Afyon yöresinde meşhur bir ottur; ama Anıtkaya onun en çok görüldüğü topraklara sahiptir. Buna rağmen öyle her aradığında bulunabilecek anlamına gelmez. Bir defa o konforuna düşkün bir ottur. Yatağı kıraç topraklar olmalı, tabanı kayalık tarla olursa canına minnettir. Öyle alayım tohumunu ekeyim, güzelce gübreleyip sulayayım dersen olmaz. O canının istediği yerde çıkacak ehlikeyf bir ottur. Ot kazıcıların en çok rağbet ettiği ot olmasının birinci sebebi de budur: Her yerde bulunmamak.
Anıtkaya'daki anavatanı Gocagır. Söğütcük'ün üstünden tut ta Çatalüyük'e kadar bütün Gocagır mevkii toklubaşı yatağı denilebilir. Bununla beraber Azatardı'nın da ardında, Çatalınguyu taraflarında da bulunabiliyor. Son zamanlarda yeni mezarlığa da kök atmış, ziyaretlerde gözüme çarpıyor. Fakat onun sevdiği yerler tabanı kaya olan, kolay sürülemeyen, sürüldüğünde pulluk derine inmeyen tarlalar. Böyle yerlerde kökü zarar görmediği için olabilir. Ünlü Eğret büyüğü Bekçi Rofi (Rafi Taşkın) "Bu ot oñmadığın tarlasında biter." derken bunu kastetdiydi herhal.
Rağbet görmesinin bir diğer sebebi iklimdir. Yeteri kadar yağmur, yeteri kadar kar ve belli oranda güneş görmezse yine toklubaşı görünmez. Ot az olunca da mecburen kıymete biner. Aslında toklubaşı çok yıllık bir bitkidir. Aynı kökten sonraki yıl tekrar yeşerir, bu yüzden kazarken kökünün tamamen çıkarılması tercih edilmez. Tohumlanıp rüzgar onları çevreye uçurunca o tohumlardan da sonraki yıl çoğalabilir. Ama yeni tohumdan yeşerenlerin büyüyüp dürülmesi zaman alır. Oysa kökten yeşerenler neredeyse dürülmüş olarak yeşerir. Eski köklerin tam ortasında bir kurtçuk belirir. Zararsız bir hayvandır, tiksintiye sebep olmaz çünkü otun doğal ve şifa kaynağı olduğuna işarettir. Toklubaşı ayıklanırken kurt atılarak işleme devam edilir.
Toklubaşını ayıtlamak, kazmaktan daha meşakkatlidir. Dürülerek büyürken kuru ot, anız parçaları yaprakların arasında kaldığından onları dikkatlice ayırmak gerekir. Ayrıca toklubaşının kendi eski ve kuruyan yaprakları da gübür olarak ayrılmalıdır. Diğer yandan da arada sırada çıkan kurtlar bir başka derttir. Tabak gibi dürülmüş bir toklubaşının kökünden kesilince küçük dallara ayrıldığını ve her dal arasının kontrol edilmesinin gerektiğini de eklersek ayıtlamanın zorluğu anlaşılır sanırım. Bu iş kapalı bir ortamda yapılıyorsa ortalığı keskin ve kendine has bir koku kaplar. Kökü kesilince ortaya çıkan toklubaşı otundan çıkan bir kokudur bu. Sadece çiğ ot ayıklanırken çıkar, başka bir zamanda başka bir ottan da çıkmaz.
Bazı otlar (misal ıspanak) bötdürülünce geriye pek bir şey kalmaz. Yapraklarının ince olmasından kaynaklıdır bu. Toklubaşı öyle değildir. Onun yaprakları çiğ iken de serttir, bötdürülünce de ona göre hacminden çok şey kaybetmez. Bir de yaprakları köküne yakın yerden alınır. Öyle olunca mesela bir kilo toklubaşı bötdürülünce bir sıkım elde edilebilir. Kavrularak yenildiği, bazen içine yumurta kırıldığı olur ama Anıtkaya'da daha çok hamurda kullanılır. Mayalı-mayasız bükmenin içinde, börekte çok lezzetli olur. Bötdürüldükten sonra süzülen suyunun mide rahatsızlıklarına, hatta kansere iyi geldiğine dair bir inanç var son zamanlarda. Onun için köye gelip toklubaşı kazanları duydum. Suyundan tattım, bana çok acı geldi. Genelde şifalı şeyler acı oluyor nedense.
Belki biz kıymetini bilmiyoruz, çevre köylerden özellikle Gocagır'a toklubaşı kazmaya gelenler bile oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder