09 Haziran 2024

Almalı Suyu


    Taa Osmanlı döneminde Eğret, bölgenin önemli tahıl ambarı olarak değerlendiriliyor. Arazide yetiştirilen ürünlerin vergisi de ona göre oluyor tabi, bu köyden çıkan tahıl (arpa buğday) vergisi, diğerlerinden biraz daha fazla. Tarih boyunca çeşitli mekanizmalar yoluyla bu vergi toplanmış. Cumhuriyetin ilk yıllarında kaldırılana kadar aşar/öşür adıyla devam etmiş. Öşür kaldırıldıktan sonra vergi alınmadı gibi anlaşılmasın, bilakis devam etmiş. Bu dönemde vergi miktarının tespiti ve toplanması gibi işlemler 'tahsildar' eliyle yapılmış, böylece sosyal hayata bu kavram da girmiş...

    Tahsildar köye geldiğinde beş on gün kalıyormuş. Tek tek harmanları dolaşmıyor, ama Muhtarın rehberliğinde kim ne kaldırıyorsa ona göre vergi belirliyor. Köy ve hane sayısı büyük olunca bu iş uzun sürüyor tabi... Tahsildarın köylerinde bulunduğu dönemde köylüye biraz huzursuzluk hakim... Yani kafası bozulursa bir kalem oynatır, sonra çık çıkabilirsen işin içinden... Bu yüzden misafirliği süresince adamın gönlü hoş tutulmalı...

    Eskiden de böyleymiş. Ağaydı, Çavuştu, Voyvodaydı, Çorbacıydı, Mültezimdi; köye kim gelirse iyi bakarlar, bir dediğini iki etmezlermiş. Anlatacağım olayın tam zamanı belli değil, Cumhuriyet dönemi de olabilir, Osmanlı dönemi de; ama sanki son dönemde yaşanmış gibi geliyor...

    Öşür Memuru Çavuş veya Tahsildar, her kimse gelmiş Eğret'e... Doğal olarak Muhtarın odasında kalıyor, tabi Muhtar kimdi onu da bilmiyoruz... O vakitler koyun keçi sürüsü çok köyde. Her gün birisi bir koyun getiriyor, bakım iyi yani... Bir akşam misafirin biraz fazla kaçırıp rahatsızlandığı duyulmuş... Meşhur çobanlardan birisi odaya gelmiş, bakmış ki misafir memur kıvranıyor. Çokbilmiş bir edayla;

    - 'Almalı'nıñ suyundan içêse bişeyi galmaz!' demiş. O suyun içimi güzel, mideye de faydalı olduğunu bilen diğerleri, teklifi yersiz ve münasebetsiz bulmuşlar. Neredeyse bir koyunu tek başına yemiş adam, suyla nasıl hazmedecek... Demek ki o vakitlerde Gazlıgöl'deki Kokarsu henüz bu yönüyle meşhur değilmiş. Yahut Almalı Suyu ondan bile baskın geliyordu, bilinmez... Neyse, çoban fikrinde diretmiş;

    - 'Len ne goyunu, Almalı Suyu dana yiseñ eridir!...' Onlar böyle tartışırken yanda Memur inliyormuş. Kendisini şu dertten kurtaracak her şeye muhtaç hasta misafir, yarı inler yarı sızlar bir sesle;

    - 'Amanıñ, ne suyuysa getiriñ şunu' diye yalvarmış... Odadaki Muhtar ve diğer ileri gelenler de dönmüşler Çobana, eşşeği öldürene sürüttürürler hesabı... İşte o zaman ne halt ettiğini anlamış bizimki... Çaresizce çıkmış odadan... Sinekleri eşeğe çatmış... Gecenin bir vakti bu vaziyette nereye gittiğini soranlara;

    - 'Len falanca odada bi b.k yidim de, Almalı'ya onu temizlemiye gidiyon!' diye söylenmiş...

    İçimi kolay, tatlı, hazmettirici ve daha başka şifalı özellikleriyle öne çıkan ve Eğretlilerce 'Almalı Suyu' diye bilinen bu meşhur su, Almalı mevkiindeki iki çeşmeden biriymiş. Üstteki çeşme lularından gür akan suyu ile bilinir, aharlarını sürekli dolu tutarmış. Aşağıdaki ise sürekli çirçir akar, az olduğu için her damlasına takdir bekler gibi hiç istifini bozmadan seviyesini korurmuş. Gerçi insanlar onu takdir edermiş, ama az aktığı için değil; saydığımız özelliklerinden dolayı baş üstünde tutulurmuş. İşte Eğretlinin Almalı Suyu dediği bu aşağı çeşmenin suyudur...

    Almalı'nın herkesçe rağbet edilen bir mevki haline gelmesinde bu iki çeşmenin payı büyük olmalıdır. Eski zamanlarda öküz güdenlerin, koyuncuların, sığır sürüsünün önemli bir uğrak yeriymiş; çünkü su var. Ayrıca bazı aşiret yörükleri de her sene mutlaka oraya konmayı arzu ediyorlarmış.  Almalı Suyu böyle böyle meşhur olarak, namı geçtiğimiz yüzyıla kadar yürümüş...

    Almalı Suyu'nın çirçir akmasına bir sebep olarak sık sık kunduzlarla tıkanması gösteriliyor. Ot ve ağaç köklerinin künk içinde pülçüklenerek onu tıkaması olayına kunduzlanma deniliyor. Hıdrellez karşılama adetinin üç beş yılda bir Almalı'da yapılması bu yüzdenmiş. Kunduzlar ayıklanır, kırık yarık tamir edilir; kuruma noktasına gelen Almalı Suyu'nun çirçir de olsa hayatına devam etmesi sağlanırmış. 1970'li yılların birinde şahit olduğum Dağ'daki hıdrellez karşılama için Almalı'ya mı gitmiştik acaba?

    Bugünden geçmişe bakınca bu suyun insanlar nezdindeki kıymetini tam anlamayabiliriz. Öyle ya, bir tatlı su neticede; âb-ı hayat değil ya... Bunu bilemeyiz... Hayatınızın büyük bir bölümünde yanınızda olan nesnelerin, başka insanlara göründüğünden farklı bir yeri olabilir sizin kalbinizde. Hatıralardan dolayı sizin için çok kıymetli olan bir kütümekli meşe, başkaları için alalade bir değnektir... 

    Ömrünü İblak'ta geçirmiş bir ihtiyar ölüm döşeğinde... Dağ burnunda tütüyor, ama kalkıp gidemeyeceğini biliyor. Olacak şey var, olamayacak şey var. Demiş ki oğluna;

    - 'Almalı Suyu getiseñ de... Hem Dağ hevası alsam... Hem içimiñ yañgını sönse...' Oğlan çıkmış evden. Almalı uzak, işgayıt vakti kim gidecek ta oralara... Biraz vakit geçtikten sonra Mezerböğrü'nün altındaki çeşmeden doldurmuş kabını. O da su, bu da su; nereden bilecek farkını, diye düşünmüş. Önemli olan ihtiyarın gönlünü etmek... Babası bir yudum almış almamış, ekşitmiş yüzünü... Nasıl bir bağ kurduysa Almalı ile, damağı/dimağı bir yudumun oradan olup olmadığını hemen anlamış... Ölüm döşeğinde Zemzem ister gibi insanlara Almalı Suyu isteten nedir?

    Bir rivayete göre Almalı Suyu, Hacılarıñağıl yanındaki kuyu ve Körguyu birbiriyle bağlantılıdır. İki kuyunun yeraltı nehri marifetiyle bağlı olduğu, kazara yapılan elma deneyi ile ispatlanmış. Fi tarihinde ağıl kuyusuna düşürülen bir elmanın Körguyu'dan çıktığı anlatılır. Bununla beraber çeşme ile kuyuların aynı kaynaktan beslendiğine dair söylentiden başka bilgi yok. Belki su kalitesi bakımından bu sonuca vardılar...

    İkisi kuyu biri çeşme, bu üç kardeşten ilk kaybedilen Körguyu olmuş. Zaten suyu çekilip köreldikten sonra kendisine bu ad verilmiş, şimdi kör de olsa kuyudan bir kalıntı dahi yok.  İkinci olarak ağıl kuyusu kullanımdan düşmüş. Galiba ağıl da kuyu da yerinde duruyor, ama işlevsel değiller. Çeşmeye yani Almalı Suyu'na gelince... Ona dair bir haber yok; zaten çirçirdi, inşallah diñmemiştir...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder