Bacı Dede ufak tefek, sevimli bir ihtiyarcıktı. Gözlük takardı. Ses tonunu hatırlıyorum; anlatılmaz derecede sempatik ve yumuşaktı. Okul tatil olduğunda, bir şevkle Kur'an Kursuna giden yazlık talebelerin şevkiyle Cuma Camisine giderdik. Orada yeşil boyalı ıbrıkları doldurma yarışına girerdik. Kollarını sıvayıp abdest almaya hazırlanan ihtiyarlara hizmet etmek büyük sevaptı; kim daha çok sevap kazanacak diye Üseyinhoca (Hüseyin Ayas) bizi kızıştırır, bilmem kaç tane yeşil boyalı ıbrığı defalarca doldurturdu. Daha şadırvan yapılmadığı için, pazaryeri meydan tuvaletine bitişik, basık duvarlı çeşmeden doldururduk. Bir ıbrık uzattığımda kadife sesiyle bir kaç dua etti, ne dediğini şimdi bilemeyeceğim...
Onunla ilgili hafızamda asılı kalmış bir diğer izlenim, insana sürekli olarak tebessüm ediyormuş hissi vermesidir. Bazı yüzler öyle oluyor, sanki Allah hep gülsün istemiş de o muradına binaen yaratmış gibi... Öfke, sertlik, nefret gibi hisler o yüzde iğreti durur, yakıştıramazsınız... O'nun yüzü, yaratılış amacına uygun olarak hep gülümser durur sanırdınız...
Tabi biz hep ihtiyar haline tanık olduğumuz için, ömrünün her döneminde böyle olduğunu düşünüyoruz. Lakin insanda karakter göstergesi bu ifadeler, yedisinde ne ise yetmişinde de odur. Bacıdede, çocukluğunda da gençliğinde de farklı değilmiştir...
25-30 Yaş arasında tuhaf ve bir o kadar da güzel bir meşgaleye yönelmiş Daldalların Seydi... 1940'ların başında (herhalde askerlik sonrası) her cenazeyi kaydetmeye başlamış. Falancanın ölümü demiş, tarihi atmış... Onu bu yazma işine yönelten şey ne idi, tam olarak bilinmiyor; ama bir tahminim var...
Eskiden odaların belli yerlerine önemli olayların tarihini düşerlermiş. Herhengi bir felaket; kıtlık, kuraklık, şiddetli yağış, gibi Eğret'in bütününü ilgilendiren tabiat olayları; ülke geneliyle ilgili savaşlar, zaferler, işgaller günü gününe not edilirmiş... Herkesin 'önemli' olayı kendisine önemli olduğu durumlar da var tabii... Falancanın doğumu, filancanın 'Hecaza gitmesi', berikinin ölümü gibi... Bunları da tarihiyle yazarlarmış. Nereye? Nereye denk gelirse... Direğin böğrüne, dolavın alnına, camın çerçevesine, ırafın ucuna, Mushafın kapağına... Daldalların Seydi, bu uygulamayı bir sisteme bağlamak istemiş ve defter tutmuş, sadece ölümleri bu defterine kaydetmeye başlamış... O gün başladığı bu uygulamayı ölene kadar sürdürmüş...
Defter şu anda Salimhoca (Salim Aykaç)ta imiş, ben görmedim. Salimhocanın başkanlığında bir 'gönüllü komisyon' tarafından yapılan çeviriyi ancak görebildim. (Bacıdede notlarını eski yazıyla tuttuğu için çeviri gerekiyordu.) Bundan anladığım, Bacıdede defteri kendisi için tutmuşa benziyor. Sözünü ettiği kişinin herkes tarafından anlaşılacağını varsaymış ve çoğunda isim bile belirtmemiş. Mesela 'Falan emminin gelini' demiş... Yani gelecek nesillere bir belge kalsın düşüncesiyle hareket edilmediği anlaşılıyor. Bacıdede, sırf merak ve ilgisi istikametinde yapmak istediği şeyi yapmış, ortaya bu güzel defter çıkmış.
'Eğret'te neden bir cönk/öküzdili bulunmadı; yazılmıştı da bugüne mi ulaşmadı' eksenli bir hayıflanmamız vardı. Bacıdede defterinin çevirisini görünce bu hayıflanmanın yersizliğini fark ettim. Çünkü defterin başında ölüm temalı bir kaç şiir, beğenilen özlü sözler, ve özel dua istekleri de vardı... Bunlar bir öküzdilinin içeriğinde olması gereken şeylerdi... Bu açıdan bakıldığında defter, basbayağı 'Bacıdede Cönkü' diye adlandırılabilirdi. Ayrıca defter biçim olarak da öküzdilini andırıyordu...
Heyecanımızın tescillenmesine engel olan şey, görüp hakkında konuştuğumuz defterin orijinal değil çeviri olmasıdır. Baştaki eklemeler orijinalde olup olmadığını ve defterin öküzdili hususiyeti gösterip göstermediğini bilmiyoruz. Çevirinin orijinaline sadık kalınarak yapıldığını varsayıp, onun üzerine mutlu oluyoruz...
Yeri gelmişken çeviri meselesi ve defterin macerasından da bahsedelim... Seydi Dede, nasıl başladıysa sonuna kadar öyle devam ettirmiş; sistemini değiştirmemiş. 1985 Yılında vefat ettiğinde, ardında yetim bir defter bırakmış. Onun sağlığında yaptıklarından haberdar olanlar, yetimin boynu bükük kalmasına razı gelmemişler. Kelahmet (Ahmet Bar)a bu işi sürdürmesini söylemişler... Yalnız Bacıdedenin notları eski harflerle ve kendine göre bir stil geliştirmiş, aynıyla sürdürmek mümkün değil. Kelahmete yeni bir defter lazım... Defter mesele değil de diğer defterle bağlantı kopacağından bütünlük bozulacak... İşte o anda tek defterde ikisini birleştirme fikri oluşuyor.
Sarasanın Ahmet Dadak, Belediyede kullanılmayan büyük boyutlu bir defter ayarlayacak. Eski yazı bilen Salimhoca defterdekileri satır satır okuyup, eli kalem tutan yeni nesilden kimler varsa onlara dikte edecek. Bacıdedenin notlarının tercümesi bitince defter Kelahmete teslim edilecek... Plan uygulanmış, böylece kolektif bir çalışmayla defter tercüme edilmiş. Yazan kişiler günlük değişiyormuş, herhalde Daldalların Odada o anda kim varsa o yazıyormuş... Tercüme bittikten sonra Bacıdedenin ölümü ve bu aradaki ölenlerin kayıtları da eklenmiş... Bundan sonra defter odada bulunuyor, gelen giden okuyup dualar ediyormuş. Bazıları hangi tarihte okuduğunu ve dua ettiğini boş bulduğu yere not etmiş... Bir yandan da her yeni ölüm kaydedilmiş...
Resmi hiç bir özelliği olmayan bu defter, bir dönem resmi bir işte başvuru kaynağı olmuş... Arazilere kadastro kaydının yapıldığı sıralarda, yerel bilirkişinin yeterli gelmediği hallerde deftere bakılıp kim kimin nesiymiş anlarlarmış... Bu dönemde defter bir süre Kadastro memurlarının bürosunda kalmış. Bilirkişilerden biri olan Kelahmetin Arzıman Azbay, defteri baştan sona elden geçirip eksik olan soyisimleri eklemiş...
Kelahmet, defteri sahiplenmiş, ölüm kayıtlarını titizlikle sürdürmüş... Ölmeden önce, kendisinden sonra bu işi Garadellerin Erol Kızılyel devam ettirmesini vasıyet etmiş... 2011 Yılında vefat edince, arzusu yönünde defter yeni adresine teslim edilmiş...
Emanete sahip çıkan Erol da düzenli olarak kayıtlara devam etmiş. 2014 Yılına kadar böyle... Sonra bazı sebeplerden aksamalar başlamış ve aynı yılın ortasında tamamen bırakmış...
Bacıdedenin defteri hiç bir zaman gerçek anlamda yetim kalmadı... 2014'teki aksamalar başlamadan çok önce iki yeni sürgün vermişti. 2013 Başında Macuralinin Bahtiyar Öncül, nereden estiyse ölüm kaydı tutmaya başlıyor... İkinci sürgün ise Sağıroğlunun Adem Sancak'ta... Aynı dönemde ölüm defteri tutmaya başlıyor, üstelik bu kayıtlar elektronik ortama aktarılıyor...
Netice-i kelam... Seksen yıl önce Bacıdedenin cönküyle başlayan bir güzel gelenek, farklı mecralara uğrayarak bugüne ulaşmış. Allah, bu hususta adı ve emeği geçen herkesten razı olsun...