Okçu Musa adlı aslen Amasyalı birinin, vasiyeti üzerine cenazesi İstanbul'dan buraya getirilerek defnedildiği, yatırın böylece oluştuğuna dair bilgi inandırıcı bulunmuyor. Dolayısıyla Madran Baba'nın asıl adı da bilinmeyip sadece Madran lakabıyla tanınıyor. Bu lakap bahsi geçen sıradağa da isim olmuştur.
Madran Baba hakkında bilinenler işte yukarıdaki paragraf kadar. İsmi/lakabı ve bunun anlamına yönelik de dişe dokunur bir bilgi bulamadım. Anadolu'yu yurt yapan evliyadan birisi olduğu kesin gibi. Bunların memleketin her karışına yerleştikleri herkesin malumudur. Bir kaç dervişten oluşan ilk nesil Hoca Ahmet Yesevi dergahına dayandırılır.
Anadolu'nun manevi mimarı kabul edilen gezgin dervişler, yerleştikleri bölgeyi manen nakış nakış işlemişler, halk da teveccüh gösterip onlara bağlanmış. Zamanla onların çevresinde dergahlar, tekke ve zaviyeler, hasılı yeni yerleşimler oluşmuş. Vefatlarından sonra genellikle yaşadıkları yere defnedilip mezarı türbe haline getirilmiş, o türbeler de hayattayken gördükleri saygıdan nasiplenmiştir.
Evliyadan bazıları o kadar çok sevilmiş ki herkes onları sahiplenmiş, yurdun her yerinde adına türbeler/makamlar oluşmuş. Buna en yaygın örnek olarak Nasrettin Hoca ve Yunus Emre gösterilir, yanlış bilmiyorsam Yunus'un 18 ayrı yerde mezarı var.
O kadar uzağa gitmeye gerek yok, Karaca Ahmet Sultan'ın da Karacahmet'ten başka iki ayrı yerde (Manisa ve İstanbul) mezarı olduğu bilinir. O iki Karaca Ahmet makamı hem milletin ona duyduğu sevgiyi hem de hayattayken oralarda bulunduğunu gösterir.
Bir de Resul Baba'mız var... Anıtkaya'da 'İresilboba' olarak söylenen Resulbaba tepesi, İlbulak/İblak dağlarının en doğusunda bulunan en yüksek noktasıdır. Tepeye adını veren, orada medfun bulunduğuna inanılan Resul Baba adındaki gazi derviştir. Zamanı tam bilinmiyor, gelişigüzel yığılan taşlarla yatır görüntüsü verilmiş; lakin adı geçen Resul Baba'nın Beşkarış'ta yaşadığı, tekke/zaviyesinin orada bulunduğu ve oraya defnedildiği de herkesin malumudur. Resulbaba tepesine onun adının verilmesine sebep olarak, oraya gözetleme noktası gibi kullanmaya müsait küçük bir yerleşke yapılması gösteriliyor. Çünkü Resulbaba Tepesi aynı anda Afyon Ovası, Sinanpaşa Ovası ve Altıntaş Ovasını gözetlemeye müsait, hakim bir tepedir. Oraya yapılan basit kule/bina zamanla yıkılmış, yerine halk o taşları yatır biçimli istiflemiş olmalıdır.
Bütün bunlar halkın kendilerine duyduğu sevgiden başka, gezgin gazi dervişlerin memleketin tek bir noktasına hapsedilemeyecek kadar geniş bir tasarruf alanına sahip olduğunu da gösterir.
Madran Baba, Türklerin Anadolu'ya geldiği dönemde bu tarafa yönelen dervişlerden biri olduğu düşünülüyormuş. Yani Orta Asya'dan kalkıp diyar-ı Rum'a giriş yapacaksın, onun en batısındaki bir dağ başına varıp konacaksın. Bu kadar kısa ve basit bir macera olmasa gerek. Mutlaka bir yerlerde uzun/kısa molalar verilmiş, bir yerlerde eğlenilmiş, yerleşmeye uygun mekanlar aranmıştır...
Konuyu değiştiriyorum... Anıtkaya ile Olucak arasında, Olucak'a daha yakın bir mevkiye öteden beri Mandıra diyorlar. Çok eski zamanlarda o civarda bir mandıra varmış, kendisi yok olmuş gitmiş de yalnız adı yadigar kalmış, bu yüzden bölgeye Mandıra diyorlar zannederdim. Böyle bir gerçekliği duyan bilen yok, ortada sadece yanlış bir zan varmış.
Peki nasıl oldu da Mandıra diye anılmaya başladı o mevki? Bu soruya ikna edici bir cevap bulamadım. Mandıra aslen Yunanca bir kelime; çiftlik, ağıl demek. Oysa Türkçe'de çiftliğe çiftlik, ağıla da ağıl derler; yabancı bir dilden aynı anlama gelen mandıra kelimesini neden alsınlar. Tamam bu kelime Türkçe'ye girmiş, ama bu anlamlarda değil; süt işleme atölyesi manasını kazanmış.
Bununla beraber Eğret bölgesindeki hayvancılık hiç bir zaman mandıra gerektirecek biçimde gelişmemiş. Yörüklerin koyun keçi sürüleriyle yaptığı tarzda bir hayvancılıktır bizimkisi... Süt ürünlerinin işlenmesi de yayık, tuluk vb. usullerledir, mandıra filan bilinmez... Kayıtlarda geçen çiftlik de var, ağıl da var; ama mandıra yok. Hatta Eğret ağzında son yüzyıla kadar mandıra kelimesi de yoktur. Lakin Mandıra mevkiinin böyle adlandırılmasının tarihi oldukça eski olmalıdır, dünün bugünün meselesi değil...
O mevkiyi araştırırken elime bir kaç yayın geçti. Bunlardan birinde (2019-2020 Yılı Yüzey Araştırmaları) Çatalınkuyu'nun ilerisi 'Madran Kuyu' diye adlandırılmış. Önce bunu 'Mandra' kelimesi yazımında dizgi hatası diye düşündüm. Olabilir, ne kadar bilimsel metin de olsa, insanlık hali... Sonra 'Madran' kelimesini aradım ve ilk paragraftaki bilgilerle karşılaştım...
Süt ürünlerinin işlendiği bir mandıra gerekçesinin o bölge için ne kadar boş olduğunu arzettim. Ayrıca o anlamda mandıra kültürünün Eğret hayvancılığında yeri olmadığı, bu yüzden Eğret ağzında bu kelime kullanılmadığını da. Ama bir gerçek var ki, millet oraya Mandıra diyor...
Millet Mandıra diyor, ancak resmi bilimsel metinlerde Madran dendiği de anlaşıldı...
Şimdi, Anadolu gazi dervişânından Madran Baba'nın Aydın taraflarına varıncaya kadar süren yolculuğunda, bir müddet bu bölgede eğlendiği, onun hatırasına Madran adı verilip zamanla bu kelimenin Mandıra'ya dönüştüğünü düşünmek hakkımız değil midir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder