Oraya ne münasebetle gittiklerinin bir önemi yok, hikaye Çirçir'den başlıyor. Çadırayak'tan iniyorlar. Buranın böyle adlandırılması, çok eski zamanlarda civarda konaklayan Yörüklerle ilgiliymiş. Çadırların bazı kazıklarına, direklerine böyle derlermiş; ne olduysa bir konaklama sırasında verilen Çadırayak adı öylece kalmış.
Çadırayak'tan inince Doñuzbuñarı karşılarına çıkıyor. Zannedileceği gibi burası bir pınar değil çeşmedir. Belki ilk zamanlarda doğal haliyle oradan bülken bir su birikintisiymiştir. İnsanlar bildiğimiz Buñar ile karıştırmamak için Doñuzbuñarı demiş olmalılar. Ya da gerçekten pınar başında sık sık domuzlar görülüyordu... Her neyse, pınarı çeşmeye çevirmişler; ama adı değişmemiş, hala Doñuzbuñarı deniliyor. Çirçir'den yeni ayrıldılar, henüz susayası değiller; yine de içmişler suyu...
Bir müddet yürüyüp İnneñüsdü'ne varıyorlar. Sosyal konut gibi sıralanmış, esasında vahşi hayvanların barınağı olan in, mağara karışımı oyukların tepesinde bulunan bir tarladan mısır koparıp bir güzel kavurmuşlar. Oralarda odun, tezek eksik olmaz; tezek közünde kavrulan mısırın da tadına doyum olmaz...
Günbatısına doğru ilerlemeye devam etmişler. Önce Gocagızıldere, ardından Güçcükgızıldere... Verimli dağ toprağının kızıl renginden dolayı bu derelerin böyle adlandırıldığı sanılıyor. Güçcükgızıldere'de bir kuş yuvasına rastlamışlar. Kınalı kekliklere ait olduğunu sonradan öğrendikleri yuvada yumurtalar varmış. Ağılda yeriz diye almışlar yumurtaları...
Hedeflerindeki ağıl, Güdükçat'ı aşınca karşılarını çıkıyor. Orada Güdüğizzet (İzzet Sağlam)ın ağılda oğlu Emin ile Böbülerin Veli bulunuyor. Veli Kabadayı, Berber'in emmisidir; ama o bilgi şöyle durakoysun, biz Güdükçat'ta biraz eğlenelim. Çatalın küçüklüğü, güdüklüğü sebebiyle burası öyle adlandırılmış, yani Güdüğizzet ile alakası yok... Ağıldaki büyükler bunlara demiş 'Siz o keklik yımırtalâna yazık etmeñ, alıñ bunu oynañ!..' Yakaladıkları bir tavşan yavrusu, yani göceni önlerine koymuşlar. İki kafadar hayvanla oynuyoruz derken kaçırmışlar, bu korkuyla görünmeden oradan uzaklaşmışlar...
Soluğu Yeşilömerlerin ağılda almışlar. Ali Osman'ın abisi Ömer Fidan, o sıralarda yirmisinin üzerinde delikanlı... Helva yapıyormuş... Yemek kadar doyurucu garahelva, ilaç gibi gelmiş bunlara... Karınları doyunca tekrar yola düzülmüşler...
Atlamışlar Derinçat'a... Sonra kendilerini Hanyeri'nde bulmuşlar. Eski zamanlara ait bazı belgelere de adı böyle işlenen Hanyeri'nin, Eğret'teki meşhur Han/Kervansaray ile ilgisi var gibi görünüyor; ama nasıl, açıklığa kavuşturulabilmiş değil... Buradaki su ihtiyacı ta o zamanlardan fark edilmiş. Çevrede bir sürü kuyu, çeşme varken Hanyeri'nde bir tane bile yok... Macurali (Ali Öncül) bir kuyu kazmaya girişmiş. Onbeş yirmi metre kadar indiyse de su çıkmadığı için girişim yarım kalmış. Yine de Hanyeri'nin o noktasına Macuraliniñguyu adını vermişler. Bu olaydan yıllar sonra Belediyece o noktaya gölet yapılarak bir su kaynağı oluşturulduğu söyleniyor...
Macuraliniñguyu yerinden geçip Yergöçüğü'ne varmışlar. Burası da çok eski zamanlardaki bir coğrafi hareket sonrası bu adı almış görünüyor. Hala göçüğün izleri belli olabilir. Sonra Gaklık'a geliyorlar. Eski zamanlarda, su kaynağının olmadığı yerlerde gerek vahşi hayvanlar gerekse sürüler, ihtiyacını gaklardan giderirmiş. Yüzeydeki kaya oyuklarında yağmur ve kar suları birikip doğal yalak vazifesi görüyorlar. Köylünün gak dediği bu oyuklar en fazla bu yörede görüldüğü için, mevkinin adı Gaklık olarak yerleşiyor. Aslında her yerde bulunabilecek gaklar, başka su kaynağı olmadığı için kıymete bindiğinden sadece ö bölgede dikkat çektiği ve oranın adı olduğu da düşünülebilir.
Bilenler bilir, Gaklık girişinde ormanın ucunda üçüzler gibi duran üç erik ağacı vardır. Oradan bir heybe erik toplamışlar. Sonra düşmüşler Gaklık yoluna... Dikilidaş, Buñar, Gayalar derken eve varıyorlar... Berber'in Ninesi eriği kaynatıp pestil çıkarmış...
Çolömerlerin rahmetli Ömer Salman'ın İblak'ı anlattığı yazısını okuyunca, Berber Emmim bir an için maziye gitmiş ve Dağ'da yaşadıkları birer birer gözünün önüne gelmiş. Sonra Merhumun, İblak'ın sadece üst kısımlarını anlattığı, etekleri ve alt kısımlarına hiç değinmediğini fark etmiş. Eksik kalan yerleri, Ali Osman Fidan ile Ellili yılların sonunda yaşadığı bir günlük macera ile anlatabileceğini düşünerek bu notları yazmış.
Ahmet Kabadayı ve Emmisi Veli Kabadayı dışında, bu macerada adı geçenlerin tamamı öte dünyaya göçtü. Allah rahmet etsin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder