Babasını hiç görüp tanımayan küçük Ali’ye miras kalması gereken Türkmenoğlu lakabı da hiç kullanılmadı. Çünkü babasının vefatıyla Türkmenlerle alakası fiilen kesilmişti. O yıllarda kadınlar dul bırakılmıyor, yeniden kocaya varıyorlardı. Anası Fatma Hanım da Çiftçioğluların Himmet’e varıyor; tabi yanında oğlu küçük Ali’si tay olarak… Çiftçioğlu Himmet, sonradan Ümmetler denilecek sülaleye adını veren kişidir ve Çakalhasan’ın babasıdır. Yani Ümmetlere vardıklarında küçük Ali, Çakalhasan’ın üvey kardeşi durumunda… Kezban adında bir ortak kız kardeşleri daha oluyor ve birkaç yıl sonra evin babası Himmet/Ümmet vefat ediyor. Yıl 1899…
İkinci kocası da öldükten sonra artık iki yetimi bulunan Fatma Hanım tekrar evlenmeyip kardeşlerinin yanına döndü. Birisi kendinden büyük diğeri küçük iki erkek kardeşi vardı; Alemdaroğlu Mehmet ve Hüseyin… Çocukları Ali ve Kezban’ı da dayılarının yanına getirdi. İşte Ali’nin büyüyüp yetiştiği, asıl şahsiyetini bulduğu yer Dayılarının yanıdır; yani Alemdaroğluların/Kekliklerin ev… Neseben Türkmenoğlu Ali’ye hiçbir zaman böyle hitap edilmeyip ‘Kekliklerin Ali’ denilmesine sebep işte bu evdir.
Büyük dayısı Alemdaroğlu Mehmet, Gındi Mehmet Kızılyel’in dedesi olur. Küçük dayısı Hüseyin Kızılyel ise ‘Tellal Dayı’ olarak bilinir, Tellal/Ayvaz Ahmet Uysal’ın babalığıdır, 1944’te vefat etti. Tellal’ı herkes böyle bilir ve ona böyle hitap ederken Ali ‘Tellal Dayı’ diyordu. Ali’nin biraz da sevimli söyleyişi adamın lakabının ‘Tellaldayı’ olarak yerleşmesine sebep olmuştu.
Tellal Dayısının çocuğu yoktu, Mehmet Dayısı da Ali’yi kendi çocuklarından ayırmadı, böylece o evde mutlu mesut bir çocukluk geçirdi. Büyüyünce Kekliklerin Ali’yi aslen Bayatlı Dudu ile everdiler. Sonradan Anadudu diye anılacak bu hanımından İki oğlu ve bir kızı dünyaya geldi; Resul, Ramazan ve Fatma… Temel askerlik döneminin sonunda vaziyet böyleydi.
Redif askerlik sistemi sebebiyle
dört yıllık temel askerlikten sonra sekiz yıl kadar daha uzayabiliyordu bu süre…
1912’de askerliği bittiğinde, devlet çoktan o günün insanına hiç bitmeyecekmiş
gibi gelen savaşlar sürecine girmişti. Böylece kendini Cihan Harbinin içinde
buldu. Çanakkale’deydi… Uzun savaş yıllarının en
çetinini burada yaşadı. Şarapnel kaburgasını parçaladı, yüzlerce kez ölümden
döndü; ama sağ salim köyüne varabildi. Şehitlerin bile kaydı çok sonraları
ortaya çıkarılabilmişken Kekliklerin Ali’nin köyüne dönebilmesi belgeye şöyle yansımış: "...Eğret
Köyünden Türkmenoğlu Ali bin Ali bin Ali; 6. Fırka, 17. Alay, 1. Tabur, 3.
Bölük, 1. Takım, 4. Manga eri iken malulen Çanakkale'den köyüne
döndü..."
Belgede
geçen 'malulen' ifadesini açıklayan olayı Torunundan naklen anlatayım;
Sedyeyle sargı yerine getirdiklerinde kolu kopmak üzereymiş. Vücudunun diğer
bölgelerindeki yaralar hariç... Tabi cephede anestezi filan hak getire, Ali her
şeyi görüyor... Alman hemşire o kolu kesmeleri gerektiğini söylemiş. Buna
şiddetle karşı çıkmış; 'Kesme dursuñ, tek elinen donumuñ ağını
topleyemen' demiş. Böylelikle kurtardığı kolu sebebiyle köyüne
dönünce 'Çolak Ali' ünvanını kazanacak... Yine torununa göre
sırtı kesekli tarla gibiymiş, her tarafı yanmış; bu yüzden 'Yanık
Ali' diyenler de olacak...
Başka bir duyuma göre Arapların Mehmet (Gambırhüseyinin babası)
ile görüştükten bir kaç dakika sonra Mehmet'in bulunduğu yer bombalanmış.
Şehadetinden önce Mehmet'i son gören kişi de Kekliklerin Ali
olmuş...
Harpte yaşadığı bütün bu olaylar sebebiyle Onun için 'tam
bir gâzi' diyorlar. İlerleyen yıllarda köyde büyük saygı duyuluyor
kendisine. O kadar ki 'Kel Ali'nin önünden geçenin dinine zarardır.' diyorlardı…
(Son zamanlarındaki durumundan dolayı adı 'Kel Ali'ye çıkmıştı.)
O dönemin şehitleri sürekli yad edilip rahmetle anılır da, gazilerin fedakarlıkları pek gündeme getirilmez. Oysa bu vatan ve millet için canlarını feda eden şüheda, kendilerine biçilen manevi makama uçarak bir bakıma ödüllerini de aldılar. Ya şehit olamayanlar... Onlar da bedenlerinin bir çok kısmıyla gelecekteki hayatını bu ülke için feda etmiş olmuyorlar mı? Bunlar bizim sorularımız; gazilerin aklına böyle düşünceler hiç gelmemiş... Çok sıradan bir şeymiş gibi, gurbete gidip bir kaç yıl sonra köyüne dönmüşler gibi hayatlarına devam etmişler. Fedakarlığını başa kakacak kadar çiğleşmemişler... Kel Ali, sol yanındaki kaburgalarının bir çoğu olmadığı halde bu durumu hiç dert etmez, orada debirdek çalarak yanındakileri eğlendirirmiş...
Gelvelakin
kahramanların bulunduğu yerde hain de eksik olmaz. Kekliklerin Kel Ali şu
haliyle Eğret’e döndüğünde yuvasını dağıtılmış buldu. Dandırlı bir hanımla
tekrar evlendi, bir kızı dünyaya geldi. İlk hanımından olan kızı kendisi
askerdeyken ölmüştü, bu kızına da onun adını verdi; çünkü Fatma, anasının
adıydı. Bu arada koyunculukla iştigal etmeye başladı, günlerinin çoğu ağılda geçiyordu.
Orada karısından habersiz Macur Ayşe Hanım ile evlendi. (Ayşe Hanım ile kocası
Biga’nın Akyaprak köyünden çıkıp önce Cumalı’ya gelmişler, orada işler iyi
gitmeyince Bayramgazi’ye gelip ona buna çoban durmuşlar. Bir oğulları olmuş, bu
arada kocası vefat edince dul kalmış. Kel Ali ile evlenmeyi kabul ettiğinde
vaziyeti böyledir.) Bu durum ortaya çıkınca Dandırlı karısı Kelali’yi terk
etti. Resul, Ramazan, Fatma olmak üzere üç çocuk ve bir taze karısı Ayşe Hanımla
kalakaldı… Tabi bir de Ayşe Hanımın oğlu var…
Küçük kızı Fatma ile
Ayşe Hanımın oğlu vefat ettiler. O yıllarda çocuk ölümleri çoktu. Bu arada bir
kızları oldu, adını Kezban koydular. Hatırlanacağı üzere bu ismin de Kelali’de
bir hatırası var; Çiftçioğlu Himmet/Ümmet’ten olan kardeşinin adı idi…
Karısı ve kızını
memleket özlemini dindirsinler diye Çanakkale’ye ziyarete götürdüğünde ana
babası, kızı ve torununu bırakmadılar; Kelali Eğret’e yalnız döndü. Birkaç kez ailesini
almak için gittiyse de başarılı olamadı, evi tekrar dağıldı. Yine yaşları
ilerlemiş iki oğlu ve anasıyla baş başa kaldı.
Nikahlı karısından
ümidi kesince tekrar evlenmenin yollarını aradı, henüz orta yaşlardaydı çünkü.
İlyenli Feride Hanımla evlendi, bir oğulları oldu adını Seydi Ahmet koydular.
Eşi kısa bir süre sonra vefat edince yine İlyenli Satı Hanım ile evlendi, ondan
da bir kızı oldu; önceki eşinin adı olan Feride ismini verdiler. Sonra Satı
Hanım da vefat etti… Bu arada bütün bunların arasında, anası Kekliklerin Fatma
Hanım 1930 yılında, 75 yaşında vefat etmişti…
Baş döndürücü olaylar
zinciri burada bitti. Çocuklarına geçelim. Sondan başlarsak, hayatta kalan Eğret’teki
tek kızı Feride, Kokulu Mehmet Dirlik’in eşi olacaktır. 2013’te İzmir’de vefat
etti.
Küçük oğlu Seydi
Ahmet Tül, 1929 yılında doğmuştu. Anasına telmihen ‘Macurun Ahmet’ veya ‘Haro
Ahmet’ derlerdi. Gödemehmet (Mehmet Aydın)ın kızıyla evlendi ve İzmir’e
yerleşti. Orada 2007’de vefat etti.
İlk hanımından küçük
oğlu Ramazan ‘Kelırmızan’ diye bilinirdi. Hacemirlah (Emrullah Onay)ın kardeşi
Gazcıgızı Ayşe Hanım ile evlendi. Celep İhsan Patlar’ın kayınpederidir, 1996’da
vefat etti.
Büyük oğlu 1911
doğumlu Resul ise ‘Hacıiresil’ diye lakaplandı. Ganigızı Fadime Hanım ile
evlendi, Piriteşgiya Hüseyin Tül’ün babasıdır. 1985 Yılında vefat etti.
Bigalı Ayşe Hanımdan olan
büyük kızı Kezban’a gelince… Eğret’i bırakıp Biga’ya yerleşme şartını kabul
etmediği için karısı ve kızını kendisine vermemişlerdi. Kelali Eğret’te tekrar
evlenirken Ayşe Hanımı da Biga’da kocaya verdiler. Vakti gelince kızı Kezban’ı
da yine orada gelin ettiler Sabri Kocausta’ya… Kezban ile Sabri resmi bir zorunluluktan
dolayı Eğret’e gelince, misafirliği uzatıp Hacıiresil’in de teklifiyle oraya
yerleştiler. Eğretlilerce ‘Bıgalılar’ diye bilinen ailenin aslı budur. Bigalı
Sabri Kocausta Afyon’da 1992’de; Eğretli Kezban Kocausta ise, 2015’te Biga’da vefat
etti. Bu da kaderin bir cilvesi olsa gerek…
Dönelim Türkmenoğlu
Ali’ye… Kekliklerin Ali, Kel Ali, Çolak Ali, Yanık Ali… Bir sürü lakabı var.
Berber Emmime göre O, Eğret’in en büyük gazisidir ve öyle anılmalıdır. Büyük
Gazi Ali Tül, 1957 yılında yetmiş yaşında vefat etti. Duanızı esirgemeyin, hak
ediyorlar çünkü…
Allah gani gani rahmet eylesin mekanı cennet olsun inşallah büyük dedem annemin isminde hanımından geliyor Fatma, 🤲🤲🤲
YanıtlaSil