1920 yılından bir veraset davası. Yine Mehmet Özgür Ergün'ün çalışmasından yani 653 Numaralı Karahisar-ı Sahib Şeriyye Sicilinden alıntı yapıyoruz.
"Karahisar-ı
Sahib Şehri köylerinden Eğret’te oturan ve aşağıda ismi yazılan kişilerce
teşhis edilen Mustafa kızı Elif; kocası Araboğullarından Selim oğlu İbrahim ile
birlikte mahkeme huzurunda: "Eğret Köyünden Selim oğlu Abdurrahman’ın mahdumu
Arif aleyhine açtığım tereke ve miras davasında yapılacak bütün işlemlerde eşim
İbrahim Efendiyi vekil tayin ettim.” dedi. İbrahim Efendi de bu vekaleti kabul
ettiğini belirtince karar kaydedildi. 5 Mart 1920"
ŞAHİTLER: Kürtosmanlardan Osman oğlu Musa / İmranoğullarından Ahmet oğlu Hüseyin
Kadı Vekili Yazıcı
----------oooOooo----------
Elif Hanım'ın kocasının adı orijinal belgede "Arab oğlu İbrahim bin Selim" olarak yazılmış, ben karışıklık olmasın diye "Araboğullarından Selim oğlu İbrahim" dedim. Buna göre kadının dava açtığı Arif, kocasının yeğeni gibi duruyor. Öyle ise davayı neden kadın açıyor ki, üstelik kocasını vekil tayin ederek?
Bu metni okuduğumda benim aklıma doğrudan Arap Selimi (Selim Zenger) geldi. Sağlığında bir dönem bakkallık da yapmıştı. Hem lakabı tutuyor hem adı. Üstüne üstlük Arif adında bir oğlu da var. Bitmedi, Tıraka diye bilinen bir abisi vardı, Adı da Abdurrahman...
Anıtkaya'da şimdi aynı soyadı taşıyan başka "Arap"lar da var (misal Arabın Muhittin). Düdükçü de aynı soyadı taşıyor ve bir oğlunun adı Selim. Bu belgede bahsedilen kişiler onlardan olmalı.
Bizde "Arap" demek deri rengi siyah demektir. Kısaca bu kelime zenci anlamında kullanılıyor. Öyle olunca daha çok Afrika kökenli insanlar için bu tabir yakıştırılıyor. Arap milletinden anlamında değil. Sözünü ettiğimiz "Arap"lar da bu kısımdan. Şimdilerde renkleri biraz açılmış olsa da köken itibariyle Afrika'ya bağlı oldukları hemen anlaşılır. Anıtkaya ne iş, Eğret'e nasıl gelmişler diyecek olursanız bununla ilgili ilginç bir hikaye anlatılır. Buna göre bir Eğretli Hacı yüzyıllar önce uzunyoldan dönerken sevdiği kimsesiz bir siyahi çocuğu sepetinin içine alıp o şekilde Eğret'e kadar getirmiş. Onu evladı gibi bakıp büyütmüş, bekar olarak çalıştırmış ve sonra evermiş. Eğret'teki Arapların serancamesi böyle.
Bir de Araplar diye bir sülale de var, onların soyadı da "Tok." Belgede adı geçenlerin bunlarla alakası yok sanırım.
Şahitlerin ikincisi de benim dikkatimi çekti. Orijinal belgede "İmran oğlu Hüseyin bin Ahmed" diyor. Bundan da "İmran"ın sülale adı olduğu anlaşılıyor. Böylece "İmran Guyusu"nun sahibi de anlaşılmış oldu. Eğret'te unutulan isimlerin içinde "İmran" yoktu; ama bundan sonra eklenebilir. Zira "Ümran" diye bir kız ismi hatırlıyorum lakin "İmran"a ilk defa rastlıyorum.
1920 Yılında Eğret'te bir kadının dava açması, dilekçe vermesi ilginç geldi. Tıpkı Çataloğlu Yetimlerindeki gibi. Acaba bu insanlar savaş sonrası böyle günlük meşgalelerle uğraşırken, bir yıl sonra köylerinin işgal edileceğini hiç akıllarından geçirmişler miydi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder