20 Şubat 2022

Hacemirlahlar

 

    Emiralanoğlu Abdurrahman'ın en küçük oğlu Emrullah, 1846'da doğdu. Çocukluğu, delikanlılık dönemi filan bilinmiyor. İki hanımla evlenmiş, biri Taşçıoğlu Mustafa kızı Fatma Hanımdır. Taşçılar, son ferdi 1950'lerde vefat etmiş Tekirdağ kökenli bir ailedir. İkinci eşi Şerife Hanım Abdullah/Kerime kızı, Emiralilerden veya Eğret dışından olduğu düşünülüyor. Gıdilerin Hasan Hüseyin'in teyzesidir...

    Emrullah, Fatma ve Şerife Hanımlarla aynı anda evliymiş; iki hanımı var yani. Bununla beraber çocuğu yok, Allah vermemiş... Hangisi ilk bilmiyoruz, ama ikinci eşini alma sebebi de çocuk olabilir... Hatırlanacağı üzere, kardeşi Molla Mustafa'nın da onbir kızı olmuştu. Takdir; kimine öyle, kimine böyle...

    Molla Mustafa'nın onbir kızından biri olan Ümmühan Eğret dışına, Kütahya'ya gidiyor. Zığra/Zığla köyünden Şaban'a varıyor... 1888 Yılında bir oğulları doğduğunda adını Abdullah koyuyorlar. Başka çocukları var veya yok, bilemiyoruz... Gel zaman git zaman, Hem Ümmühan hem de kocası Şaban ölünce öksüz kalan çocukların birini (Abdullah'ı), Eğret'te çocuğu olmayan Emrullah evlatlık olarak yanına alıyor. Kardeşi Molla Mustafa'nın torunu Abdullah artık, anasının köyü Eğret'tedir...

    Abdullah günlerini kaz güderek geçirir. Ya da ona bu görev verilmiştir. Hep kaz peşinde görüldüğü için kendisine 'Gazcı' lakabı takılır. Vakti geldiğinde Hacımahmutların Manav Ahmet kızı İsmihan ile evlendirirler. İsmihan Manavların Körlanın ablasıdır. Esasında Abdullah ile İsmihan el değil, teyze çocukları. Anneleri Ümmühan ile Emine, Molla Mustafa'nın kızlarıdır...

    Abdullah ile İsmihan evliliğinden iki çocukları dünyaya geldi; biri oğlan, biri kız... Kızın adı Ayşe idi; Hacı Emrullah, torununa kendi anasının adını koymuş besbelli... Ayşe'ye babasına nisbeten 'Gazcıgızı' dediler. Gazcıgızı, önce Dananın İsmail'e vardı; Keliban ile Dalmışın analarıdır. Kocası öldükten sonra Kekliklerin Kel Alinin oğlu Kelırmızana vardı. Celepessanın Hanımı Müzef Kelırmızandan... Gazcıgızı Ayşe Tül, 1975 yılında öldü...

    İki çocuğu doğduktan sonra Gazcı Abdullah, Cihan harbi yıllarında vefat etti. Eşi İsmihan Hanım ise on onbeş yıl sonra, 1930 yılında öldü... O sırada İsmihan Hanımın kaynanalığı, ilk Hacı Emrullah'ın ilk karısı Daşçı kızı Fatma hayattaydı. 1936 Yılında vefat ettiğinde 87. yaşını doldurmak üzereydi...

    Gazcı Abdullah'ın 1910'da doğan oğluna da Emrullah adını koydular. Doğal olarak dede Hacı Emrullah'ın ismi...  Yirminci yüzyılın meşhur Hacı Emrullah'ı, daha hacı olmadan önce, aynı sülaleden Çiloğlanın kızı Emine ile evlendi. Emine Hanım çocuksuz olarak erken vefat etti... 

    İkinci olarak Hacıların Kelsalek kardeşi Ayşe ile evlendi. Hatırlanacağı üzere, Emrullah'ın anası İsmihan Hacımahmutlardandı. Ayşe Hanımın anası Gara Ayşa da Hacımahmutlardan, Hafızın halasıdır... Bu arada Hacılardan evlenmekle, Garaburunun babası Guycunun Osman Mola ve Hamzaların Mehmet Ali Kaya ile bacanak oldular...

    Emrullah ile Ayşe Hanımın altı çocukları oldu; büyükten küçüğe isimleri Fadime, Halil İbrahim, Veysel, İsmihan, Şaban ve Emine...

    İlk çocukları Fadime 1936 yılında doğdu. Şeker Alinin Veli'nin eşidir. Anlaşıldığına göre oğlu Halil İbrahim ile 'değişik' usulü evlenmişler. Bu, Eğret'te sık rastlanan bir adet... Fadime Hanım 2002 yılında öldü...

    İkinci çocuklarının adı Halil İbrahim'dir. 1939 Yılında doğdu. Şeker Ali kızı Emine ile evlendi, henüz çocukları yoktu... 1958 yılında, çoraktan gelirken traktörün altında kalarak vefat etti...

    Halil İbrahim'den sonraki büyük oğlunun adı Veysel'dir, 1941'de doğdu. Onu Çakırosman kızı Satı ile everdiler. (Nineleri kardeş)... Veysel'in ikisi kız dört çocuğu oldu: Halil İbrahim, Abdullah, Emine, Ayşe... Çocuklara isim koyarken tesadüfe mahal bırakılmıyor, her birinin geçmişte bir karşılığı var...

    Emrullah'ın diğer kızı İsmihan 1943 yılında doğdu... Ninesinin adını alan İsmihan,  Hacılardan Kelarzımanın Bahattin eşi olacaktır. Burada Bahattin ile İsmihan'ın hala-dayı çocukları olduğunu hatırlatalım...

    Şaban, Emrullah'ın küçük oğludur, 1948'de doğdu... Bu isim tanıdık gelmelidir, zira Gazcı Abdullah'ın baba adı idi... Gulizosman kızı Fadime ile evlendi. İki kız, bir oğlan olan çocuklarının isimleri: Ömrüye, Ömür, ve Ali... Ömrüye, yine Apdıramanlardan sayılan Cavaların Ramazan oğlu Ahmet eşidir... Şaban Onay, 2008 yılında vefat etti..

    En küçük çocuğu Emine. Hacımamutlardan Ayımevlüt oğlu Cemil ile evlendi. Dipteki Garayşa nine, aynı zamanda Ayımevlütün de halası olduğunu hatırlatırım...

    Hacca gittikten sonra, dedesi gibi 'Hacıemirlah' diye bilinen Apdıramanların Emrullah, cömert bir hayırsever olarak tanındı. Soyadı kanunu sonrası 'ONAY' soyismini aldıkları için, son dönemlerde 'Onaylar' diye de çağrıldılar. Eşi Ayşe Hanım 1978 yılında vefat etti. Hacıemirlah ise ondan bir kaç yıl sonra, 1982'de öldü...

    Hacemirlahlar ile, Apdıramanlar sülalesi tamamlandı. Vaziyet şudur: Cavalar, Emirlahlar, Şekeraliler, Hatcamemet, Cıldır, Bakkalırmızan... Bu evlerin oluşturduğu adayı düşünelim... Güneyindeki Hatipler/Gobaklar hariç, o ada Apdıramanlar oluyor. Rivayet o ki, evlerinin karşısı Apdıramanların harmanyeriymiş... Onun ötesi de Ayanoğullarının tarlası...



17 Şubat 2022

Gademler

    

      Bugün Anıtkaya'da Kadem isimli biri yok, bir asır evvel de yokmuş. Daha önceleri çok revaçta olan bir isimmiş. Ona ilk olarak 16. yüzyıla ait Tahrir Defterlerinde rastlıyoruz. Sonraları gözden düşmesi normal karşılanmalıdır. Bununla beraber köklü bir sülalenin adı olmuş ve 'Kademler' olarak o sülale hala var. Şimdi yerinde yeller esen, ancak ellili yaşlardakilerin hatırlayabileceği Gademguyusunu bu sülaleyle ilişkilendirebiliriz.

    Gademlerin izine ilk olarak Tanzimat öncesi belgelerde rastlıyoruz. 'Musaoğlu Osman' adındaki kalabalık bir ailenin reisi olan Osman; uzun boylu, kumral sakallı biri olarak tanıtılıyor. Doğum tarihi olarak 1795 yılı görünüyor... Dört oğlu var:
    1. Musa; 16 yaşında. Uzun boylu, taze bıyıklı. Askere kaydı yapılmış...
    2. Mustafa; 15 yaşında. Uzun boylu, taze bıyıklı...
    3. Ali; 11 yaşında. Henüz bıyıkları belirmemiş...
    4. Ahmet; 3 yaşında...

    Musaoğlu Osman'ın durumu böyleyken, 1904 kayıtlarının Gademlerinden geçmişe doğru giderek ona ulaşmak çok zor... Çünkü Çolakoğlu Mehmet diye kaydedilen geniş ailenin hemen altında Çolakosmanoğlu Salih var. Dolaksızların atası olan Çolakosmanoğlular 1831'de iki haneler ve biri de Çolakosmanoğlu İbrahim'dir... İki sülalenin bağlantıları günümüz için de malum; ayrıyeten hem 1831 hem de 1904 belgelerinde yine alt alta kaydedilmişler. Kısaca, Çolakosmanoğlu İbrahim'in Gademlerin atası olduğu fikri ağır basıyor. 

    Öte yandan Musaoğlu Osman kanadı ise Guycular-Danalar yakınlığıyla Gademlere bağlanıyor. Bu önemli ayrıntı burada dursun, incelemeye devam edelim...

    1840 Yılı gibi Musaoğlu Osman ailesinin vaziyeti yukarıdaki gibi tespit edilmiş... 1848 yılında Baba Osman vefat etti. Elimizde tereke kaydı var. Buna göre merhum Osman'ın eşi, çocuklarının anası Ali kızı Neslihan'dır. Onun dışındaki varisler ise şöyle sıralanmış:
    1. Abdullah; büyük oğlu...
    2. Mustafa; büyük oğlu, kardeşlerine vasi...
    3. Ali; askerde, abisi vasi...
    4. Ahmet; küçük oğlu, abisi vasi...
    5. Aliye; yaşı küçük kızı, annesi vasi...
    6. Emine; yaşı küçük kızı, annesi vasi...

    Tereke kararında dikkati çeken değişikliklerden biri, kız çocuklarının da kaydedilmesidir. Nüfus kaydında kadınlara yer verilmemişti. Ayrıca büyük oğulun Musa yerine Abdullah olarak yazılması da önemli. Nüfus kaydı, mahkeme kararına göre daha resmi sayılabilir. Resmiyette isimler ne olursa olsun, günlük hayatta nasıl sesleniliyorsa terekeye öyle geçirildiği anlaşılıyor.  

    Terekeden sonra Gademleri takibi sürdürüyoruz... Altı kardeşten 20. yüzyılda tespit edilebilen sadece Ali var. Askerdeyken veya döndüğünde koluna bir iş gelmiş olmalı, çünkü çocukları 'Çolakoğlu' diye kaydedilmişler. 

    Kademlerin Ali önce Havva Hanımla, daha sonra da Fatma Hanım ile iki evlilik yaptı. Kafalar karışmadan belirtelim; Fatma Hanım Karamehmetoğlu Alicik kızıdır, Yirminci yüzyılda Alicikler olarak bilinecek Çakıriban ve Naymelerin dedesinin kardeşi oluyor. Afyon kökenli Aliciklerle kurulan bu yakınlık da önemlidir ve öncesine bakmak gerekir. Karamehmetoğlu Ali Afyon'dan Eğret'e geldiğinde Gademlere bekar durmuş. İyi ahlakı ve çalışkanlığıyla göz doldurunca Alicik lakabı takılmış ve Gademler kızlarını Alicike vermişler. Emine adındaki bu Gademler kızı, Gademlerin Ali'nin halası olabilir; dolayısıyla halasının kızı Fatma ile evlenmiş olması muhtemel...  

    Bu arada insanlar Ali'ye, 'Gademali' demekte. Aileden söz ederken de bu ad 'Gademeller'e dönüşüyor. Yani Gademler ana sülalesinin altında bir alt dal olarak Gademeller ortaya çıkıyor.

    Bir mahkeme kaydında Gademellere açıkça işaret var. Tabi burada önemli olan, Ali'nin adında 'Kadem'in bulunmayıp tamamıyla sülale adı olarak 'Kademalioğlu Ali' ibaresinin kullanılmasıdır. Yani 16. Yüzyıl kayıtlarında rastlanan 'Kadem'e dayanan bir sülaleden bahsediyor olduğumuz çok açık... 

    Dönelim Gademlerin Ali'ye... Havva Hanımdan bir kızı var, Ümmühan/Ümmü adında. 1845'de doğan Ümmühan, Danaoğlu Mehmet eşi olacak; lafı dolandırmayalım, Körahmetin ninesidir. Fakat kocası Dana Mehmet öldükten sonra aslen Osmanköylü Berberoğlu Mehmet Ali'ye vardı. Orada da Osmanköylünün Süleyman, Urganlı ve Tekenin nineleri olacaktır... 

    Gademalinin, Fatma Hanımdan ise altı çocuğu var. Kızlar Fatma ve Güllü... Dört oğlu Osman, Mehmet, Ahmet ve Abdullah'tır... 

    Küçüklerinin adını ben uydurdum, aslında kayıtlarda okunmuyor. (İsmi bilinemeyen kişilere 'Abdullah' demek yaygın bir uygulama, zira kelime anlamı 'Allahın kulu' demek olduğundan bunda bir yalan yok.) 1877'de doğan Abdullah, İsmail kızı Emine Hanım ile evlendi. Emine Hanım'ın Danalar kızı olduğu tahmin ediliyor, çünkü Danalarla daha önceden bir bağ kurulmuştu... Neslihan adında bir kızı olduktan sonra erken vefat ediyor... Asıl adını tespit edemediğimiz 'Abdullah'ın durumu böyle... 

    Üç numaralı Ahmet'ten Guyculara çıkacağımızdan, onu diğer başlığa havale ederek geçiyoruz.

    Mehmet ise 1904 kayıtlarında Çolakoğlu diye kaydedilen ve ailenin reisi olan kişidir. Banguş Osman'ın babası olduğu için 20. yüzyıl Gademlerinin ana direği kabul edilebilir. Ayrıca Gadıngız lakaplı kızı da Şeherlioğlu Ahmetçavuşun eşidir...

    Büyük Gademalinin, kayıtlar tutulduğu sırada hayatta olmayan büyük oğlu Osman'a gelince... Bilinen son Gademalinin babası, Gatgala Osman'ın dedesidir.

    'Abdullah' dışındaki üç oğlanın macerası ayrı başlıklarda ve daha ayrıntılı olarak ele alınıp Gademler konusu noktalanacak; ama Ümmühan'dan bahsettik, diğer iki kızı da unutmayalım...

    Bunların büyüğü, 1860 doğumlu Fatma/Fadime'dir... Emiralilerin Halil eşi oldu. Sonradan kendisine Faddik denilecek ve bu sülalesinin adı olacaktır... Güçcükhalil ve Güçcükahmetin ninesidir... 

    Küçük kızı Güllü ise 1878 yılında doğdu. Evlenmedi ve o vaziyette abisi Sarımehmetin yani Gademlerin evde 1939 yılında vefat etti...

    


12 Şubat 2022

Bıgalılar


    Akyaprak köyünden 12 hane çıkmışlar Afyon’a doğru…  Cihan Harbi yılları olduğu söyleniyor; ama 1918-19 gibi milletin harp sonrası perişan olduğu Mütareke yılları da olabilir… Macur olarak bildiğimiz Cumalı köyüne yerleşmişler. Cumalı köyü Balkan göçmenleri için yüzyılın başında oluşturulmuştu. Biga’dan kalkıp gelen bu insanlar da Cumalı’ya yerleştiğine göre önceden aralarında bir irtibat olmalı. Cumalı’dan 20 yıl kadar önce Rumeli göçmenleri orada iskan edildiğine, ayrıca yüzyıl başında yeni muhacirler de yerleştirildiğine göre, belki Akyaprak köylüleri ile akrabalar…

    O dönemde her yerde perişanlık tütüyor. Cumalı’ya gelip yerleşen yeni aileler de güllük gülistanlık bir yer beklemiyor; yokluk, yoksulluk burada da aynı. Herkes karnını doyurma derdinde… Cumalı köylüsü iskan edilirken Eğret arazisinden verilen tarlalar onlar için bile yeterli değil. Ziraat yapamazlar yani… Bu yüzden çevre köylerde rızık aramaya başlamışlar…

    Bir karıkocanın nasibine Bayramgazi düşmüş. Gitmişler oraya sığır denk gelmiş sığır gütmüşler, çoban durup koyun gütmüşler. Bir oğulları varmış, öylece yaşar giderlerken adam ölmüş… Ayşe Hanım elin memleketinde oğluyla bir başına kalmış…

    Çanakkale gazisi Kekliklerin Türkmenoğlu Kelali o yıllarda birine çoban durmuş ağılda koyun güdüyor. Komşu köy çobanları birbirini tanıyorlar. Bu kimsesiz güzel dul kadınla evlenmek istiyor. (Ayşe Hanımın çok güzel çakır gözlü sarışın bir kadın olduğu torunu tarafından özellikle vurgulandı.) Ayşe Hanım da bu teklifi kabul edince evleniyorlar, artık ağılda yaşıyorlar…

    Köydekilerin de bu durumdan haberi yok, yalnız kadın elbisesi de istediği bir gün bu malzemeleri büyük oğlu Resul (Hacıiresil) getirdiğinde Ayşe Hanımı görüyor ve gördüklerini köyde evdekilere anlatıyor. Meğer Kelali ilk eşi Dudu (Anadudu)dan sonra Dandırlı bir hanımla daha evlenmişmiş. Anadududan iki oğlu (Hacıiresil, Kelırmızan) ve Dandırlı Hanımından da bir kızı (Fatma/Fadime) var… Tabi  Ayşe Hanımla evlenirken bunlardan hiç bahsetmemiş…

    Resul’un anlattıklarını duyunca ikinci hanımı küplere biniyor. Kızını kucakladığı gibi ağıla varıyor. Baksa ki denildiği gibi bir kadın var… Kelalinin kandırdığı bu kadına karşı çok müşfik davranıyor, hatta;

    -‘Bir fırının altı da yanar, üstü de yanar… Al bu basmaları da güle güle giy…’ diyerek kadını kabul edebileceğini söylüyor. Yalnız köydeki durumu, Kelalinin ilk hanımından iki oğlu olduğunu filan anlatıyor, kocasını affetmeyeceğini söyleyerek kucağındaki kızı da bırakıp Dandır’a çekip gidiyor… Koyundan gelen Kelali kızını orada görünce, meseleyi anlıyor. Hafif bir tartışma yaşanıyor yeni karısıyla aralarında; ‘niye evli olduğunu söylemedin’ filan diyor Ayşe Hanım. O da haklı olarak ‘söylesem bana gelmezdin’ diyor…

    Bundan sonra Ayşe Hanımın Eğret günleri başlıyor… Eve varıyorlar, iki oğlan bir Nine… Kelalinin anası Kekliklerin Fadime Nine o sıralar sağ, fakat çok yaşlı…  Terk edip giden Dandırlı kadından bir kız çocuğu, bir de kendi yanında tay gelen oğlu Ali var… Çok geçmeden kız çocuğu ölüyor, bir süre sonra da Ali vefat ediyor. Öldüğünde Ali yedi yaşındaymış… Ayşe Hanım fakirlikten fırın filan yakıyor… O günlerde hamile…

    Hikayeye bak sen… Eğret’te bunlar olurken, Arapların İsmail (Şahısmeyil) Çanakkale’de asker… Deveci lakabını hak ettiği günlerde Biga’da askeriyenin deve katarına bakmakla görevli… Bu işte daha acemiymiş herhal, develerden çekinirmiş; bilmediği, tanımadığı bir hayvan çünkü… Avlularına ıhdırdıkları develerden onun korktuğunu gören kadın, elinde ayranla yardımına yetişmiş… Deveci, ayranı içerken onu getiren kadını birine benzetecek olmuş; düşünürken düşünürken, Kelalinin yeni eşi Ayşe Hanımın siması ile bu kadınınki aynı olduğunu anlamış ve bunu kadına söylemiş. Kadın da Ayşe adında bir kızı olduğunu, kocasıyla buradan ayrıldıklarını, nereye gittiklerini ve akıbetlerini bilmediğini söylemiş. Onun üzüntüsüyle ağlamaktan gözlerinin feri kaçtığını da eklemiş… Deveci, Eğret’e izne gittiğinde bunu kendine vazife edinmiş; Ayşe Hanımı fırından çağırtıp anasını babasını, köyünü sormuş. Ayşe’nin, Habibe Hanımın kızı olduğundan emin olunca durumu anlatmış. İzin dönüşünde Ayşe Hanımdan bir mektup götürmüş Biga’ya, orada da heyecanlı anlar yaşanmış… İsmail ile Habibe Hanım Karakol marifetiyle kızlarının yanlarına gelmesini istemişler. Daha doğrusu kaçırıldığını ileri sürüp şikayetçi olmuşlar. Yol parasını da gönderip, kızlarının getirilmesini istemişler…

    Eğret’e dönelim…  Kelali, ana babası bulunan karısının Biga ziyaretine sıcak bakmıyor. ‘Doğum yaptıktan sonra ben kendim götürürüm’ diyor… Ve bir kızı dünyaya geliyor. Adını Kezban koyuyorlar. Bu ismin Kelalide mühim bir hatırası var… Eğret dışına gelin giden karınkardeşinin adı… Çocuk kırkı çıkıp 5-6 aylık olunca yolculuğa dayanabileceğine kanaat getiriyor ve ailesini alıp Biga’ya gidiyor… Akyaprak Köyüne varıyorlar, ama dönüş için izin yok… Kızlarını bırakmıyor yaşlı ana baba, damatlarının da oraya yerleşmesini teklif ediyorlar. Eğret’te çocukları ve anası olduğundan bunu kabul etmiyor Kelali, köyüne yalnız dönüyor… Ertesi yıl tekrar geldiğinde artık Kezban da 1,5 yaşında. Lakin eşini yine bırakmıyorlar, hatta eve bile yaklaştırmıyor, boşandırıyorlar… Hukuken Kezban’ı babası alması gerekirken onu da annesi Ayşe Hanım vermek istemiyor; kızını kendine bıraksın diye Kelaliye tazminat bile ödüyor… Neticede Kelali Eğret’e yine eli boş dönüyor… Kezban 4-5 yaşlarındayken onu almak için bir deneme daha yapmış Kelali, yine başarılı olamamış; ama artık aklı eren Kezban, bu sefer babasının ardından ağlamış…

    Bu arada Ayşe Hanımı, Çelikgürü köyünden üç çocuğuyla dul kalmış Yusuf adlı birine kocaya vermişler. Yusuf da Kelali gibi gazi, Yemen’de çarpışmış…  Kelali ise kızıyla irtibat kopmaması için mektuplar yazmış. Kocası Yusuf, bu mektuplardan Ayşe Hanım ve kızını haberdar etmemiş; o da eşinin kendisini terk etmesinden korkuyor… Böylece yıllar geçmiş, Kezban büyümüş. Yusuf’un oğluyla evermek istedilerse de Ayşe Hanım buna karşı çıkmış… Aynı köyden Sabri adında başka bir delikanlıya vermişler… Böylece Kelalinin kızı Kezban dünyaevine girmiş oluyor…

    1944/45 yılında Sabri Kocausta ile evlendiler. Bir kızları oldu öldü, sonra 1947’de Ahmet ve 1949 yılında Mehmet adını verdikleri iki oğulları oldu. Sabri fakirdi, koruculuk yapardı filan; ama bu dert değildi… Daha büyük bir sıkıntıları vardı. Kezban Hanımın nüfus kaydı ile ilgili olan bu problem yüzünden evlilik resmileşemiyordu yahut buna benzer bir şey… Yani baba olarak Kelalinin mudahalesi gerekiyordu. Oysa gelen mektupları babalığının imha etmesi sebebiyle babasıyla da irtibatı yoktu. Sağ mı ölü mü, bilmiyordu…

    Komşularından biri Afyon’da askerdi. İzinde bulunduğu bir gün, Kezban Hanımın derdine derman olacak fikrini söyledi; Adliye’de bulunduğu için Eğretlilerle çok muhatap oluyordu. Kızının sağ, evli ve iki çocuk sahibi olduğu, fakat böyle böyle bir sıkıntısının bulunduğuna dair Kelaliye haber gönderecekti…

    Öyle de yaptılar… Kızının sağlık haberlerini alan Kelali, Karakol aracılığıyla telgraf çekerek onları Eğret’e çağırdı…  Geldiler… İşlerini halletmek üzere geldikleri babasının köyüne yerleşeceklerini bilemezlerdi…

    Aslında Kezban Hanım Eğret’i sevmemiş, bir müddet sonra Biga’ya geri dönmek niyetindeymiş. Lakin  kocası oradaki durumlarından da pek memnun olmadığı için aksini düşünüp buraya yerleşmek istediğini söylemiş… Eğret’te kendince bir şeyler çevirebileceğine gözü kesmiş olmalı…  Galiba kayınbiraderleri Hacıiresil ile Kelırmızan da bu kararında etkili olmuşlar…

    Memleketleri itibariyle lakapları da hazır olan Bigalılar, yerleştikten sonra Çakırlarla beraber hayvancılık yapmaya başlıyorlar… Eğret’e yerleşen Bigalıların buradaki hayatında Çakırların önemi büyük… Akyaprak olsun, Çelikgürü olsun; yüzyıl başlarında bu iki köye Rumeli muhacirleri yerleştirilmişti. Hatırlanacağı üzere Çakırların Fatma Ninesi de bir Rumeli Muhacirinin kızıydı ve o yıllarda hayatta idi. Bigalı Sabri’yi Eğret’e bağlayan bir etken de bu husus olabilir. Çakırlarla hayvancılıkla başlayan ortaklık, zahirecilikle devam etmiş ve tam 17 yıl sürmüş…

    İlk yıllarda köyde değişik yerlerde durmuşlar. Mesela kızları Şaziye Bokuşakların evde doğmuş, yıl 1953… Sonra Samancıların evin altına kendilerine ait bir ev yapmışlar, damıyla samanlığıyla… 1963’te Afyon’a taşınınca evi Akbaşların Mustafa’ya satmışlar…

    Afyon’a taşındıktan sonra da Çakırlarla zahire işinde ortaklıkları devam etmiş, ta ki oğlanlar evlenene kadar… Sonra bu işi oğlanlar hem Afyon’da hem Anıtkaya’da olmak üzere sürdürmüşler… Daha Afyon’a taşınmadan 1957 yılında Biga’dan Ayşe Ninenin ölüm haberi gelmiş. Ardından da Kelali Dede vefat ediyor… 

    Bigalı karı kocaya gelince... 1949 Yılında geçici olarak geldiği Eğret’e yerleşen Bigalı Sabri Kocausta, Afyon’da 1992 yılında vefat etti…  Eşi Kezban Hanım ise, Eğretli Kelalinin kızı olmasına rağmen Biga’da kızının yanında 2015 yılında öldü… Aslen Bigalı Sabri’nin Afyon’da, bir yanıyla Eğretli Kezban Hanımın Biga’da vefatı düşündürücü…

    Üç çocuğun evliliklerine bakalım: Büyük oğulları Ahmet Conahmetin kızı Ayşe ile evlendi, böylece  Kelibanın Moruk Üzeyir Dalgıç ile bacanak oldular… Bu evlilik yoluyla Bigalı Ahmet Kocausta, neredeyse Anıtkayalı oldu… Üç kız iki oğlan olmak üzere beş çocukları dünyaya geldi. 1996 Yılında eşi Ayşe Hanım vefat ettikten sonra tekrar evlendi ve bir oğlu daha oldu… Bu dönemde Anıtkaya ile irtibatını koparmadı. Son zamanlarına kadar kendince zahire ticaretiyle uğraştı. Geçtiğimiz yıl (2022) vefat etti…

    Ahmet’in küçüğü Mehmet, Afyonlu Şaziye Hanımla evlendi. Dört kızları oldu… Abisi gibi Mehmet de zahirecilikten ve Anıtkaya’dan vazgeçmedi… Abisinden bir yıl önce 2021 yılında vefat etti…

    Bigalıların tek kızı Şaziye’ye gelince… Aslında Eğret’te doğduğu için Bigalılardan saymak ne kadar doğru, bilmiyorum. Lakin Kader onu Biga’ya çekti… 18 Yaşındayken amcaoğlusu ile evlenip İstanbul’a yerleşti. Ayşe, Fatma ve Zeynep adlarında üç kızları dünyaya geldi… Bu dönemde, çocukluğunun geçtiği Anıtkaya ile irtibatını kesmedi, fırsat buldukça ziyaret etti. Eşinin emekliliğinden sonra babasının memleketi olan Çelikgürü köyüne yerleştiler. Eşi vefat etti, Şaziye Hanım kızları ve torunlarıyla halen orada yaşıyor. Ancak her fırsatta Anıtkaya’ya olan sevgi ve özlemini dile getiriyor…

        ***

    Alemdaroğlu sülalesinin Keklikler kolunda Kelali (Ali Tül) ana hikayesini tamamlayan Bigalılar macerası böyle… Bigalı Sabri Kocausta’nın kızı Şaziye Hanımın anlatımına dayanan bu hikayenin Anıtkaya’da anlatılan versiyonunda ufak tefek farklılıklar var. Mesela Devecinin Biga’dan haber getirmesi olayında, Kezban Hanımla kocası Sabri’nin Eğret’e gelmesi Deveciye bağlanıyor… Öyle olunca olay daha baştan değişmiş oluyor. Kelali savaş sırasında Biga’da iken evlenmiş ve Kezban orada doğmuş, sonra Deveci vasıtasıyla baba kız buluşmuş oluyorlar… Yine Anıtkaya’da anlatılan hikayeye göre; Eğret’e geldikten sonra Biga’ya dönmek isteyen kişi Sabri Bey, ona katılmayıp köyünde kalmak isteyen ise Kezban Hanımdır… Bütün bunların yanlışlığına dikkat çeken Şaziye Hanım, Annesinden kendi işittiği ve Ninesinin ikinci kişilere anlattıklarından öğrendiğine göre olayın doğrusunun yukarıdaki gibi olduğunu söylüyor…

 


10 Şubat 2022

Güdükler

     
    Apdıramanlar denince hemen Abdurrahman oğlu Hasan anlaşılıyor; ama onun küçük kardeşlerden biri olduğu, kendisinden önce dört abisinin bulunduğu bilinmez. Konumuz altı oğlan kardeşin en büyüğü olan Mehmet'tir. Onunla birlikte üç numara Molla Mustafa'ya da değineceğiz... 

    Emiralanoğlu Abdurrahman'ın büyük oğludur Mehmet, 1823 yılında doğdu. Kezban adlı bir hanımla evlendi, malesef onun hakkında bilgimiz yok; çünkü 1904'te hayatta değilmiş, bu yüzden elde sadece adı var. 1853 Yılında, yani Abdurrahmanoğlu Mehmet yirmi yaşındayken bir oğulları oluyor. Adını Hüseyin koyuyorlar... Hüseyin daha küçükken babası vefat ediyor, bu olayın yılı kesin olarak bilinmiyor; Hüseyin küçüktü, küçüktü de kaç yaşındaydı? Belki beş altı yaşlarındaydı... Bunu şundan kıyaslayabiliriz, zamanın yaygın adetine göre dul Kezban'ı, Mehmet'in küçük kardeşi Mustafa ile evlendirdiler. Mustafa'nın doğum tarihi de 1839-40 olduğu düşünülürse 1858-59 yıllarına tesadüf eder bu evlilik... Böylece Mustafa, Hüseyin'in hem amcası hem babalığı oldu... 

    Mustafa'ya 'Molla' diyorlardı, çünkü zamanın geçerli ilimlerini tahsil etmişti. Kezban Hanımla oğlu olmadı, belki bu yüzden sonraki kayıtlarda adı geçmez oldu. Lakin rivayet o ki tam onbir kızı oldu. Doğal olarak bu kızlarla köyün yarısıyla akrabalık bağı kurulabilir. Öyle de oldu... Molla Mustafa'nın tespit edilebilen kızları; Hacemirlah (Emrullah Onay)ın ninesi, Çakırosman (Osman Erdem)in ninesi, Haytanın ninesi, Manavlar Körmısdıfa (Mustafa Öztürk)ün annesi, Cavaların ninesi... Belirlenebilenler bunlar olduğuna göre diğerleri belki çocuksuz öldüler, belki de gelin olmadan... Diğer yandan Hüseyin tek çocuk iken,11 kız ile karınkardeş olmuştu...

    Babası Abdurrahmanoğlu Mehmet, kendisi küçükken vefat etmişti. Anası ve emmisi/babalığı Molla Mustafa da yirminci yüzyılı göremeden öldüler...

    Hüseyin, Daldal Hüseyin kızı Neslihan ile evlendi. Burada biraz duralım... Anası Kezban Hanımın kimliği hakkında bilgimiz olmadığını söylemiştik... 1831 Kayıtlarında Hassönlerin atası Gedikmahmutoğlu Hüseyin hanesi ile Emiralanoğlu Abdurrahman hanesi artarda yazılmış, bunun bir sebebi olmalı. Öte yandan Mehmet-Kezban çifti tek oğullarına Hüseyin adını veriyorlar, neden Abdurrahman değil de Hüseyin? Bunun bir sebebi olmalı. Bu Hüseyin, Daldal Hüseyin kızı Neslihan ile evlenmesinin de bir sebebi olmalı... Acaba bütün bunlar bizi Kezban Hanımın babasına götürür mü?..

    Kezban Hanım, Gedikmahmutoğlu Hüseyin kızıdır. Onun kardeşi Halil'e Veyisoğlu Hüseyin kızı Şerife'yi aldılar... Oğluna Hüseyin adını vermiş olması, babasının (ilk Hassön) adı olması sebebiyledir... Daldal Hüseyin ise Veyisoğlu Hüseyin'in oğludur, yani Kezban Hanımın gelin görümce olduğu Şerife'nin kardeşi... Kezban Hanım, biricik oğluna böyle yakınlık kurulan bir ailenin kızı olan Neslihan'ı almış... Tabi bu söylediklerimiz belgeye bağlı değil, mantık yürütüyoruz...

    Neslihan Hanım ile söylediklerimiz belgeli ama... O Gödenler ve Bekiralilerin atası Bekir ile Daldalların Ömerçavuşun kardeşidir... Kendisinden üç yaş küçük bir kız kardeşi daha var, adı Fadime. O da Gedikoğlu Halil'in büyük oğlu Resil'e varmış. Bu yüzden, Gasapların atası Resil ile Apdıramanların Hüseyin bacanaktır...

    Beş çocukları oldu, bunların üçü kız ikisi oğlan... Yaşlarına göre isimleri Mehmet, Kezban, Abdurrahman, Emine ve Ayşe biçimde sıralanır... 

    Kızların büyüğü Kezban 1887'de doğdu... Hüseyin'in anasının adını koyduğu Kezban, Manavların Körmısdıfa eşidir. Hatırlanacağı üzere Kör Mustafa'nın anası Emine, onbir kızkardeşten biriydi... Hüseyin'in ortanca kızı Emine ise 1896'da doğdu. Nüfusta Emine olarak kaydedilse de Fadime derlerdi. Omarcıklar/Emetilere Emetinin Mehmet'e vardı. Hatta yakınları kendisinden tam olarak 'Emetinin Tülü Hala' diye söz ederdi... Küçük kızı Ümmühan'ı doğururken vefat etti. Ümmühan büyüyünce Şoförhalibram eşi olacaktır...  Küçük kız Ayşe 1900 doğumlu olup Pambıkların Ahmet'e vardı. Kör Ayşa diye lakaplanan Ayşe Hanım da 1980'de İzmir'de vefat etti...

    İki oğlan üzerinden Apdıramanların bu kolunun incelemesini sürdüreceğiz. Bu arada babaları Hüseyin vefat etti. Onun tam olarak ne zaman vefat ettiği anlaşılamadı, 1920 sonrasında öldüğü sanılıyor. Eşi Neslihan Hanımın 1939'da vefat ettiği kaydedilmiş...

    Yeşil Hafız

    Hüseyin'in iki erkek çocuğuna geldik. Küçüğü Abdurrahman 1895'te doğdu. Tanıyanlar ona 'Yeşil Hafız' dediklerini söylüyorlar. Gasapların Ömer kızı Fadime ile evlendi. Fadime Hanımın anası Ayşe de Daldallar/Veyislere çıkar... Daha da önemlisi; ninesi Şerife Hanımın Veyisoğlu Hüseyin kızı olduğunu yukarıda söylemiştik... 

    Yeşilhafız bu evlilikle; İdirizlerin Dedemısdık, Eyüplerin Eyüp ve Patlakların Sağırömer ile bacanak oldular...

    Çocukları olmadı, Hamurköylü Deligızın Cemal'ı evlat edindiler. Camide müezzinlik hizmetinde isim yapan 'Üç Cemal'den biri de budur. (Diğer ikisi Godal Ömer oğlu Cemal Aydın ve Goca Hasan oğlu Heykel Cemal'dır) Cemal de yine Gasaplardan Arapüseyin kızı Ayşe ile evlendi. Onlar, çocuklarından birinin adını Abdurrahman koyarak Yeşil Hafızın hatırasını yaşattılar...

    Yeşilhafız Abdurrahman Işılak 1957 yılında vefat etti. Eşi Fadime Hanım ise 1968 yılında öldü... 

    Sakallı Güdük Mehmet

    Yeşil Hafızın abisi Mehmet 1886'da doğdu. 'Güdük Mehmet' olarak tanındı, bilindi. Bazı zamanlarda da 'Sakallı' diye hitap ediyorlardı. Sakalını bir kere hacca giderken kesmiş, başka ustura vurmamış, bu yüzden öyle diyorlar. 

    Sakalını kesmeme sebebi de askerlik... Tam 12 yıl  Basra-Bağdat-Suriye bölgelerinde harb ediyor. Dört sefer bedel yatırarak askerliğini erteliyor. Her bedelde 1-2 yıl geciktirme gibi bir sistem varmış o yıllarda. En nihayetinde gidiyor, bu da devletin tam da yıkılış sürecine denk geliyor... Sonradan torunlarına sık sık askerlik anılarını anlatırmış.
    Allaha ibadet (Beş vakit namaz)
    Padişaha dua
    Zabite itaat
    Nöbete dikkat...
Hiç unutmadığı tekmil sözleri bunlarmış... Onca yaşına rağmen bir şey kaybetmediği dinç haliyle bağ bellerken, zamanın Çaylı Kooperatif müdürü İbrahim, gelip 'gazilik tazminatı' gibi bir teklifte bulununca 'Ben pareynen harbetmedim!' cevabını vermiş. Farklı zamanlarda üç kez tekrar eden bu teklife hep aynı cevapla karşılık vermiş.

    Sakallı Güdük Mehmet, Omarcıklardan Ahmetçavuş kızı Havva ile evlendi. Bu evlilik sayesinde bakın kimlerle bacanak oluyor: Hacapdıramanların Lomcu Hoca, Emiralanoğlu Ahmet ve Hassönlerden Tatıresil... Üç bacanağıyla da akraba olduğu, önceki açıklamalardan anlaşılacaktır... 

    1904'te büyük kızı doğduğunda ana babası sağ idi. Neslihan Hanımın arzusu istikametinde isim olarak ninesinin adı Rabia'yı verdiler. Rabia ileride Gasapların Arapüseyin (Hüseyin Eser) eşi olacaktır... Küçük kızı Hayriye'ye 'Güdük Hayriye' denilecek ve o da Çatalların Kırtümmet eşi olacaktır.

    Güdükmehmet çalışkan ama kanaatkar bir adammış. Ne zaman çalışıp ne zaman dinlenmesi gerektiğine dikkat eder, zamanı iyi yönetirmiş. İçinden hiç çıkmadığından Anıtkaya bağları içinde en bakımlısı onunki olurmuş. Bu çalışkanlığı sebebiyle ihtiyarlığında bile dinç kalabilmiş. 1972 Yılında vefat ettiğinde 86 yaşındaydı. Eşi Havva Hanım kendisinden dört yıl önce, 1968'de ölmüştü...

    Güdük Ahmet
    Güdük Mehmet'in 1926'da doğan tek oğluna Ahmet ismi konuldu. Eşi Havva'nın babası (Ahmetçavuş) adıydı Ahmet, ve ona da zamanla 'Güdük Ahmet' dediler. (Burada akıllara Sakallının oğluna neden kendi babasının değil de kayınpederinin adını koyduğu gibi bir soru gelebilir. Aslında Ahmet'ten önce 1924'te bir oğlu doğmuştu, Ona babasının adı olan Hüseyin ismini verdi. Büyük oğlu 18 yaşındayken vefat etti.)  

    Daldalların Kipil (Mahmut Honça) kızı Şerife ile everdiler. Şerife'nin dedesi Ömerçavuş ile Güdükahmetin ninesi Neslihan'ın kardeş olduklarını unutmayalım... Ayrıca Şerife Hanımla evlenmekle Güdükahmet, Olcaklıların Ali Osman Aydın ile bacanak oldular...

    Üç çocukları oldu: Emin, Hüseyin ve Neslihan... Bu üç çocuktan sonra eşi Şerife Hanım 1955 yılında vefat etti... 

    Şerife Hanımın ölümünden sonra Güdük Ahmet tekrar evlendi. İkinci eşi Arap Arif kızı, Tıraka kardeşi Nazmiye'dir. İlk Arapselim Eğret'e geldiğinde Apdıramanlarla bağlantılı bir evlilik yaptığından oğluna Abdurrahman ismini verdiği, Araparifin babasının bu Abdurrahman olduğu düşünülüyor... 

    Nazmiye Hanımla evliliği sayesinde Azıraklı Hüseyin Kalkan ile bacanak oldular... Güdük Ahmetin bu ikinci evliliğinden de Mehmet, Abdullah ve Gönül adında üç çocuğu var... Gönül, o sırada Ziraat Teknisyeni olarak çalışan İsmail Dost ile evlenmişti; 2022 yılında vefat etti...

    Güdükahmet 2013 yılında, eşi Nazmiye Hanım ise 2021 yılında vefat ettiler...

    Oğullarına gelince... Büyük oğlu Mehmet Emin, İdirizlerden Hamsincinin Delimehmet kızı Mükerreme (Müker) ile evlendi. Gobakların Gocakazım, Deligızların Arif, Danaların  Mehmet ve Timitirinin Mehmet ile bacanak oldular... Sekiz kızı ve bir oğlu dünyaya geldi. Kızları; Şerife Noritokaların Mehmet Toka eşi; Melek, Deligızlardaki teyzeoğlusu Rami İdi eşi; Cemile, Terlemezlerin Yusuf Terlemez eşi; Hatun, Pepehasanın İbrahim oğlu Aziz İdis eşi; Nazmiye, Dikhasanın Ekrem Kaya eşi; Fadime Pepehasanın İbrahim oğlu Hasan İdis eşi; Zele, Gödeşlerin Ahmet Seviş eşi; Muradiye ise Sağırların Hilmi Sancak eşi oldular... Tek oğlu Seydi Ahmet, Çayırbağlı Melek ile evlendi. Emin ve Enes adında iki oğlu var. Bu torunları ve oğluyla Güdükahmetin Emin Anıtkaya'da yaşıyor...

    Şerife Hanımdan olan diğer iki çocuğu Hüseyin ve Neslihan hakkında bilgi bulamadım. Nazmiye Hanımdan olan büyük oğlu Abdullah 1955 yılında doğdu. Almanya'ya yerleşti, Afyonlu bir hanımla evlendi. Bir oğlu olduğu biliniyor...

    Küçük oğlu Mehmet ise uzun süre Anıtkaya'da oturdu. Afyonlu Dudu Hanımla evlendi. Fatma, Nazmiye, Ahmet ve Muhammet adlarında dört çocuğu oldu. Sonra Afyon'a yerleşti. Kızları Afyonlu beylerle, oğulları Afyonlu hanımlarla evlendiler. Güdükahmetin Mehmet'in her iki oğlundan üçer torunu var ve halen Afyon'da yaşıyorlar...

    Apdıramanlardan, 'Abdurrahmanoğlu Hüseyin' olarak kaydedilen Hüseyin'in çocukları Eğret'te 'Güdükler' olarak tanınıyor. Soyisimleri 'IŞILAK'tır...


08 Şubat 2022

Mardaklar

     

    Köy halkınca 'Mardaklar' olarak biliniyorlar. Sözlüklerde böyle bir kelime olmadığı gibi resmi kayıtlarda da rastlanmıyor. Eski bir mahkeme kaydında 'Maşlakçıoğlu' ibaresi var. Ondan yarım asır sonra yazılan nüfus kütüğünde ise 'Şalakçıoğlu' deniliyor. 

     Bazı yerlerde 'maslak' denilen su kaynaklarını ifade ediyor 'maşlak' kelimesi. 'Şalak' da aynı kökten geliyor. Tam olarak karşılığı, 'Hiç durmadan, sürekli akan çeşme'dir. Bildiğimiz eski meydan çeşmeleri, Omarcık Çeşmesi gibi, Yörük Çeşmesi gibi... Anlaşıldığı kadarıyla sülale yaptığı veya yaptırdığı çeşmelerle meşhur olmuş. Bu yüzden 'Maşlakçı' demişler. Resmiyette Şalakçı/Maşlakçı olarak kaydedilseler de halk ağzına 'Mardaklar' olarak yerleşmiş. Dildeki değişim açısından bakıldığında; şalaktan geçişe göre, maşlaktan mardaka dönüşüm daha mantıklı görünüyor...

    1831 Yılında tutulmaya başlanan bir kayıtta da yine Şalakçıoğlu diye yazılmışlar. Bu belgeye göre o sırada Eğret'te iki Şalakçıoğlu hanesi bulunuyor: Birincisinin reisi Şalakçıoğlu Mustafa'dır. 'Uzun boylu, kara sakallı' biri olarak tarif ediliyor; kayıt esnasında 25 yaşındaymış, yani 1805 doğumlu. Hüseyin ve Ahmet adlarında iki oğlu var, üç ve bir yaşındalar...

    Diğer hane ise Şalakçıoğlu Mehmet adına kayıtlı... 18 Yaşında olan Mehmet'in bıyıkları yeni terlemekte olduğu belirtilmiş. Kadın ve kız çocuklarına kayıtlarda yer verilmediği için henüz evlenip evlenmediği belli değil... Arka arkaya yazılan bu iki Şalakçıoğlu hanelerinin reisleri kardeş de olabilir amca çocuğu da olabilirler; ikinci şık daha olası görünüyor... O günden bugüne Mehmet'ten bir iz kalmamış. Bizim konumuzu teşkil eden Mustafa...

   Şimdi bir başka kayda, 1850 tarihli bir mahkeme kararına bakalım.'Maşlakçıoğlu Mustafa Ağa ibni Hüseyin' 1850'de öldüğünde, geride eşi Fatma ile Ali adında küçük oğlu kalmıştı. Yalnız bu zatın ismi zikredilirken sonuna eklenen 'Ağa' ünvanına dikkat edilmeli. Herkes için kullanılmayan bu söze yer verildiğine göre, bundan Maşlakçıoğlu Mustafa'nın önemli biri olduğunu anlayabiliriz.

    Burada zenginlik ifade eder biçimde 'Ağa' denmediği kesin. Çünkü terekesi çok fakir olduğunu gösteriyor: Bir ev, 12 kile buğday, bakır kap kacak, 1 kilim, 2 kıl yaygı, 7 adet çuval ve ufak tefek düzen takan... Toplam değeri 850 kuruş olan bir mirastan söz ediyoruz. O yıllarda görevlendirilen bir Köy Muhtarının ücreti 500 kuruştu, buna göre kıyaslansın. Yani Maşlakçıoğlu Mustafa'nın ağalığı zenginlikle ilgili değildi, bu ünvan ona itibarlı kişiliğinden dolayı verilmiş olmalıdır...

     Maşlakçıoğlu Mustafa, 1805 yılında doğmuştu. Yukarıda bahsettiğimiz belgeye göre, 1850 yılında öldüğünde kırkbeş yaşlarındaydı. Maşlakçıoğlu Mustafa'nın babası hakkında, adının Hüseyin olmasından başka bilgimiz yok.  Ondan öncesi ise tamamen meçhulümüz...

    1850'de yaşı küçük olduğu için annesi Fatma'nın vesayetinde bulunan Ali'den başka varis bulunmuyor. Oysa kayıtlara göre Hüseyin ve Ahmet adında iki abisi olmalıydı... Demek ki babalarından önce onlar da vefat ettiler. Şu halde Mustafa'nın oğlu Ali, 1840 sonrasında doğmuş oluyor... 

    Ali'den sonrası tekrar kayıt altında... Büyüyünce Emine ile evlendi. Beş çocukları oldu: Mustafa, Hüseyin, Ayşe, Hanım ve Hasan...

    Ailenin kızlarından Ayşe 1872'de doğdu; Selimler/Yonuzların Yunus eşi oldu. Çocuğu olmadı, onun üzerine Yunus Gocamatlardan Havva'yı aldı. Ayşe Hanım 1925'ten önce öldüğü düşünülüyor... 1876 Doğumlu küçük kız Hanım ise Gıdilerin Ali'ye vardı. Orada olan bir kızı Hacer, yukarıda adı geçen  Yonuzun Halil'in ilk eşi oldu, 1936 yılında vefat etti...

    Mardakların Ali'nin üç oğlu üzerinde Mardaklar incelemesi yapılacak...

    'Maşlakçıoğlu Mustafa Ağa'nın adını verdikleri büyük oğulları 1860'ta doğdu.  Eyüp kızı Fatma ile evlendi. Onların da iki oğlu ve bir kızları oldu. Ali (1890), Halil (1896) ve Kezban (1902) adlı bu çocuklardan yalnız Halil'in evlendiğini görüyoruz. Akıbetleri hakkında başkaca bir bilgi bulunamadı. Yaşları itibariyle Cihan Harbi hengamesinde kaybolmuş olabilirler. Nitekim Halil'in Çanakkale'de kaldığına dair bir kanaat oluşmuş; Çanakkale şehitleri arasında kaydını bulamadım. Başka bir cephede şehit olmuştur da Çanakkale daha çok bilindiğinden zihinlere öyle yerleşmiş olabilir...

    Ortanca oğlu Çakır Hüseyin'den bizim bildiğimiz Mardaklara, küçük oğlu Hasan'dan ise Hatcamehmetlere varılıyor....

    


05 Şubat 2022

Demirdelenler

    
    Tespit edilebilen en eski kayıtlarda 'Demirci Dellan oğlu Mehmed ibn Yusuf bin Mehmed'ten söz ediliyor. Nispeten daha yenilerinde ise sülale adı olarak 'Demirdelenoğlu' deniliyor. Bu sülalenin kullandığı 'Özdemir' soyadı da elde dursun. 

    Bir kaç kaynaktan işittiğim 'Gemidelenler' efsanesi var bir de. Dediklerine göre, sülalenin atalarından birisi metal malzemeden bir gemiyi delerek yanındakilerin oradan kurtulmasını sağlamış. Hatta aile mensuplarından birisi mahkemeye düşünce, hakim bu olaya telmihen 'Gemi delenler bunlar, beklenir..." gibisinden bir şeyler demiş...

    Bütün bunların ortak paydasını 'demir' kelimesi oluşturuyor. Anlaşıldığı kadarıyla ortada esaslı bir 'Demirci' var. Eğret'te 'dellan' kahramanlık ve sevimlilik ifade eden bir ünvan gibi kullanılır. Bir demirciye 'dellan' dedilerse, onun işinde ne kadar usta olduğunu anlamak gerekir.

    Bir de 'Amcalar' adı var... Esasında Eğret'te 'amca' yok; babanın erkek kardeşi ve diğer büyükler hep 'emmi'dir.  Öyleyse hiç kullanılmayan 'amca' nasıl bir sülalenin adı olabiliyor? Bence burada da yolumuz 'demir'e çıkacak. Şöyle ki: 
    Demirci Dellan > Demirci > Demirciler > Emiceler > Amcalar

    Yukarıda bahsettiğim belgedeki künyeden yola çıkarsak, Demirdelenlerden en eski isim olarak karşımıza 'Mehmet' çıkıyor. Onun oğlu Yusuf, sonra tekrar Mehmet... Bunlardan hangisinin Demirci Dellan olduğu veya Dellan'ın kökünün hangi tarihe kadar uzandığı hususunda elde bir bilgi yok. Mehmet'in 1700'lü yılların ortalarında doğduğu tahminini yapabiliriz. Öyle olunca, 250 yıldan az daha fazla bir maziden bahsediyoruz demektir.

    İşte o Mehmet'in Yusuf adında bir oğlu var, Fatma Hanım ile evleniyor. Çocuklarının dışında bu Yusuf-Fatma çifti hakkında da bilgimiz yok; lakin Demirdelenlerin belgesel hikayesi bu çiftin iki oğlu ile başlıyor. Bir ağacın iki büyük dalı gibi düşünelim bu oğlanları. Büyüğün adı Mehmet, küçüğünki Ali...

    [Bu aileye paralel olarak, aynı dönemde hemen hemen aynı yaşlarda iki kardeş daha var. Onlar da Demirdelenoğlu Halil'in çocukları Ali ve Ayvaz... Büyük ihtimal Yusuf ile Halil kardeşler.... Bu Halil çocuklarından günümüze pek bir eser kalmamış. Bu yüzden Yusuf ana dalını esas alıyoruz.]

    Demirdelenoğlu Mehmet, 1817 yılında doğmuş... Mehmet kızı Satı ile evlendi. 1883'te öldüğünde eşi Satı Hanım hala hayatta idi. İki kız, iki erkek evlatları vardı: Fatma, Halime, Yusuf ve İbrahim... 

    Küçük kız Halime hakkında kayda rastlanamadı; ya Eğret dışına gelin oldu yahut evlenmeden vefat etti. 1864 doğumlu büyük kız Fatma Hacımahmutlardan Mehmet eşidir. Anlamayı kolaylaştırmak için diyelim: Fatma Hanım ileride; Ayı Mevlüt, Hafız Mehmet, Manda Ahmet ve Garaçaylı Kazım'ın ninesi olacaktır...

    Mehmet'in büyük oğlu Yusuf'tan Amcalara varılıyor; küçüğü İbrahim'den ise Şavallara...

    Gelelim Demirdelenoğlu Yusuf'un küçük oğluna... 1819 Yılında doğmuş... Bu oğluna Ali adını vermesinden analarının baba adı Ali olduğunu çıkarabiliriz. İki oğullarına karı koca babalarının adını vermiş oldular... Kayıtlara kız çocukları yazılsaydı, varsa kız çocuklarından da ana adları hakkında fikir yürütebilirdik...

    Demirdelen Ali de Havva Hanımla evlenmiş. Tabi ki Havva Hanımın kimliği hakkında bilgi yok... Biri kız diğeri oğlan, iki çocuklarından haberimiz var... Kızları Neslihan, Emirdağ/Afyon istikametinden Eğret'e gelip halk tarafından hüsnükabul gören Berber Ali Usta'ya vardı. Meşhur Deliberber (Mehmet Ömbül)ün anasıdır...

    Ali'nin tek oğlu Osman... Hayta Mahmut Özdemir'in babasıdır...

    Demirdelenleri yukarıda verdiğimiz bu plan üzerinden inceleyeceğiz...



29 Ocak 2022

Muslular


    Bayat Boyu aşiretleri ekseriya Kuzey Suriye ve Irak bölgelerine yerleşip zaman zaman Anadolu içlerine doğru göç hareketlerini sürdürdüler. En büyük göç dalgası 18. yüzyıl başlarında 3. Ahmet döneminde gerçekleşti. Bu dönemde Muslucalı ve Muslulu Aşiretleri Emirdağ Merkez ve Suvermez, Ağılcık, Dağılgan, Ekizce, Kuruca, köylerine yerleştirildiler. Bu zorunlu bir iskan olmadığı için, topluluğa bağlı bazı insanlar bu köylerden ayrılıp başka yerleşim yerlerine de gidiyorlardı.

    Yusuf, 19. yüzyıl ortalarında Çatalçeşme Çiftliğindeydi. Emirdağ'ın hangi köyünden geldiği ve ana babasının kimliği hakkında bilgimiz yok. Muslulu Aşiretinden olduğu ve Emirdağ istikametinden geldiği için 'Emirdağlı' diyorlardı. Kendisiyle birlikte birkaç aile daha vardı birlikte göçtükleri... 

    Gülsüm Hanım ile evlendi. Satı, İbrahim ve Abide adında üç çocuğunu biliyoruz. Diğer Muslular da çoğalıyordu. Bu çiftlik dar geliyordu artık... Yakındaki Eğret Köyüne yöneleceklerken Yusuf vefat etti. Bu arada büyükleri Satı'yı bir başka Muslulu Mehmet ile everdiler. İhtimal onlar Dandır tarafına yöneldi.

 'Emirdağlı İbrahim' anası ve küçük kardeşini de alarak Eğret'e gitti. Yanlarında bir de kuzeni Hüseyin ile onun kardeşi Ayşe vardı. Emirdağ'dan birlikte ayrıldıkları Muslulardan bazıları kendilerine başka bir istikamet belirlemiş, bazı bekarlar da yerleşim yerlerine değil dağlara yönelmişlerdi. İbrahim, kuzenlerini onlara bırakmayıp yanına almıştı, böylece Eğret'e geldiler...

    Eğret'teki adı da 'Emirdağlı İbrahim' idi. Buraya uyum sağlamaları uzun sürmedi. Muslulu İbrahim ve Muslulu Hüseyin birbirinden ayrılmadılar. Eğretliler ikisine birden 'Muslular' dedi. Şimdi Musluların Eğret macerasına bakalım...

    Öncelikle birlikte geldikleri Hüseyin ve Ayşe kardeşler... Kütükte bu iki kardeş, İbrahim'in üvey kardeşi diye belirtilmişler. Ana veya baba adlarından birisi eşleşse üvey kardeş olduklarını düşünebiliriz, oysa tamamen farklı kişilerin çocuğu görünüyorlar. Bu yüzden Emirdağlı İbrahim ile bunlar olsa olsa manevi kardeş yahut emmi çocuklarıdır...

    Aslında İbrahim ile bunların yakınlık derecesinin çok da önemi yok, zira iki kardeş Eğret'te kalıcı olmayacaklar. 1891 Doğumlu olduğu belirtilen Hüseyin'in, daha evlenme fırsatı bulamadan ölüm kaydı düşülmüş. 1910'dan önce vefat ettiği sanılıyor... Onun küçük kardeşi  1896 doğumlu Ayşe ise, Söylemezoğlu Ali Osman ile evlendi. Gociban ve Dıkmanın emmisi olan Ali Osman 1911'de şehit oldu. Kocasının şehadet haberi gelince Eğret'te kalamadı. Çatalçeşme'ye geri döndü. Sonra Köprülü'de kocaya vardığı söyleniyor. Akıbeti hakkında malumat yok...

    EMİRDAĞLI İBRAHİM 

    Emirdağlı İbrahim, Çatalçeşme'de 1879 yılında doğdu. Eğret'e geldiklerinde Amcalardan Yusuf kızı Ayşe ile evlendi. Kardeşi Hanım'ı da Alemdaroğlu İbrahim'e (Garadelinin abisi)ne verdi. Bütün bunlar elbette bir anda olmuyor ve annesi Gülsüm Hanımın nezaretimde gerçekleşiyordu. İki kardeşin evliliklerini birlikte zikretmemizin sebebi de budur; Gülsüm bazı tanışıklıklar, dostluklar yoluyla bunları başgöz etti. Yoksa Amcaların Yusuf, İbrahim'i nereden bilsin de kızını versin; İbrahim Alemdaroğlunu ne bilsin de kardeşini ona versin... 

    Dünür olunan bu iki Eğretli ailenin kendi aralarında önceden kurulmuş bir bağ zaten vardı. Amcaların Yusuf'un karısı ile Alemdaroğlunun anası kardeş. Yani Emirdağlı İbrahim'in kaynanası ile Alemdaroğlu İbrahim'in annesi kardeş... Ya da şöyle diyelim; eniştesi ile karısı teyze çocuklarıdır... Takgasların Murat kardeşi olan bu iki hanımla Muslulu Gülsüm Hanım dostluk kurarak oğlunu ve kızını ikisinin çocuklarıyla evermiş olabilir... 

    Hanım kızını verdiği Alemdaroğlu İbrahim Cihan Harbinde şehit oldu... Geride Abide ve Zehra adlarında iki yetim kız bıraktı. Anaları Muslulu Hanım da 1932'de vefat eden bu iki kızın küçüğü Zehra, Urganlı Mustafa Öncül'ün eşi; Abide de Osmanköylü Garahmetin (Ahmet Özdemir) eşi oldular... Abide Özdemir 1999, Zehra Öncül de 2011 yılında vefat ettiler...

    Musluların Emirdağlı İbrahim'e dönelim... Ayşe Hanımla evlendilerdi...  İkisi kız üçü oğlan olmak üzere beş çocukları oldu.  En büyükleri ve en küçükleri kız... Büyük Satı Dandır'a, küçük olan Fadik de Bayramgazi'ye gelin edildi...

    Üç oğlunun küçüğüne Yusuf adını verdi. Bu, hem kendinin hem de eşinin babası adı oluyordu. 1916 Doğumlu olan Yusuf'a 'Çürük Yusuf' veya 'Çürüğün Yusuf' derlerdi. Gılindir Mustafa kızı Hanife ile evlendi; Tevfike ve Ayşe adında iki de kızı oldu... Sebebi bilinmiyor, 1942'de intihar etti Yusuf... Eşi Hanife, bundan sonra Arapşükrü eşi olacaktır. Kızlarından Tevfike'yi, Gademalinin Kazım'a; Ayşe'yi de Kelhasanın Ali'ye verecekler... 

    Ortanca oğlu Akif, Kütahya'da yerleşti, evlendi. Mehmet, Zeki, Kutlu ve Mutlu adında oğulları olduğu öğrenildi. Efe soyadını aldığı ve orada vefat ettiğinden başka bilgi edinemedim...

    Gavur Ali

    İbrahim'in Eğret'te kalan büyük oğlu Ali'dir. 1902'de doğdu. Amcalar Süleyman kızı (dayısının kızı) Azime ile evlendi. Azime Hanım Godalyusuf ile Kelmehmetin kardeşidir; ayrıca Musluların Ali, bu kardeşlerin ablası Satı eşi olmasından dolayı Omarcıkların Mehmet (Şoförhalibram babası) ile de bacanaktır... 

    Ali ile Azime Hanımın da ikisi kız beş çocukları oldu. Büyük kızına annesinin adı Ayşe ismini verdi. Ayşe, önce Seydiçavuşun ortanca oğlu Yaşar Yavuz'a vardı. Onun erken vefatıyla dul kalınca Sağırların Hamza (Sancak) ile evlendi, 2004 yılında vefat etti... Küçük kızı Sare ise Yeşilömerlerin Ramazan Fidan eşidir...

    1935 Yılında doğan büyük oğluna babası İbrahim'in adını koydu. İbrahim, Cuma Camisi tamiri sırasında duvardan düşünce ayağı aksadı. Bu yüzden kısaca 'Topal' diyorlardı. Eğret dışından Huriye Hanım ile evlendi ve üç çocukları oldu; Adem, Birsen, Azime... Birsen ve Azime Mandahmetin Salim ve Hasan kardeşler ile evlenerek elti oldular... Adem ise, Kirtyusuf (Yusuf Aydın) kızı Selman ile evlendi, oğulları; İbrahim, Erdal ve Serdar... Adem, Kütahyalı hanımlarla everdiği çocukları ve torunlarıyla Anıtkaya'da oturuyor... Babası Gavuralin Topal 2019 yılında vefat etti...

    Ortanca oğlu Halil 1937 yılında doğdu, Mihrioğlu (Mehmet Eşit) kızı Nuran ile evlendi. Gocibanın Mahmut ile bacanaklardır... Anıtkaya Belediyesi temizlik işlerinden emekli olduğu için 'Çöpçü Halil' diye bilindi. Dördü kız, beş çocuğu oldu. Kızları Azime, İnazlı Yaşar Kurnaz eşi; Meryem, Tellilerden Kuşçu Mustafa Öztürk eşi; Refiye, İnazlı Bekir Çilenti eşi; Azize de Körhocaların İbrahim Varlı eşidir. Tek oğlu Halil Tevfiklerin Muhittin kızı Pınar ile evlendi; Mehmet Ali, Umut ve Şerifenur adlarında iki oğluyla bir kızı var. Annesiyle babası 2017 ve 2018'de peş peşe vefat ettiler, Halil çocuklarıyla Anıtkaya'da oturuyor...

    Musluların Ali'nin küçük oğlu Mustafa, 'Cılı Mısdık' olarak bilindi. Dandır'dan Kezban Hanım ile evlendi. Afyon ve İzmir'de uzun yıllar gece bekçiliği yaptı. Biri erkek dört çocukları oldu; bunlar Ali, Azime, Ayşe ve Serpil'dir. Bir ara yazları Anıtkaya'da geçirdiyse de Cılımısdık son dönemde İzmir'de yaşıyor...

    Eşi Amcaların kızı Azime Hanım 1980, Musluların Gavurali ise 1985 yılında vefat ettiler...

    GAZİLER

    Hatırlanacağı üzere Emirdağlı İbrahim'in Satı adında bir de ablası vardı. 1876 Yılında doğan Satı, yine Emirdağlı Muslulardan Mehmet ile evlendi. Katıldığı savaşlar sebebiyle kendisine 'Gazi' lakabı takılan bu Mehmet, işte Gaziler sülalesinin atasıdır. 1901 Yılında Hasan adını verdikleri bir oğulları oldu. Yalnız bütün bu anlatılanlar Eğret'te mi yaşandı bilinmiyor. Hasan doğduktan sonra eşi Gazi Mehmet'in ölümü üzerine Satı Hanım, Eğret'e kardeşinin yanına gelmiş olabilir; çünkü 1904 kayıtlarında bunların izine rastlanmıyor... Eğretlilerin 'Gazigarısı' dedikleri Satı Hanım, 1949 yılında vefat etti...

    Hasan ise Daldalların Ahmet kızı Şerife ile evlendi. Şerife, Sarasan ve Delişükrünün  ablalarıdır. Kısaca 'Şerif Nine' derlerdi... Üçü kız yedi çocukları oldu... 

    Büyük kızı Gülsüm 1925'te doğdu, Hatcamemet eşidir; 1982'de vefat etti... ortanca kızı Feride 1926 yılında doğdu, Dedelerin Hamdihocaya vardı, Küpçünün anasıdır; 1992'de vefat etti...  Küçük kızı Ümmühan ise Takgasların Abdullah Öncül ile evlendi, 1998 yılında vefat etti...

    Büyük oğlu Cemal 1933 yılında doğdu, Araplarınn Şükrü kızı Satı ile evlendi. Olcaklı Musahoca ve Çakalın Süleyman ile bacanak oldular... İki çocukları oldu; kızı Mübahat'ı Yozgunun Osman Azbay'a vermişti, 1993'te vefat etti... Oğlu Necati'ye kısaca 'Pate' derler. O da Bacılardan Burukhüseyin kızı Fadime ile evlendi ve üç çocukları var: Saadettin, Sebile ve Cemal... Sebile, Körahmetin Zeynel'in Adem Çotak eşidir... Saadettin Siçanalinin kızı Arzu ile, Cemal da Çunkuahmetin kızı Ayşe ile evli... Gazioğlunun Cemal 2001 yılında vefat etti; oğlu Pate çocuklarıyla Anıtkaya'da yaşıyor...

    Oğullarından ikincisi Mehmet... Dandır'dan evlendi ve Afyon'a yerleşti. Belki Dandır'a giden Muslular kanalıyla, eşiyle akrabalık bulunuyordur... Afyon'a yerleştikten sonra oralı gibiydi, bu yüzden hakkında çok bilgi yok. Çocukları; Sefa, Halil, Huriye ve Gülsüm halen Afyon'da yerleşikler, kendisi 1999 yılında vefat etti...

    Üçüncü oğul Halil 1941 yılında doğdu, 'Kel Hoca' diye bilinirdi. Keçilerin Ali kızı Emine ile evlendi. Ayağındaki aksaklık nedeniyle kadınların 'Topal Emine' dediği bu hanımla evliliğinden üç oğulları oldu: Hasan, Ekrem ve Şevket... Kelhoca 1996, eşi Topalemine ise 2014 yılında vefat ettiler. Oğlanlar İzmir'e yerleşmişlerdi; sonradan büyük oğlu Hasan dönüp tekrar Anıtkaya'ya yerleşti. En küçükleri Şevket 2022'de İzmir'de vefat etti. Uzun zamandır solunum rahatsızlığından muzdarip olan Hasan ise 2023 yılında vefat etti. Dayısının kızı Hasibe ile evli olan Ekrem halen İzmir'de... 

    Gazioğlu Hasan'ın en küçük oğlu Hidayet'e gelince... 1951 Yılında doğdu, Olucak'tan evlendi. Hasan, Ramazan ve Ümit adında çocukları oldu. Hasan ile Ümit benzer şekilde 1991 ve 1993 yıllarında vefat ettiler... Ramazan ise Çakırosmanın Mehmet kızı Fatma ile evlendi... Hidayet ile eşi ayrıldıktan sonra, Ramazan annesiyle Anıtkaya/Olucak'ta yaşıyor... Hidayet yeniden evlendi ve 2022'de vefat etti..

    Hepsinin babası Gazioğlu Hasan 1968 yılında vefat etti. Eşi Daldalların Şerifnine ise 1985'te öldü...

    ***

    Muslulu aşireti mensubu Emirdağlı İbrahim ve Gazi Mehmet çocuklarına 'Muslular' deniyor. İbrahim çocukları soyadı kanunu sonrası 'EFE' soyismini alırken; Gazi oğlu Hasan çocukları, diğer bir deyişle 'Gaziler', 'YILDIZ' soyadını aldılar...



27 Ocak 2022

Mihrioğlular

     
    Deliosmanoğlu Ali'nin altı çocuğuna tekrar bakalım; üç kızın durumu şöyle... Beş kardeşin de ablası olan büyük kızı Şerife, 1850 yılında doğdu. Emiralilerin Mehmet'e vardı, Yeşilömerin anasıdır... 1859 Yılında doğan ortanca kızı Fatma, Danaoğlu Hüseyin'e vardı; Şapgöbek ve Dananın Hüseyin'in nineleridir... Küçük kızı Ümmü'ye Emeti de derlerdi, 1860 yılında doğdu. Omarcıkların Ömer ile evlendi, sonra kendi adı Omarcıkların bu kolunun sülale adına dönüştü. Emetinin Dikhasanın ninesidir...

    Oğlanlara gelelim... Deliosmanın kardeşi adını alan küçük oğlu Hüseyin, Hasan kızı Gülsüm ile evlendi. İbrahim ve Ali Osman adında iki oğulları oldu. 1889 ve 1891 doğumlu bu iki kardeş evlendiler ama çocuk kaydı yok, haklarında başka bilgi de bulunmuyor. Yaşları ve çağın şartları gözönüne alınırsa Cihan harbi kayıplarından oldukları söylenebilir. Zaten babaları da 1908'de vefat etmişti, o kapı kapanmış oldu...

    Ortanca oğlu Süleyman da Fatma Hanım ile evlendi, onun tek oğlu Ali ileride Cingenali olarak lakaplanacak ve çocuklarının oluşturduğu sülale Cingenaliler diye bilinecektir...

    Büyük oğlu Osman'a gelince... İbrahim kızı Mihri/Mihriye Hanım ile evlendi. Eğret dışından olduğu tahmin ediliyor Mihri Hanım... Az rastlanan bir isim olarak 'Mihri'nin Eğret'te ilginç bulunduğu kesin...

    Bir kız bir oğlan, iki çocuklarından haberimiz var. Ölen kalan olduysa, yahut kızlardan Eğret dışına gelin olan varsa bunları bilemiyoruz. Kızı Kezban 1855'te doğdu ve Alemdaroğlu/Kekliklerin Mehmet ile evlendi. Bu Mehmet, Tellal Dayı diye bilinen Alemdaroğlu Hüseyin'in abisi, Kekliklerin Kelalinin de dayısıdır... 

    Mihri Oğlu

    Kezban'ın kardeşi İbrahim ise 1877 yılında doğdu... Aralarında bu kadar yaş farkı olması, bu arada bazı kardeşlerinin ölmüş olabileceği kuşkusuna yol açıyor. Yahut da kız kardeşlerin Eğret dışına gelin gitmiş olabileceklerine... Aslında bu senaryoya uygun bir rivayet var...  

    Duyduğuma göre üç kız kardeş daha varmış, bunlar Dandır, Karacahmet ve Beşkarış'a gelin gitmişler. Sadece Dandır'a gelin olanın adı Şerife olduğu bilgisi bugüne gelmiş, diğer ikisinin ismi bilinmiyor... Buraya kadarki Dandır, Karacahmet ve Beşkarış'a giden üç kız olayı tamamen şifahi anlatımlardan derlendi. Yazılı belgeye dayanmadığı için tutarsızlıklar fazla görünüyor; ancak bu durum, olayın büsbütün gerçek dışı olduğunu göstermez. Sadece anlatanlar, bağlantı noktalarında yanılmış gibi görünüyor. Kanaatime göre bu üç kız, Osman-Mihri çocukları değil; Osman'ın halaları olan Emine, Şerife ve Ayşe'dir ve Kethüda Osman'ın kızlarıdır... Hani şu, babaları öldüğünde henüz küçük yaşta olup da abilerinin vasilik yaptığı kızlar...

    Dandır'a giden Şerife hakkında elde kalan bilgiler şöyle: Adını Şerife koydukları bir kız çocuğu dünyaya gelir. O Şerife'nin de beş çocuğu olur. Kamil, Mehmet Ali, Selahattin, Cemile...  Cemile, Dandırlı Kemiklerin Ahmet (Çetinkaya) ile evlendi, Ramazan adında bir oğlu var... 

    1906 tarihli bir mahkeme kaydından 'Deliosmanoğlu İbrahim',  Kezban ablasının kızı Satı'nın Dandır'a gelin olmasında aracılık yaptığı anlaşılıyor. Aslında Mihrioğlu İbrahimin  yaptığı, iki yeğenini, yani ikinci kuşaktan teyze çocuklarını başgöz etmekten başka bir şey değilmiş...

    Üyük (Beşkarış)  köyüne gelin giden kızın adı bilinmiyor; ama Emine veya Ayşe olduğunu biz biliyoruz... Osman adını verdikleri bir oğlu oldu. Kayınpederinin adı da olabilir; ama babasının adının Osman olduğu unutulmamalı. Osman da evlendi, onun da bir oğlu oldu; adı Resul... 1960'lı yıllarda Almanya'ya giden Resul, kesin dönüş yaptı, şu anda Beşkarış'ta yaşıyor.

    Karacaahmet'e gidenle birlikte üç köydeki; Dandır, Karacaahmet ve Beşkarış'ta onların kurduğu ailelerin çocuklarına 'Mihriler' denilmesi kafaları karıştırabilir. Acaba Osman/Mihri kızı mıydı bunlar diye kuşku duymak doğaldır. Lakin Eğret'teki Mihrioğlularla ilişkilendirildikleri için de öyle adlandırılmış olabilirler. 

    Evet, Deliosmanların Osman ile Mihri Hanımın 1877 doğumlu tek oğluna 'Mihrioğlu' dediler. Bu gayette belirgin bir lakap oldu, çünkü başka bir Mihri oğlu daha yoktu... Fakat Kethüda Deli Osman'ın torunlarının bu kolundan çoğalanların sülale adına dönüşecektir bu isimlendirme...

    Söylendiğine göre Mihrioğlu İbrahim, variyet bakımından zamanının sayılı kişilerindenmiş. Bu varlığın sebebi Kethüda Osman dede olabilir... Vakti geldiğinde, Tekelioğlu Mehmet Ali kızı Habibe ile evlendi. Bu evlilikten sonra Habibe Hanım'a atfen sülaleye 'Hebbeler' dendiği de oldu. Daha önemlisi, bu evlilik sayesinde Tekelilerin Taşkın/Temel kolları ve Bilaller sülalesiyle de bir bağ kurulmuş oldu; zira Habibe Hanım, o sülale büyüklerinin kardeşiydi...

    İbrahim ile Habibe'nin beş çocukları oldu; üçü erkek, ikisi kız. Yaşlarına göre sıralarsak: Osman, Ayşe, Sultan, Mehmet, Hasan Hüseyin...

    Mihrioğlunun Cihan Harbinde şehit olduğu anlaşılıyor. Torunları Onun Çanakkale'de kaldığını söylüyor, listede adına rastlayamadım; büyük ihtimalle başka bir cephede şehit oldu, bütün Cihan Harbini Çanakkale ile özdeşleştirdikleri için bütün şehitlere Çanakkale şehidi gözüyle bakılıyor... 

    Eşi Habibe Hanım kocasının şehadetinden sonra kırk yıla yakın daha yaşamış ve 1954 yılında seksen yaşındayken vefat etmiş... Yukarıda isimleri sayılan çocuklarına bakalım...

    Ayşe, Hacımamutlardan Gambırarif (Arif Öztürk) eşidir. Bundan sonra Gambırariflere bu lakabın yanında Hebbeler de denilecektir. Ayşe'nin ana adına işaret olarak tabii... Küçük kız Sultan da Tomanların İbrahim (Köz) eşidir...


    Mihrioğlu Kötü Osman

    Mihrioğlu İbrahim, 1897'de doğan büyük oğluna babasının adı olan Osman ismini koydu. Mihrioğlu Osman, Osmanköylü bir hanımla evlenip oraya yerleşti. Çobanlık yaptı, koyun kuzu güttü. İki oğlu olduysa da hastalanıp vefat ettiler. Bu arada eşi de vefat edince Osmanköy ile bağı kalmadı... 

    Karacahmetli Fadime Hanım ile ikinci evliliğini yaptı. Hatırlanacağı üzere Osman'ın bir büyük halası Karacahmet'e gitmişti. Fadime Hanımı buradaki yakınları vasıtasıyla bulmuş olmalı. Hatta Fadime ile Osman'ın  geniş kuşaktan hala-dayı çocuğu olduğunu düşünmek daha mantıklı... 1941 yılında Ahmet adını verecekleri bir oğulları dünyaya geldi... Ahmet'in ileride yerleşip iş kuracağı yer Kütahya olacaktır... 

    Mihrioğlu Osman'ın 1952 yılında ölümüyle dul kalan eşi Fadime Hanım, Muratanlarlı biriyle evlendi ve ondan da 'Yeni Hasan' olarak lakaplanacak Gasap Halil Temel'in dedesi doğdu. (Yenihasan sonradan Eğret'e gelip yine Deliosmanların Cingenaliler kolundan bir başka Fadime, Gasaphalilin ninesi ile evlenecektir.) Son olarak Eğret'te dul kalan Tingildeklerin damadı Yörük Tahir Akyol ile evlendi. Bu sırada kendisine 'Şalsız Nine' diyorlardı. Tahir'in de ölümü üzerine Mihrioğlu Ahmet annesini tekrar yanına, Kütahya'ya götürdü... Karacaahmetli Şalsız Nine Fadime hakkında bu kadar çok durmamızın sebebi, onun  Kethüda Osman'ın Karacahmet'e giden torunlarından olma ihtimalidir. Yani yaptığımız şey, yine Deliosmanların izini sürmek... Şalsız Nine 1977 yılında vefat etti...

    Bu arada Kütahya'da yurt tutan Mihrioğlu Ahmet Gülser Hanımla evlendi. Lütfiye, Ülkü, Sadık ve Osman adlarında iki oğlan iki kız, dört çocuğu oldu,...  Büyük oğlu Sadık, Antalya'da ikamet ediyor. Kızı Lütfiye ise İzmir'de... Küçük oğlunda babasının adını yaşatıyor, ismini Osman koymuş... Baba oğul Mihrioğlular Kütahya Sanayisinde kurdukları işlerinin yürütüyorlardı; Mihrioğlu Ahmet 2023 yılında vefat etti...

    Mihrioğlu Kötü Osman konusunu kapatmadan bir hususa dikkat çekmek gerekiyor. Baştaki Kethüda Osman'ın beşinci kuşaktan torunu olan Mihrioğlu Osman'a 'Kötü Osman' lakabı takılmasında kötü niyet aramamak lazım. Bence büyük büyük dedesinin lakabı/ünvanı olan Kethüda kelimesini 20. yüzyılda Eğret'te böyle telaffuz ettiler; diller 'Kethüda'ya dönmedi, 'Kethüda Osman' diyecek yerde 'Kötü Osman' dediler...

    

    Mihrioğlu Mehmet

    Ortanca oğul Mehmet ise 1914'te doğdu. Canalilerden Refiye ile evlendi. Dört çocukları oldu: Nuran, İbrahim, Ahmet ve Habibe. Mihrioğlu Mehmet de çocuklarına ana babasının adını vermeye dikkat etmişti. Nuran, Muslulardan Halil (Efe) eşi; Habibe de Gocibanın  Mahmut (Özen) eşi olacaktır... 

    Büyük oğlu İbrahim, Danaların Mehmet (Dalmışlı) kızı Kezban ile evlendi. Kezban Hanım aynı zamanda teyzesinin kızıdır. Bu arada Yumrukların Halil Tüplek ile bacanak oldular... Üç kızları oldu; Seviye, Gönül, Refiye... İzmir'de yaşıyorlar...

    Küçük oğlu Ahmet; Kedivelilerden İbrahim (Ildız) kızı Zeliha ile evlendi. Araphüseyinin Mevlüt Eser, Çetenin Muhittin Patlar, Tırılın Aziz Tırık, Gecegondunun Mehmet Omak ve Tevfiklerin Metin İdis ile bacanak oldular.... Onların da üç kızı oldu; Özlem, Öznur ve Yasemin... Ahmet yazları Anıtkaya'da geöiriyor..

    Mihrioğlu Mehmet, aslında yukarıda belirttiğimiz şekliyle dört çocuğunun hiç birinin mürüvvetini göremedi. Yakalandığı siroz hastalığı ilerlemişti. Küçük kardeşi Hasan Hüseyin İzmir'de tedavi ettirdiyse kurtulamadı. 1960'da vefat ettiğinde en büyük çocuğu henüz 12 yaşındaydı...

    İzmir'de öldü, orada defnedildi. Bir süre sonra unutulan mezarının tekrar bulunması da ilginçtir. Vefat ettiğinde küçük yaşlarda bulunan oğlu Ahmet, yıllar sonra hastanede çalışmaktadır. O sırada bir münasebetle hastaneye yolu düşen zamanın Mezarlıklar Müdürüne, babasının mezarının kayıp olduğunu, ziyaret ve dua edemediklerini bildirip onun bulunmasını rica eder. Vefat tarihi ve isimden yola çıkılarak kayıtlar ve taşlar incelenir ve Mihrioğlu Mehmet'in mezarı tespit edilir. Oğlu Ahmet Eşit'in gayretleriyle keşfedilen mezara, mesleği demircilik olan damadı Mahmut Özen demir korkuluk yapar. Yeni bir taş da dikilerek mezar mamur hale getirilir...


    Mihrioğlu Çete Hasan

    'Çete' lakabıyla tanınan Hasan Hüseyin, Mihrioğlu İbrahim'in en küçük çocuğudur; 1916'da doğdu... Dandırlı bir hanımla evlendi. İzmir'e yerleşip kendince bir iş kurdu. Askeri ayakkabı, postal yapım ve tamirine dair bir iş... Ağabeyi Mehmet'in sonuçsuz tedavisi ve vefatı sırasında meşgalesi bu idi... 

    Bir kız, bir oğlan iki çocuğu oldu. Çete de çocuklarına ana babasının adını koydu: Habibe ve İbrahim... Eşi kendisini terk ettiğinde çocukları küçük olduğundan evlatlık vermek zorunda kaldı. Çocukların yeni aileleri, isimlerini Cemile ve Erol olarak değiştirdiler. Mihrioğlu Çete, sonradan Yozgatlı Naciye Hanım ile evlendi. Yeğeni (Ağabeyi Mehmet'in oğlu Ahmet), ölümüne tanık olduğu yengesi Yozgatlı Naciye Hanım'dan sitayişle behsediyor... Çete Hasan, 1969 yılında İzmir'de vefat etti...

    Mihrioğlu İbrahim'in oğulları; Mihrioğlu Osman, Mihrioğlu Mehmet ve Mihrioğlu Hasan Hüseyin, soyadı kanunu ile 'EŞİT' soyadını aldılar...




21 Ocak 2022

Canaliler


    19. Yüzyılın ortalarında doğan Ali, Eğret'te lakabını soyadı olarak alan nadir sülalelerden birinin büyüğüdür. Çünkü kendisine 'Can Ali' diyorlardı. Böylece onun çocukları 'Canaliler' diye bilinir oldu ve soyisim olarak da 'Can'ı benimsediler. Belki de asıl Can Ali bahsettiğimiz bu kişinin dedesi filandır, 1850 doğumlu Ali de aslında bir 'Canalioğlu'dur. Öncesini tespit edemediğimiz için kendisine ilk 'Can Ali' diyeceğiz. 

    Atalarının birkaç asırlık Afyon yerlisi olduğuna dair rivayetler var; ama belgelendirilemediği için söylenti olarak kalmış. Eğret'te nispeten yeni olabilirler, zira 1831 kayıtlarında bir karşılığını bulamadım.

    Neden bu lakap takıldığına dair bir fikir oluşmadı. 'Can' sıfatı, içten ve samimi dostluklarda kullanılıyor. Bir de Alevilikte mensuplar için kısaca bu kelimeye başvurulmuş. 'Can' ile 'Ali'nin birleşimi böyle bir çağrışım da yapıyor.

    Birinci Canali

    Can Ali, Abdullah kızı Fatma Hanım ile evleniyor. Benzer kimlik bilgileri Eğret kütüğünde bulunmadığından yola çıkarak Fatma Hanımın da Afyon kökenli olduğu düşünülebilir. Üç çocukları var; kızları Emine ve Ayşe... 

    1893'te doğan Emine, Selimler/Paşagızıların Hasan oğlu Ahmet'in ilk eşidir. Çocukları yoktu, Ahmet bunun üstüne bir daha evlenince ayrıldılar. Daha sonra yine Selimlerden Gılindirmustafaya vardı. Orada da çocuğu olmamış, bu vaziyette 1970 yılında vefat etti... Ayşe hakkında bilgi yok...

    Can Ali'nin oğlu Mehmet 1897'de doğdu. Kayıtlardakinin aksine, 'Ahmet' olarak bilindiği ve öyle çağrıldığına ilişkin bilgiler var. Biz de ona uyup Ahmet diyeceğiz, yalnız Bacıdede bu konuda şaşmaz ölçüdür, onun defterinde de Mehmet diye kaydedilmiş... Bununla beraber köylü kendisini hep Canali diye bilmiştir... Daha küçükken babası vefat etmişti, evlenip yuva kuramadan da annesi öldü... 

    Cihan Harbi sırasında Aliciklerin Osman kızı Ümmühan ile evlendi. Alicikler de Afyon kökenliler, ama Canalilerden biraz daha evvel gelmişler Eğret'e... Ümmühan Hanım 1890 doğumlu, yani Canalinin Ahmet'ten altı yedi yaş daha büyük... Çünkü önceden Garmenlerin Ahmet eşiydi. Kocası harpten dönmeyince dul kalan Ümmühan Canalioğlu Ahmet'e geldi. 

    Ümmühan Hanımın bir de Aliye Ablası  var, İdirizlerin Hasan eşiydi sonradan Garapaçaların Hüseyin'e vardı. Bu yüzden Canalinin Ahmet, Avganın babası Hüseyin ile bacanaktır...  

    Şu durumda Ümmühan Hanımı tanılamaya çalışalım. Gocaosmanın ikinci hanımı ZağarayşanınEsenin hanımı YanalhatcanınMüdüroğlunun hanımı GızılgızınPatlakşerfesinin ve Avganın teyzeleri olur... Ümmühan Hanımın İbrahim abisinden yeğeni Ramazan, Naymelerin dedesi olur. Küçük kardeşi Kelçakırdan yeğeni de Çakıriban İbrahim Ata'dır... Pozisyonlarını belirledikten sonra artık çocuklarına geçebiliriz...

    Canalioğlu Ahmet ile Ümmühan Hanımın ikisi kız üçü oğlan, beş çocuğu oldu. İsimleri; Ali, Hasan, Satı, Refiye ve Ali Osman... Büyük kızı Satı, Danaların Mehmet ile evlendi, Asker lakaplı İbrahim Dalmışlı'nın anasıdır. Kocası 1952 yılında vefat etti, bir müddet dul yaşadı sonradan Hacıiresil ile de bir evliliği oldu, 2003'te vefat etti...

    Diğer kızı Refiye önce Mihrioğlu Mehmet ile evlendi; İbrahim ve Ahmet Eşit'in analarıdır... Mihrioğlu 1960 yılında ölünce bir müddet sonra Ümmünün Seydiye vardı, ondan olan Mustafa Selman'ın anasıdır; 2021 yılında vefat etti... 

    Ayrıca en küçük oğlu 1929 doğumlu Ali Osman, sekiz dokuz yaşlarındayken ölmüş...  Canalioğlu Ahmet'in hayatta kalan iki oğluna bakacağız... Bacıdedenin adını Mehmet diye belirttiği kayıtlardan anladığımıza göre, Canalioğlu Ahmet ile karısı Aliciklerin Ümmühan Hanım aynı yıl, 1946'da artlı önlü vefat etmişler... Yalnız Canalioğlu Mehmet'in öldüğü Mart ayının sonlarında yarım metre kar yağdı. Vefat eden Canali, hava muhalefeti sebebiyle tam üç gün boyunca defnedilemedi. 28 Mart'ta vefat etmesine rağmen ancak 31 Mart günü cenaze toprağa verildi. Uzun yıllar o günlerde ortaya çıkan soğuğa 'Canali Kışı' denildi. Ölümünü takvimlere böyle kaydettirmiş oldu.

    İkinci Canali

    Büyük oğluna, 'İkinci Can Ali' dense yeridir. Canalioğlu 1916 yılında doğan oğluna babasının adını verince böyle bir durum oluştu. Zaten Eğretliler Canali deyince onu bilip onu kastediyorlardı. Oysa daha öncesinde belki de Afyonlu bir Canali dedesi vardı... 

     Canali, Körüslerin Mehmet kızı Zehra ile evlendi. Diğer dört amcası gibi babası da Cihan Harbi şehidi olan Zehra'nın anası Ümmühan da İdirizlerden olup Hamsincinin kardeşidir... Şunun için ayrıntıya giriyoruz, Canali Zehra ile evlenince Ümmühan Hanımın evine yerleşecektir. Daha doğrusu, kimsesiz kalmış bu şehit ailesine sahip çıkacak olan kişidir...

    Eşi Zehra Hanım ayrıca üç kız kardeşin ortancası oluyor. Satı Ablası son zamanlarında Garaca Süleyman'a varmış; çocuğu olmamış ve öylece 1964 yılında vefat etmiş. Küçüğü Refiye ise hiç evlenmemiş, Zehra'nın yanında 1987'de vefat etmiştir...

    Daha kızını Canali ile evermeden yıllar önce, 1926'da Ümmühan Hanım Hükümete başvurup durumunu anlatıyor. Kocasının şehit olduğunu, üç yetim kızıyla çaresiz kaldığını, bu yüzden kızlara nafaka talebini bildiriyor. Bu talebine olumlu bir cevap bulamamış. Kim bilir neler neler yaşadılar kızını everene kadar...

    Canali Zehra Hanımla evlenip, kaynanası ve baldızlarının da bulunduğu Körüslerin eve yerleşirken mevcut atmosfer anlaşıldı sanırım... Baldızlarını söylemiştik, orada kaynanası İdirizlerden Ümmühan Kök Hanımın vefat ettiği tarih ise 1967'dir... 

    Şimdi Canalinin çocuklara gelelim. Üçü kız, yedi çocukları oldu; Fadime, Emsal, Ümmühan, Ahmet, Mehmet, Halit... 1946 Yılında doğup bir yaşındayken vefat eden bir oğlan daha var, adı Yüksel imiş... Ayrıca en küçükleri Halit de küçük yaşta vefat etmiş...

    Büyük kızı Fadime, Böbülerin Veli eşi; Emsal, Gıdilerin İban eşi; Ümmühan ise Hamzaların Adem Hoca eşi oldular. Üçü de İzmir'de oturuyorlar... 

    Büyük oğlu Aziz, Arzıların Piremehmet kardeşi Fadime ile evlendi; Doğvellerin Ömer, Garaburunun Şevket ve Hafızın Torun Ahmet ile bacanak oldular... Bir kız bir oğlu oldu...

    Ortanca Ahmet, Olucak'tan Nisbet Hanım ile evlendi ve iki kız bir oğlu oldu. Emekli olduktan sonra da Afyon'da oturuyordu; ama son dönemde yılın büyük bölümünü Anıtkaya'da geçiriyor...

    Canalinin en küçük oğlu Mehmet ise Altındişin Hasan kızı Hatice ile evlendi; Garaburunun Osman ve Kelapdıllanın Hasan ile bacanak oldular... Mehmet'in de iki oğlu bir kızı oldu; kendisi Afyon'da büyük oğlu Ali ise Anıtkaya'ya yerleşik...

    1975 Yılının Mart ayının ortalarında, 16 Mart günü Canali vefat etti. Eşi Zehra Hanım ise uzun yıllar daha yaşadı ve  1998'de vefat etti...

    Şeytan Hasan

    Canalioğlu Ahmet'in ortanca oğlu 1918 yılında doğdu. Adını Hasan koydukları bu çocuğa, zeki ve kurnaz oluşundan dolayı 'Şeytan Hasan' denmiş olmalı... 

    Şeytanhasan, Gambırarifin kızı Gülsüm ile evlendi. Altı çocukları oldu, bunların isimleri; Gülfem, Şevket, Ali Osman, Ahmet, Asım ve Mehmet'tir...

    Tek kızı Gülfem, Hacametlerin Sarışükrünün Gıvırcık Mehmet Patlar ile evlendi.

    Büyük oğlu Şevket, Yeşilömerler kızı Halime ile; Ali Osman, Telliler kızı Hafize ile; Ahmet, Gavalcılardan Munise ile; Asım, Galgancılardan Fadime ile; Mehmet de dayısı Gambırarifin İzzet kızı Ayşe ile evlendi...

    Şeytanhasan 1997'de eşi Gülsüm Hanım ise 2010 yılında vefat ettiler... Canalioğlu Ahmet'in iki oğlu Ali ve Hasan kardeşler, bir dönem İzmir'de bulunup orada da mülk sahibi olmuşlar. Sonra nasıl olduysa tekrar Anıtkaya'ya dönülmüş... İki kardeşten birinin 'Can' diğerinin 'Şeytan' diye sıfatlandırılması da çok garip... 

    Son Canaliler

    Soyadı kanunu ile 'Can' soyismi alındığı için üçüncü nesil Canalilere 'Ali Canlar' da diyorlar. Onlar, İkinci Canali oğulları Ahmet ve Mehmet'in çocuklarıdır. 

    Son Canaliler...