16. Yüzyıl defterlerinde Eğret köyündeki çiftliklerden biri Toy Halil adıyla kaydedilmiş. Buradaki Toy kelimesinin lakap olarak kullanıldığına şüphe yok, yalnız iri kuş anlamındaki toy mu, yoksa acemi tecrübesiz manasındaki toy mu kastediliyor, tam anlaşılamadı. İnsanlara yakıştırma yoluyla lakap takmada çok farklı etkenler olabilir. Toy Halil'de olduğu gibi hayvansal özelliklere göre lakaplamayı inceleyeceğiz.
Lakaplama hususunda izlenen yollardan biri de kişiyi hayvana benzetmektir. Teşbihte hata olmaz derler, ama hayvan benzetmelerinde kendisine benzetilen herhangi bir hayvan olmamalıdır. En azından öne çıkan bir özelliği, benzetilen kişi üzerinde bulundurmalıdır. İriliği, boyu, gücü, sesi, hızı, zarafeti vb. özelliklerinden biri veya bir kaçı mevzubahis kişide bulunuyorsa böyle bir benzetme yoluna gidilir. Aksi takdirde teşbihte hata olur, halk bunu benimsemediği için lakap yakıştırma gerçekleşmez...
Hacımahmutların fertleri genelde iri yapılı olduğundan sülalenin diğer bir adı Ayımahmutlar olarak yerleşmiş. Bununla beraber onların içinde Mevlüt Öztürk özel olarak Ayımevlüt diye bilinirdi. İş delisi biriydi. Aklımda elinde atkı, içdonuyla saman eşmeye giriştiği manzarayla kalmış. Bu manzara her yıl defalarca tekrar ederdi, 1998 yılında vefat etti.
Ayımevlüt'ün Ahmet abisini de mandaya benzetmişler. Bunun hikayesini oğlu Ali Öztürk'ten dinlemiştim. Bekarları mı yoksa yevmiyeli orakçıları mı ne, toplamış işin nasıl yapılacağını gösteriyor. Bakmışlar adam deli gibi çalışıyor. İçlerinden biri itiraz etmiş:"Manda gücü gibi kuvvet var sende, biz insanız öyle çalışamayız." gibisinden bir şeyler söylemiş. O günden sonra lakabı Manda, ailesinin adı da Mandalar olmuş. Manda da 2000'de vefat etti...
Hacımahmutların bir başka kolundan Gocahasan diye anılan Hasan Öztürk'ün az bilinen başka bir lakabının Aygırhasan olduğunu sonradan öğrendim. Yine güç kuvvetle ilgili olduğu anlaşılıyor bu benzetmenin. 1980 Yılında vefat eden Gocasan'ın oğlu Mevlüt Öztürk de 'Gocaguş' olarak bilinirdi. O da babası gibi iri yarı biriydi, 2000 yılında vefat etti.
Gocaguş demişken, kuş benzetmesiyle yapılan lakaplar parantezini açalım. Akla ilk gelen Suguşu oldu. Buruşakmehmet'in ikinci oğlu Halil 1921 yılında doğdu. Daha gençliğinde uluk biri olarak tanınan Halil Omak, Söğütaltı'nda filan aylak aylak dolaşırmış. Bu yüzden öyle lakaplanmış. Sonradan da köyde pek durmaz, oradan oraya dolaşır dururdu, 1987'de vefat etti.
Hacımahmutların Sakızcının oğlu Veli Öztürk'ün aslında Takguş diye bir lakabı yokmuş. Rahmetli Kelhoca, onun oğlu Mehmet Ali Öztürk'e hitaben tekerleme gibi anlamsız bir şeyler söylemiş. Tabi içinde Takguş kelimesi de geçiyor. Hiç bir şeyden haberi olmayan Sakızcının Veli'ye böylece Takguş demeye başlamışlar. Ayrıca bu kelimenin içindeki 'guş' hecesinin kuş ile alakası olup olmadığı da bilinmiyor. Buna rağmen bazıları o sözcüğü 'Tekguş' diye de telaffuz ediyor. Onların yorumuna göre, bu sözle Veli Öztürk'ün başka erkek kardeşi olmadığına işaret ediliyormuş.
Gademlerin Sarımehmet'in de hayatta kalan tek oğlu var. 1891 Doğumlu Osman, Cihan harbinin her cevrini yaşamış; vuruşmuş, esir düşmüş, çeşitli işkencelere maruz kalmış, fakat sağ salim köyüne dönebilen şanslı kişilerden. Kendisine neden ve ne zaman Banguş denildiği bilinmiyor. Bu kelime baykuşun Eğret'teki telaffuzudur. Banguş Osman Çatak 1972'de ölene kadar bu lakabıyla anıldı, oğulları da kendisine izafe edilerek Banguşun İbram ve Mevlüt diye bilinirlerdi.
Devrimbeşlerin Godalömer'in büyük oğluna da Gödemehmet diyorlarmış. Gök renkli yaban güvercinlerine Eğret'te göde denilmesinden yola çıkarsak, yakıştırmanın bu kuşla alakalı olduğu sonucuna varılır. Godalömer'e tekrar döneceğiz...
Velicikler Mehmet kolu Tahtalı, Hasan kolu Guguklar diye ikiye ayrılmış durumda. Gugukların bu isimlendirmesinde bir kuş ismi yok, ama yine onunla ilişkilidir. Guguk kuşu diye adlandırılan ayrıca bir kuş var, bununla beraber Anıtkaya'da bu sesi çıkaran kuş yusufcuk/kumru diye düşünülür. Velciklerin bu koluna neden Guguklar denildiği konusunda dişe dokunur bir şey bulamadım. Mecburen çocukluğumda kurduğum, kendimce mantıklı bir bağ ile izah edeceğiz. Bunların evin pencere altında, direkten buraya uzanan elektrik kablolarının bağlandığı fincanlar vardı. Yusufçuk kuşu bu iki fincanın arasına yuva yapmış, bir kaç yıl o yuva öylece kalmıştı. Kuşun çıkardığı gu guuuk guk, gu guuuk guk sesinden dolayı Guguklar diye lakaplandıklarını zannetmiştim. Çocukluk işte...
Manavların Turabi Ahmet Öztürk Dayının hanımına Çilayşa derlerdi. Bekçiali'nin ablası olan Ayşe Yengeye zaman zaman Çilgarga dediklerini de hatırlıyorum.
Güzellikleriyle ünlü iki güzel kuşla devam edeceğiz. İlki keklik... Alemdaroğluların yeğeni Ali, aslında Türkmenlerdendir; bu yüzden dayılarının soyadı Kızılyer'i değil, Tül soyadını almış. Eğretliler de onu anasının sülalesiyle değil Keklikler adıyla bilmişler. Aynı zamanda sülale adı olan bu lakap, Türkmen babası tarafının lakabı olabilir. Meşhur Çanakkale Gazisi Kekliklerin Kel Ali, oğulları Hacıiresil Resul Tül, Kelırmızan Ramazan Tül, Haro Ahmet Tül sülalenin en bilinen isimleridir...
Tureş/Turaç Hanımın hikayesi de önemli... Tingildekler ile Gödeşlerin ortak atası Tureşoğlu Mustafa diye geçiyor, ama Eğretliler bunlara Tureşler dermiş. Tabi Tingildekler ile Gödeşler kendi lakaplarını bulunca Tureş de Tureşler de unutuluyor. Sonradan öğrendik ki tureş sözcüğü turaç adlı bir kuşun Eğret ağzındaki telaffuzudur. Neyse ki bu söz ve lakabın unutulmamasını sağlayan Tureşoğlu Mustafa'nın bir kızı var, Ayşe; yani Tureş Hanım... Adıyla değil lakabıyla tanınan Tureş Hanım önce Ayanoğlu Halil ile evlenip ondan çocuksuz dul kalıyor. Sonra Ayanoğlu Derviş Ahmet'e varıyor, bir oğlu oluyor; ama kocasıyla oğlu kısa sürede ölünce yine dul kalıyor. O sırada iki çocuğuyla dul kalan Ayanoğlu Hacı Hüseyin'e varıyor. İki öksüzden biri ileride kendisine Kölgeci denilecek olan Ömer Kayır'dır. Kendisine anası gibi hürmet ettiği Tureş Hanım ile sülalesi o kadar bütünleşir ki Kölgecilere arada Tureşler dedikleri de olurmuş. Soyadı kanunu sırasında kocası Hacı Hüseyin vefat ettiği ve ondan çocuğu da bulunmadığı için Tureş Hanım, o sırada hayattaki kardeşi Gödeş Ahmet'in hanesine kaydedildi. 1946'da Ayşe Seviş olarak vefat eden Tureş Hanımın lakabı gibi çok güzel olduğunu söylüyorlar.
Son olarak yine Hacımahmutlardan Tellilerin Mustafa Öztürk hala Guşcu olarak tanınır...
Bize göre kuş sayılmasa da kanatlı kümes hayvanları zoolojik olarak kuştur, ördek de öyle... Ayanoğluların Galgancılar kolundan Mehmet, Han'ın aşağısını, şimdi İlkokul bulunan alan civarını Muhtarlıktan kiralayıp bir şeyler ekmiş. Yalnız şunu belirtmek lazım, Eğret çayı için kanal açılmadığı o yıllarda dere geniş bir yatak üzerinde akar, etrafını çayırlaştırırmış. Nispeten kaya uzantısı bulunan mevzubahis yerde çayır söz konusu olmayabilir, ama bildiğin bataklık gibiymiş. Öyle bir yerde bir şey yetiştirilemeyeceğini düşünen köylüler Ayanoğlu Mehmet ile 'Le olum ördek misin sen, suyun içinde ne işin va? Vak! Vak! Vak!' benzeri sözlerle dalga geçmeye başlamışlar. Ne zaman yaşandığı bilinmeyen bu olaydan sonra Ayanoğlu Mehmet'in lakabı bazen Ördek, bazen de Vakvak olarak kalıplaşmış. Vakvak Mehmet Aytar 1938 yılında vefat ettikten sonra çocukları Vakvaklar/Ördekler diye bilinmiş.
Apdıramanların Hacı Emrullah Ağa'nın çocuğu olmamış. Zığla'da öksüz ve yetim kalan ikinci dereceden yeğeni Abdullah'ı evlatlık almış. Sürekli kaz güderken veya kovalarken görülen Abdullah'a Gazcı lakabını takmış köylü. 1920 Gibi vefat ettiği düşünülen Gazcı Abdullah'ın adını şimdi Hacemirlahların Abdullah Onay taşıyor. Bir de Kelibanın Misgin Abdullah Dalgıç... Zira Gazcı Abdullah'ın kızına da Gazcıgızı derlerdi. Gazcıgızı Dananın İsmail'le evlenince Dalmış ve Keliban doğdu. İşte Keliban da bir oğluna Gazcı dedesinin hatırasına Abdullah adını koydu...
Sırası gelmişken Danalardan devam edelim. Bu adla bir sülale 1831 kayıtlarında bulunmuyor, oysa 70 yıl sonraki 1904 kütüğünde bir kaç Danaoğlu hanesi göze çarpıyor. Bundan yola çıkarak ilk kayıtlara 'Köyün Buzağı Çobanı İsmail' hanesi olarak kaydedilen hanenin şimdiki Dalgıç/Dalmışlı/Duran soyadlı Danalar olduğu sonucuna varabiliriz.
Sülaleyle ilişkilendirilip ona izafe edilen yeni lakaplar da oluşmuş, bunlardan biri Dananın Çolak'tır. Konyalı Çolak diye bilinen Mehmet Kurt, küçükken geldiği Eğret'te Dumanların kızı Emine ile evlendi. Emine'nin anası Danalardan olduğu için Konyalı Mehmet'e Dananın Mehmet dediler, sonra Cihan harbinde kopan kolu sebebiyle Dananın Çolak oldu.
Bir de Danagızı var. Bu, Dananın Çolak eşi Emine'nin teyzesi Şerife'den başkası değildir. Çocukluğundan itibaren Danagızı diye lakaplanan Şerife bir kaç evlilik yaptı. Halimeninmehmet diye bilinen Mehmet Kıy'ın anneannesidir. En son Ösüzömer Ömer Acar'ın dedesi olan Hasan Dadak'ın hanımıydı, onun soyismi altında 1947'de vefat etti... Bu iki Danagızının bir de erkek kardeşleri var, adı İbrahim... Yani Kelibanın dedesi...
Danalar sülalesiyle alakası olmayan Danagafa'yı da burada zikretmeliyiz. Tekelilerin Hüseyin Temel'e aslında Gocagafa diyorlar. İkinci bir lakap olarak neden buna başvurdukları tahmin edilebiliyor. Danagafa 2004 yılında 77 yaşında vefat etti.
Kilci Ahmet Sağlam, Yörükkerim'in Mehmet Demir'e Danamusgası diye bir lakap takmış. Ondan başka kimsenin kullanmadığı bu lakabın zamanı ve sebebi hakkında bir şey öğrenemedim. Oysa Daldalların Ömer Honça'ya İtömer lakabındaki motivasyon az çok tahmin edilebilir. Rahmetlinin diğer bir lakabı Gıdakömer idi ve bunu İdirizlerin Ömer İdis ile ortak kullanırlardı. Yumurtlarken çıkardığı ses nedeniyle tavuklara işaret eden yansıma bir kelime gıdak...
Köpeklerin sevimliliğini anlatan yansıma sesler gıdi ve gıdik'tir. İlk kelime bir sülaleye ad olmuş, Gıdiler deyince soyadı Asan olan sülale akla geliyor.
Zağar da aslında bir köpek cinsidir, fakat kısa boylu bir cins. Zamanla bazı kısa boylulara bu kelime lakap olarak yakıştırılmış. Daha doğrusu benzet mi yapıldı, lakap mı takıldı, yoksa yakıştırma mı tam belli değil... Zağarayşa Gocaosman'ın ikinci hanımı Ayşe İdis; Zağarferide Buydeycigadir'in hanımı Feride Dadak; Zağarhalil ise Faddiklerin Halil İleri'dir...
Şeherlioğlu Mehmet'e neden Kedimehmet dediklerini bilemiyoruz. Ahmetçavuş Ahmet Şık'ın babasıdır. Asker dönüşü tipide tersi devrilip köyü bulamayınca, orman kenarındaki bir azada çıkıp orada vefat ediyor. Bu ağaca hala Kedimehmedinazat diyorlar...
Hacımahmutların Veli'ye de Kediveli diyorlar. Sonradan bu onun sülalesine lakap olup Kedivelilere dönüşüyor. Kediveli'nin oğulları Çolakhüseyin ve İbrahim Ildız, oğullarına babalarının adını vermiş; Çolaküseyin'in Veli Ildız halen ayrıyeten bir Kediveli gibi anılıyor.
Kuzular kırkılırken bazıları hayvanın orasında burasında tutam tutam yün bırakırmış, gösteriş olsun, güzel görünsün diye... Kırkmadan bırakılan bu tutam tutam yünlere alık deniliyor. En çok ve en güzel alıklı kırkımı Hassönlerin Mahmut yaparmış. Guliz Osman Koç'un dedesi olan bu zata Alıklımahmut lakabı takılmasının hikayesi böyle... Alıklımahmut gittiği Hicaz'dan geriye dönememiş, ama onunla birlikte alık kelimesi de tarihten silinmiş. Çünkü kelimeyi Eğret'te başka hiç bir yerde kullandıklarına rastlamadım...
Kuzu deyince Sakanın Kelbekir'in İsmail Atay'ı hatırlamadan olmaz; zira lakabı Guzuguzu idi... Çocuklara hitaben guzu kelimesini çokça kullandığı için böyle lakaplandığı sanılıyor. Dayıların Hasan Yola'ya Gocagoyun yakıştırması yapıldığını işittim, ama bu çok yaygınlık kazanmayan bir lakap olmuş...
Keçilere geçmeden önce Doğvellere uğramalıyız. Bağlantı doğu kelimesinde gizli, bir manası koyun ve keçilerde bir kulak biçimiymiş. Tam ayrıntısına vakıf olmadığım bu mana galiba arkaya yatık kulakları ifade ediyor. Veyisoğlu Veli'nin kulakları biraz böyleymiş, bu sebepten kendisine Doğuveli demişler. Sonra bu lakap çocuklarına ve özellikle torunu Halil İbrahim Varlı'ya miras kalmış. Yanlışlıkla Doğveli bilinen Halil İbrahim Varlı 1964'te vefat etti, sülaleye Doğveller diyorlar.
İki asır evvel erkek çocuk bakımından Eğret'in en kalabalık hanesi Selimler'dir. Her bir oğlan öyle bir dallanıp budaklanıyor ki bugün Selimler menşeli 15 civarında sülale var. Bunlardan biri de Selimoğlu Mehmet'tir ki Keçi diye lakaplanmış. Sonra iki oğlu Ahmet ile Arif Keçioğlu, bir kızı Ümmühan da Keçigızı diye bilinmişler. Ahmet çocuklarına Melezler, Arif çocuklarına Guldurlar denilecek, ama ikisinin ortak adı Keçiler olarak kalacaktır. Seçen/Seçan soyismiyle maruf bu sülalelerde lakabıyla bütünleşen isimler Keçininali ve Keçimehmet'tir. Keçigızı Ümmühan ise ileride Gırali'nin ninesi olacaktır...
Bu kez sondan gidelim... Bugün Göcen diye bilinen Asım ve Ahmet Gülen kardeşlerdir... Bu lakabı almalarına sebep önceki soyadlarıdır. Göcen kelimesi Eğret'te tavşan yavrusu demek oluyor. Babaları Çatalların Mevlüt'e Göcen diyorlar. Belki de bu sebepten dolayı soyismini Gülen olarak değiştirmişler. Ne olursa olsun lakaptan bir türlü kurtulamamışlar. Gerçi Mevlüt Gülen'in bir başka ve yaygın lakabı da Potuk idi ve bu lakap da ölene kadar peşini bırakmadı. İki farklı hayvanın yavruları aynı anda aynı kişiye neden yakıştırılır ki? Potuk da deve yavrusu demek... Bunun sırrı sonradan anlaşıldı. Meğer Potuğun anası Hatice Hanıma Devenine derlermiş. Tığlıların kızı olan Hatice Hanıma neden bu yakıştırma yapıldığı bilinmiyor, ama oğluna Potuk denilmesi belli...
Arapların Şahismail'in bir diğer lakabı da Deveci idi. Hatta bu lakabı diğerine göre daha yaygın bir kullanıma sahipti. Eğlenceli bir kişiliği olan Deveci İsmail Sargın, Çanakkale'deki askerliği sırasında birliğe ait develerin bakımından sorumluymuş.
Çakalların lakabı tam bir muamma... Şu sebepten, çakal kelimesinin iki anlamı bulunuyor. Birincisi hayvanın anlındaki beyaz benek, diğeri de malum yırtıcı bir hayvan... Soyadı Yet olan Ümmetlerin Çakalların lakabı kelimenin ilk anlamıyla ilgili olduğu söyleniyor. Bilindiği gibi sülalenin saç, sakal hatta kiprik rengi beyaza çalar. Hatta ve hatta Akkiprik Hasan Yet hatırlansın... Soyadı Eren olan Eminlerin Çakalhüseyin sülalesinin lakap sebebini bulamadım.
Bu arada Bolvadinli Çakalları da unutmamak gerek. Yalnız onların Çakallar lakabı Eğret'te pek bilinmiyor, ben de kayıtlardan öğrendim. Bilinen iki kardeşten büyük olan Bekir, Yenimısdık Mustafa Haykır, Alosmançavuş Ali Osman Haykır ve Halil Haykır'ın babalarıdır. Küçük olan Hüseyin ise Dalgalıoğlu soyadını almış, ama Irafan olarak bilinen kişidir. Sakin sakin ama hızlı iş görmesi, sebebiyle kendisine bu lakap layık görülmüş olabilir, çünkü ırafan atın rahat ve seri yürüyüşü demek olan rahvanın Eğret ağzındaki telaffuzudur.
Eski Eğret'te ileşberlikte çiftçıbık işlerinde kele, öküz, celep, manda, camız diye adlandırılan hayvanlar kullanılıyor. At ve eşek ise daha çok ulaştırma amaçlı kullanılıyor. Atı çifte koşmaya 20. yüzyılda geçilmiş. İlk geçenlerden biri olarak Arzıların Mehmet Tüblek gösteriliyor. Bu yüzden kendisine Beygirli lakabı uygun görülmüş.
İşofun Mehmet Okutan'a neden Dombeyli denildiği bilinmiyor; ama Gocamatların Ali Tektaş'a Sinekli denilmesinin sebebi futbol oynarken topu ayağında çok tutup bir türlü pas atmamasıydı. İzmir'e göçtükten sonra lakabını sürdürdüler mi bilmem. Aynı şekilde İzmir'e gitmeden, köydeyken Çulluların Adem Azbay'a Balık derlerdi.
Patlakların İhsan Patlar'a Celepessan veya kısaca Celep derlerdi. Cambaz anlamında kullanılmaz bizde bu kelime, yerleşik manası öküz demektir. Siçanali'yi tarife ne hacet; fakat lakabının hikmetini bilemiyorum, dişlerinin yapısından dolayı olabilir. Aynı şekilde Yörüğoğlularun Gurtluahmet... Eğret'te kurt, küçük kurtçuk anlamında kullanılır, meyve kurdu gibi. Yani Gurtluahmet'in lakabının canavar olan kurtla ilgisi yok...
O halde canavara geçelim. Gavasın Ramazan Sargın'a Canavarcı denmesinin tek faili, eniştesi Gocagulağın Ahmet Kalkan imiş... Dediklerine göre Ramazan Sargın avdan gelirken çeşme başında eniştesiyle karşılaşmış. Vurduğu tavşanı istemiş, ama beriki vermeye yanaşmamış. Bunun üzerine enişte 'Ben de sana öyle bir lakap takarım ki...' diye kinlenmiş ve neticede Canavarcı yakıştırması ortaya çıkmış. Rahmetlinin çocukları hala kendine izafe olarak Canavarcının Ömer, Aziz, Mehmet diye anılırlar...
İlk duyduğumda bana çok ilginç gelen yakıştırmaya geldik... Bizim sülalede (Veyisler) Gurbağı Hala diye bahsedilen biri var, sordum soruşturdum nokta atışı bir kişiliğe ulaşamadım. El yordamıyla da olsa bulduğum halayı tarif edeyim. Deliban İbrahim Dadak'ın babasıyla hala-dayı çocuğu olan Fadime... Kiminle evlendiği bilinmiyor, Ayşe adında bir kızı Tongulların (Soyadı Yiğit olan eski Tongullar bunlar) Mehmet'e varıyor. Dudu adını verdikleri bir kızları oluyor ama o kızcağız daha küçükken yetim kalıyor. Dudu vakti geldiğinde Devrimbeşlerin Godalömer'e varıyor, orada Gödemehmet, Gıvık ve Kirtyusuf'un anası olacaktır... Gençken dul kalan anası Ayşe Hanım ise Gasapların Ömer'e varacak ve Arapüseyin, Bidakge ve Gasaplarınibram'ın anası olacaktır... Saydığımız tüm bu isimler hep Gurbağı Halanın torunları oluyor...
Mardakların Mehmet Saki'ye neden Geneli dediklerini bilmiyorum, fakat Arzıların Çavuş Mehmet Tüblek'e Piremehmet denilmesi, minyon tipli ve zıp zıp hareketli yapısından olsa gerektir. Delibanın Mehmet Dadak'a, sayısız lakabının yanında eriyip giden Böcekçimehmet yakıştırması yapılması, bir zamanlar gurtlugucak/salyangoz alımı yapmasından dolayıdır...
Soyadı Atay olan Sakalardaki saka kelimesi kuş adı değil. Askerde su taşımakla görevli kimselere saka derlermiş, buradaki saka odur. Tekirgızıların tekirinde zannedildiği gibi kedi manası yok, Tekirdağ kökenli olduklarına işaret ediyor. Aynı şekilde Tekelilerin tekesi de keçi değil, Tekeli Yörükleriyle ilgili. Fakat Tekeli Yörükleri adını o hayvandan aldığı da malumdur. Bu arada Urganlıların Teke Hüseyin Öncül'ü zikretmek lazım...
Emeğine sağlık hocam biraz da dönelerin Ali ve ailesi kardeşlerinin köye gelişleri hakkında Bilgi verirseniz sevinirim teşekkürler
YanıtlaSilSülaleler kategorisinde çorcalılar/ovalılar başlığında bildiğim kadarıyla o konuyu işlemiştim. Oraya bakın, yeni bilgiler varsa ekleyelim, selamlar... https://egretikoy.blogspot.com/2023/06/sulale-kontrol.html
Sil