everdi. Şerafettin, hep motorlu araçlarla haşır neşir oldu. Ortak da olsa Eğret'te ilk traktör alan kişiydi. Kamyonuyla uzun yıllar nakliyecilik yaptı. Tamahkar olmadı; az olsun ama helal olsun, diye düşünerek hem vakit geçirdi hem geçimini sağladı. Son yıllarına kadar kamyonuyla kömür ticareti yaptı. Eşi Sevim Hanım 2009 yılında ölmüştü, Şerafettin ise 2016'da vefat etti...

    Sevim Hanım ile Şerafettin'in ikisi erkek, yedi çocukları oldu. Önce kızlarına bakalım. Nuriye, Kantinlerin Ahmet eşi; Sare, Yılıkların Uzun Mehmet eşi; Satı, Hamzaların Süleyman eşi; Ayşe, Curağın Hüseyin eşi ve Hacer, Takgasların Mehmet Hoca oğlu Hasan eşidir.

    Şerafettin, büyük oğluna babası Çapıtçı Hafızın adı Süleyman'ı koydu. Gocakazım kızı Seviye ile evlenen Süleyman'ın da iki kız bir oğlu oldu... Şoförlük yapan Süleyman, rahatsızlığının kanser olduğu geç anlaşılınca, deva bulamayıp genç denecek yaşta 2001 yılında vefat etti. Kızları Sebile, Garaçaylının Mahmut oğlu Kazım eşi; Cemile de Takgasların Berberhüseyinin Aziz'den torunu Hüseyin Öncül eşidir. Tek oğlu Nail, Anıtkaya dışından evlendi, Afyon'da yaşıyor...

    Şerafettin'in küçük oğlu Metin... Garaçaylının Mahmut kızı Emine ile evlendi. Emine'nin kardeşi Kazım da Metin'in yeğeni Sebile'yi almıştı. Buradaki akrabalığın temelini bir daha hatırlatmak gerekecek. Aslında bu, dedelerin akrabalığıdır, şöyle ki; Garaçaylının babası ile Çapıtçı Hafızın anası kardeş... Bitmedi, bu kardeşlerin ninesi de Amcalardan Fatma Hanım... E, Çapıtçı Hafızın eşi Hacer de Amcalardan... Akrabalık öyle böyle değil yani...

    Metin ile Emine'nin iki oğlu bir kızı var. Büyük oğlunun adı Enes. Babası Şerafettin'in adını koyduğu küçük oğlu Afyon'dan evlendi. Kızına da anasının adı Sevim'i verdi...


    KELİDİRİZ

    Arzımanoğlu Ahmet ile Ayşe Hanımın oğullarından üçüncüsü İdris'tir. 1912 yılında doğdu. Deliveyisin Süleyman kızı Hatice ile evlendi. Hatice Hanım, Hamdi Hoca ile Çapar Mehmet Dadak'ın ablalarıdır. Adı Eğret'te 'İdiriz' telaffuzu ile söylendiğinden lakabı 'Kelidiriz' idi.

    Afyonlu Demirci Salih Usta, Macur'a yerleşmeden önce bir müddet Eğret'te çalışmış. Bu arada birçok kişiye bu zanaatı öğretmiş. Kelidiriz de ondan demircilik öğrenenler arasında diye anlatılıyor. Evinin altındaki demirci dükkanında sürekli birileri körük çeker, örsten yükselen 'Tan! Tın! Tan! Tın!' sesleri Hacıların Aralığı doldurur, dükkanın önünde ıvır zıvır eksik olmazdı. Bu yüzden 'Demirci Kelidiriz' de derlerdi. Demircilik zanaatı sonra oğlu Ziya'ya da sirayet etmiş, kendisinden sonra o da bir müddet bunu sürdürmüştü... Kelidiriz ile eşi Hatice Hanım, 1986 yılında arka arkaya vefat ettiler...

    Hatice Hanım ile Kelidirizin üçü erkek, sekiz çocukları oldu. Kızlarından Fadime, Kösenin Veli eşi; Şerife, Çullunun Mehmet eşi; Mükerreme, Arzıların Veysel eşi; Sare, Hassönlerin Gırhasan eşi olurken; Ayşe de Anıtkaya dışına gelin oldu. 

    Kelidiriz, 1932'de doğan büyük oğluna babasının adı Ahmet ismini koydu. Eğret'ten Kore'ye giden birkaç kişiden biri olduğu için; adından ziyade 'Koreli' lakabıyla tanındı. Araparif  kardeşi Nazmiye ile evlendiyse de çocukları olmadan ayrıldılar. Daha sonra İzmir'e yerleşti, oradan evlendi ve 1991'de orada vefat etti.

    Ortanca oğlu Ziya... Hamzaların kızı Azime ile evlendi. 'Demirci Ziya' diye bilindi... Benim hafızama, Ramazan gecelerinde Kelsaleğin Camide amcaoğlusu Bahattin ile ikili müezzinlik yapmalarıyla kazınmışlar. Ses ve makamlarını birbirine iyi uydurur, dört rekat aralarında cemaate nefes aldırırlardı... 

    Demirci Ziya'nın ikisi kız, altı çocuğu oldu. Kızlarından Mürşide, Hassönlerin Gırasan gelini idi, yani evlilikleri hala-dayı çocuğu yakınlığındaydı...  Küçük kızının adı Hatice... 

    Büyük oğlu Süleyman, Yetimlerin Mevlüt kızı Selime ile evlendi; dedesinin adını alan İdris, Hamzaların Süleyman kızı Betül'ü aldı. Onlarınki de hala-dayı çocuklarının evliliğidir. Mehmet, Şaşdımoğlu Ramazan ile bacanaktır. Demirci Ziya'nın en küçük oğlunun adı ise Adem...

    Kelidirizin küçük oğlu Davut, 'Delidavut' diye tanındı. Tahtalının kızı Fadime ile evlendi. Aygün, Hatice ve Harun isimlerini verdiği üç çocuğu oldu; 2016 yılında vefat etti...


    KELARZIMAN

    Arzımanoğulları denilen Hacılar sülalesinde Arzıman adını taşıyan iki kişiden birisidir. (Diğeri Kelahmetlerin Arzıman idi.) Galiba şu anda Anıtkayalılar içinde bu adı taşıyan yok... Arzımanoğlu Ahmet'in dördüncü ve en küçük oğludur.  1912-1914 Arasında bir tarihte doğdu. Belki o doğmadan babası cepheye koştu. Torunlarının anlatımına göre 'Hiç baba yüzü görmedim' demiş. İşgal yıllarını anlatırken de;
    Karlı dağdan top atıldı, duymadın mı Kemal Paşa!
    Yunanistan'a karıştı, duymadın mı Kemal Paşa!
dizelerini tekrarlar dururmuş...

    Abileri gibi ona da kel lakabı takıldı ve 'Kelarzıman' diye bilindi. Çorbecilerin Haceli kızı Hafize ile evlendi. Hafize Hanım, Şebekahmetin kardeşidir... Kelarzıman 1995'te, Hafize hanım ise 2002 yılında vefat ettiler... Kızları yok, dört tane oğulları oldu. Ayrıca delikanlılık döneminde ölen iki de oğlu var. Bunlardan ilki Ahmet, 1938'de doğup 1964'te ölmüş. Mehmet Ali ise, 1960 yılında 19 yaşındayken vefat etmiş...

    Büyük oğlu Bahattin, Hacemirlah kızı İsmihan ile evlendi. İsmihan ile Bahattin, hala-dayı çocuğu... Ömrünün son yıllarında kendisine 'Garip' lakabı takılmıştı, 2022'de vefat etti... Onların da iki oğlu oldu; büyüğü Mehmet Ali, küçüğü Remzi... 

    Mehmet Ali, Dıkmanın kızı (Kelsalek torunu) Elveda ile evlendi. Bir kız, bir oğulları var. Kızları Merve, Beygirlinin Çeyrek oğlu Patoz Ahmet eşidir. Mehmet Ali, tek oğlu Ramazan'ı Anıtkaya dışından everdi.

    Garibin küçük oğlu Remzi, Yarımağanın Mevlüt kızı Fadime ile evlendi. Onun da bir oğlan bir kızı var; Bahattin ve Ayşe... Bahattin Anıtkaya dışından evli.

    Kelarzıman, ikinci oğluna babasının adı olan Ahmet ismini koydu. Lakabı 'Meşur'dur, herkes onu bu lakapla bildi. Yörüklerin Hüseyin kızı Şerife ile evlendi. Çocuklarının adları; Ziyaettin, Elveda ve Ayşe... Elveda vefat etti, Ayşe Güdüğizzetlerin Mehmet oğlu İzzet eşidir. Meşur Ahmet de 2023'te vefat etti...

    Üçüncü oğluna Mevlüt adını koydu. Mevlit Kandilinde doğanlara genelde bu isim veriliyor. Kelarzımanın Mevlüt, Kelahmetlerin Abdullah kızı Şerife ile evlendi. İki kızları oldu, ikisi de Anıtkaya dışına gelin edildi.

    Ve Kelarzımanın en küçük oğlu Cemil... Mesleğinden dolayı 'Cemil Hoca' olarak bilinir. Çerçilerin Halil kızı Kezban ile evlendi. Uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra emekli olup Anıtkaya'ya geri döndü. Bir kız, iki oğlan çocukları var. Kızları Seviye Anıtkaya dışına gelin oldu, küçük oğlu Halil de Anıtkaya dışından evlendi. Büyük oğlu Ahmet, Bidakgenin Aziz kızı Fikriye ile evlendi. Fikriye ile Ahmet, dipte akraba çıkıyor...

    Diğer bütün Arzımanoğulları gibi Hacıların soyadı da AZBAY...


11 Nisan 2022

Tingildekler

     

    Eğret Sözlüğünde dengilmek; yerinde düzgün, dik duramamak; yana doğru düşecekmiş gibi durmak anlamına geliyor. Bu biçimde duran nesnelere de 'dengildek' deniyor. Tingildeklere neden böyle dendiğine dair ilgililerden doyurucu bir açıklama alamadım. Bir yana düşecekmiş hissi vererek durdukları/yürüdükleri için böyle bir lakap takılmış olabilir.

    Tabi Tingildekler, son yüz yıllık dönemle ilgili bir yakıştırma. Öncesinde Sülaleye Garamusalar deniliyordu. Sülaleye adını veren Kara Musa oğlu Ali'ye kadar inebiliyoruz; daha ötesi meçhulümüz... Yalnız Bugünün Tingildekleri, Turaçoğlu Mustafa'nın çocuklarıdır. Garamusalarla bağı, Tureşoğlunun onun damadı olması sebebiyledir. Bu dönüşüm hikayesi, bir bakıma Tingildekleri anlatır...

    Erkek evladı olmayıp beş kız babası olan Kara Musa'nın Ali, 1847 yılında vefat ettiğinde 60 yaşının üzerindeydi.  En büyük kızı Havva, 'Demirci Eyüp oğlu Ahmet bin Ahmet' ile evliydi. Kayınpederinin ölümünden sonra onun evine yerleşen Ahmet, Gocamatların atasıdır...  

    Garamusaoğlu Ali'nin yetişkin kızlarından biri de Ayşe'dir. Babası vefat ettiğinde O da komşuları Turaçoğlu Mustafa'nın karısıydı. Tureşlerin yurdu ile, babasından kalan kısmı birleştirip eski kendi yerlerinde yaşamaya devam ettiler.  

    Mustafa'nın 1825 doğumlu olduğunu biliyoruz, 1847'de Ayşe Hanım için 'yetişkin' denildiğine göre aşağı yukarı kocasıyla aynı yaşlarda oldukları düşünülebilir. Zaten 1851 yılında doğan bir çocukları var... 

    Karamusaoğlu Mehmet Ali, yukarıda bahsedilen Mustafa-Ayşe ailesinin 1851 yılında doğan oğludur. Peki Mehmet Ali'nin kardeşleri yok mu?... Var... Birincisi 1864'te doğan Ayşe... Ayşe Hanım önce Ayanoğlu Halil'e varıyor, bu Kölgecinin emmisidir. Halil ölünce Ayanoğlu Ahmet'e veriyorlar, bu da 'Derviş Ahmet' diye bilinen biri. Derviş öldükten sonra da Ayanoğlu Hüseyin ile everiyorlar, bu da Kölgecinin babasıdır... İkincisi 1883'te doğan Emine... Büküroğlu Hüseyin'e veriyorlar; Bükürünalinin anası, bugünkü Bükürlerin ninesidir...

    Turaçoğlu Mustafa, Garamusanın Ali kızı Ayşe Hanımla evlendikten sonra Garamusalar sülale adının bayraktarlığını da devralıyor. Hani Garamusaların son ferdi de erkek evlatsız vefat etmişti ya, bundan sonra Garamusalar denince Mustafa akla gelecek... İyi de Mustafaların zaten bir lakabı vardı, Turaçoğlu/Tureçler deniliyordu onların sülalesine... Tureçler unutuldu, ama izi kaldı. Ayanoğlulara varan Mehmet Ali'nin kardeşi Ayşe vardı ya, işte ona 'Turaç' lakabı takılmıştı. Dillere destan güzelliği nedeniyle böyle anıldığı düşünülse de; aslında Turaç Hanım sülalesinin unutulan lakabını taşıyordu...

    Eski Turaçoğlu, yeni adıyla Garamusaların Mustafa; Ayşe Hanımın 1880'lerde vefatından sonra iki evlilik daha yaptı. İşin o kısmını Gödeşler bölümünde inceleyeceğiz, burada Mehmet Ali'den devam edelim...

    Mehmet Ali, önce Şerife Hanım ile evlendi, kayıt tutulduğu sırada hayatta olmadığı için Şerife Hanımın kimlerden olduğunu bilemiyoruz. Onun vefatı üzerine Mustafa kızı Fatma ile evlenerek Tekelioğlu Ahmet ile bacanak oldu. Çünkü Fatma Hanım ile Tekelinin eşi Ümmühan kardeşler. Ümmühan da kim derseniz; Paşanın İbramın, Gocagafanın, Pangeci Mısdıfanın ve Kör Essanın nineleridir... Bu hikayede 'Yörük' vurgusu biraz fazla olacak...

    Garamusaların Mehmet Ali'nin Fatma Hanım'dan çocuğu yok. Mehmet Ali ile, kimlerden olduğunu bilemediğimiz Şerife Hanımın üç çocukları oldu, biri kız. Hepsinin büyüğü olan Fatma, 1871 yılında doğdu ve onu Körüslülerin Mustafa'ya verdiler. İleride Gara Ömer Kök'ün anası olacak...  Yalnız bir şey daha dikkat çekicidir, Fatma Hanımın eşi Körüslerin Mustafa ile yukarıda adı geçen Tekelioğlu Ahmet teyze çocuğu olur...

    1. Mehmet

    Oğullarına geliyoruz... Büyüğünün adı Mehmet, 1874 yılında doğdu. Önce Daldalların Deli Veyis kızı Ümmü ile evlendi. 1904 yılında Hasan ve 1907 yılında anasının adını verdiği Şerife olmak üzere iki çocukları oldu... 

    Hasan'a döneceğiz; Şerife'nin evlilik kaydı var (üstelik 5 evlilik kaydı var) ama Eğret dışına gelin olmuş gibi görünüyor, zira bunca evlilik bağıyla Eğret'te kalmış olsa bugün bile kendisini hatırlayanlar çıkardı...

    Mehmet, sonradan Çorcalı Yusuf kızı Hatice Hanım ile evlendiyse de ondan çocuğu olmamış; zira Hatice Hanım dul kalmış görünüyor... Kesin tarihi bilinmemekle birlikte kocası vefat etmiş... 

    Sevgili Dede
    Şimdi 1904 yılında doğan Hasan'a geri dönelim... Yaşı yetenler Hacapdıllanın küçük kardeşi bir 'Sevgili Dede'den söz ediyor. Sorduğum herkes adını bu şekilde söyledi, hatta adının resmen 'Sevgili' olduğunu söyleyen de oldu. Bence bu onun lakabıydı, ardında çoluk çocuk bırakmadığı için gerçek adını teyit edebileceğimiz bir kaynak yok. Adı unutuldu, lakabı adının yerini aldı. 

    Bacıdedenin tuttuğu ölüm defterinde, Sevgili Dedenin 4 Mart 1959'da öldüğü ve adının Mehmet olduğu yazılı. Oysa incelediğimiz kütüklerde bu tanımlamaya uyan bir Mehmet kayıtlı değil...

    Bir görüşe göre de, Hacapdılla, İncemehmet ile Sevgili Dede kardeş değiller, amca çocuklarıydı. Eğer bu doğruysa, gözler Mehmet emmilerine çevrilir. Onun tek oğlu da 1904 doğumlu Hasan idi. Sevgili Dede'nin bu Mehmet oğlu Hasan olması halinde taşlar biraz daha yerine oturur. Çünkü o durumda Sevgili Dede, Deliveyisin torunu olur ve diğer torunları Hamdi Hoca ve Çapar ile üçünün evlerinin aynı hizada bulunması anlaşılır hale gelir.

    Sevgili Dedenin adının Hasan'dan Mehmet'e dönüşmesine sebep ise gayet açık; yetim kalan erkek çocuklara babasının adını vermek gibi yaygın bir uygulama var Eğret'te... Resmiyete yansımasa bile Hasan, Mehmet'e dönüşüvermiş; sonra millet ikisini de unutup Sevgili Dede'ye itibar etmiş...

    Yetim kaldığında yaşı oldukça küçükmüş. Oğlu yanında tay olduğu halde annesi Osmanköy’e kocaya varmış, Hasan/Mehmet orada büyümüş. İşittiğime göre meşhur lakabını Osmanköy’deki bu çocukluğu sırasında vermişler. Sofradalarken sesli olarak yellenmiş, çocuk mahcup olmasın diye lagaraya boğup ‘Sevgili Dede geldi’ diye gülüşmüşler. O günden sonra böyle anılmış.

    Sevgili Dede büyüyünce Osmanköy’de, Halime adlı bir hanımla evlenmiş. Kızları olmuş, onları gelin ettikten sonra hanımıyla birlikte köyünün yolunu tutmuş, Eğret’e gelmiş. Osmanköy ne kadarcık yer, bu arada Eğret ile alakasını kesmemiş demek ki; ayrıca akrabaları da var Deliveyis dedesinden kalma eve yerleşmiş. Bu dönemde mahalleliye de kendini sevdirmiş, çok hürmet ederlermiş. Kızları zaman zaman ziyaretine geldiğini de söylüyorlar... 1959 Yılında vefat etmeden önce evinin tamamını cami yeri olarak bağışlamış. Hacapdılla da kendi hissesinin bir kısmını verince Yeni Cami'yi yapmışlar...

    2. Osman

    Bizi Tingildeklere götürecek olan Mehmet Ali'nin küçük oğludur. Adı Osman ... 1885 yılında doğdu. Emirdağlı Türkmen Musa kızı Ümmühan ile evlendi. Ümmühan Hanım; Arzıların Çolak Musa, Gurugafa ve Dendenin halaları oluyor...

    Osman ile Ümmühan'ın 1904 yılında ilk oğulları dünyaya geldi. İkisinin de saygı duyacağı bir isim olarak Musa adını verdiler. Ümmühan Hanımın babasının adıdır; ama Osman'ın Ayşe ninesi de Garamusaoğlu Ali kızı olduğunu unutmayalım... 1913 Doğumlu ikinci oğullarının adını da Mehmet koydular; bu, dedesi Mehmet Ali'nin Mehmet'i olabilir. Büyüdükçe kendisine 'İnce Mehmet' denilecektir... Üçüncü ve son çocuklarının adı ise Abdullah...

    Abdullah doğduktan sonra, babası Tingildeklerin Osman'ın vefat ettiği anlaşılıyor. Harpte kaldığı ifade edildi, hangi harp olduğu bilinmiyor. Çanakkale listesinde adı yok, başka bir cephede kalmış olabilir, hatta İstiklal Harbinde şehit düşmüş de olabilir; lakin şehadeti kesin... Şimdi üç oğlu üzerinden Tingildekleri takip edelim...

    Musa
    Tingildeklerin Osman'ın büyük oğlu Musa, Daldalların Deli Veyis torunu Şefika ile evlendi. Şefika Hanım, Aligurunun kardeşidir. Hatırlanacağı üzere, Musa'nın Mehmet amcası da Şefika'nın halası Ümmü ile evlenmişti... Bu, Deliveyisler ile kurulan ikinci bağ oldu... 

    Bilenlerin anlattığına göre, Musa Dede hafızalarda sevimli bir ihtiyar olarak kalmış. En büyük özelliği olarak, namaz vakti girdiğinde arazide ise; işini bırakıp şevkle ezan okuması ve sonrasında namaz kılması söyleniyor. Kırda bayırda onun okuduğu ezan işitilince 'Musa Dede ezana başladı, demek ki vakit girdi' derlemiş... Musa Dede 1973'te, eşi Şefika Hanım ise 1992 yılında vefat ettiler... Çocuklarına bakalım...

    Şefika ile Musa'nın bir oğlu iki kızı oldu. Kızları Fadime, Arapların Gözeliban eşi; Hacer de Buruşakların Suguşu eşi oldu. Gözelibanın oğlanlardan birinin adı, bu yüzden Musa'dır... Aslında küçük yaşlarda vefat eden bir oğluyla bir kızı daha olmuş. Bunlar 1923 yılında doğup oniki yaşında ölen Hasan ile 1940'ta doğup beş yaşında ölen Fadime'dir...

    1927 Yılında doğan ve adını, dedesini hatırlatırcasına Osman koyduğu oğlu hayatta kalmış... Osman'ı Demirdelen Yahya kızıŞaval kardeşi Hanife ile everdiler. Hanife Hanımın küçüğü olan Atike de Gödecin Ahmetin eşi olacağından onunla bacanaktılar. Bunu özellikle belirtişin sebebi; Tingildeklerin Osman'ın dipdedesi ile Gödecin Ahmet'in dedelerinin kardeşliğidir... Osman bir süre Muhtarlık yaptı, sebebi bilinmiyor, süresi dolmadan bu vazifesinden istifa etmiş... Kendisi 1983 yılında, eşi Hanife Hanım ise 2021'de vefat ettiler...

    Osman-Hanife'nin üç kız bir oğlu var. Büyük kızı Lütfiye, Amcaların Kelmehmet oğlu Süleyman eşi oldu. Ortanca Şerife, İzmir'e gelin gitti. Küçük kızı Ümmühan ise Saraydüzü'ne... 

    Tek oğlunun adını Seyfettin koydu; bu isim, askerde çok sevdiği Yüzbaşısının adıydı. Seyfettin de Saraydüzü'nden Şerife Hanım ile evlendi. Bu evlilik, kardeşi Ümmühan ile değişik yapma şeklinde gerçekleşti...

    Tingildeklerin Seyfettin'in çocukları; Osman, Sinem ve Muzaffer... Osman malum, dedesinin adı... Muzaffer ise Seyfettin'in Hacer Halasının merhum oğlunun hatırasına konulmuş bir isim... Kızı Sinem, Çakırların Süreyya eşidir. Oğlu Osman da Çakırlardan Adem kızı Cansel ile evlendi. Muzaffer bekar... Anıtkaya'da yaşıyorlar...

    İnce Mehmet
    Osman'ın ortanca oğlu Mehmet 1913 yılında doğdu. Delinorilerden Hatice ile evlendi; Amcaların Godalyusuf ve Hacıariflerin Kelahmet ile bacanak oldular... Bunara yakın vişne bahçesi ve gocagapısının altındaki sürgü değirmeni ile aklımda kalmış... 

    İkisi erkek, altı çocukları oldu. Erkekler en büyük ve en küçükleridir. Kızlarından Fatma, Tellilerin Halil eşi idi, erken vefat etti, Veysel Öztürk'ün anasıdır... Kerime, Delinorilerden Kümüğün Yusuf eşi; Emine, Garapaçalardan Eyüpçetin oğlu Mehmet Hoca eşi; Hüsniye de Tingildeklerin Hikmet Akyol eşidir....

    İncemehmetin büyük oğlunun adı Şaban... Kekliklerden Hacıiresl kızı Sabire ile evlendi. Garmenlerin Ahmet ve Akbaşların Mustafa ile bacanak oldular... Fransa'ya gitti, oraya yerleşti. İkisi erkek, sekiz çocukları oldu. Kızları Fatma, Hatice, Meryem, Zeynep, Ayşe, Sema... Bunlardan Anıtkayalı ile evlenen yalnız Zeynep oldu. Akbaşların Ahmet eşi olan Zeynep, esasında teyzesinin oğluna varmış oldu. Diğer beş kızı da Anıtkaya dışından beylerle evlendiler...

    Şaban'ın büyük oğlu Mustafa, Garmenlerin Davut Geçer kızı Kerime ile evlendi. Kerime, Mustafa'nın teyzesi torunudur; Samet, Elif, Eda ve Osman adlarında dört çocuğu var... Küçük oğlu Ahmet de Sağırların Ali Osman torunu Firdevs ile evlendi, onun da Emre, Ersin ve Enes adlarında üç oğlu var... İncemehmetin Şaban ve çocukları halen yurtdışında yaşıyorlar...

    İncemehmetin küçük oğlu Selahattin, Afyon'dan evlendi ve baştan beri Afyon'a yerleşik... 

    Küçük yaşlarda vefat eden üç oğlundan da burada söz etmek gerekiyor. En büyükleri Muzaffer varmış, 1933'te doğmuş ve iki yaşındayken ölmüş. Veysel ile Mustafa ikiz olabilir, 1938'de doğmuşlar. Fakat biri yaşına girdiğinde diğeri de iki yaşındayken vefat etmişler... Şaban'ın bir oğlunun adı Mustafa, ve Tellilerin Halil'in büyük oğlu Veysel olmasının sırrını burada aramak lazım...

    İncemehmet 1989 yılında vefat etti... Eşi Hatice Hanım, gocagapının altındaki modernize edilmiş değirmeninde bulgur çekmeye devam etti. Ta ki 2003 yılında vefat edene kadar...

    Hacı Abdullah
    Tingildeklerin Osman'ın küçük oğlu Abdullah 1915 yılında doğdu. Yahyalardan Kezban Hanım ile evlendi. Berber idi; dükkan açmadı, o zamanki yaygın uygulama olarak odalarda traş ediyordu. Diğer berberler gibi dişçilik benzeri yan işlemleri de yapıyordu. Artı bir meşgale olarak saat tamirciliği de vardı. Zamanın meşhur kurmalı çalar saatlerini yılda bir kez kendisine götürüp sildirirdik. Hacca gidip geldikten sonra 'Hacapdılla' diye bilinir oldu.

    Hacapdılla ile Kezban Hanımın çocukları olmadı. İki kızı evlat edindiler. Bunlardan birisi Gocayahya eşi Halime, diğeri de yeğeni Osman Akyol eşi Şükran'dır. Şükran, esasında eşi Kezban'ın yeğenidir; zira ilk eşi Ayşe'den dolayı Curak ile Hacapdılla bacanaklar, Şükran da Curağın kızı...

    Karısı Kezban Hanım 1979'da vefat etti... Yeni Cami ile bitişik olan evini vakfettiği için, 1990'da kendisi vefat ettikten sonra camiye dahil ettiler. Böylece cami genişletildi, avlu ve müştemilat eklendi....

    Babaları Tingildeklerin Osman şehit olan üç oğlan; Musa, İnce Mehmet ve Hacapdılla, 1934 soyadı kanunu ile KASAL soyismini aldılar.