Macurali (Ali Öncül) Dedem rahmetliden bir kaç kez Ali İhsan Sabis Paşa hikayesini dinlemiştim. Efsaneye boğulmuş askeri hayatının dışında somut olarak kendi şahit olduğu bir anekdot en çok dikkatimi çeken kısımdı galiba, çünkü aklımda sadece orası kalmış.
Emeklilik sonrası tutuklama, suçlama, ceza, af derken 1950 seçimlerinde Afyon milletvekili seçiliyor. Tabi seçim çalışmaları çerçevesinde Eğret'e gelmiş, Dedemin şahit olduğu olay bu döneme rastlıyor. Yörüğoğluların Kahve baştan beri toplantı salonu gibi kullanılırmış. O dönemin muhtarı da Yörüğoğluların Aliefe (Ali Tüplek)tir. Kahvenin işletmecisi kimdi, orasını bilemiyoruz. Orada seçim konuşması yapmak istediğinde buna izin verilmemiş, hatta kürsüye çıkması bile istenmemiş. Buna mani olanlar Köy adamları yani yetkililer miydi, yoksa Eğret halkından birileri miydi o ayrıntıyı sormayı akıl edemedim. Yalnız Ali İhsan Paşa'nın çok zoruna gitmiş, hatta buna dair bir iki şey söylemiş. Neticede seçimi kazanacak, ama böyle tatsız bir olay yaşanmış Eğret'te. Dedem bunu o yıllardaki CHP-DP gerginliğinin köye yansıması olarak anlatmıştı. Paşa, kısa süre sonra 1957'de vefat etti...
On yılı aşkın bir vakit sonra aynı yerde bir siyasi ziyaret daha var. Ragıp Gümüşpala 1960 İhtilali sırasında Genel Kurmay Başkanıdır, bir kaç ay sonra cuntacılar emekliye sevkediyorlar. Daha sonra kapatılan DP yerine kurulan Adalet Partisi'ne genel başkan seçiliyor. O'nun Anıtkaya/Eğret ziyareti bu zamanda, 1961 yılında gerçekleşmiş.
Ülkede yine 1950'deki gibi, belki daha fazla gerginlik var. Yine seçimler, seçim konuşmaları, propagandalar, alkışlar, protestolar... AP'nin Kurucu Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala gerçi İzmir adayı idi, ama pozisyonu gereği memleketin genelinde çalışmalara bizzat katılıyordu. Hele Ege bölgesine daha bir ağırlık verdi. Anıtkaya'ya uğraması bu seçim çalılşmaları kapsamındadır.
Yörüğoğluların Kahveye yine sıcak bir siyasi atmosfer hakimdir. Gümüşpala bu havada konuşmaya başlar. Ağırlıklı olarak CHP ve Genel Başkanı asıl konuyu teşkil etmektedir. Bilhassa İsmet İnönü'yü eleştiri bombardımanına tutar. Kahvedeki Anıtkayalılar coşkuyla alkışlarlar. İçlerinden biri (kim olduğunu öğrenemedim) kendini fazla kaptırıp söz alır ve İnönü'ye veryansını devam ettirir. Önce eleştirir, hakkında bazı iddialar ileri sürer, sonra hakaretleri sıralar yalancı, hırsız, komünist vs. en sonunda 'İnönü memleketi satan bir haindir' ifadesini kullanır... Buraya kadar köylüyü sabırla dinleyen Gümüşpala devreye girmek zorunda kalmış;
- 'Orada dur bakalım. İnönü'ye her şey diyebilirsiniz, ama 'vatan satan hain' diyemezsiniz. Bu kadar da değil.' diyerek köylüyü susturmuş ve aslında insanlara iyi de bir ders vermiş. O vakitler henüz 'hedefe ulaşmak için her şey mübah' seviyesizliği, Türk siyasetinin esası haline getirilmemişti...
Eğret'e belediyelik kurulduktan sonra, karayolu kenarına bir kahvehane ihtiyacı gündemdeymiş, ama bunu ancak 60 ihtilalinden sonra gerçekleştirebilmişler. Hala ayakta olan meşhur Karakol binası işte bu niyetle Belediye Kahvesi olarak inşa edilmiş. Amaç, yol kenarında orası gelen geçene dinlenme tesisi vazifesi görsün hem de yolcular için durak olsun... Böylelikle Anıtkaya'ya girme niyeti olmayan yolcular, hiç olmazsa orada mola vermeye başlamışlar. Tabi zorunlu güzergahı bu yol olan bazı siyasiler de programlarında olmasa bile burada durup nefeslenmişler. Yörüğoğluların Kahve planlı toplantı merkezi olmaktan büsbütün çıkmamış, ama ünlü misafirleri ağırlama fırsatını yol üstündeki Belediye Kahvesine kaptırmış...
İsmet İnönü de galiba böyle programda olmayan biçimde Anıtkaya'ya uğramış, köy içine çıkmayıp Belediye Kahvesinde ağırlanmış. Yaklaşık yarım saatlik molada konuşulanlara bakılırsa, bu bir seçim gezisi değilmiş, yoldan geçerken duraklayıp yarenlik edilmiş. Bana anlatıldığına göre olayın akışı, omuzunda torunu (Ramazan Dadak) olduğu halde orada bulunan Sarasan (Hasan Dadak)'a İnönü'nün takılmasıyla başlıyor. Kaç yaşındasın, kaç torunun var, daha genç toy delikanlısın ne bu sakal gibi biraz da hal hatır sorma soruları bunlar.
Bu sırada Tekeli Nuri Taşkın girmiş içeri, ama ne giriş... Selam durup takır takır tekmil vermiş, sen sanırsın makineli tüfek... Ardından;
- 'Bende yirmi tane var Paşam' demiş. Onun böyle davetsiz içeri, teklifsiz lafa girişine şaşıranlar, hemen akabinde hal hatır sorması karşısında daha da şaşkınlaşmışlar. Çünkü;
- 'Emine Hanım nasıl? Ömer nasıl? Erdal nasıl?' diye aile fertlerinin de hatırını sormuş Paşa'dan... Sonra işin aslı Paşa'nın izahıyla anlaşılmış. Meğer Tekeli, tam da Kurtuluş Savaşı ve sonrasına denk gelen askerliği sırasında İsmet Paşa'nın seyisiymiş. Bu yüzden Paşa'nın bütün aile efradını tanıyor... Eski günler yad edilip biraz daha sohbeti sürdürmüşler. Bu arada İsmet İnönü'ye ayran ikram edilmiş. Yudumlarken beğendiğini ifade etmiş ve;
- 'Eskiden de güzeldi Eğret'in ayranı' demiş. Bu ifadeden İstiklal Harbi veya daha sonrasında bir vakit Paşa'nın Eğret'e uğradığı hatta ayran içtiği manasını çıkarmış dinleyenler... Yarım saat kadar süren bu moladan sonra yollarına devam etmişler. Olayın geçtiği yıl olarak 1964-65 tahmini yapılıyor...
Belediye Kahvesinde mola gibi bir başka ziyaret de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'inki... Aslında bu mola biraz zorlamayla olmuş ve çok kısa sürmüş. Anlatayım... Tuna (İbrahim/Hüseyin Kayır)ın başkanlığı zamanı. Cumhurbaşkanının Anıtkaya'dan geçeceği haberini alıp hazırlık yapmışlar. Hazırlık da şu; icabında barikat gibi kullanılabilecek bir döşmeyi hazır etmişler, konvoyu görünce yolu kesip molaya zorlayacaklar. İşe yaramış bu taktik, yolu kesip makam arabasını tam kahve önünde durdurmuşlar. Zaten Anıtkaya Halkı oraya yığılmışmış, arabayı durdurmayı başarınca kapının önünde hazır tuttukları hayvanı kurban etmişler. Yalnız misafir henüz görünmedi... Olay biraz 'Selamsız Bandosu'nu andırıyor... Hayvan can verip kanı yayıldıktan sonra aracın kapısı açılıyor ve Cumhurbaşkanı bir ayağını yere atıp kana basıyor. Diğer ayağı arabada olduğu halde öylece doğruluyor ve el sallayıp;
- 'Sevgili Anıtkayalılar, kurbanınız kanlı olsun' deyip tekrar arabaya binerek yola revan olmuş. Arkadan gelen polisler de kurbanı kucaklayıp götürmüşler. 'Sevgili Anıtkayalılar' gidenlerin ardından bakakalmış. Hepsi söyleniyormuş, homurtuların arasında Tekirgızıların Davılcı Hasan Haykır'ın;
- 'Bu kadar insan senin için buraya yığıldı, ayıp ayıp!' diye bağırdığı duyulmuş...
Birini babası Salih Kabadayı'dan rivayet ediyor; diğerlerine kendisi şahit olmuş. Dün ben bu olayları Berber Emmim (Ahmet Kabadayı)dan dinlerken bir yandan da harıl harıl not ediyordum, bir kelimesini bile kaçırmayayım diye. Yanımıza birisi geldi, dikkatle not ettiğimi görünce;
- 'Netceñ de yazıyoñ, İnönü'nüñ olduğu yerde hayır mı olur!' diye söylendiyse de oralı olmadım. Dikkatim başka yerdeydi, ama Emmim dayanamadı; şiddetli bir tartışmaya kızıştılar... Dar karınlar, dar kafalar, dar düşünceler... Notumu tamamlamak için kendimi bir kuytuya attım...
Çok değil bir kaç saat sonra, Misgin (Abdullah Dalgıç) bir başka olaydan bahsediyordu, nasıl olduysa laf Özal'ın Anıtkaya'ya uğramasına geldi. Kırk yıl önce ANAP adayı Salim Kurt'a oy istediği konuşmayı galiba yeni Belediye Kahvesi civarında yapmış. Misgin'in dediğine göre Özal'ın öyle bir teveccühü varmış ki Anıtkaya'ya, 'İstenilse o dönemde ilçelik bile alınabilirdi' diyor...
Yörüğoğluların Kahve ve Belediye Kahvelerine dair ilginç anekdotlar var; kimler gelmiş kimler geçmiş buralardan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder