Bilmeyenler için söyleyelim, bütün tarlalarındaki sapları getirip düğen sürmek üzere döktüğün yere harmanyeri deniliyor. Dayı da daha kapısının önüne, yani mahallenin ortasına dökme noktasına gelmeden önce Uzundere mevkiinde bir yeri harmanyeri olarak bellemiş. Bu konuda yalnız değil, bir ara Hacıların Kelarzıman (Arzıman Azbay)ın harmanyeri de oralarda... Bu, şu demek oluyor; bütün sapını oraya çekeceksin...
Şu notu da yeni nesil için vermek zorundayız ki sap çekmek için bazı ön hazırlıklar gerekir. Arabaya delece vurmak; teker, dingil, makas gibi aksamı yağlamak; urganları, tokaları hazırlamak vs. Bunlardan başka tekerleri çekdirmek de esaslı bir sap çekme hazırlığıdır.
Tekerin en dışında, onu her türlü darbeye karşı muhafaza eden demir çembere şına denir. Teker gövdesini sıkıca sararak yerinde sabit durması gereken şına, bazı bölümlerde açılan deliklerden çivilenir. Ayrıca yan taraflara da çivi bükülerek yerinde durması sağlanabilir. Fakat yerinde sıkıca durmasını sağlayan asıl etken, ağaç aksamın nemli ve şişkin durmasıdır. Öyle olursa, şına tekeri mengene gibi sıkar.
Yalnız Temmuz Ağustos hararetine nem mi dayanır. İster istemez bu ağaç kısım kuruyup çekmeye maruz kalacağından, şına tekere bol gelir; artık çivi filan derman getirmez. Bunun tek çıkar yolu vardır. İşte teker çekdirmenin özü, şınayı tekere göre küçültmektir. Usta demirciler sırf bu iş için geliştirdikleri aparatla, gelen tekerlerin şınalarını keserek daraltırlar. Tekerleri çektirmezsen ne olur; ne olacak, şına çıkar, teker dağılır, yolda kalırsın...
Teker çekdirmek şına sağlamlığı için yeterli değildir. Bu sıcaklar artarak devam edeceği için her fırsatta tekerleri nemlendirmek gerekir. Bu yüzden boş bile olsa arabayı gölgeye çekmeye gayret edilir. Düzenli olarak tekerler sulanır. Ben hayvan sular gibi teker suladığımızı, her tekere bir güğüm su döktüğümüzü hatırlıyorum. Çeşme ve kuyu başlarında, aharların suyunu boşalttığı yerler çamur olur. Hayvanlar sulandıktan sonra arabanın tekerleri illa ki o çamura doğru sürülür ki tekerlere belenen çamur, nemi koruyabilsin...
Biz Dayı'ya dönelim... Uzundere'deki harmanına yeni arabasıyla sap çekiyor, yanında Sarasanın Ahmet Dadak var... Yalnız yukarıda bazılarınca gereksiz ayrıntı gibi görünen hiç bir şeye dikkat etmemiş. Yani teker-şına emniyeti sıfır... Kendince haklı olabilir, çünkü arabası yeni...
Arabayı harmanyerine çekmişler, boşaltmadan önce soluklanmak için altına uzanmışlar. Şuydu buydu derken, Dayı'nın gözü tekere takılmış. Şınanın yüzeyindeki pürüzler dikkatini çekmiş. Demirin yüzeyi yalabık olması lazım, halbuki sanki çer çöp yapışmış gibi bir hali var, buna şaşırmış;
- 'Len Ahmet bizim şına tülenmiş mi yoosa?' diye ciddi ciddi sormuş. Bu soruya şaşıran Ahmet de ciddi ciddi cevaplamış;
- 'Ha Emmi ha! Heç şına tülenir mi!'
Daha dikkatli bakınca şınanın düştüğünü, harmana kadar o vaziyette geldiklerini, kayaya taşa maruz kalan teker yüzeyindeki kılçıklanmayı bu yüzden tülenmeye benzettiklerini fark etmişler. Allah'tan yeni arabanın yeni tekerinin ağaçları çok sağlammış da, dağılmamış. Şükretmişler...
Yolda çıkan şınayı Bilallerin Apil Kaynar bulup sahibine iade etmiş. Galiba Apil Dedenin harman da o taraflarda... Olayın kahramanları zaman zaman bir araya geldiklerinde bu tatlı anıyı yad ederlermiş... Berber Ahmet Kabadayı'dan biraz önce işittim, böylece buraya kadar geldi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder