26 Haziran 2024

Uğra

 
    Anıtkaya'da (ve tabi ki bütün Afyon vilayetinde) kadınlar hamuru yazarken yastığeçe, daha sonra dinlenirken de mendile yapışmasını engellemek için un sepiliyorlar. Bu unun elenip kepeği alınmış olmasına dikkat ediyorlar. Adına uğra denilen bu unun neden bu ismi aldığını merak edip küçük bir araştırma yaptım... Küçük, ama Türkçenin çok eski devirlerini ve geniş coğrafyasını dolaşan bir araştırma oldu.

    Türkçenin eski zamanlarında buğdayın saklandığı ambara “ug” adı veriliyor. Kelime başındaki sesin incelebileceğini unutmadan izini sürelim.

    “Ügimek” fiili bugün kullandığımız öğütmenin atası oluyor. Ses ve anlam benzerliği dikkatlerden kaçmıyor zaten. Kim olsa bu iki fiil arasındaki akrabalığı fark eder. Ügitçinin öğütücü demek olduğunu da söylemeye bile gerek yok.

    İki teneke un öğütmek için bile ne zahmetlere katlanıldığını az çok hatırlayabilecek yaştayım. Gerçi su değirmenlerine yetişemedim ama elektrikli değirmenlerde nöbet beklendiğini gayet iyi hatırlıyorum. Çok eski zamanlarda da buğday öğütmek meşakkatli bir iş olmalı ki insanlar bir araya gelip topluca yaparlarmış bu işi. Adına da özel bir fiil olarak “ügüşmek” diyerek hem de. Bir arada yapılan bu iş el değirmenleriyle yapılıyordu, çok büyük ihtimal...

    Şimdinin böreklik, baklavalık, ekmeklik unları nasıl değişik ayarlarda öğütülüyorsa eskiden de kalın veya ince öğütülürmüş tahıllar. Kalın öğütülenine “ugud” deniliyor.

    “Ugut” ise içki yapılan bir çeşit hamurun adı. Belki mayalanma esnasında oluşuyordu içki, bilemiyoruz. Kırgızlar ise arpanın posasına, küspesine “ugut” diyorlar.

    “Uğra” kelimesine en çok benzeyen kelime “ügre”. Bu bir yemek adı. Tutmaca benzer bir çorba yapılıyor, kıvamı tutmaçtan daha duru, yoğurtlu, ana maddesi yine un, yani hamur. Kim bilir, belki de bildiğimiz “oğmeç” çorbasından bahsediliyordur. Ne yani, bu çorbanın asıl adı “ugmaç” olamaz mı?

    Baştan beri sayıp döktüğümüz bu kelimeler ve “uğra” kelimesi hep bir şeyin etrafında dönüp duruyorlar. Arpa-buğday, un. Ve hepsinin içinde mutlaka bir “ug” sesi var... 

    Bugüne kadar gelirken kendince bir anlam sülalesi oluşturmuş, ona bakalım. Teknede yoğrulan hamur gelmesi, yani mayalanması için dinlenmeye bırakılır. Üstü mendille örtülecek, ama hamurun mendile yapışması tehlikesi var. İşte hamurun yüzeyine bu yüzd en bir katman uğra sepilenir. Yeterince dinlendikten sonra yasdığeçte yazılacak, bu esnada tahtaya yapışmaması için yine uğraya başvurulur. Aynı şekilde mendilin üstüne yazılan, oradan küreğe bırakılarak fırın içine uğurlanan hamurlar bulunduğu yere yapışmasın diye hep uğra sepilenir; bu işe uğralama, uğra konulan kaba da uğragabı denir...

    Uğralama yalnız ekmek yapım safhalarında değil, hamurun bir nesneye yapışma tehlikesi olduğu her alanda kullanılır. Bu alanlar tabi ki hamur işleri olup en iyi örneği hamıraşı (erişte) kesme olarak gösterilebilir. Kalın hamıraşı katları arasına, belki de aynı kalınlıkta uğra dökülür. Kırt kırt kesildikten sonra yığılan hamıraşı taneleri oradaki bol uğra ile oğuşturularak 'dene dene' olması sağlanır...

    Ya, işte uğranın böyle bir macerası var ve zannettiğimizden daha köklü ve yaşlı bir kelime... 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder