30 Ekim 2021

Telve

    Eğret'te oda müdavimleri genellikle kendi sülale odalarına devam ediyordu. Köyden geçerken konaklamak maksadıyla gelenler müstesna. Onlar varsa bir epbabı, onun odasını buluyor. Daha önce misafir olarak bulunup da iyi muamele görmüşse yine ilk tercihi orası oluyor. Bir de köye giriş yerine göre ilk karşısına çıkan odaya girenler vardı ki bunlar genellikle ilk defa gelenlerden çıkıyor. Mesela Karacahmet-Döğer tarafından gelenler Alagır'daki odalara; Dandır yönünden gelenler Söğütcük odalarına yöneliyorlar. Afyon veya Kütahya istikametinden gelenler de yolu üzerlerindeki uygun odalara varıyorlardı.

    Omarcıkların eski oda, şimdi Bödülerin evin olduğu yerdeki. Goca oda diye biliniyordu. İçine hiç girmediydim; ama yıkılmadan önce önünden geçmişliğim çoktur. Olay burada geçiyor.

    Gocaüseyin (Kilci'nin babası, namıdiğer Suluüseyin, Hüseyin Sağlam) misafirlerinin karnını doyurduktan sonra cezveyi ateşe sürüyor. O yıllarda daha çay saltanatını kuramamış, kahve hüküm sürmekte. Gerçi yokluk zamanlarında onun yerine nohut tozunu filan kahve niyetine içiyorlar; ama ehlikeyif için en geçerli ikram kahve. Sunumdaki konfor belki bugünkü gibi değildi; fincan yerine kupa, ocak yerine mangal vs. ile idare ediliyordu; ancak ikramın özü değişmiyordu, sıcaklık ve samimiyetle...

    Kahveler içilip henüz muhabbet koyulaşmadan içeri bir yabancı girdi. Geç kalmış bir yolcuydu belli ki. İlk defa görülüyordu. "Hoşgeldin-beşgittin, merabayın" faslından sonra "aç mısın-tok musun" soruldu. Toktu. Aç olsaydı Gocaüseyin evden bir sıfra daha getirtecekti. Şu durumda misafire kahve ikramına geçilmeliydi. Diğer misafirlerle içilen kahvenin bulaşıkları da ortadayken, onu ayırmak olmazdı.

    Üstteki kulak mandalı kaydırarak dolav kapağını açtığı anda ter bastı. Kahve kavanozu bomboştu. Az önceki postada tamamını kullandığını nasıl da unutmuştu. Ne yapacaktı şimdi? Hayır, kendileri içmemiş olsa mühim değildi, misafire kahve sunmak gibi bir mecburiyet yoktu ki! Ama işte kendi içtiklerinin izi meydandayken bir kişiyi ayırıp ona vermemek çok incitici bir davranış olurdu. Misafirin incinmesi ise Gocaüseyin'i misliyle incitirdi. Terlemesi bu iç sıkıntısındandı.

    Çaresizliğini belli etmemek için sırtını cemaate döndü. Eli ayağına dolaşmıştı. Gözü, kupalardaki telvelere ilişti. Bu vartadan çıkışın başka yolu yoktu. Kaşıkla alabildiği kadarını cezveye attı. Ateşe sürerken "inşallah kimse görmemiştir" diye geçirdi içinden. Gelvelakin bir çift göz  her şeyi farketmişti. Kahvesini yudumlarken, sonradan gelen misafirin yüzündeki hınzır gülümsemeyi de yalnız Gocaüseyin farkedebildi.
    ...
    O yıl yine kıtlık oldu. Son yıllarda böyleydi; yağmur kıt, toprak verimsiz, hasılat bereketsiz oluyordu. Kış çıkmadan ambarlar boşalıyor, köylü bir yerlerden azıklık tedariki yolunu arıyordu. Kimde varsa, harman veresiye yalvar yakar bir kile buğday bulabilirsen kendini şanslı sayardın.

    "Kütahya taraflarında bir köyde, ağa varanı boş çevirmiyormuş" haberi gelince Eğretliler de oraya yöneldi. Kıtlık buraya uğramamış gibiydi. Hakikaten azıklığını alan dönüyordu. Kimse boş çevrilmiyor, birer kile herkese veriliyordu. Bekleyiş esnasında ağanın sesi duyuldu: "Oğlum Hüseyin Ağa'nın gerisini doldurun!" Gocaüseyin şaşırdı; niyeydi ki, başkalarına bir kile buğday verilirken kendisine bir araba...  Ağayı tanıyacak gibi oldu, fakat çıkaramadı. "Kimse kim" dedi, memnuniyetinden başka şey düşünecek halde değildi.

    Dene dolu arabayla oradan ayrılırken Ağa dedi ki: "Odanda ağırladığın misafirlerle birlikte yersiniz." İçinde 'oda-misafir-ağırlamak' kelimeleri bulunan bu sözü işitince kafası dank etti. Adam, bir gece çaresizlikten kahve yerine telve ikram ettiği misafirdi. Kahvesini yudumlarken yüzünde beliren hınzır tebessüm aynısıyla tekrar karşısındaydı.
    ...
    Olay Yusuf(as) Kıssasından alınmış bir hikaye gibi değil mi? Duyduğumda ben de öyle demiştim.


29 Ekim 2021

Kasım Çetirengi

     Harmandan kalkmış olmak, 'İş bitti, her şey tamama erdi, paydos!' demek değildi. Belki o yılın hasadı bitmiş oluyor; ama hayat devam ediyor ve yeni bir yıl kendiliğinden ve sessizce başlıyordu. Eğret takviminde mevsim ve yıl geçişleri keskin çizgilerle değil, yumuşak ve belli belirsiz olurdu. Zaten insanların buna bir müdahalesi olamaz; bazen yaz bittiği ve kış başladığı bile herşey olup bittikten sonra farkedilirdi. Güneş durdurulamadığı gibi zamanın da önüne geçilemezdi. Hala öyle değil mi...

    Eğret takvimindeki iki mevsim, yaz ve kış sürekli birbirini kovalayıp duruyor. 6 Mayıs hıdrellezle karşılanan yaz, 7 Kasımda ömrünü tamamlarken; hemen ertesi günü, 8 Kasımda kış başlıyor. İş takviminin yeni yılı ise ekim ile, yani toprağa tohum saçmakla başlıyor. "Ekinler" denilen bu dönemden buğday ekim zamanını anlamak gerekir. Tam olarak vakti ise Ekim-Kasım aylarıdır. 

    Sonbaharda ekilen ekine "kışlık" adı veriliyor. Eğer bu dönemde ekmeyi yetiştiremediysen kış sonrası baharında da ekim yapılabilir. Buna da "yazlık" diyorlar. Genellikle yazlık ekinler diğerine göre daha zayıf oluyor. İleşberlik biraz da kumara benzediği için; bazen de bir bakıyorsun kışlıklar yazlığa göre zayıf kalıyor. Yine de mümkün olduğu kadar ekinler Ekim-Kasım döneminde bitirilmeye çalışılır. Toprağın tavı yakalanır, yeşerdikten sonra bol karlı bir kış geçirilirse kışlık buğdayın değme keyfine. Bu yüzden ileşber, yağmur ne kadar çok olursa olsun, ille de kar yağmasını ister. Ona göre kar, ekin için yorgan görevindedir.

    Bizzat ekin ekmiş değilim; lakin kışlık buğday ekimine birkaç kez şahit oldum. Ekim işi tohum saçmakla başlardı. Tohum dolu tef sol koltuğunda, gevşek yumruk yaptığı sağ avucuyla bir sağa bir sola yarım dönerek tohum saçanı görüp de ritmine hayran olmamak elde değildi. Mehter takımında kudüm çalan birini düşünün, iki adımda bir durmasa aynen tohum saçanın yürüyüşündedir. Avuçladığı buğdayı saçarken parmak aralarındaki açıklığı kullandığını hemen farkedersin. Avucundakini tamamen bitirmeden tefe daldırır, bu arada fazlalığı atıp yeniden avucunu doldurur. Aynı anda adımını da attığından belli bir mesafe katetmiştir, beklemeden diğer yana yeni uvuçladığını saçması gerekir. Bu iş tefteki tohum bitene kadar devam eder durur. Tohum çuvalının yanına gelmeden de tef boşalmaz. Yılların tecrübesiyle el-ayak-göz bütünlüğü mükemmeldir. Vücudun organları otomatikleşmiş olduğunu, tohum saçarken aynı zamanda tarlayı adımladıklarını duyduğumda anlamıştım.

    Tohum saçıldıktan sonra sürme ve sürgülemeye geçilir. Sürerek toprak alt-üst edilir, böylece zemin yüzeyindeki tohum toprak altına alınır. Sürgüleme yapılınca da herşeye rağmen açıkta kalan tohumlar örtülür ve de zemin düzeltilmiş olunur. Çocukluğumda gözlemlediğim ekin ekmelerden aklımda kalan; Üyükyolu'nda alıç ve boş fişek toplamak, Uzundere'de sürgüye binmek ve hava güneşli olmasına rağmen bol bol üşümektir. Demek ki bu dönem güz sonu, kış başlangıcıydı.

    Yine bu zamanlarda büyükler kendi aralarında, sakındıkları bir şeyden söz ederlerdi. "Gasım çetirengi" dedikleri o şey, ekin ekmenin doğru olmadığı bir dönemmiş. Bir hafta, bilemedin 10 gün kadar süren bu dönemde ekilen ekinler boşa gider, tohumlar heba olurmuş. Bu yüzden Kasım çetirengi gözetilir, o dönemde ekime ara verilirdi. Sonradan öğrendim ki bu dönem 8-20 Kasım arasıdır.

    Kış mevsiminin başladığı 8 Kasımdan itibaren çok şiddetli 10 günlük döneme "çetireng" demişler. Elbette asırların tecrübesiyle bu sonuca ulaşılmış. Yaklaşık on günlük bu süre, yaban domuzlarının çiftleşme zamanıymış. Bazı hayvanların çiftleşmesine 'çatışma' dendiği düşünülürse; 'çetirenk' adının bu domuz kızışma dönemiyle bir ilgisi olabilir...

    Atalardan gördükleri kadarıyla çetirengde ekmemeye dikkat etmişler. Dediklerine göre bu şiddetli soğuklarda saçılan tohum donduğu için yeşeremiyor. Gayet mantıklı bir çıkarım.

    Başka bir fikre göre; çetirengde ekim tehlikesi tohumun donmasıyla ilgili değil. Çetireng  ekininin büyüme süreci öyle bir vakte denk geliyor ki baharda çiçeklenme gerçekleşmiyor, asıl sakıncalı durum bu. Bu tehlikeden kurtulmanın yolu Kasım çetirenginde ekmemek.

    Yine eskilerden rivayet edildiğine göre kasım çetirenginde ekildiğinde Çatalüyük tarafındaki Gobakguyusu, Gavasguyusu, Söğütcük, Omarcık, Yörükçeşmesi ve Çayırlar'a  kadar süren dere boyundaki ekinleri, çiçek zamanında ya duman vurur ya kırağı; kesinlikle mahsul kaldırılamaz...

    Şimdilerde hakim olan görüşe göre ise çetireng dönemi tamamen sakıncalı değil. Şöyle ki, bu vakitte ekilen ekin bazen çok verimli olabiliyor. Tabi tutarsa... Belki bu yüzden, belki de çetirenge inanmadıkları için bugün insanlar Kasım çetirengini pek de önemsemiyorlar. Haklı olabilirler, zira mevsimler de değişti; öyle yıllar oluyor ki Ocaktan önce kar yağmazken, bazen Ekim ayında dondurucu soğuk görebiliyoruz.

    Çetirenk geçtikten sonra ekim daha tehlikesiz oluyor. Anıtkayalılar bu konuda aşırı derecede cesur davranmışlar. Hatta "Zemherinin 27'sinde (17 Ocak) isterse buza saç, çıkarsa çıkar, çıkmazsa bunu oğluna bile söyleme, irezil olursun" diye darbımesel haline gelmiş bir söylenti dolaşır.

    Her şeye rağmen ekim vaktini kaçıranlar olabilir. Biraz meşguliyet biraz da vurdumduymazlıktan olsa gerek, Esnan'ın Veli Seyrek de bir sene ekim sezonunu ıskalamış. Yine de tarlaya gidip olduğu kadarıyla deyip tohumunu saçmış. Nasıl olduysa o sene herkesin ekini zayıfken onunki pek güzel olmuş. Tekniğini merak edip 'Hangi tavda ektin' diye soranlara 'Veli tavında' diye muzip bir cevap vermiş. O günden beri asıl ekim vaktini kaçıranların gecikmeli ekimine 'Veli tavı' deniliyor...

    Tabi zamanın şartlarına göre insanlar eskiden daha çok çalışırlarmış. Nadas yaygın bir uygulama... Ayrıca ikileme, üçleme gibi defalarca ekilecek tarlayı sürenler var. Ne kadar çok sürülürse o kadar ekime hazır hale geliyor ve ona göre de verim artıyor. Bazen bunu abartanlara da rastlanırmış... Sıntırhüseyin İhsaniye'ye buğday satmaya gitmiş. Ofis aracılığuyla devlete mi, yoksa iskele de vagonlara filan mı yıkıyor nedir... Görevli memur tartmış deneyi, inanamamış bir daha tartmış, sonra bir daha... Yanlış olmasın diye tekrar tekrar tartmasının sebebi, sıradan denelerin iki katından daha ağır gelmesidir. Bunun hikmetini sormuş Memur, ister istemez... Hüseyin Sımsıkı 'İşin sırrı şu öküzlerde, tarlayı tam beş kere sürdüler' diye Memurun merakını gidermiş...

    Yeni teknikler ve zamanın şartları gereği eski alışkanlıklar bırakıldı. Yalnız Anıtkaya'da ekinler eskiden beri "kuruya" ekiliyor. Yağmur yağmasını beklemeden yapılan bu ekim tekniğine dayanarak insanlar bırak çetireng gözetmeyi, Eylülde ekime başlıyorlar. Zaten çetireng-metireng tarih olmuş durumda...



28 Ekim 2021

Met

    60-70 Santim uzunluğunda bir değnek ve bir karışlık bir çubukla oynanır. Çubuğa met deniyor ve bu aynı zamanda oyunun da adı olmuş. Met genellikle taze meşe dalından kesiliyor. Oyunda sürekli darbeye maruz kalan taraf olduğu için sağlam, dayanıklı olması beklenir. Bizde bulunan en sert ağaç da meşe oluyor. Birkaç darbeden sonra kabuğu soyulur; ama dert değil, kabuksuz da olsa met her vuruşta uzağa gider ve atıcılar da onunla isabetli atış yapabilir. Değneğe gelince; onun çok sağlam olmasına gerek yok. Hatta meşe olması istenmez çünkü sağlam olduğu ölçüde ağırdır da meşe. Bu yüzden çoğunlukla yaş söğüt dalından kesilir. Kalınlığı da vurucunun eliyle kavrayabileceği kadar olması yeterlidir.

    Takımlar halinde oynanan met zevklidir; ancak takım oluşturmak zor geldiği durumlarda iki kişiyle bireysel olarak da oynanabilir. Bunun pek tadı tuzu olmaz, takım oyunu kadar zevk vermez. Biraz da eğlence kalabalıkta çıktığı için olsa gerek, bireysel oyunda rekabetin ve eğlencenin derecesi düşük oluyor. İster takımla oynansın, ister ferdi oynansın; Anıtkaya'da biz iki tür met oynadık: Fıydırmalı ve çeldirmeli met.

    İnce kanal biçiminde yere bir çukur açılır. Zemin sert ise bunun yerine met, iki taş üzerine konularak da aynı işlev de gördürülebilir. Maksat değneği metin altına sokarak fıydırma durumuna getirebilmektir. Bu çukurla da yapılabilir, taş köprüyle de. Biz çoğunlukla fırının küllüğünde oynadığımızdan kolaylıkla çukur kazabiliyorduk.

    Çukur veya taş üzerine konan met, altından değnekle birden fıydırılır. Amaç, mümkün olduğu kadar meti uzağa düşürebilmektir. Fıydırmadan sonra değnek çukur üzerine bırakılır. Havada süzülen meti bu arada karşı takım oyuncuları yere düşürmeden yakalarsa, fıydırmayı yapan oyuncunun hakkı biter, başka bir arkadaşı fıydırmaya geçer. Havadaki met rakip oyuncularca tutulamadan yere düşerse yine de herşey bitmiş sayılmaz; çukur üzerine bırakılan değneğe doğru, met düştüğü yerden atılır. Değnek vurulursa yine fıydıran oyuncunun hakkı bitmiş sayılır, diğer arkadaşı fıydırmaya geçer. Rakip takım değneğe atışta da isabet ettiremezse artık sayıya yaklaşılmıştır. 

    Fıydırmacı oyuncu meti rahat vuruş yapabileceği düzgün bir yere serbestçe atar. Artık iş çeldirmeye gelmiştir. Çeldirme denilen şey, metin ucuna değnekle vurup onu havaya zıplatmak ve yere düşmeden sert bir darbeyle onu ileriye fırlatmaktır. Vurulan yer ile düştüğü yer arasındaki mesafe değnek boyu ölçülerek takıma sayı yazılır. Takıma sayıyı kazandıran oyuncu tekrar fıydırma ile oyuna devam eder. Yalnız çeldirmede met uçlarının gacamaklı olması çok önemlidir. Gacamak, met tarayla kesilirken çapraz bir kesit oluşturarak sağlanır. Düz kesimle kesilen bir meti çeldirmek çok zordur.

    Rakip takımın fıydırılan meti havada tutarak veya yere düşerse çukur üzerindeki değneği metle vurarak oyuncuyu safdışı bırakma fırsatı vardır. Buna rağmen takım olarak fıydırma ile oyuna başlamak büyük bir avantajdır. Bu avantajı elde etmek için daha oyuna başlamadan bir mini-met oynanır. Çukura bırakılan değneğe, takımlarınca belirlenen birer oyuncu atış yapar, vuran oyuncunun takımı fıydırma hakkını kazanmış olur. İkisi de vuramazsa, met ile çukur arası değnek boyu ölçülerek yakın düşüren kazandırılır. Eğer atışta ikisi de vurursa diğer oyuncular atış yapar.

    Fıydırmalı metten daha çok oynadığımız met oyunu, vurmalı-çeldirmeli met idi. Ardını duvara yaslamış koca bir daire yere çizilir. Bugünkü anlamıyla bu daireye kale diyebiliriz. Atış yapan takımın amacı meti mümkün olduğunca daireden uzağa düşürmek, rakip takımınki ise meti daireye sokmaktır. Oyun bu temel amaç etrafında şekillenir. Atışa başlayacak takım yine bir mini-met ile belirlenir.

    Bir eliyle meti hafifçe havaya fırlatan oyuncu, diğer eliyle kavradığı değneği olanca gücüyle mete vurur. Amaç kuvvetli bir vuruşla meti mümkün olduğunca uzağa düşürmektir. Bunun için metin darbe indirilecek kısmı iyi ayarlanmalı, tam ortasından vurmaya çalışılmalıdır. Tabi havada yere düşmekte olan metin vurulacak kısmını ölçüp biçmek imkansız olduğuna göre, burada vuruş zamanlamasının önemi ortaya çıkıyor. Zamanlama ayarlaması da ancak tecrübeyle kazanılabilir.

    Vuruşlar daire içinden yapılmalıdır. Bu arada karşı takım oyuncuları, meti havada yakalamak için tahmini düşüş noktasında hazır beklemektedirler. Çünkü met yere düşmeden tutulabilirse vuruş yapan oyuncu oyundan çıkmış olur. Havadaki meti tutabilmek o kadar da kolay değil. Çıplak elle yakalasan bile yine de düşürme riski verdır, ayrıca met darbesiyle parmakların acıyabilir. Bu yüzden oyuncular yakalamak için beklerken avuçlarını açmak yerine; ceket, fanne, takga, gocuk vs. ile yakalamaya çalışırlar. Onunla tutmak daha kolaydır.

    Met yere değdiğinde vuruş yapan oyuncuyu çıkarma fırsatı kaçmıştır; ancak bunun için bir hakkın daha var. Düştüğü yerden meti atıp, dairenin içine düşürmeye çalışacaksın. Bunu başarırsan o oyuncuyu yine oyundışı bırakabilirsin. Tabi bu sırada vuruşçu oyuncu elindeki değnekle kaleyi savunmaktadır. Onun amacı da met yere düşmeden ona bir darbe vurarak yine kaleden uzak tutmaya çalışmaktır. Bu sefer daha hareketli olan mete isabetli vuruş çok zordur. Buna çeldirme denir, eğer başarabilirse met hem kaleye girmemiş olur hem de yeni yapacağı vuruş daha uzaktan, avantajlı bir noktadan olacaktır. İyi vuruş yapabilirsen ve çeldirmede başarılıysan tek başına karşı takımı yenebilirsin. Çünkü çeldirdikten sonra daha ileriden yapacağın iyi bir vuruşla rakip takım meti bir daha kaleye yaklaştırabilmesi çok zordur. Ayrıca vuruşçu meti önceden belirlenen geniş oyun alanı dışına düşürdüğünde zaten sayı otomatik olarak gelecektir.

    Hem vuruşta hem de atışta beceri önemli. Metin meşe olmasının sebebi de bu zaten. Vuruşta değneği onun tam beline indirebilirsen adeta bir kuş gibi kanatlanır, süzülür, süzülür... Tutmak için bekleyen rakibin de ardına düşer. Atıcı isen, metin büyüklüğüne göre ister bir ucundan tutar bumerang gibi atılarsın; istersen işaret parmağını gerideki ucuna dayar, başparmakla alttan destekleyip atışını yaparsın. Rakibine çeldirme fırsatı vermeyip, meti kaleye sokacak bir atış stili seçmek sana kalmış.

    Bu oyundaki çeldirme ile fıydırmalı met çeldirmesi aynı şey değildir. Esasında çeldirmenin temel anlamı havadaki metin yönünü değiştirme demektir. Fıydırmalıda yerdeki met zıplatıldıktan sonra çelinir; vurmalıda ise sana doğru hızla gelen havadaki meti çeleceksin. Bu sebepten olsa gerek asıl met oyununda metin gacamaklı olmasına gerek yoktur, uçlarının düz ve küt olması tercih edilir. Hangi oyun olursa olsun, her takımın met ve değneği farklıdır. Bazen aynı takım oyuncularının kendi değneği olur; herkesin eline oturan, rahat vuruş yapabileceği farklı olması normaldir.

    Met geniş ve  açık alanlarda oynanır; ama ne kadar geniş olursa olsun bunun bir sınırı vardır. O günlerde bize geniş gelen alanlar yine de köy içindeydi. Bir serseri vuruşta met dambeşin birisinde kaybolabilirdi. Bu yüzden yanımızda yedek metler de bulundururduk. Bazen de mecbur kaldığımızda, kimde meşe varsa gider bir tane kesip oyuna devam ederdik.

    Burnumuzu çeke çeke met oynadığımız zamanları iyi hatırlıyorum; demek ki hafif serin bahar mevsimleriydi. Yalnız çocukların oynadığı bir oyun olarak düşünülmesi yanlış olur. 1950'li yıllarda askerden gelen bir delikanlının, ertesi sabah arkadaşlarını met oynamaya çağırdığını duymuştum.

    Bir zamanların pek revaçta oyunlarından biri... Malesef yazmak için hatırlamakta bile zorlandım.


22 Ekim 2021

Mevlüt


    Herhalde 1976 yılıydı. Dördüncü sınıftaydık. Birisi sıralarımızın üstüne ince bir kitap dağıttı. Kitap gibi değil de daha çok dergiyi andırıyordu. Diğer ders kitaplarına benzemiyordu, kirli beyaz bir zemine siyah mürekkeple yazılmış "DİN DERSİ" ibaresi vardı. Kapaktaki sadelik kitabın içinde de hakimdi; diğer kitaplardaki gibi resimler yoktu mesela, sırf yazıydı. Ve ilk sayfaların birinde tanıdık bir şiir gözüme çarpmıştı. Nereden hatırladığımı çıkaramadım.

    Derken ahenkli bir ses yükseldi. Boduoğlunun Ahmet, elini kulağına atmış, benim nereden hatırladığımı bilemediğim şiiri ırlana ırlana söylüyordu:

    Allah âdın zikr edelim evvelâ,
    Vâcib oldur cümle işte her kula.

    Tamamdı, camiden hatırlıyordum. Ceplerimizi şekerle doldururken hocaların okuduğu şeydi bu. Sonraları kendine has bir makamla okunan bu uzun şiire "Mevlit" dendiğini öğrenecektim. Din Dersi kitabına alınan kısmı şöyle devam ediyordu:

    Allah âdın her kim ol evvel ana,
    Her işi âsân ede Allah ona.

            Allah adı olsa her işin önü,
            Hergiz ebter olmaya ânın sonu.

    Her nefeste Allah âdın de müdâm.
    Allah adıyla olur her iş tamam,

            Bir kez Allah dese aşk ile lisân,
            Dökülür cümle günâh misl-i hazân.

    Yıllar geçti, büyüdük. Camiye gidiş amacımız ve biçimimiz değişti. Şeker alma amacı dışında da mevlit dinler olduk. Bu arada o şiir hakkında daha fazla malumat edindik. Okunuş amacını öğrendik, dinleme adabını gördük, okunuş biçimini gözlemledik; fakat çocuklukta şahit olduğum mevlütler hep hatırda kaldı.

    Mevlitler çoğunlukla ölü ardından okunuyordu. Cenazeden sonra, bir hafta içinde yapılan yemekli merasime "ölüyeri" adı veriliyor. Akşam yemeğinden sonra, yatsı ezanından önce camide mevlit/mevlüt/meğlüt okunurdu. İmamın yanında bunu okumayı bilen bir kaç kişi daha mihrapta yarım daire pozisyonunda oturur, önlerindeki peştatdayı dolaştırırlardı. Üzerinde açık vaziyetteki Meğlüt Kağıdından, seçtikleri bölümleri okuyup en sonunda dua bölümüne gelirlerdi. Tabi okuyacakları bölümleri belirlerken, herkes en iyi hangi bölümü okuyabiliyorsa onu alır, veya kendince önemli gördükleri bölümü ararlardı. Bu yüzden, peştatda önüne geldiği zaman önce hafif bir hışırtıyla sayfalar çevrilerek ilgili bölüme gelinirdi. 

    Mevlüt okuma mutlaka yukarıda verdiğim ilk bölümle olmalıdır. Çünkü o bölümde bir işe Allah adıyla başlamanın fazileti anlatılır. Bizler genellikle bu ilk bölümü kaçırırdık; zorunlu olarak dinlediğimde dikkatimi çeken, bizim köyde günlük hayattaki konuşma biçimini aynen buradaki telaffuza yansıtmalarıydı. Malum nazal ñ'nin bol kullanılması bunlardan biri. Mesela; 

    Allah adı olsa her işiñ öñü,
    Hergiz ebter olmaya ânıñ soñu.

    Okunan şeyde anlamını bilmediğim bir sürü söz vardı; ama ne denmek isteniyorsa az çok o anlaşılıyordu. Bir de bana tatlı gelen bu söyleyiş güzelliği, hocanın alçalıp yükselen sesiyle ve uzayıp kısalan hecelerle birleşince o yaşta bile çok hoşuma giden bir atmosfer oluşturuyordu. Sonraki bölüm şu ifadelerle biterken, "Süleyman"ın kim olduğunu merak ederdim:

    Her kim ki diler bu duâda buluna,
    Fâtiha ihsân ede Süleyman kuluna.

    "Mevlüt Kağıdı" başka birinin önüne geçtiğinde, artık merasimin en coşkulu bölümüne hazır olmalısınız. Çünkü okunacak kısım, "doğum" bölümüdür ve bu bölüm zaten Mevlid'in yazılış amacını oluşturur. 

    Âmine Hâtun Muhammed ânesi,
    Ol sadefden doğdu ol dür dânesi.

sözleriyle başlayan doğum bölümünün her beytinde duygular kanatlanır. Okuyucunun maharetiyle bazı beyitlerde bu coşku daha bir başka olabilir.
    
    İndiler gökden melekler saf u saf,
    Kâ’be gibi kıldılar evim tavaf.

beyti bunlardan biridir. Saf saf yeryüzüne inen meleklere karşılık, hece hece göğe yükselen sözlerin kanat  şakırtısını duyar gibi olursunuz. Duygu dalgalanmasının zirvede olduğu bu anda yine Hocanın sesi devreye girerek sanki milleti sükunete davet edip tonunu düşürür. Birden ayaklarınız yere değer. Bu arada kutlu doğum da yaklaşmaktadır. Bu kez de sükunetten rahatsızmış gibi müthiş bir tempoyla okuma hızı artırılır. Her beyitte güm güm nabız atışı duyulur:

    Vasfını bu resme tertîb ettiler,
    Ol mübârek nûra tergîb ettiler.
            Âmine eydür çü vakt oldu tamam,
            Kim vücûde gele ol Hayr-ül-enâm.
    Susadım gayet harâretten kati,
    Sundular bir cam dolusu şerbeti.
            Kardan ak idi ve hem soğuk idi,
            Lezzeti dahî şekerde yok idi.
    İçtim ânı oldu cismim nûra gark,
    Edemezdim nûrdan kendimi fark.
            Geldi bir ak kuş kanadıyle revân,
            Arkamı sığadı kuvvetle hemân.
    Doğdu ol sâatde ol Sultân-ı dîn,
    Nûra gark oldu semâvât-ü-zemîn.

    Tempo ve heyecan bu son beyite kadar arttıkça artar, okuyan ve dinleyenler kendilerini tutamayıp bu vakte gelene kadar ayağa kalkmış olurlar. Bu vaziyetteyken meşhur "Salat-ı Münciye" okunur. Üç kez tekrar edilen bu salavat sırasında bütün omuzlar iki yana sallanırken mümkün olsa tekrar uçacak gibidirler. Salavat bitince herkes oturur, ortalık da sakinleşir. Bu arada yeni bir bölüme geçilecektir. 

    "Merhaba" bölümünde bütün cihanla birlikte, kainatı şereflendirene hoşgeldin denir. Bu bölüm de de farklı bir okuyucu karşımıza çıkar. Miraç bölümünde yine dikkatimi çeken beyitlerden biri:
    
    Yâ Habîbim nedir ol kim diledin,
    Bir avuç toprağa minnet mi eyledin?

O zamanlar anlamını tam olarak kestiremediğim bu sözlerde gizli bir sitem yükünü hissederdim. Bunda okuyucunun ses tonuna böyle bir şeyler katması veya "minnet eylemek" fiilinin özel anlamının  etkisi de söz konusu olabilir.

    Dua bölümünün de her beyti etkileyicidir ve çıkarılmadan bütün beyitleri okunur. Buradaki;

    Biz günahkâr âsî mücrim kulları,
    Yarlıgayıp kıl günahlardan berî.

beytinde "yarlığamak" filini yanlış okuduklarını düşünürdüm. Nereden bileyim onun "mağfiret" anlamını... Genellikle mevlüt okumada bu son bölüm olur, daha sonraki vefat ve dua kısımları okunmazdı. Onun yerine Bir miktar Kuran okunarak özel duaya geçilirdi.

    Mevlüt sahibinin ikramı olan şeker ve gülsuyu bu son fasıla gelmeden bitirilir. Artan şeker kalmaması için, genellikle sonradan gelen cemaat düşünülerek tedbiren sona bırakılan şekerler fazla ise bir tur daha dağıtılır. Son turun şekerleri genellikle amin deyenlerin göğe doğru açık ellerine bırakılır. Bu durum manevi atmosferi bozsa da sırf onun için camiye gelmiş biz çocukların dörtgözle beklediği bir andır. Şeker dolu ceplerle camiden çıkmak gibisi var mı! 

    Bu tür mevlüt okuma, ölünün kırkı ve yılında da yapılır. Bunun dışında, adak mevlütü denilen, kişinin Allah rızası için okuttuğu mevlütlerde de şeker ikramı yukarıdaki gibidir. 

    Köy mevlütünde iş değişir. Mevlüt sahibi belirli bir kişi değilse bu mevlide köy mevlüdü denir. Kandil gecelerinin mevlüdüdür bunlar. Adet olmuş ki herkes 100-200 gram, şekerini yanında götürür. Bunun için dükkanlarda akşama doğru hazırlıklar tamamlanır; gabaşeker, sorma şeker, ciyirdekli şeker kağıt külahlara paketlenir. Bakkal Süleyman (Dadak), Yeni Mısdık (Mustafa Şen), Kel Süleyman (Eren), Mantar Osman (Azbay), Arap Selim (Zenger), Bakkal Irmızan (Ramazan Türkmenoğlu), Sarı (Halit Akyol), Seydi (Selman) vs... Bakkaldan alınan şekerler cami girişindeki kovaya atılır. Her caminin bir şekercisi vardır, gayet adaletli bir şekilde şeker dağıtımı yapılır. Herkes getirdiğinden daha fazla "okunmuş" şekerle camiden ayrılır.

    Artık mevlütlerde eski coşkuyu göremiyoruz. Halkın mevlit sevgisinden korkulup "Kuran'ın yerine geçecek" bahanesiyle bir dönem çok hor görüldü Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i. Neredeyse yasaklanacaktı... Bir daha da eski havasını bulamadı. Bazen dinliyorum da yukarıda tasvirine çalıştığım havayı bulamıyorum.


20 Ekim 2021

Milli Mücadelede Eğret Günlüğü - 10

 Büyük Taarruzun beşinci günü ve sonrası...

Önceki Bölüm


30 AĞUSTOS 1922

    9. Yunan Tümen karargâhından esir edilen bir subayın ifadesine göre Hamurköy - Çal - Dumlupınar doğrultusuna yürüyen ve devamlı taarruz ve takibe uğrayan Yunan kuvvetinin 5, 12,  9. ve 13. Tümenlerle 4.Tümenin artıklarından ibaret olduğu, 1. ve 2. Kolordu komutan ve karargâhlarının da beraber bulunduğu ve 7. Tümenlerin daha önce Dumlupınar ve oradan Uşak doğrultusuna çekildikleri öğrenildi.

    Fevzi paşa hazretleri ile gün doğmadan Hareket Şubesi Müdürü Şemsettin Bey de beraber olduğu halde bir otomobille Afyon’dan hereket ederek Eğret yolunu takiben evvela Beşkarış köyünde 2. ordu kumandanı Yakup Şevki paşa hazretleriyle görüştük. Takip edilen yol süvari kolordusunun 27-28 Ağustos günleri akınlar yaptığı ve sürekli kılıç darbeleri altında kalan düşmanın batıya doğru kaçmaya çalışırken aynı zamanda nefretle ateşe verdiği sahadan geçiyordu. Üzerlerinden geçtiğimiz yüzlerce otomobil enkazı ve düşman cesedi vs hezimet artığı, öz Türk yurdunda alçak düşmanın bıraktığı bu taze harabelerin hüznü anlatılacak gibi değildi.

    30 Ağustos 1922 sabahı kolordunun bulunduğu Kurtköy’e gelen Genelkurmay Başkanı, kolordunun bu günkü durumunu ve hareketlerini uygun buldu ve 1, 2. Ordular hakkında bilgi vererek kolorduyu aydınlattı.

    Süvari tümenleri, kolordu emri gereğince 30 Ağustos sabahı şiddetli yağmur altında hareket ettiler.

    Eğret baskınında Yunanlıların içinde kalıp bugün Kurtköy’de kolorduya katılan 2. Süvari Tümeni Kurmay Yüzbaşı Cevdet’ten “1. Kolordu’nun Toklusivrisi’ni alıp Kaplangı dağına ilerlemekte olduğu, demiryolu boyunca Yunanlıların arkası kesilerek Murat dağları kuzeyinden Keçiler - Belova doğrultusunda çekilmek zorunda bırakıldıkları” öğrenildi.  

 

    2. Ordu Komutanı saat 8.00’de şu taarruz emrini verdi:

    1. Düşmanın büyük bir yürüyüş kolunun Akin’den Kırgıl köyüne doğru 29 Ağustos 1922 öğleyin yürümekte olduğu görülmüştür. Gene dün sabahleyin Eğret civarından ve birliklerimizin buraya ulaşmasından iki saat evvel garba çekilen düşman birlilerinin Resulbaba silsilesinin yukarı hattında ve batı uçlarında bulunduğu görülmüş ve bu düşmanın güneyden 4. Kolordunun çarpıştığı ve kuzeyden de 17. Tümenin temas ve müşahade eylediği ve bu akşam sürekli batıya doğru kaçmaya çalıştıkları anlaşılmıştır.
    2. II. Ordu sol kanat tümenleriyle karşısındaki düşman üzerine atılarak mahvetmeye çalışacaktır.
    3. Porsuk Müfrezesi ve 41. Tümen kendi karşılarındaki düşman Eskişehir grubu birliklerini şiddetle tazyik eyleyecek ve bunların kuvvet ve mevzilerini ve kaçış yönlerini hızlıca öğreneceklerdir. Akin’den Kırgal istikametinde yürümekte olan düşman kuvvetine 41. Tümen Süvari Bölüğü takılarak harekâtını adım adım takip eyleyecek ve Orduya süratle malûmat verecektir. 3. Kolordu karargâhı Altıntaş’a gelecek, 1. Tümenini Altıntaş kuzey ve doğusunda toplayarak Akin cihetinde haber alınan düşmanı keşif ve tahkik ve kuzey ve kuzeydoğu yönlerini gözleyecektir. 61. Tümeni dün cephe kumandanlığından kendisine verilmiş olan emri tamamlamak için İşören mıntıkasına ilerleyecektir.
    6. Kolordu 16. Tümeniyle Çal köyü istikametine ve 17. Tümeniyle Hamurköy istikametine taarruz edecek ve Ulucak - Hamurköy - Dumlupınar sahasında karşısına çıkabilecek düşman kuvvetlerine şiddetle taarruz edecektir. Mürettep Süvari Tümeni cepheden doğrudan doğruya aldığı emir gereğince Kütahya üzerinden düşmanın Eskişehir grubunun gerisini kesebilmesi için öncelikle Döğer ve Malatya’ya gidecek ve Akin’den Kırka kuzeybatısındaki Kırgıl köyüne yürümekte olduğu 41. Tümen kumandanlığından haber verilen düşman yürüyüş kolunu acilen keşif ve tahkik edecektir. İşbu yürüyüş kolunun Altıntaş’a doğru yürüyüşü kesinlikle engellenip geciktirilecek ve orduya derhal bildirilecektir.
    4. 3. Kolordu’nun telsizi ile helyostası derhal Altıntaş’a kurularak hemen ve öncelikle 6. Kolordu ve daha sonra 2. Ordunun telsiziyle bağlantı kurulacak ve Eğret’teki Ordu helyostasiyle de hemen bağlantı kurulacaktır.
    Bundan başka 3. Kolordu kendi karargâhını Eğret’e telefonla bağlayacaktır. 2. Kolordu kendi karargâhını keza Eğret’e telefonla bağlayacak ve telsiziyle de 3. Kolordu ve Garp Cephesi’nin telsizleriyle irtibat sağlayıp bu irtibatı koruyacaktır.
    5. Ordu karargâhının birinci kademesi Eğret köyündedir. Ben şimdilik Beşkarış’ta 6. Kolordu’nun karargâhındayım.
2. Ordu Komutanı Mirliva Şevki

     Bu emirden kısa bir süre sonra Garp Cephesi Komutanlığına şu sabah raporunu yazdı:

GARP CEPHESİ KUMANDANLIĞINA

    1. 6. Kolordu’nun 17. Fırkasıyla Ağustos 29/30 gecesini öncüleriyle Ilıcaardıç’ta, büyük kısmıyla  Dereköy çiftliğinde, 16. Fırkası Genişler - Murâthanlar mıntıkasında, Kolordu karargâhı Beşkarış’ta geçirmiştir.
    2. 3. Kolordu’nun 61. Fırkası Keza 29/30 Ağustos gecesini Altıntaş – Kürtköy, 1. Fırkası Altıntaş kuzeydoğusu (Karaağaç) mıntıkalarında ve 3. Kolordu karargâhı Döğer’de geçirmiştir. 41. Fırka karşısında bir fırka olduğu anlaşılan düşmanla eski cephesinde meşguldür. Bu fırkanın süvari bölüğü dün öğlen bir düşman yürüyüş kolunun Akin’den Kırka’nın kuzeybatısındaki Kırgal istikametinde yürümekte olduğu ve kol nihayetinin 29 Ağustos saat 16.30‘da henüz Akin’den çıkmadığını görmüştür.
    3. 2. Ordu harp kademesiyle Eğret’te, ben Beşkarış’taki 6. Kolordu karargâhındayım.
    4. Mürettep Süvari Fırkası Kütahya hedefine yürümeyerek 5. Kolordu’nun emriyle güneye Hamurköy istikametine gitmiş olduğu haber alınmıştır.
    5. 1. Süvari Fırkası 5. Kolordu’ya katılmak fikriyle dün (29 Ağustos) öğleden sonra Oğlanmezarı doğusundan dolaşarak Yenice natısından Beşkarış köyüne gelmiş ve geceyi de burada geçirmiştir. Bu fırka 5. Kolordu’dan şimdi aldığı emir gereğince kuzeybatıya Tavagediği istikametinde yürümüştür.
    6. Dün akşamdan beri düşmana dair alınan malûmatın genelinde, düşmanın bazı kuvvetlerinin Ulucak - Büyükaslıhanlar mıntıkasında olduğu ve bunların Büyükaslıhanlar’dan Dumlupınar istikametinde yürüdükleri merkezindedir.
    7. 6. Kolordu bugün saat 08.30’da 17. Fırka ile Hamurköy üzerinden, 16. Fırka ile Çalköy üzerinden düşmana taarruz için konaklarından hareket etmiştir. 61. Fırka İşören (Allıören) köyüne yürümektedir. 1. Fırka 3. Kolordu karargâhıyle Altıntaş civarındadır. Mürettep Süvari Fırkasına Kütahya üzerinden düşmanın Eskişehir grubunun arkasını kesmek üzere öncelikle Döğer - Malatya’ya giderek Akin’den ilerleyen düşmanı keşif ve tahkik etmesi emrolunmuştur.
2. Ordu Kumandanı Şevki
    
    Saat 19.00’da Zafertepe’den 4. Kolordu komutanı 6. kolorduya gönderdiği yazı da yanında bulunan başkomutanın 2. Ordu ve birlikler hakkındaki sorularını bildirdi.
    2. Ordu komutanı bu saatte Çalköy kuzeydoğusunda bulunuyordu. Başkomutanın sorularını “Ben 6. Kolordu komutanı ve Kurmay Başkanı ile Çalköy’ün kuzeydoğu sırtlarında gözetlemeyle meşgulken 4. Kolordu aracılığı ile suallerinizi aldım. 6. Kolordu karargâhı ve ben Beşkarış’tayım. Karargâhım Eğret’tedir. 17. Tümen Hamurköy bölgesinde, 16. Tümen Çalköy’ün kuzeybatısında muharebede, 61. Tümen Alliören civarında muharebede, 1. Tümen ve 3. Kolordu karargâhı Altıntaş’tadır. Cephenin son emri hangisidir, kestirilemedi. Seyitgazi bölgesinde durum malûmdur. Buradan akşama doğru tekrar bilgi alacağımı umuyorum” şeklinde cevapladı.

    Mürettep Süvari Tümeni29/30 Ağustos gecesini Pusan köyünde bir iki saat istirahatle geçirdikten sonra 30 Ağustos 1922 saat 02.30’da Kütahya şosesi ile kuzeye hareket etti… Doğrudan gönderilen bir keşif kolu saat 10.00’da Alayunt’u ve öğleyin Kütahya’yı işgal etti.

    Saat 02.00’da Pusan’dan hareket eden Mürettep süvari tümeni sabahleyin Kütahya güneydoğusundaki Porsuk köprüsüne vasıl olduğu zaman beraberinde yerli Rum kafileleri 32. Metopisten alayına tesadüf ederek hücuma kalktı ve bir kısmını kılıçtan geçirdi, bir kısmını esir aldı. Cüzi bir kısmı dağlara dağılarak Gediz istikametine kaçmayı başardı. Sevk edilen keşif kollarıyla öğleye doğru Kütahya işgal edilmişti. Tümen gece Kütahya’da kaldı. Meclis Muhafız Taburu henüz Eğret’ten Altıntaşa’a yürüyüşte idi.

    Mürettep Süvari Tümenine katılmak üzere yola çıkan Meclis Muhafız Taburu saat 19.00'da Aykırıkçı kuzeyinde yürüyüşte. Tabur bu geceyi Pusan'da geçirecek.

    1. Ordu komutanı, Başkomutan ve Genelkurmay Başkanı Dumlupınar istasyonunda, Batı Cephesi komutanı Afyon’dadır.

    Yunan Ordusu:

    General Trikopis Adatepe muharebesinden kaçabilenlerle Kızıltaş vadisinden çekiliyordu, Banaz’a çekildiğini umduğu General Franko Grubu ile birleşmek için oraya gitmek kararında idi…
    General Franko Grubu ise İzmir’deki Küçük Asya Ordusu Komutanlığı’ndan İzmir yolunu kapamak emrini aldığından bulunduğu Yenice - Kaplangı - Hallaçlar hattında savunma kararındaydı. Halbuki gece yansı 7. Tümen Hallaçlar mevziini kaybetmiş, Hatıplar’a çekilmekte, 1. Tümen de gece yarısı Kaplangı dağının en yüksek tepesini kaptırdığından 500 metre gerideki (batıdaki) tepelerde savunma tertibi almıştı….
    3. Yunan Kolordusu eski mevzilerini korumakla beraber Bursa doğrultusuna çekilmek üzere Seyitgazi kesiminden bir kısım kuvvet ve ağırlıklarını Eskişehir’e çekmektedir. 15. Yunan Tümeni Alayunt’tadır. 1. ve 2. kolorduların karargâhları, bağlı birlikleri, ordu ağır topçu alayı, 4. Tümenden bir kısım, 5. 9. 12. ve 13. Tümenlerden bugünkü Adatepe muharebelerinden kurtulabilen tahminen 5-8 bin kişilik bir kuvvet Alliören - Keçiler - Uysu yolu ile Kızıltaş vadisinden batıya çekilmektedir. 5. Tümen komutanı emrinde 5. Tümen birliklerinden kurtulabilen bir kısım kuvvet de Belova gediğini aşmış, Murat vadisinden Gediz istikametine çekilmektedir. Plastras Müfrezesi de Arpagediği’nden Murat dağlarından Banaz’a çekiliyor.

31 AĞUSTOS 1922

    2.Ordu Komutanı, Batı Cephe Komutanlığına geceden şu raporu yazdı:

GARP CEPHESİ KUMANDANLIĞINA

    ……….
    7. Ordu karargahı harp kademesi Eğret’te ve ben Beşkarış Höyükteyim. 3.Kolordu Kumandanlığının Eğret karargahımla günde üç defa telsizle muhabere eylemesi ve rapor verip emir telakki eylemesi lazımdır. 6.Kolordunun dahi Eğret karargahımla vesait-i muhtelife ile devamlı ve emin irtibatta bulunması lazımdır. 31 ağustos 1922, saat 01.25    
2.Ordu Kumandanı mirliva Şevki

 

    Bugün Başkomutan Gazi Mustafa Kemal şu bildiriyi yayınladı:

    1. “Yayımlanmayacaktır” kaydıyla verdiğim bilginin yayını aşağıda bildirildiği şekilde olacaktır:
    2. 26 Ağustos 1922'de başlayan Afyonkarahisar - Dumlupınar Meydan Muharebesi 31 Ağustos 1922 sabahı son bulmuştur…… Bu istikametteki kolordularımız bugün 31 Ağustos 1922 sabahından beri İslamköy – Ahadköy hattından Uşak üzerine yürümektedirler. Düşmanın 1. ve 2. Kolordu Karargâhlarıyla 4. 5. 9. 12. ve 13. Tümen Karargâhlarını kapsayan dört buçuk tümenlik diğer parçası, 1. Ordumuzun şiddetle devam eden taarruz ve baskısıyla Kızıltaş Deresi içine atıldı. Eğret - Altıntaş hattından ilerleyen 2. Ordumuzun da etkisi, 1. Ordunun düşmandan önce Dumlupınar mevzilerini tutması ve Süvari Kolordumuzun muharebe meydanının kuzeybatıya giden yollara hâkim olması dolayısıyla Kızıltaş Deresi içinde sıkıştırılmış olan bu düşman… 29 Ağustos 1922 günü Seyitgazi civarından Akin - Döğer istikametinde hareketle meydan muharebesine yetişerek asıl kuvvetlerine yardıma teşebbüs ettiği anlaşılmıştır. Ortaya çıkan bu durumun etkisiyle bu düşman kuvveti kuzey istikametinde çekildi. Gerek bu kuvvetin ve gerekse Eskişehir'de bulunan diğer düşman kuvvetlerinin imhası için de tertibat alınmaktadır. Menderes bölgesinde bulunan bütün düşman birlikleri devamlı takip karşısında mevzilerini terk ederek çekilmeye başlamıştır.
    3. Dumlupınar'dan yazılmıştır.
    Başkomutan Mustafa Kemal

 

1 EYLÜL 1922

    Uçak keşif raporu:

    Takip edilen istikamet: Afyon - Eğret - Altıntaş - Kütahya - İnönü -Bozüyük - Karaköy - Dönüş.
    ….
    6. Bu keşif saat 07.30’da yapılmıştır.

 

    2. Ordu Komutanı 1 Eylül günü saat 8.10’da şu ordu emrini yayınladı:

     Eğret  1/Eylül/1338  Saat. 8.10

    Ordu Emri 17
    …………..
    8. Ordu karargâhının harp kademesi bugün öğleden itibaren Altuntaş’ta bulunacaktır.
    2. Ordu K. Şevki



23 EYLÜL 1922

    Kuva-yı Havaîye Müfettişi Kaymakam Muzaffer Bey, Büyük Taarruz ve sonrasında Cephe Tayyare Bölüğü‟nün faaliyetlerini 23 Eylül 1922 gün ve 1179 sayılı Milli Müdafaa Vekâlet'ne sunduğu raporda şu şekilde yazmıştır:
    “İzmir'e kadar beraber bulunduğum Cephe Tayyare Bölüğünün harekâtı harbiyesini arz ederim. Yeni gelen ve makineli tüfekleri burada tatbik edilen Spat avcı tayyareleri ile 25–26 Ağustos 1922 günleri hâkimiyeti havaîye temin olunmuştur. Düşman keşif tayyareleri, keşfe devam edemeyerek harekâtımız gizli kalmış ve kendi tayyarelerimiz mükemmelen keşiflerini yapmıştır. Keşif tayyarelerimiz, ilk günlerde iki tarafın vaziyetlerini her an mükemmel suretle tespit etmiştir. Cephe genel durumu hakkında tayyarelerden yararlı bilgi alınmıştır. Keşif tayyarelerimiz, ilk düşman kaçışında düşman fırkalarının Eğret Köyü istikameti umumiyesinde kaçışı tespit etmiştir. Yine, müteakiben Uşak kaçış istikameti şimal grubunun Eskişehir'den Bozüyük istikameti umumiyesindeki kaçışı görmüştür... Erkan-ı Harbiye-i Umumiye'ye ve Garp Cephesine arz olunmuştur efendim.”

KAYNAKLAR
1. Türk İstiklal Harbi, GKB, Ankara,1999, cilt 8-9-10-
2. Türk İstiklal Harbi, GKB, Ankara, 1974, cilt 2-
3. Büyük Taarruz’da Türk Süvarisi, Selman Yaşar, Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt X, Sayı 2
4. Büyük Taarruz ve Turan taktiği, Prof.Tayyib Gökbilgin, Tarih Enstitüsü Dergisi, s.12, İst. 1982
5. Arşiv Belgelerine Göre Büyük Taarruz, Uğur Üçüncü, (TOD), sayı 25, Mart 2016
6. Büyük Taarruz, İsmet Görgülü, Ankara, 1992
7.Türk istiklal Harbi, Cevdet Kerim, İstanbul, 1925
8. On Yıl Savaş ve Sonrası, Fahrettin Altay, İstanbul, 1970
9. İstiklal Harbimizde Süvari Kolordusu, Fahrettin Altay, İstanbul, 1949
10. Türk Kurtuluş Savaşı, Fahri Belen, İstanbul, 1970
11. Askeri Tarih belgeleri dergisi, MSB, sayı: 53-57-61-68-94-97-116-121-129-134-136
12. İç Ege’de Felaket ve Zafer, Cengiz Çetintaş, https://doczz.biz.tr/doc/260782/i%CC%87%C3%A7-ege--de-felaket-ve-zafer
13. Türk Havacılık Tarihi, Cengiz Tatar (Doktora tezi), Afyonkarahisar, 2018
14. Mareşal Fevzi Çakmak’ın Konuşma Demeç ve Söylevleri, Derya Genç Acar, AAMD, Kasım 2006
15. Kurtuluş Savaşı Alanlarının Turizm Coğrafyası, Ahmet Serhan Güngör, İstanbul, 2010


19 Ekim 2021

Milli Mücadelede Eğret Günlüğü - 9

 Taarruzun dördüncü günü olayları...

Önceki Bölüm


29 AĞUSTOS 1922

    29 Ağustos sabahı erkenden Trikopis 1 ve 2. Kolorduları Dumlupınar’a çekilmek Türk kuvvetleri ise Trikopis’in önünü kesmek için harekete geçti.

    1. Ordu Komutanının Garp Cephesi Kumandanlığına sunduğu ilk rapor:

    İkinci Kolordu fırkaları Hamam kuzey ve güneyindedir. Bir bölük kadar süvârinin Muratlar, Liyen yolunu tâkıben Liyen istikametine gitdiği saat 21.00’de Çatalçeşme batı sırtlarından görülmüştür. Düşman İhsaniye İstasyonu’yla Büyük Zindanlı ve Ablak köylerini yakmıştır. Saat 13.30’da düşmanın bir tabur kadar piyâdesi İlbulak Dağı’ndan garba doğru düzensiz olarak çekilmekte olduğu görülmüştür. Çatalçeşme doğusundaki Bayramgazi köylüleri düşmanın pek perîşân ve şaşkın bir hâlde Kütahya istikametinde çekilmekte iken Bayramgazi kuzeyinde birliklerimizle düşman arasında vuku’ bulan çarpışmadan sonra bir kısım kuvvetin İlbulak Dağı’na çıktığını bildirmişlerdir. Saat 16.07’de Osmanköy’üne Sülümenli Boğazı arasından bir tabur piyâdenin Döğer istikametinde gittiği ve bir piyâde âlâyının Eğret’ten İlbulak Dağı’na doğru gelmekte olduğu ve gün inene kadar İlbulak Dağı üzerinde düşman nöbetçileri dolaştığı görülmüştür.
    İşbu rapor 29/8/38 sabah 1.30’da yazılmıştır. 1. Ordu K. Nûreddîn

    Sabah olunca ise Harp raporunu sundu:

    1- İkinci Kolordu: 28 Ağustos 1922 saat 18.30’da  düşmanın takrîben bir âlây ve ayrıca iki taburla üç süvâri bölüğünden oluşan kuvvetinin (İlbulak) yukarısını takîben kuzeye doğru çekilmekte olduğunu 8. Tümen Süvâri Bölüğü görmüştür. 28 Ağustos sabâhı (İlbulak) Tepesi’ni işgal eden düşman kuvvetinin sahrâ toplarının yokuşu çıkamayarak beş toparlakla cephânesini (İlbulak) güney sırtlarında terk ettiği görülmüştür. Bu düşman kuvvetlerinin perâkende ve pek yorgun ve perîşân bir sûretde çekildiği müşâhede edilmiştir. Çekilen düşmanın köylerin malını ve harmanlarını gasp ettiği ve ahâlîye şiddetli işkenceler yaptığı, yiyecek için ahâlîye fevkalade baskı yaptığı, pişmemiş mısırları yediklerini ahâlî söylemektedirler. 2. Kolordu, 17. Tümen ile irtibât kurmuştur.
    
    4- Beşinci Kolordu: 28 Ağustos târihli Raporu’na nazaran düşmanın 7. ve 9. tümenleri olduğu esîrlerin ifâdesinden anlaşılan iki tümeni 27/28 gecesi Balmahmud - Çatkuyu’dan Başkimse’ye çekilmiş ve bu köyü yakmıştır. Bunların Dumlupınar’a çekilmek emrini aldıklarını ve raporda ismi okunamayan ve 13. Tümen olması muhtemel bulunan bir tümenin da berâber olduğunu esîrler söylemişlerdir. 14. Süvâri Fırkası Güzelce Tepelerini tutmuşttur.
    2. Süvari Tümeni 28 Ağustos sabâhına karşı (Eğret) civârına vâsıl olmuş ve birliği ile miktârı anlaşılamayan bir kuvvetini ezmiş ve bir düşman otomobil kolunu zabt ve bir hayli ganimet almıştır. 28 Ağustos saat 8.00’de muntazam bir düşman tümeni Eğret - Olucak istikametinde yürümeğe başlamıştır. Bunun 5. Tümen olması muhtemeldir. Dîger bir düşman kolu da Çatalçeşme - Resulbaba Tepelerinden batıya doğru çekilirken görülmüştür. Başkimse’ye gelmiş olan düşmanın iki tümen kadar kuvveti 28 Ağustosta Dumlupınar istikametinde yürüyüşte ve bir tümeni de Kozluca Tepesi civârında 2. Süvâri Tümenine taarruz etmiştir. Müteaddit istikametlerden topçu ve piyâde âteşine marûz kalan 2.Tümen epeyce zâyiâtla (Olucak) mıntıkasında toplanmıştır. Çatalçeşme, Dandır, Eğret köyleri ile İhsaniye İstasyonu düşman tarafından yakılmıştır. Kadımürsel Tepelerinde bazı zayıf düşman kuvvetleri görülmüştür.
    
    8- 29/Ağustos saat 11.30’da Balmahmut’tan Garb Cephesi Kumandanlığına, Garb Cephesi vâsıtasıyla İkinci Ordu Kumandanlığına arz ve Ordu Birliklerine teblîg edilmiştir.
 Birinci Ordu Kumandanı Nûreddîn


    Garp Cephesi Komutanının, Uçak Bölüğü Komutanlığına keşif emri:

    1. Geri çekilmekte olan düşmanın Eğret’ten kuzeybatıya doğru gittiği tahmin edilmekte ve Eskişehir’deki düşman birliklerinde de geri çekilme işaretleri görüldüğü bildirilmektedir. Mürettep Süvari Tümeni, 28 Ağustos 1922 günü saat 13.00’te Döğer - Balıklıpınar hattını batıya doğru geçerek Altıntaş istikametinde ilerlemiştir.
    2. 29 Ağustos günü öğleden önce birçok uçak ile Eğret, Altıntaş bölgesinden Hamurköy, Çalköy ve İşören üzerinden Dumlupınar istikameti ve Altıntaş’tan kuzey ve kuzeybatıya giden istikametler keşfedilecektir. Düşmanın hangi istikamette çekilmekte olduğunu ve ne durumda bulunduğunu belirlemek önemlidir. Eskişehir’in doğusuyla Seyitgazi bölgesindeki düşmanın durumu keşfedilecektir.
    3. Keşiften dönecek uçaklar Afyon’a ineceklerdir.
    29 Ağustos 1922’de saat 02.00’de yazıldı. Batı Cephesi Komutanı İsmet

    29 Ağustos 1922 tarihli keşif raporu:

    Düşmanın büyük kısmının nerelerde bulunduğunun keşfi için saat 07.00’de Çay’dan uçtuk. Altıntaş bölgesi tamamen bulutlarla kaplı olduğundan açık olan Seyitgazi ve civarının keşfine gittik.
    1. Seyitgazi’nin güneydoğusunda bulunan iki alaylık ordugâh eski yerindedir. Ordugâh civarında fazla faaliyet vardır.
    2. Seyitgazi’den Eskişehir’e doğru çok fazla nakliyat yapılmaktadır.
    3. Seyitgazi - Döğer yolunda hiçbir faaliyet ve hareket yoktur.
    4. Eğret ve Altıntaş bölgesinde düşman kuvvetlerine rastlanmadığı gibi Altıntaş - Kütahya şosesinde Hamidiye’nin 15 km kuzeyine kadar olan bölgede düşman birliğine rastlanmamıştır. Daha ilerisi yoğun ve alçak bulutlarla kaplı olduğundan dönmek zorunda kalınmıştır.
    5. Bu keşif saat 09.00’da yapılmıştır.

    İkinci uçak keşif raporu:

    Seyitgazi ve Altıntaş’ın kuzeybatısının keşfi için Pilot Mükerrem ve Rasıt Hamdi tarafından saat 08.30’da yapılan keşif sonucu aşağıda sunulmuştur:
    1. Seyitgazi’nin güneydoğusundaki iki alaylık ordugâh eski yerindedir. Ordugâhta çok fazla faaliyet vardır. Seyitgazi’den Eskişehir’e doğru fazla miktarda nakliyat yapılmaktadır.
    2. Çörez Boğazı ve Döğer yolunda faaliyet görülmemiştir.
    3. Eğret, Altıntaş, Çerkesköy, Hamidiye ve Çerkesköy’ün 20 km kuzeyine kadar olan bölgede düşman birlikleri olmadığı gibi Altıntaş - Dumlupınar şosesinde Genişler’in güneyine ve 10 km batısına kadar düşman birliği görülmemiştir. Hava uygun olursa tekrar Kütahya’ya bir keşif uçuşu yapılacağı arz olunur.
    
    Batı Cephesi Komutanlığı harekâtın geç kalmaması için, 29 Ağustos 1922 saat 10.30’da otomobille yolladığı bir subayla doğruca 6. Kolordu, 61. Tümen ve Mürettep Süvari Tümeni komutanlıklarına şu emri gönderdi, (özet)
    Bugün 1. Ordu Dumlupınar’a taarruz etmektedir. 6. Kolordu Resulbaba kuzeyinden Çalköy genel doğrultusunda yürüyüştedir. Bu emir önceden cephe komutanlığından kolorduya gönderilmişti. 61. Tümen Altıntaş - Kurtköy üzerinden Allıören (İşören) doğrultusunda yürüyecektir. Tümenin 6. Kolordu ve Mürettep Süvari Tümeni’yle irtibatı lâzımıdır. Mürettep Süvari Tümeni bütün kuvvetiyle önce Kütahya’yı işgal edecek, sonra düşmanın Eskişehir’den çekilme yolunu kesmek üzere İnönü doğrultusuna ilerleyecektir. Bu tümenin emrine Meclis Muhafız Tâburu gönderilmiştir. Kütahya ve Eskişehir doğrultularını uzak mesafelerden keşfe 61. Tümen önem verecektir.” (İsmet Paşa’nın sözünü ettiği Meclis Muhafız Taburu Eğret’te bulunmaktadır.)

    1. Ordu Cephesi:

    1, 7. ve 2. Yunan Tümenlerinin batıya, 4, 5, 12. ve 9. Yunan Tümenlerinin kuzeybatıya doğru çekildikleri zannolunuyordu.

    5. Kafkas tümeni: Geceyi 12. Yunan Tümeninin emniyet birlikleriyle karşı karşıya geçiren 10. Alay 29 Ağustos sabahı saat 05.45’te birdenbire Oğlanmezarı kesiminde muharebeye girişti. Bu muharebe Çatkuyu köyünün 3 km batısındaki tepede bulunan 10. Alayın 1. Taburu ile gece karşısındaki sırtlarda berkitme yapan Yunanlıların 12. Tümen birlikleri arasında oluyordu…

    Kolorduya yazdığı raporda Oğlanmezarı (Çatkuyu köyünün 3 km batısındaki yüksek Sivritepe) kuzey ve kuzeybatısında düşmanla yakın mesafeden muharebe başladığını, düşmanda taarruz belirtileri olduğunu, Mudamtepe ile Resulbaba arasındaki boyun noktasında da (Terzi gediği) düşman bulunduğunu, bu durumda kolordu emrine göre batıya yürüyemeyeceğini bildirdi. Tümen, düşman yan ve gerisinde bırakarak Hamurköy doğrultusuna gidemezdi…

    Saat 07.30’da Ayvalı köyü güneyindeki tepeye çıkan kolordu komutanı Resulbaba kuzeyinden ve Mudamtepe’den parça parça, fakat kuvvetli Yunan birliklerinin batıya gittiklerini, Orta tepe ve Karataş tepelerini geçtiklerini gördü.

    Resulbaba’ya çekilen 12. Yunan Tümeni Dumlupınar yolunu açık bulundurmak için yolu üzerindeki Türk birliklerini (5. Kafkas Tümeni) daha güneye atmak ve kolaylıkla çekilmek üzere bu tümenin 10. Alayı’na saat 10.00’da taarruz etti. Çok kayıplar veren 10. Alay’ın 7.  Bölüğü biraz geri çekildiyse de tümen hücum taburunun bir bölüğüyle takviye edilerek Yunanlıları geri attı. Yunanlılar Mudamtepe güney yamaçları ve doğuya uzanan sırtlara çekildi ve savunmaya koyuldu. Bu sırada, 15. Yunan Tümeni’nin 33. Alayı YoIgediği’ne yanaşmakta olduğundan bu alay, 12. Yunan Tümeni’nin cephesini batıya uzatarak Ortatepe-Tavşantepe’yi işgal etti. Bir taraftan da batıya çekilme devam ediyordu. 5. Kafkas Tümeni Komutanı saat 07.45’te, iki saatten beri Yunan birliklerinin batıya akmakla olduklarını, 12. Tümeni’miz tarafından Resulbaba’nın tutulmasnıı istiyordu. Halbuki Resulbaba tepeleri tutulsa da Yunanlıların çekilmesi önlenemedi. Esasen bu bölge 2. Kolordu’ya aitti. Çatkuyu güneydoğusunda 2. Kolordu birlikleri de henüz görülmüyordu.

    28/29 Ağustos 1922 gecesini Düzağaç kesiminde geçiren 1. Süvari Tümeni kolordusuna katılmak üzere, Ayvalı - Çatkuyu yolu ile hareket etti… saat 13.00’te Çatkuyu hizalarına vardığı zaman 7. Tümen’in 41. Alayı da buralara gelmiş ve Çatkuyu kuzeyindeki zayıf düşmanla muharebeye girişmişti. Bunu gören süvari tümen komutanı Çatkuyu’ya gitmeyip daha doğudan, Çatalçeşme’den dolaşarak Resulbaba kuzeyine geçti.

    Sabah erken, 12. Tümen’den Resulbaba tepesine gönderilen keşif kolumuzdan, Eğret batısında Olucak bölgesinde iki tümen kadar görülen Yunan birliklerinden saat 11.00’de kimse kalmadığı, hepsinin Mudamtepe kuzeyinden batıya geçtiği bildiriliyordu.

    Bu günkü muharebelerde esir edilen Yunan erleri 4, 5, 9, 12. ve 13. tümenlerden idiler. Bunların ifadelerinden 4. Tümenin kısmen, diğerlerinin tamamen 4. Kolordumuzla muharebe ettikleri, Küçükköy üzerinden Dumlupınar’a çekilme emri aldıkları ve kolordu komutanlarının başlarında bulunduğu öğrenildi.

    …İzmir’le irtibatına meydan verilmeyen Afyon bölgesindeki Yunan ordusunun büyük kısmının kuşatılarak yok edilmesi ile seferin bitirilmesi mümkün olmuştu. Kolordu bu görevini hırpalanmamış dört (5, 9, 12, 13.) ve çok ağır kayıplara uğramış bir 4. Yunan Tümenini taarruz ve gece hücumlarıyla ezip dağıtarak çekilmelerini önlemek suretiyle yapmıştı.

    1. Kolordu: 1. Kolordu komutanı saat 07.00’de Düzağaç’tan şu emri verdi ( özet) :
    Afyon meydan muharebesinde çekilen düşmanın yedi tümenlik kuvveti, dağılma derecesinde düzensizlikle batı ve kuzeybatıya atılmıştır. Eskişehir Grubu’nda da çekilme belirtileri ve 1. Ordu Cephesi’nden 1, 7. Yunan tümenlerinin batıya; 4, 5, ve 12. tümenlerinin kuzeybatıya çekildikleri görülmüştür. Ordumuz çekilmekte olan düşman gruplarının Dumlupınar’a yerleşmesine ve kurtulmasına meydan vermemek üzere şiddetli takibe geçecektir…

    5.Süvari Kolordusu: 29 Ağustos 1922 sabahı 5. Süvari Kolordusu karargâhı ile 2. Süvari Tümeni Kurtköy’de, 14. Süvari Tümeni Osmaniye’de bulunuyorlardı… Saat 06.00’da Olucak doğrultusuna gönderilen keşif kollarından, Kozluca tepelerinde düşmanın emniyet birliklerinin bulunduğu bir tümen kadar kuvvetinin Başkimse’den batıya çekilmekte olduğu; yine aynı saatte geceyi Hacıbeyli’de geçiren 2. Ordu’nun Mürettep Süvari Tümeni’nden 29 Ağustos sabahı Altıntaş - Genişler dağı doğrultusuna yürürken 5. Süvari Kolordusu’na dair bilgi alınca doğrultu değiştirerek Eftet’e yöneldiğini, Osmanköy’ün 4 km güneyindeki sırtlardan gruplar halinde birkaç Yunan yürüyüş kolunun batıya gittiğini, bildiren raporlar aldı.

    Kolordu komutanı bu bilgiler üzerine, güneye hareket için kesin karara vardı. Saat 07.15’de verdiği emirde “Düşmanın 1, 7, 5, 12. ve tahminen 4. Tümenleriyle Dumlupınar doğrultusuna çekilmekte olduğu, diğer tümenler ile Eskişehir bölgesinde bulunduğu, 1. Ordu’nun Dumlupınar doğrultusunda ilerlediği, 2. Ordu büyük kısmının Döğer-Belce hattına ve diğer kısmının Seyitgazi doğrultusuna ilerlediği,…

    28/29 Ağustos gecesini Düzağaç - Kumarlı bölgesinde geçiren 1. Süvari Tümeni sabaha karşı ordudan, Altıntaş bölgesinde bulunan kolordusuna katılma emri alınca emrindeki birliklerle (34. Süvari Alayı, kolordu topçu taburu, muhafız süvari bölüğü) 29 Ağustos sabahı saat 08.00’de Kumarlı - Ayvalı yoluyla Beşkarışhöyük köyü doğrultusuna hareket etti. İlbulak dağından Yunanlıların, 4. kolordu ile muharebe ettiğini gördüğünden İlbulak dağının daha doğusundan Çatalçeşme - Yenice yolu ile yürüyüş ve ortalık karardıktan sonra Beşkarışhöyük’e vararak geceledi.

    2. Ordu Cephesi:

    2. Ordu Komutanlığının Doğlat’tan 29 Ağustos 1922 saat 17.30’ da verdiği 14 sayılı emri kolorduya ulaşmadan sabah erken Batı Cephesinden gelen bir kurmay yüzbaşı genel durum hakkında kolorduya bilgi verdikten sonra Batı Cephesi komutanının emrinin önemli kısımlarını not ettirdi.
    1. ve 2. Ordular arasındaki hat, Belce - İlbulak dağı - Hamurköy - Çalköy hattıdır. (Hat 1. Orduya dahildir) 2. Ordu bu hattın kuzeyinden takibe devam edecektir. 6. Kolordu, 17. Tümeni ile Belce - Eğret - Ilıcaardıç (Akpirim tepesi kuzeyi) genel doğrultusunda 6. Tümeniyle ve Susuz - Cumalı - Osmanköy’e hareketle kolbaşıları bugün Dumlupınar - Altıntaş şosesine behemehal varacaklardır. 61. Tümenin de Altıntaş - Kurtköy doğrultusunda yürümesi uygun olacaktır.”

    16. Tümen, kolordu emrini almadan ortalık ağarırken Susuz’un kuvvetli surette elde bulundurulması için 44. Alayı Akviran - Susuz yoluyla hareket ettirdi. Alay Akviran’daki süvari bölüğünü keşif maksadıyla ileri sürdü ve yürüyüşüne devam etti. Süvari bölüğü saat 06.50’de Susuz güneydoğusuna varınca Susuz’da düşmana rastlayarak çarpışmaya başladı ve tümene gönderdiği raporda, Susuz’da düşman olduğunu, Eğret’te de bir piyade ve bir süvari bölüğünün olduğunu, bunların batıya çekilen düşman yürüyüş kollarının artçıları olduklarını bildirdi. Bu rapor üzerine düşman artçılarının mukavemetlerini kırmak için 44. Alay emrine bir dağ bataryası gönderildi. Saat 07.50’de kolordu emri alınarak hemen hareket edildi. Susuz - Eğret yolu ile saat 19.00’da Genişlere varılarak konmaya geçildi.

    17. Tümen: 29 Ağustos 1922 saat 08.30’da kolordu emrini alan 17. Tümen, saat 09.4'5’te emniyet tertibiyle Beşkarışhöyük güneyindeki Alatepe doğrultusuna hareket etti. İlerde Eğret bölgesinde bulunan tümen süvari bölüğünün saat 08.00’de yazılmış raporunda, Eğret doğu sırtlarının düşman tarafından tutulduğu, yapılan çarpışmada geri atılarak batıya çekildiği bildiriliyordu.

    Saat 16.00’da İlbulak dağında iki ve Emre tepelerinde bir alay kadar Yunan kuvvetinin görülmesi üzerine öncüdeki alay hücum taburu ile takviye edilerek tugay komutanı emrine verildi. İki bataryanın desteğinde Emretepe’ye taarruza başlandı. İlbulak dağındaki Yunanlılar da tümen topçusu tarafından ateş altına alındı.

    Emretepe’ye taarruz eden Tugay Grubu (62. Piyade Alayı, Ayaş hücum taburu, iki batarya) Yunanlıları atarak tepeyi zapt etti ve bu bölgede geceledi.

    3. Kolordu, 61.Tümen: Batı Cephesi’nden gelen emir üzerine 29 Ağustos 1922 saat 08.30’da emniyet tertibiyle Resulbalba - Çay doğrultusuna yürüyüşe geçen 61. Tümen, saat 15.30’da yolda “Altıntaş - Kurtköy - Akören doğrultusuna yürümesini” bildiren cephe emrini aldı. Yürüyüşüne devam eden tümen 21.00’de öncüsüyle Kurtköy’e büyük kısmıyla Altıntaş’a geldiğinde istirahate geçti.

    2. Ordu karargâhı 29 Ağustos sabahı kademesiyle Doğlat’tan harekat ederek öğleyin Ayazin’e geldi. Burada Batı Cephesi’nin sabahleyin bildirilmiş emirlerini aldı. Ordu komutanı, kurmay başkanı olduğu halde Eğret yoluyla, 6. Kolordunun gideceği Beşkarışhöyük doğrultusuna hareket etti. Saat 17.00’de Yenice köyünün batısında 17. Tümenin kolbaşına rastladı. Tümenin iki bataryasının Emretepe’ye ateş ettiğini ve bir alayının taarruz etmekte olduğunu gördü. Buralarını Yunanlılar artçı ve yancılarıyla savunuyorlardı. Bu sırada Resulbaba tepeleri kuzeyinden kuzeybatıya doğru bir yürüyüş kolu göründü. Yapılan keşifte bu kolun 1. Süvari Tümeni olduğu anlaşıldı.

    2. Ordu komutanı, 29 Ağustos 1922 akşamı Beşkarışhöyük’ten şu raporu yolladı:
    29 Ağustos 1922 günü için harekât hakkındaki emirleri sabahleyin birliklere, öğleden sonra ordu komutanlığına geldi. Ordu kendi birliklerine aynı harekâtı bildiren emrini verdi. 6. Kolordu ile 29 Ağustos günü uzun bir süre irtibat yapılamadı. Ordu karargâhının muharebe kademesi Eğret köyünde olduğu halde 6. Kolordu karargâhı ile Beşkarışhöyük köyüne geldim. Buradan geri ile irtibatımız ancak telsizledir. 3. Kolordu batıya yürüyüştedir. Karargâhı bu gece (29/30 Ağustos) Döğer’de, 61. Tümen Altıntaş ve Kurtköy’de, 1. Tümen Karaağaç ve Hamidiye köylerinde barınacaklardır. 6. Kolordu emrolunan durumu almaktadır. Bu kolordunun yürüyüşte bulunan birliklerini dolaştığı sırada 17. Tümen kolbaşısına saat 17.00’de Yeniceköy batısında rastladım, iki bataryası Emre tepelerine ateş açmış ve bir alayı taarruz ediyordu. Bu tepelerde ve gerisinde bulunan düşman iki alay tahmin edilmiştir. Resulbaba tepelerinde kuzeybatıya 1. Süvari Tümeni geçiyordu. Bu duruma göre bazı düşman kısımlarının Hamurköy’e ve doğusunda bulunduğu, bu dağların henüz tarafımızdan taranmadığı anlaşılıyor, 17. Tümen bu gece ve yarın (30 Ağustos) bu bölgenin kuzey kesimini tarayacaktır. Güney kesiminin 1. Ordu tarafından taranması uygun olur.”
    "Bu gece karargahımın birinci kademesi Eğret köyündedir. Ben kendim 6. Kolordu karargahı olan Beşkarış köyündeyim. Bundan geriye irtibatımız ancak telsizledir."

    Mürettep Süvari Tümeni: Tümen 29 Ağustos 1922 saat 05.00’te Hacıbeyli’den Altmtaş - Dumlupınar doğrultusuna hareket etti. Saat 08.30’da Altmtaş’a vardığında geceden gönderdiği subay keşif kollarından aldığı raporlardan; süvari kolordusunun bazı birlikleriyle Beşkanşhöyük’ten Genişler’e geldiğini, 2. Süvari Tümeninin Kurtköy’de olduğunu, Osmanköy’e giden keşif bölüğünün raporundan da düşmanın bir piyade, bir süvari bölüğü ve bir bataryası ile muharebe halinde olduğunu, önemli düşman kuvvetlerinin Olucak - Dumlupınar doğrultusuna çekildiklerini öğrenen tümen komutanı bu bilgileri süvari kolordusu komutanına bildirdi. 5. Süvari Kolordusu komutanı, tümenin kolordu emrine girdiğini, Genişler’e gelerek emir beklemesini bildirdi. Bu sırada 2. Ordu’dan gelen emirde; demiryolu boyunca Eskişehir ve Altıntaş şosesiyle Kütahya ile kuzeybatıdaki Nuhviran doğrultularının keşfi ve ayrıca düşman büyük kısmının çekilme doğrultusunun meydana çıkarılması isteniyordu. Tümen komutanı, bu ordu emrini yapmamasını, Çirlek doğrultusuna hareketle Hamurköy’e çekilen düşmanın yanına taarruz etmesini emretti. Saat 16.00’da Genişler’den güneye hareket edeceği sırada Batı Cephesi Komutanlığının saat 10.30’da yazılmış olan emrini aldı ki bunda da tümenin hemen Kütahya doğrultusuna hareket ederek Kütahya’yı işgal etmesi ve ondan sonra Yunan Eskişehir Grubu’nun çekilme yolunu kesmek üzere İnönü doğrultusuna gitmesi ve bu maksatla tümen emrine girmek üzere Meclis Muhafız Taburu’nun Kütahya’ya geleceği bildiriliyordu. Birkaç saat içinde üç makamdan birbirine uymayan emirler alan Mürettep Süvari Tümen komutanı son emir gereğince Kütahya’ya gitmeye karar verdi. Saat 16.00’da kuzeye hareket etti. Tümenin Yapıldak bölgesinden hareketi sırasında Karacaören’e bıraktığı 37. Alayın 3. Bölüğü ile ağırlıklar tümene katılmamıştı. 29/30 Ağustos gece yarısı Pusan köyüne varmış ve 30 Ağustos 1922 saat 02.30’a kadar birliklerini iki saat kadar istirahat ettirmişti.

    Bu sabah Hacıbeyli’den hareketle zevale doğru Genişler ve Kürtköy mıntıkasına gelmiş olan Mürettep süvari fırkası Cırlayık Köyü istikametini setretmek üzere Süvari kolordusundan vazife aldığı sırada 2. ordudan telsizle tebliğ edilen ve aynı zamanda ihtiyaten Garb Cephesi Karargahından ve bir Erkan-ı Harb zabiti ile gönderilen ve “Eğret’teki meclis Muhafız Taburunu da emrine alarak hemen Kütahya’yı zabt edip Eskişehir’den çekilecek olan düşmandan evvel İnönü mıntıkasına yetişmek” vazifesini ihtiva eden emri tebliğ etmişti. Fırka akşama doğru Altıntaş istikametinde yürüyüşe geçti ve geceyi Altıntaş şimalindeki Pusan’da geçirdi.

    Yunan Kuvvetleri:

    General Trikopis’in emrine uyularak 4. ve 9. Tümenler 2. Kolordu komutanı emrinde 29 Ağustos sabahı saat 04.00’de Olucak’tan Selkisaray yoluyla Küçük Aslıhanlar doğrultusuna yürüyüşe geçtiler.

    13. Tümene emir geç ulaştığından bu tümen saat 05.00’te Eğret’ ten hareket etti ve saat 07.00’de Olucak’a geldi. Köyde ordu ve kolordu ağırlıkları, sıhhiye bölükleri, katarlar, ağır sahra ve skoda bataryaları henüz hareket etmemişlerdi.

    12. Tümen; İlbulak dağı güney yamaçlarında sürdüğü emniyet birlikleri, ortalık ağarınca Türklerle (5. Kafkas Tümeni) muharebeye tutuştu…

    …General Trikopis şu emri verdi. “Karanlık basınca tümenler batıya hareket edeceklerdir. 12. ve 5. Tümenler, Eyice’nin kuzeyinden 13, 9. ve 4. Tümenlerin arkasından geçerek Aslıhanlar’a, 4. ve 9. Tümenler 12. Tümen geçtikten sonra Dumlupınar doğrultusuna yürüyeceklerdir…

    …General Franko’nun grubuyla da (1. ve 7. Tümenler) birleşme imkânı kalmamıştı. Bu sırada Franko Grubu Dumlupınar mevzilerini boşaltmış 1. Türk kolordusu bu mevzileri işgal etmiştir…

    Sonraki Bölüm